Kriter > Dış Politika |

Operasyona Doğru Türkiye’nin Savunma Kapasitesi


Türkiye’nin son yıllardaki askeri aktivizmi dikkate alındığında savunma sanayii alanında yaşanan teknolojik yükselişin ülkemizin askeri gücünü yansıtması konusunda katalizör bir rol oynadığı söylenebilir.

Operasyona Doğru Türkiye nin Savunma Kapasitesi
TSK’nın Zeytin Dalı Harekatı'ndaki en büyük yardımcılarından biri İHA/SİHA oldu. Güvenlik güçlerine istihbarat ve ateş desteği sağlayan Bayraktar Taktik Blok 2 (TB2), harekat kapsamında 4 bin saat görev yaptı.

Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundaki terör örgütlerine yönelik muhtemel bir askeri operasyon için sınıra askeri sevkiyat devam ediyor. Daha önce Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında olduğu gibi Türkiye’nin en önemli avantajı savunma sanayii alanında elinin güçlü olmasıdır. Türkiye’nin son on yılına damgasını vuran en büyük gelişmelerden biri askeri güç tahkimatını güçlendirmeye yönelik savunma sanayii alanında sıçrama yapmasıdır. Çarpıcı bir misal vermek gerekirse 2017’ye ait tek bir dinamiğe bakmak yeterli olabilir. SIPRI’nin açıkladığı verilere göre Türk savunma şirketlerinin silah satışlarında 2017’de yüzde 24 artış görülmektedir. SIPRI’nin uzmanlarına göre bu önemli artış Türkiye’nin artan silah talebini karşılamayı ve yabancı tedarikçilere daha az bağımlı hale gelme konusundaki tutkularını yansıtıyor. 2018’deki Türkiye’nin söz konusu alanda ihracat rakamları dikkate alındığında ise bu oranın geçtiğimiz yıllara nazaran yüzde 30’luk bir artış gösterme ihtimali oldukça yüksektir. Türkiye’nin savunma sanayii alanında yaşadığı bu çarpıcı dönüşüm bununla da sınırlı değildir. Taktik, operatif ve stratejik düzeyde Türkiye’nin askeri gücünün hava, kara ve deniz unsurları dahil olmak üzere iç güvenlik birimlerinin bütün katmanlarında yerli ve milli imkanlar vasıtasıyla kendi güvenlik sektörünün ihtiyaçlarını karşılama konusunda yüzde 60 gibi bir orana ulaştığı görülmektedir.

Öte yandan halihazırda yerli ve milli projeler başta olmak üzere ikili ve çok taraflı savunma projelerinin sayısının 610’a ulaşması, 6 milyar dolar sektör cirosu ve geçtiğimiz yıllarla karşılaştırıldığında on beş kat bütçe artışı dikkate alındığında Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerini hızla yukarı noktalara taşıdığı görülmektedir. ASELSAN ve Türk Havacılık Uzay Sanayii (TAI) şirketleri de dünya sıralamasında ilk yüz şirketin içine girmeyi başarmıştır. Sektörde yer alan ve sermayesi yüzde yüz milli olan diğer şirketlerin mevcut projeleri, ihracat potansiyelleri ve sektör içindeki yıllık ciroları dikkate alındığında Türkiye’nin önümüzdeki on yıllar içinde daha büyük bir sıçrama yapması beklenmektedir. Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında özellikle dünya silah pazarında 50 milyar dolarlık hedefi de dikkate alınırsa savunma ekosistemindeki gelişmenin ve kurumsallaşmanın hem kendine yeterlilik anlamında hem de bölgesel ve küresel askeri sektörde rekabet edebilirlik noktasına geleceği söylenebilir.

Daha da önemlisi bu kapasite ve güç artırımı Türkiye’yi bölgesel ve küresel güç dağılımı içinde bölgesel güç statüsünden büyük güç statüsüne taşıma imkanı son derece yüksektir. Peki bu duruma tam olarak ne sebep olmaktadır? Neden Türkiye daha fazla güce yatırım yapmak suretiyle bölgesel ve hatta küresel silahlanma olgusu içinde kendi adından daha fazla söz ettirmektedir? Türk savunma siyasetinin bel kemiğini oluşturan temel ilkeler kendine yeter bir ülke haline gelmek suretiyle dışarıya bağımlılığı minimize etmek ve caydırıcılık kapasitesi yüksek bir orduya kavuşarak uluslararası politikada tam özerk bir ülke haline dönüşmektedir. Savunma sanayii bu büyük stratejinin merkezinde yer alan bir imkandır.

Operasyona Doğru Türkiye’nin Savunma Kapasitesi-Murat Yeşiltaş
Türkiye'nin Savunma Harcamaları (Milyar Dolar, 1988-2018)

Yeni Askeri Aktivizm

Türkiye’nin son yıllardaki askeri aktivizmi dikkate alındığında savunma sanayii alanında yaşanan teknolojik yükselişin ülkemizin askeri gücünü yansıtma konusunda katalizör bir rol oynadığı söylenebilir. Askeri aktivizm Türkiye’nin bölgesel bir oyuncu ve etkili bir uluslararası aktör olma yönündeki grand stratejisinin tamamlayıcı bir unsurudur. Askeri kapasitenin artırımını hedefleyerek güce ve güvenliğe daha fazla yatırım yapmayı öngörmektedir. Buradaki askeri kapasite yalnızca ordunun hazırlıklı olma, sürdürülebilir bir kapasiteye sahip olma ve kuvvet yapısı gibi belirli bir operasyonel ortamda arzu edilen etkiyi elde etme kabiliyetini ifade etmekle kalmamaktadır. Aynı zamanda Türkiye’yi rakiplerine karşı göreceli bir güç üstünlüğüne taşımak ve içeride/dışarıda Türkiye’nin istediği hedeflere ulaşmasını sağlamak için dış politika stratejisinin kuvvet çarpanı olarak ele alınmaktadır. 2000’ler öncesine de dayanan bu güçlü olma arzusu yeni bir durum olmamakla birlikte son yıllarda savunma, güvenlik ve dış politika ekosisteminde yaşanan dönüşümün ardından ve özellikle Türkiye’nin içinde yer aldığı bölgesel ve uluslararası güvenlik kompleksinin neden olduğu gelişmelerle birlikte köklü bir değişimden geçmektedir.

Türkiye’nin savunma ve silahlanma alanında etkin bir ülke olma isteğini şekillendiren birkaç itici faktörün altı çizilebilir: Bunlardan ilki son on yıl içinde Türkiye’nin mücavir coğrafyasında meydana gelen güvenlik merkezli kırılmalardır. Öncelikle 2003 Irak Savaşı’yla başlayan bu süreç Suriye iç savaşıyla derinleşmiş, Türkiye’nin askeri güç kapasitesini yeni güvenlik ve tehdit ortamına göre yeniden düşünmesini gerekli kılmıştır. Spesifik güvenlik-tehdit değişimlerinin yanı sıra Ortadoğu ve Türkiye’nin yakın çevresinde süregelen, bölge ülkelerinin savunma harcamalarındaki artış ve silahlanma süreçleri (nitelik ve nicelik açısından) Türkiye’nin savunma alanında yeniden konumlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

Arap Baharı’yla birlikte hava, kara ve deniz gibi konvansiyonel savaş unsurları ve konvansiyonel askeri güç kapasitesinin önemini fark eden Türkiye ilk olarak bu alandaki açıklarını kapatmaya çalışan nitelikteki savunma projelerine öncelik vermiştir. Bunlar arasında milli muharip uçak geliştirme projesi başta olmak üzere yakın hava desteği sağlayacak yeni savaş uçakları (HÜRKUŞ), Türkiye’nin hava savunma alanındaki açıklarını kapatmak için geliştirilen HİSAR milli hava savunma sistemleri ve 280 kilometre menzile sahip BORA füze sistemleri yer almaktadır. Öte yandan kara platformları alanında ALTAY tankı ve ateş gücü yüksek olan yardımcı sistemlerle birlikte tekerlekli ve paletli zırhlı araçlarıyla bu gücünü daha da operatif hale getirmiştir. Kara platformlarının yanı sıra deniz platformlarında da Türkiye özellikle Milli Gemi (MİLGEM) ile hem deniz kuvvetlerindeki açığı kapatabilme yetkinliğine kavuşmuş hem de bu sistemlerin diğer ülkelere satışı konusunda başarılı bir ihracat hamlesi gerçekleştirmiştir.

Operasyona Doğru Türkiye'nin Savunma Kapasitesi-Murat Yeşiltaş

İstanbul Yeni Havalimanındaki TEKNOFEST İSTANBUL Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali kapsamında yapılan etkinlikler çerçevesinde ATAK helikopterleri tarafından harmandalı gösterisi gerçekleştirildi, 21 Eylül 2018

Özgünlük ve Özerklik Arayışı

Türkiye’nin savunma ekosisteminde özgünlük ve özerklik arayışına neden olan itici faktörler sadece bölgesel gelişmelerle de sınırlı değildir. Bölgesel gelişmelere ek olarak bir diğer önemli husus ise savunma ve silahlanma sektörünün son derece siyasallaşmış karakteridir. Kritik sistemlerde Türkiye’nin tedarik konusunda müttefikleriyle yaşanan sıkıntılar ülkenin dışa bağımlılığını azaltmayı bir gereklilik haline getirmiştir. Özellikle terörle mücadele konusunda keşif, gözetleme ve imha etme kabiliyetine sahip olabilmek için gerekli olan insansız hava platformlarında 2000’lerin ilk yarısında dışa bağımlı olan Türkiye bunu sona erdirmek için insansız hava araçları (İHA) teknolojilerine daha fazla ağırlık vermektedir. Nitekim İsrail ile son on yılda yaşanan gerilimler Türkiye’nin terörle mücadelesinde İHA kabiliyetinin milli ve yerli platformlar tarafından geliştirilmesi ve üretilmesine hız vermesine neden olmuştur. Bayraktar TB-2 bu alanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) bütün unsurlarının 2018 itibarıyla envanterine girmiştir. ANKA ve diğer insansız silahlı platformlarla birlikte Türkiye SİHA ve İHA platformlarında yüzde yüz iç kaynaklarla üretime ulaşmıştır.

SİHA sistemleri Türkiye’nin 2016 ve 2018’de sırasıyla gerçekleştirdiği sınır ötesi askeri harekatların ikisinde de kritik ölçüde rol oynamıştır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında Bayraktar TB-2 hem keşif ve gözetleme hem de gerektiğinde silahlı müdahalede bulunma konusunda TSK’nın askeri operasyonlarında kuvvet çarpanı etkisi oluşturmuştur. Öte yandan 2015’ten bu yana benimsenen yeni anlayışı bağlamında hem sınır içi hem de sınır ötesi operasyonlarda söz konusu sistemler Türkiye’nin terörle mücadelesinde kritik bir platform olarak ortaya çıkmıştır. Taktik ve operatif düzeyde var olan insansız hava platformları yeni devreye sokulan projelerle stratejik insansız hava araçları platformlarının üretimlerinin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye’nin özellikle terörle mücadelesinde yine çarpan etkisi yapacaktır.

Türkiye’nin söz konusu operasyonlarında en kritik unsurlarının başında gelen mühimmat boyutu Türk savunma sanayiinin geldiği düzeyi göstermesi açısından son derece önemlidir. Yine son on yıl değerlendirildiğinde Türkiye TSK’nın farklı kuvvet unsurları için yüzde 25 olan yerli üretimini yüzde 60 düzeyine çıkarmak suretiyle mühimmat konusundaki bağımlılığını yüzde 40’lar seviyesine düşürmüştür. Bu seviye Türkiye’nin hem konvansiyonel hem de konvansiyonel olmayan harp koşullarında kendine yeter bir ülke konumuna yükselebilmesi için var olan eşiğe geldiğini göstermektedir. Hem hava hem de kara ve deniz platformlarında iç üretime dayalı mühimmat kapasitesi bir savunma ekosisteminin modern anlamda sahip olması gereken en önemli özelliklerinden biridir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında Fırtına Obüsü (T-155) mühimmatları, Bayraktar TB-2’de kullanılan ve ROKETSAN tarafından geliştirilen MAM-C ve MAM-L mühimmatları, MPT olarak bilinen milli piyade tüfekleri TSK unsurlarının operasyonlarını milli imkan ve kabiliyetlerle sürdürdüğünün örnekleri arasında yer almaktadır. Elbette buradaki örnekler oldukça sınırlıdır. Bu örneklerin dışında TSK unsurlarının tedarik zincirinin önemli bir kısmını sağlayan Türk savunma ekosistemi içinde yer alan başka birçok milli ve yerli ürün bulunmaktadır.

Türkiye’nin savunma imkan ve kabiliyetinin uzun dönemli uluslararası politikada dış politikanın asli unsurlarından biri haline gelebilmesi için savunma alanındaki yükselişin askeri sektörün bütün alanlarını da kapsayacak şekilde bütünsel bir stratejiyle birlikte düşünülmesi gerekir. Bu stratejinin geliştirilmesi için Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgesel güvenlik kompleksinin ayırt edici mevcut niteliğinin tespit edilerek ülkemize yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tehditlerin neler olabileceğinin öngörülmesi oldukça mühimdir. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, İdlib ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonlar ve Suriye krizinin yakın vadede çözülmesinin imkansızlığı dikkate alınırsa Türkiye’nin askeri gücünü pekiştirmesi son derece önemlidir. Fırat’ın doğusunda sadece terörle mücadele etmekten daha kapsamlı bir askeri ve siyasi misyona yönelişin belirdiği şu günlerde savunma sanayiinin sürdürülebilir bir ekosisteme –her zamanınkinden daha çok– ihtiyacı vardır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası