Kriter > Siyaset |

Muhalefetin Ekonomi Politiği: Yorgan Gitsin Kavga Bitsin


Mutabakat Metni 20 yıllık AK Parti iktidarının icraat ve projeleri ile dolu desek inanın abartmış olmayız. Altılı Masa gerçekten Türkiye ekonomisinin sorunlarının dahi tam olarak farkında değil.

Muhalefetin Ekonomi Politiği Yorgan Gitsin Kavga Bitsin
Altılı masayı oluşturan partilerin genel başkanları, Congresium Kongre ve Sergi Merkezinde, Ortak Politikalar Mutabakat Metni'nin tanıtılacağı toplantıya katıldı. (Evrim Aydın/AA, 30 Ocak 2023)

Neoliberal ekonomi politikalarının karnesi, iddia edildiği gibi başarılarla değil hayal kırıklıklarıyla dolu. Dünya nüfusunun neredeyse yarısının insani yaşam hakkından mahrum olduğu bir ekonomik sistemin başarılı olduğunu iddia etmek kadar abesle iştigal bir durum olamaz. Zengini daha da zengin eden sömürgeciliği, tüketim çılgınlığını merkeze alan bir modelin bıraktığı enkaz, her geçen gün giderek daha da artıyor. İklim, toprak ve su gibi geleceğimize dair tüm kıymetler üzerindeki tahribattan hiç bahsetmiyorum bile…

Şöyle bir hatırlıyorum da… Pandemi sonrasında tedarik zincirinin kırılması, lojistik maliyetlerin zirve yapması, akabinde Rusya-Ukrayna Savaşı ile zirve yapan gıda krizi ve enerji krizi, dünya ekonomisini yepyeni bir açmaza doğru sürüklemişti. Bir taraftan küresel ekonominin doğum sancıları diğer taraftan son yıllardaki bu gelişmeler, kartların yeniden dağıtılacağı yepyeni bir dönemin işaret fişekleri oldu.

Bu perspektiften dünya ekonomisinin gidişatına baktığımızda daha adil bir ekonomik düzenin mümkün olduğunu iddia edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye, küresel ekonominin bu yeni arayışında, kendisine yepyeni bir rol tanımlamaya çalışıyor. Üretimi merkezine alan; savunma sanayii, teknoloji, ihracat odaklı bir bakış açısıyla yeni bir yola çıktı. Bu uzun yolculuğun adını da Türkiye Ekonomi Modeli koydu.

Türkiye Ekonomi Modeli ile alakalı en hararetli tartışmalara 2021 sonuna doğru başlamıştık. Politika faizi indirimleriyle başlayan tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan tartışmalarına hiç girmiyorum. Zira bu yazının konusunun dışında… 2+2’nin 4 etmediği bir ekonomik süreçten geçiyor dünya. Dolayısıyla bu değişimi dikkate almadan, Türkiye ekonomisini salt izlenen bir faiz-kur politikası ile yargısız infaz eden muhalefetin ekonomi politikası önerilerinin itibarı dünyada bir tartışma konusu haline dönüşmüşken bu politikaların Türkiye’de karşılık bulmasını beklemek küresel ekonomik dönüşümü anlamamak demektir.

 

Arayış ve Hayal Kırıklığı

Pandemi sonrası yaşanan küresel ekonomik türbülans, Türkiye’de kur atakları gibi birçok ekonomik sancıyı da beraberinde getirdi. Haliyle çok uzun bir aradan sonra Türkiye’de de ilk defa farklı bir ekonomi yönetimi arayışı toplum nazarında ortaya çıkmaya başladı. Muhalefet partileri geçim sıkıntıları, hayat pahalılığı süreci kutuplaştırıcı bir siyasete çevirme başarısı göstermişti. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, içinden geçilen oldukça zorlu bir enflasyon baskısının meydana getirdiği satın alma gücü kayıplarını minimize eden hamlelerle, süreci tersine çevirmeyi başardı. Politika faizi artışları ile enflasyon sorununu çözemeyen ülke sayısı çoğaldıkça da Türkiye’nin izlediği ekonomi politikasının böylesi bir dönemde enflasyon handikabına rağmen işsizlik oluşturmaması, üretim artışı sağlaması, ihracatta ve istihdamda rekorlar meydana getirmesi, vatandaş nazarında olumlu karşılık bulmaya başladı. Kur baskısının da ortadan kalkmasıyla daha stabil hale dönüşmesi, ticareti yapılabilir hale getirdi. 2023 itibariyle enflasyonda da beklenen rahatlamanın gelmesi, izlenen politikanın haklılığını gösterdi. Bu bir taraftan Cumhur İttifakı’nın başarısı iken diğer taraftan da muhalefetin başarısızlığı olarak nitelendirilebilir.

Genel itibarıyla CHP, ezber dışına çıkmayan bakış bir açısıyla bir ekonomi lansmanı yaptı. İYİ Parti ve diğerleri de ekonomi politikası üretmekten çok mevcuttakileri eleştirmeye dayanan bir yol izlemeyi tercih ettiler. Ama bunların hepsinden daha önemlisi, Altılı Masanın vatandaş nazarındaki en temel hayal kırıklığı, Cumhurbaşkanı adayı konusunda kendi aralarında yaşadıkları anlaşmazlıklar oldu.

 

Erdoğan Gitsin de Gerisine Bakarız Politikası

Altılı Masada ortak bir ekonomi politikasının olup olmadığını değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda ekonomik gidişatın düzelmesi öncelikli bir şarta bağlanıyor. Bu şart mevcut rejimin son bulması olarak dile getiriliyor. Altı partinin oluşturduğu raporda; koalisyon dönemlerinde Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği süreçler hiç yaşanmamışçasına ekonomide köklü revizyonun parlamenter sistem ile sağlanabileceği ön şartı mevcut. İktidar olurlarsa hemen bir hasar tespit komisyonu kurulacağı, sonrasında ekonomik ve sosyal konsey kurulacağı, ardından stratejik planlama teşkilatı kurulacağı, Merkez Bankası’nın kurumsal yapısının güçlendirileceği gibi vaatler… Liste uzayıp gidiyor. Rapor baştan sona incelendiğinde ne iktidara yönelik mesnetli bir eleştiri ne de vatandaşa dönük umut verici bir ekonomi politika önerisi var. Sürekli komisyonlar ve kurullar kuruluyor ama politika seti önerisi anlamında bir içerik maalesef yok. Raporun sonunda yaşanan kur ataklarına “bu bir alım fırsatıdır” diyerek vatandaşları döviz almaya yönlendiren, kur düşünce de iktidarı suçlayan eski bir Merkez Bankası Başkanı da erken seçim çağrısı yapıyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile TCMB'nin idari binasında görüşmüştü. (Evrim Aydın/AA, 15 Ekim 2021)

 

Muhalefetin Ekonomi Heybesinde Ne Var?

Şunu ifade etmekte fayda var. Elbette ki Altılı Masayı oluşturan siyasi partilerin kendi broşürlerine, raporlarına yansıyan ekonomiye dair bir eylem planı var. Fakat bu yayınlanan planların büyük çoğunluğu basmakalıp cümlelerden oluşmakta. Ekonomi bir beşeri bilim. İnsan unsurunu direkt olarak bünyesinde barındırıyor. Dolayısıyla küresel ekonomideki, insanoğlundaki değişimin ve dönüşümün dinamizmini genetiğinde barındıracak kadar dinamik olmayan bilgilerin çözüm odaklı olmadığını da vurgulamakta fayda var. İçinde bulunduğumuz süreçte yaşanan küresel ekonomik türbülans buna en güzel örnek. Her enflasyon sorununun faiz artırımıyla aşılamayacağını bütün cihan anladı. Yahut enflasyonu tetikleyici unsurların da mutasyona uğrayabileceği, dolayısıyla müdahale yöntemlerinin de revize edilmesi gerektiği çok net anlaşıldı. Alternatif yönetim arayışlarının global ölçekte arttığı böylesi bir dönemde bakıyoruz ki muhalefetin ekonomiye dair yenilikçi bir gündemi maalesef yok. Sadece iktidarın ekonomi politikalarını eleştirmeye dayalı bir ekonomi politikası toplumda karşılık bulmuyor. Salt eleştiri üzerine kurgulanmış bir anlayışın, başlangıçta muhalefete acaba olabilir mi diye yaklaşan vatandaşları da hayal kırıklığına uğrattığı da bir gerçek.

Geçtiğimiz günlerde “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” Altılı Masa tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Mutabakat metni temel bazı makro ekonomik hedefler ile başlıyor. Metnin girişini okuduğumda bir an için Altılı Masanın Türkiye Ekonomi Modeli’ni desteklediği hissiyatına kapıldım. Zira yatırım, istihdam, verimlilik ve teknoloji eksenli bir dönüşüm büyüme, ihracat gibi bazı hedefleri öncelemekte. Ama daha sonra itibarsızlaştırılan devlet kurumlarına yine itibarın aynı zümre tarafından verileceğinin hedeflendiğini okuduğumda kendime geldim. Zira bir ara hızını alamayan Mutabakat Metni; Varlık Fonu’nu kapatıyor, TMSF’ye -ne demek ise artık- asli fonksiyonunu veriyor, yine kendilerince itibarsızlaştırılmaya çalışılan TÜİK’e de ayar veriyor. Benzer şekilde geçtiğimiz iki yıl boyunca her gün alaşağı etmeye çalıştıkları TCMB’ye de algı ile yaptıkları itibarsızlaştırmayı yine bu metin ile itibar vereceklerini iddia ediyorlar.

Para politikası hedeflerine de göz gezdirmek istedim. Orada da tekrar “acaba mı?” dedim. Yani acaba Altılı Masa gerçekten Türkiye Ekonomi Modeli’ni destekliyor da bunu dile mi getiremiyorlar diye düşünmeden edemedim. Çünkü enflasyonla mücadeleyi desteklemek için maliye politikasının bileşiminden bahsediyor. Yani enflasyonla mücadelede para politikasının tek başına yeterli olmadığını söylüyor. İki yıldır hükümetin uyguladığı bu politikayı uygulayacaklarını söylüyorlar. Şaka gibi. Tasarrufun önemi, tüketim kültürünün dönüşümü ifadelerini okuyunca artık kesin kanaat getirdim. Gizliden gizliye Türkiye Ekonomi Modeli’ni kesin destekliyorlar. Kamu bütçesine ilişkin ve kamunun faiz yükü ile Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir başarı göstermesine rağmen ortaya konan ifadeler ile ilgili çok yazık olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Altılı Masanın mutabakat metni, İstanbul’un finans merkezi yapılması gibi hepimize çok tanıdık gelen ve hali hazırda yürüyen bir başka projeyi hatırlatmadı değil. Girişim sermayesi, start-up, melek yatırımcı gibi girişimciliğe dair politika önerilerini sıralarken sanırım Milli Teknoloji hamlesine ait strateji belgesini de incelememişler. BDDK, SPK gibi kurumlar için de hedeflenenlerin çoğu aslında hali hazırda yürüyen projeler.

Metin, işsizliğin yapısal sorunlarını çözeceğini iddia ederken gençlerin teknoloji ve yazılıma yönlendirileceklerine de vurgu yaparken sanırım içlerinden biri dahi 1 milyon yazılımcı projesini irdelememiş. Mutabakat metninde yer verilen ve hedef olarak takdim edilen politika önerilerinin hali hazırda uygulandığını belirtmeden geçemeyeceğim.

Türkiye’nin mesleki eğitimde hem teknolojik donanım altyapısı hem sanayi ve iş kolları ile uyumlaştırılması adına attığı adımların farkında dahi değiller. 1,8 milyon mesleki eğitim alan öğrencinin hem lise hem de meslek yüksekokulu düzeyinde staj imkanlarında iş yerleri ile öğrenciyi buluşturma adına atılan adımlara da mı denk gelmediniz. İş yeri uygulaması diye bir kavram var artık peki bunu duydunuz mu? Öğrencinin iş yerindeki sigortasının devlet tarafından karşılandığını da mı bilmiyosunuz?

Yerel yönetimlerin istihdam politikalarında daha aktif rol almaları gerektiğini söylerken Türkiye’de birçok belediyenin İstihdam Ofisleri marifetiyle neler yaptığını bildiklerini düşünmüyorum. Ama malum siyasi parti ve terör örgütüyle iltisaklı kişilerin bazı yerel yönetimlerde istihdamında gelinen son noktaya mı dikkat çekmeye çalıştılar o da ayrı bir tartışma konusu.

İktidarı ithalat-ihracat kompozisyonu üzerinden eleştirirken siz bunun yerine ne yapacaksınız? Enerji pahalı derken enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için siz göreve geldiğinizde adım adım ne yapacaksınız? Tarım politikalarını ağır bir dille eleştirirken siz iş başı yaptığınızda Türkiye tarımına dair eylem planınız ne olacak? “Ekonomide büyüme var ama istikrarlı değil, büyüme kompozisyonu problemli” derken siz geldiğinizde ülkenin büyüme politikası ne olacak? Eğitimi, sağlığı, kurumsallaşmayı, hukuku eleştirirken siz hangi kazanımları ne şekilde ve ne zaman sağlayacaksınız? Bu soruların cevabını net bir şekilde bulabildiğiniz bir beyanat, rapor, açıklama, çalışma maalesef ki yok. Oysaki iktidarın tüm bu sorulara hem cevabı hem bugüne hem de yarına dair yürüttüğü somut çalışmaları var.

Hülasa Mutabakat Metni 20 yıllık AK Parti iktidarının icraat ve projeleri ile dolu desek inanın abartmış olmayız. Beni esas kaygılandıran mesele şudur. Bir iktisatçı olarak Türkiye’nin ekonomideki sorunlarını da yakından bilen biri olarak söyleyeyim; Altılı Masa gerçekten Türkiye ekonomisinin sorunlarının dahi tam olarak farkında değil. Dolayısıyla mutabakat metninde önerdiği politikalardan bazıları ya yapılmış ve tamamlanmış eylem ve yatırımlar, ya devam eden projeler. Çok daha net problem tespiti ve çok daha net ve detaylı politika önerileri sunmalarını beklerdim.

 

İktidarın Heybesinde Neler Var?

Cumhur İttifakı bir taraftan küresel ekonomik türbülansın ve enflasyon baskısının doğurduğu sorunların vatandaşa yansımalarını, elektrik, doğal gaz sübvansiyonları, maaş iyileştirmeleri, fiyat regülasyonları, sosyal konut ve orta gelirli konut projeleri ile minimize etmeye çalışırken, EYT gibi kendi dönemine ait olmayan, milyonları ilgilendiren ve kanayan yaraya dönüşmüş olan kocaman bir sorunu da tarihin sayfalarına gömüyor. Diğer yandan Kur Korumalı Mevduat, selektif kredi politikaları, Kredi Garanti Fonu, ihracat destekleri ve makro ihtiyati tedbirlerle para, sermaye ve reel piyasaları regüle ediyor. İlaveten milli teknoloji hamlesi, yerli otomobil, nadir elementler, doğal gaz ve petrol aramaları, nükleer enerji santrali ve savunma sanayiinde geliştirdiği araçlarla da Türkiye ekonomisinin geleceğine yatırım yapıyor. Küresel gıda krizini çözerek daha adil bir küresel ekonomi mümkündür, diye tüm dünyaya haykırıyor.

“Cumhurbaşkanı gitsin de gerisine bakarız” ana stratejisi üzerine kurgulanmış bir muhalefet bakış açısına göre bile aslında ortada bir paradoks var. Eğer ekonomideki döviz kuru baskısı ve enflasyonun çözümü faiz artımı ise ve Cumhurbaşkanının da ana hedefi koltuğunu korumaksa bu durumda yapması gereken belki de ilk adım politika faizini yükseltmekti. Böylece kur bu kadar yükselmemiş, enflasyon da artmamış olacak ve seçime çok rahat şekilde girmiş olacaktı. Peki neden bu yol tercih edilmedi. Bu sorunun cevabı bu yazının baş kısmında gizli. Türkiye zor olanı yapıyor. Büyüyerek, üreterek cari açık sorununu yenmeye çalışıyor. Bu yol öyle çok kolay değil. Bu yol dikenli. Bu yol uzun. Dolayısıyla sabır gerekiyor.

Türkiye ekonomisini salt faiz-kur-enflasyon üçgeninde darağacına götürmeye çalışanların; Türkiye’de kaç Organize Sanayi Bölgesi olduğundan, dış ticaret kompozisyonundaki orta ve üst teknolojik üretime doğru evrilen yeni üretim motifinden, Türkiye’nin enerji, teknoloji ve savunma sanayiinde geliştirdiği projelerden, sosyal devlet anlayışı ile yürüttüğü politikalardan haberi dahi yok.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası