Kriter > Dosya > Dosya / Siyasi Partiler |

CHP Kimi Kovalıyor?


12 Eylül darbesiyle kapanan ve tarihin tozlu raflarına kaldırılan modernist, laik, vesayetçi ve toplum mühendisliğine dayanan CHP’den değil, postmodern 90’larda yeniden kurulan popülist, herkesi yakalamaya çalışan, neoliberal politikalarla uzlaşan ve kültürel olarak sağa yanaşan CHP’nin kimi kovaladığını analiz etmeye çalışacağız.

CHP Kimi Kovalıyor
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile 27 Mayıs darbesiyle idam edilen eski başbakan Adnan Menderes'in anıt mezarlarını ziyaret ederek çelenk bıraktı. (Ömer Faruk Yıldız/AA, 17 Eylül 2022)

CHP’nin kimi kovaladığını sormak bile dünyasının ne kadar değiştiğini gösteriyor. Öncelikle “CHP kimdir?” sorusunu yanıtlamak gerekiyor. Cumhuriyetten önce kendisini kuran CHP’den burada bahsetmeyeceğiz. 30’lardaki altın yıllarını arayan emekli öğretmen teyzelerin CHP’si de konumuzu oluşturmuyor. 50’lerdeki kaybettiği iktidara karşı hınçla siyaset yapan CHP’den hiç bahsetmeyeceğiz. 70’lerde sosyal demokrasinin Türkiye versiyonunu utangaç da olsa savunmaya çalışan ama “Kıbrıs Fatihi” gibi klasik kodlara yaslanarak oyunu artıran demokratik solun CHP’si de artık konumuz değildir. 12 Eylül darbesiyle kapanan ve tarihin tozlu raflarına kaldırılan modernist, laik, vesayetçi ve toplum mühendisliğine dayanan CHP’den değil postmodern 90’larda yeniden kurulan popülist, herkesi yakalamaya çalışan, neoliberal politikalarla uzlaşan ve kültürel olarak sağa yanaşan CHP’nin kimi kovaladığını analiz etmeye çalışacağız.

 

Bitmeyen Arayış

12 Eylül darbesi sonrasında darbeci HP, sosyal demokrat SODEP, birleşik SHP ve milliyetçi sol DSP arasında yönünü bir türlü tayin edemeyen bir birleşip bir ayrılan sosyal demokratların dünyasına 90’larda CHP yeniden doğdu. Küreselleşen dünyada yükselen politikalar kimlik ve çok kültürlülük siyasetiyken, yeni CHP’nin akılda kalan ilk önerisi de “Kürt Raporu” olmuştu. Şimdilerde orijinalinin bulunması bile zor olan bu rapor, dönemin kimlik politikalarına yeni sol bir yanıt olma iddiasındaydı. Nitekim başta Almanya ve İngiltere olmak üzere yükselen politikalar da neoliberal siyasete eklemlenen ve sendikaların sesini içerden kısan yeni sol politikalardı. Baykal’ın CHP’si iç siyasette yükselen İslamcı siyasete karşı demokratik bir söylem olarak yeni sol politikaları çare olarak görmekteydi. CHP’nin 30’larda kurulan Kemalist aklının birleştiremediklerini, 70’lerde kurulan sosyal demokrat vicdan birleştirmeyi başarmıştı.

Yeni CHP’nin 90’lardaki yeni sol politikaları iki bağlamda talihsiz bir konjonktür ile karşı karşıyaydı; ilki Türk siyasal hayatında peşinden kovalayacağı sosyal demokrat bir taban yüzde ondan fazla değildi, ikincisi bıraktığı Kemalist siyaset boşluğunu da askerler ve dönemin Cumhurbaşkanı doldurmakta tereddüt etmedi. Nitekim 1995 seçimlerinde Erdal İnönü’nün 91’de aldığı oyun ancak yarısına zor ulaştı. 99’da Kemalist oyların solunu DSP’ye sağını da MHP’ye kaptırmaya devam eden Baykal’ın CHP’si artık parlamento dışındaydı. Yeni yüzyılla birlikte CHP de politikalarını kökten değiştirdi. Dünya siyasi konjonktüründe halen yükselen değerler neoliberal politikalar olsa da 28 Şubat’ın baskıcı havası küreselleşmeyi bile Genelkurmay Başkanının ağzından düşman ilan etmekteydi. 28 Şubat siyaseti iki büyük iç düşman tanımlamıştı; bölücüler ve gericiler.

Her ikisi de kimlik politikalarına oturan bu düşmanlarla baş etme adına kültürel bir savaş çıkaran darbecilerin hakim olduğu siyasi havada artık yeni sol politikaların, CHP’nin kovaladığı toplumda bir karşılığı yoktu. CHP de 60’larda vesayetçi Kemalizm’den nasıl bir sol Kemalizm çıkardıysa 2000’lerde de yeni soldan Anadolu Solu çıkarmayı başarmıştır. 2002 seçimlerine kadar DSP’nin milliyetçi solunun tabanını hedefleyen CHP’nin Anadolu solu iddiası, ekonomik kriz sonrası gelen seçimlerde 28 Şubat’ı destekleyen bütün partiler çökünce kendi kulvarında tek başına kalmıştır. Bu arada neoliberal politikaların sözcülüğünü de AK Parti’ye kaptıran CHP, yeniden seçimle birlikte parlamentoda temsil gücünü kaybeden Kemalist tabana ve merkez sağ toplumsal tabanına göz kırpmaya başlamıştır.

 

CHP Genel Merkezi
Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı, Kılıçdaroğlu'nun KHK'lılara görev iadesi yapılacağına dair sözleri nedeniyle CHP Genel Merkezine siyah çelenk bıraktı. (Evrim Aydın/AA, 5 Eylül 2022)

 

CHP’de Kaset Değişimi

2002-2007 arasındaki CHP siyaseti artan şekilde 28 Şubat zihin dünyasının güdümüne girmiştir. Anadolu solu söylemiyle birlikte CHP’ye yeniden yapışan toplumsal kesimler, 28 Şubat’ın Kemalist nostaljisine hiç uzak değillerdi. 90’ların yeni sol hareketi olarak kurgulanan Baykal’ın CHP’si on yıl geçmeden yeniden Kemalistleşmişti. Aslında CHP’nin mayasında Anadolu değil Kemalizm olduğunun göstergesi olsa da toplumsal taban açısından bu kulvar da çok zengin değildir. Bu nedenle Kemalist omurgayı merkez sağ ile tahkim edeceğini düşünen Baykal, 2007’de e-muhtıradan iktidar umudu çıkarmaya çalışacak kadar da çaresizdi.

Bu arada politik iddiasını Anadolu mayası üzerine kurgulamaktan çoktan kopan ve darbe çağrısı yapan “Cumhuriyet Mitinglerine” angaje olan CHP, 2007 seçimlerinde Milliyetçi oyları da MHP’ye terk etmek zorunda kalmıştır. 90’larda kendisine Kürt raporu yazdıracak kadar angaje olduğu kimlik politikalarını da artık bağımsız adaylarla seçime giren aşırı sol ve Kürtçü siyasete kaptırmıştır. CHP açısından gelenlerle gidenlerin dengelendiği 2007 seçimlerinde ne uzayan ne de kısalan parti yüzde yirmilerde çakılı kalmıştır. 2007’deki e-muhtıraya karşı seçimle cevap veren AK Parti siyaseti karşısında Baykal’ın stratejileri işe yaramamış ve MHP’nin de desteğiyle Abdullah Gül son kez parlamento tarafından seçilen Cumhurbaşkanı olmuştu. 2011 seçimleri öncesinde CHP’deki en büyük değişim kaset skandalı sonrası Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan oluşudur.

Kılıçdaroğlu, Kemalist siyasete sıkışan CHP’yi popüler siyasete yönlendirmeye çalışmıştır. Parti liderinin değişimi aşamasında bizatihi parti içi fraksiyonlardan birine dahil olmayan Kılıçdaroğlu’nun politik güçsüzlüğü avantajı olmuştur. Her fraksiyonun kendi siyasetini güçsüz bir liderle yürütebileceğine olan inancı, Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına taşımıştır. Kılıçdaroğlu da siyasetin dilini kültürel kavga dilinden uzaklaştırmış ve popüler anlamda hepsini yakalayan partiye dönüşmeye çalışmıştır. “Herkes için CHP” sloganı, gençleri hedefleyen sosyal medya stratejisi ve popülist sosyal yardım vaatleri üzerine kurulu seçim stratejisi işe yarasa da AK Parti’nin oyunu artırması karşısında görünmez olmuştur. Seçimden bir ay önce MHP’nin uğradığı kaset skandallarının da yardımıyla CHP bugün de aşamadığı yüzde 25’e oturmuştur.

Özellikle Ergenekon davalarında yargılanan sembol isimlerin ve onların arkasındaki Kemalist öfkenin desteğini alan CHP bir taraftan da yeni toplumsal kesimlere açılmaya çalışmaktadır. 2015 seçimleri CHP siyasi stratejilerinin HDP siyasetiyle ilk defa kesiştiği noktadır. Artık tek başına sosyolojik sınırlarına gelen CHP, öncelikle “her evden bir oy” stratejisiyle HDP’yi parti olarak meclise taşımıştır. HDP’nin Hendek stratejisiyle terörün dozunu artırdığı dönemler CHP’nin de destek verdiği dönemler olmuştur. Gezi Parkı olaylarında isyan eden apolitik gençlere destek veren CHP, artık emekli memur partisi olmaktan uzaklaşmıştır. 2011 seçim stratejilerinde “sakin güç” olarak düşük profilli bir lider olarak anılan Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı eylemleri sonrasında gençlerin iddialı dünyalarına iddiasızlığıyla sirayet edebilmiştir. Diğer taraftan iddiasız bir şekilde ve bizatihi kimlik politikalarına dayanmadan doğal olarak kendisine mündemiç Alevi kimliğini de siyaseten avantaja dönüştürebilmiştir. 17-25 Aralık sonrası FETÖ mağduriyeti üzerinden onların da desteğini almaya çalışan Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbesi sonrasında da KHK’lılar üzerinden destek beklentisini tazelemiştir. Darbeye karşı hükümete siyasi desteğinden çabuk vazgeçen Kılıçdaroğlu, 2017’deki Adalet Yürüyüşü ile darbe sonrası tutuklamalara karşı bir duruş sergilemiş ve arkasındaki desteği konsolide etmeye çalışmıştı.

2018 seçimlerinin tayin edici kavgası, milliyetçi oyların MHP ile İYİ Parti arasında bölünmesiyle ilgiliydi. Kılıçdaroğlu darbe mağdurları üzerinden yeni toplumsal destek arayışlarına rağmen oy kaybetmiş, ancak koltuğunu korumayı başarmıştır. Hatta CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin partiden kopmasına varan liderlik savaşından da galip çıkmıştır. 2019 yerel seçimleri ise Kılıçdaroğlu’nun güçsüz bir profil üzerine oturan siyasi performansının zirvesidir.

2013’te ABD ile bozulan ikili ilişkiler, Gezi Parkı ve Hendek terörü sonrası AB ile oluşan siyasi mesafe, 15 Temmuz darbesi sonrası oluşan siyasi-toplumsal hasarlar ve en sonunda pandemi sonrası oluşan ekonomik hasarların iktidarı sarstığı dönemlerde gelen 2019 yerel seçim başarısı Kılıçdaroğlu’nun güçsüzlüğün dayanılmaz cazibesi üzerine oturttuğu siyasi kariyeri için can simidi olmuştur. CHP, 2018 seçimlerinde uygulamakta zorlandığı ama adını koyduğu Millet İttifakı’nı yeniden ele alacak takati bulmuştur. Altılı masayla birlikte AK Parti’den kopanları daha önceki müttefikleriyle buluşturmayı başarmıştır. Hatta 2018’de Akşener’i ve Demirtaş’ı birlikte aday yapan siyasi hataları da yapmadan 2015’ten beri desteklemekten çekinmediği HDP’yi masada görünmez kılacak stratejik aklı gösterebilmiştir.

Bu arada gerek gençlere dönük stratejilerinden gerekse merkez sağ adaylarla ve söylemlerle sağa açılımdan da vazgeçmemiştir. Fakat sağa açılımın bir kısmını da kitleleri CHP’ye kazandırarak değil sağ partilerle uzlaşarak sağlamaya çalışmıştır. CHP’nin sağ seçmene dönük içerseme politikalarından biraz da olsa geri çekilişi yüzde 25’i aşmasını engellese de masa politikasıyla daha geniş bir toplumsal tabanı da yakalamasına yardımcı olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin merkezi siyasi kariyeri “Cumhurbaşkanlığı” olunca masanın ve masa dışı ittifakların yardımıyla iktidarı mümkün kılan bir siyaset de ortaya çıkmıştır.

 

Artık Tabanını Değil Ortaklarını Hedefliyor

Masa siyasetinin kurucu güçsüz profili olarak Kılıçdaroğlu, gösterdiği yumuşak iradesiyle masayı da kendisine razı etmeye çalışmaktadır. Fakat partinin kendisinden sonra liderlik kavgasıyla zayıflama ihtimali ya da seçilen yeni liderle Kılıçdaroğlu’nun çatışma ihtimali hiç de az değildir. Masanın Kılıçdaroğlu’na razı olup olmayacağı da başka bir sorundur. Masa siyasetinin CHP açısından bir başka anlamı da kendi sınırlarını oluşturmasıdır. Yani masanın varlığı aslında CHP’nin kendi toplumsal tabanını “popüler”, “hepsini yakala” siyasetine rağmen geliştiremeyeceğinin itirafıdır. Bu anlamda CHP, artık toplumsal tabanı kovalamaktan vazgeçmiş muhalif partileri kovalamaktadır.

Partilerin kendi siyasi idamelerini iktidarı düşürmekten önemli görme ihtimali ise masa siyasetinin en yumuşak karnını oluşturmaktadır. Nitekim masayı siyasi fedakarlıkla kurmuş olsalardı orada CHP’den kopan Memleket Partisi’ni, İYİ Parti’den kopan Zafer Partisi’ni, Saadet Partisi’nden kopan Yeniden Refah Partisi’ni de görmemiz gerekirdi. Kendi muhaliflerini masaya yaklaştırmayanlar yüzde 50’yi geçmeye değil kendi seçmenlerini korumaya çalışıyor gibiler. Nihayetinde CHP, ittifak kurduğu, gizlediği ve dışladığı partilerle iktidarı hedeflemektedir, kendi toplumsal tabanını geliştirmeye çalışarak değil.

Bir anlamda CHP, toplumsal tabanının sınırlarına gelmiştir. Politik skalada durduğu yerden diğerlerini yakalamaya çalışan Baykal’ın CHP’sinin yerini Kılıçdaroğlu’nun kendini bir yere ve kimliğe sabitlemeyen popülist CHP’si almıştır. Fakat yeni CHP de toplumsal tabanını ciddi olarak artıramadığından insanları değil partileri kovalayan siyasi stratejiye mahkum olmuştur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası