Geçtiğimiz dönemde kaydedilen atılımla birlikte önemli oranda yerli ve milli bir savunma sanayii kurulması, Türkiye’nin savunma stratejilerini ve sahada kullandığı enstrümanları da yakından etkiledi. Bunun en belirgin göstergelerinden biri, terörle mücadeleye teknoloji yoğun bir boyut kazandırılması oldu. 1990 ve 2000’lerde PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda hayati önemde görülüp dışarıdan tedarik edilmeye çalışılan platform ve alt sistemleri, Türkiye yakın zamanda kendisi üretmeye başladı. Bu durum başta personel kaybının önlenmesi olmak üzere, daha iyi istihbarat toplama, erişimi zor alanlara girme, operasyon temposunu koruma ve maliyet etkinlik gibi bir dizi önemli kazanımı ortaya çıkardı. Bu süreçte, özellikle insansız sistemler ve milli mühimmat alanlarında kaydedilen gelişmelerle Türkiye ofansif kabiliyetlerini ve hassas vuruş yeteneğini üst bir seviyeye çıkarttı. Bu gelişim ise doktrin seviyesinde terör örgütünün sözde üst düzey mensuplarının artan oranda hedef alınmasını içeren bir süreci başlattı.
İnsansız Sistemlerin Öne Çıkışı
Genel olarak terörle mücadele özellikle de PKK’nın Irak’ın kuzeyinde kendisine güvenli bölge olarak işgal ettiği belirli alanların coğrafi karakteristikleri düşünüldüğünde, öncelikli olarak silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının (İHA) önemi anlaşılıyor. Zira geleneksel kuvvetlerle ulaşılması oldukça zor olan bu alanlarda askeri teknolojik gelişmelerin çeşitli çözümler ürettiği görüldü. Daha önce F-16 gibi savaş uçaklarıyla sınırlı olarak gerçekleştirilebilme imkanı bulunan operasyonlar, artık İHA sistemleri ile daha esnek ve uzun soluklu olarak icra edilebiliyor. Bu anlamda İHA sistemleri kapalı ve zor arazilerde hedefe yaklaşmayı gerektiren operasyonlarda bir nevi oyun değiştirici rol oynadı. Zira pilotun can güvenliği tehlikeye girmemekte, diğer taraftan ise savaş uçaklarının uçuş süresinin ve kullandıkları mühimmatın getirdiği yüklü maliyetten tasarruf yapılmaktadır. Benzer şekilde karakteristik özellikleri gereği İHA sistemleri havadan ikmal gibi sorunları ortadan kaldırmış, envantere çok sayıda İHA’nın dahil edilmesiyle PKK hedeflerinin kesintisiz olarak gözlenmesi imkanı elde edilmiştir. Böylesi bir imkana kavuşulması ise başta sözde üst düzey mensupları olmak üzere PKK’ya ait hedeflerin hızlı bir şekilde etkisiz hale getirilmesinin önünü açtı. Son yıllarda güvenlik güçleri ve MİT tarafından bu şekilde icra edilen sayısız operasyon bulunuyor. Terör örgütünün çeşitli mensuplarının zaman zaman yaptıkları beyanlarda bu baskıyı hissettikleri anlaşılıyor.
Türkiye’nin insansız sistemler alanında sürekli bir gelişim çizgisi benimsediği ve her türlü ihtiyaca cevap verebilen ve birbirini tamamlayan ürünler üzerinde çalıştığını da belirtmek gerekir. Örneğin Titra tarafından geliştirilen döner kanatlı İHA sistemi veya insansız helikopter olarak nitelenebilecek Alpin’in, geçtiğimiz yıl erişimi zor dağlık arazilerde güvenlik güçlerine lojistik destek görevi görmeye başlaması anlamlı bir gelişme. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte İHA sistemlerinin yalnızca F-16 gibi savaş uçaklarının değil, ATAK ve Sikorsky gibi helikopter platformlarının da bazı işlevlerini artan oranda icra edebilecek bir noktaya gelmesini bekleyebiliriz.
PKK’nın Askeri Teknoloji Kazanım Gayreti
Diğer taraftan askeri teknolojik ürünlerin terör örgütlerinin veya devlet dışı silahlı grupların eline geçme riski de her zaman değerlendirilmelidir. DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta ticari İHA ürünlerine patlayıcı yerleştirmek suretiyle yaygınlaştırdığı bu saldırı konsepti, son yıllarda farklı ülkelerde de görülmüş, hatta Yemen gibi bazı bölgelerde çok daha sofistike bir hâl kazanmıştır. Geçtiğimiz yıllarda PKK’nın da basit düzeyde kalan benzer girişimleri olmuş, Türkiye’ye ait askeri noktalara ve taktik birliklere ticari İHA’lara veya maket ve model uçaklara eklemlediği el yapımı patlayıcılarla Türkiye topraklarında ve Irak ile Suriye’de saldırılar gerçekleştirmiştir. PKK, bu saldırılarından bir sonuç alamasa da terör örgütleri nezdinde İHA sistemlerinin giderek popülerleştiği bir güvenlik ortamında uzun vadeli stratejisinde bu alana yatırım yapmaya devam edeceği değerlendirilebilir. Geçmiş örnekler bu tarz kabiliyetlerin elde edilmesinde bir destekçi/tedarikçi varlığının belirgin bir rol oynadığını göstermektedir.
Sınır Güvenliği
Terörle mücadelede şüphesiz en büyük etmenlerden birini sınır güvenliğinin güçlü bir şekilde sağlanması ve örgüt mensuplarının belirli noktaları kullanmaktan caydırılmaları oluşturuyor. Yine sınır hattında terörist unsurların diğer ülkeden atacakları eski nesil roket ve havan topu sistemlerine karşı alçak ve çok alçak irtifa hava savunma sistemlerinin konuşlandırılması önem arz ediyor. Gerek sınır hattından sızmalar gerekse karşı taraftan yapılan roket saldırılarının oluşturacağı problemler, Suriye’deki iç savaşta açık bir şekilde kendisini göstermişti. Bu anlamda, Türk savunma sanayiinde sınır hattını güçlendirmeye yönelik gelişmiş radar sistemlerinden yüksek çözünürlüklü gözetim imkanı sağlayabilecek kameralara, alçak irtifa hava savunma sistemlerinden robotik devriye unsurlarına kadar kapsamlı çalışmalar bulunuyor. Türkiye’nin güney sınırlarının uzunluğu düşünüldüğünde, burada da insansız sistemlerin öne çıkmaya başladığı değerlendirilebilir. Örneğin robot köpeklerin özellikle devriye görevleri amacıyla sınır bölgelerinde artan oranda kullanılmasına yönelik küresel bir eğilim olduğu da ifade edilebilir. ABD’nin bu hususta Meksika sınırı için çeşitli planlarının olduğu bilinirken, Türkiye’de de benzer çalışmaların olduğu anlaşılıyor. Benzer platformlar, PKK’ya karşı yapılan mağara operasyonları gibi faaliyetlerde de kullanılabilecektir.
Milli Mühimmatlar
Terörle mücadelede operasyonel etkinliği artıran önemli faktörlerden biri de sektörde milli akıllı mühimmatların Türkiye’nin özgün ihtiyaçları doğrultusunda üretiliyor olması. Geçtiğimiz dönemde terörle mücadele operasyonlarında hedefin niteliğine göre geliştirilmiş çeşitli yerli ve milli mühimmatlarla operasyonlar icra edildiği görülürken, aynı zamanda vuruş kabiliyeti ve hassasiyetinin artırılmasına yönelik güdüm kiti çalışmaları gerçekleştirildi. Bu anlamda, milli akıllı mühimmat (MAM) serisi, Teber güdüm kiti, kanatlı güdüm kiti, lazer güdümlü Bozok mühimmatı, F-4 ve F-16’lardan atılabilen nüfuz edici bombalar gibi sayısız ürün geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam edilmektedir. Vurucu platformların kullandıkları mühimmatların sektör tarafından geliştirilebilmesi, dış tedarikte siyasal anlaşmazlıklardan kaynaklı olarak karşılaşılabilecek açık/örtülü ambargo ihtimalini ve dolayısıyla operasyon temposunun düşmesi riskini ortadan kaldırmaktadır.
Sonuç
Savunma sanayii bağlamında tek tek büyük platformların muharebe etkinliği yerine kapsamlı bir ekosistem olarak bütüncül bir değerlendirme yapmak terörle mücadele bakımından etkisinin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Yukarıda anlatılan hususlar ve verilen örnekler sektörün ulaştığı geniş kapsamın küçük bir parçasını ifade etmektedir. Kaydedilen ilerleme ile birlikte artık terörle mücadelede hayati önem taşıyan sistem ve alt sistemleri, Türkiye çok büyük oranda kendisi üretebiliyor. Daha önce dışarıdan tedarikinde çeşitli sorunlarla karşılaşılan İHA ve helikopter gibi araçları, Türkiye’nin kendisinin üretmeye başlaması terörle mücadele operasyonlarına anlamlı bir ivme kazandırdı. Ancak bu mücadelenin asimetrik bir karakteri olduğu hatırlanırsa savunma sanayii sektörünün bu alandaki mücadeleye özellikle robotik sistemler alanında artan bir katkısı beklenmelidir. Yukarıda da bahsedildiği gibi personel hayatı riskini minimuma indiren ve bununla birlikte “sıkıcı, kirli ve tehlikeli” olarak nitelenen görevleri icra edebilecek sistemlerin geliştirilmeye devam edilmesi önem arz ediyor.
Bu kapsamda sektörde, birbirleriyle birlikte çalışabilen veya birlikte çalışabilir olması için geliştirme süreçleri süren birçok platform ve teknoloji bulunuyor. İnsansız kara ve hava araçlarının birbirlerine entegre edilmesine ve muharebe sahasında birlikte kullanılabilmesine yönelik gerçekleştirilen çalışmalar buna dair en açık örneklerden. Benzer şekilde İHA sistemlerinin ve mini İHA ailelerinin kendi aralarında iş bölümü yaparak keşif/istihbarat ve taarruz gibi farklı misyonları birbirleriyle haberleşerek gerçekleştirebilmeleri, güç çarpanı etkisini ortaya çıkarıyor. Son olarak savunma ürünlerinin gerek farklı coğrafyalardaki çatışmalarda gerekse de terörle mücadele operasyonlarında gösterdiği etkinlik, Türkiye’nin uluslararası savunma pazarında önde gelen aktörlerden biri olmasını da sağladı. Bu kapsamda, sektör ihracatının genel büyümesinin yanında terörizm ve ayrılıkçı hareketler gibi güvenlik problemleriyle uğraşan bazı Afrika ülkelerinin Türkiye’den çok sayıda zırhlı kara aracı ve çeşitli İHA sistemlerini de içeren birçok ürünü satın almaları tesadüf değil.