Türkiye birçok uluslararası kurum ve kuruluşu şaşırtarak 2017’de beklentilerin bir hayli üzerinde büyüdü. Rakamlar incelendiğinde Türkiye ekonomisinin bu dönemde hem iç hem de dış talep kaynaklı bir büyüme performansı sergilediği görülmektedir. Hükümetin reel sektöre sağladığı teşvik paketleri ve destekler ile birlikte tüketicilere yönelik uyguladığı bazı vergi indirimleri ekonominin canlanmasına önemli katkı sağladı. Diğer taraftan geçtiğimiz yıl küresel ekonominin 2008’deki krizden bu yana en iyi yıllarından birini geçirmiş olması ihracatımızın artmasına neden oldu. Bu büyüme performansı uygun politikalar hayata geçirildiği ve belirsizlik bulutları dağıldığında Türkiye ekonomisinin yükselmeye ne kadar hazır olduğunu işaret etmektedir.
Çok olumlu bir yılı geride bırakan Türkiye ekonomisi yeni yıla da umutlu girdi. Türkiye ekonomisinin geçtiğimiz yıl kadar yüksek olmasa da 2018’de yüzde 5 civarında büyüyeceği tahmin ediliyor. Hükümetin biraz frene basacağına dair sinyaller gelse de ekonomiyi canlandıracak bazı önemli desteklerin (KGF veya istihdam teşvikleri gibi) bu yıl da belli oranlarda devam etmesi planlanıyor. Sanayiye dair gelen yüksek kapasite kullanım oranı verileri ve yeni yatırım haberleri reel sektörde çarkların yeniden dönmeye başladığını gösteriyor. Öte yandan küresel ekonominin geçtiğimiz yıl olduğu gibi 2018’de de güçlü bir büyüme performansı göstereceği beklentisi ihracat performansımız açısından olumlu bir sinyal oluşturuyor.
Yukarıda değindiğimiz üzere hükümetin teşvik ve destekler konusunda 2018’de geçtiğimiz yıl kadar bonkör davranmayacağı bekleniyor. 2018 yılında enflasyon ve kurdan dolayı para politikasının gevşemesinin zor olacağı hesaba katıldığında maliye politikasının ekonomiyi canlandırıcı rolünün devrede olması önem arz etmektedir. Hükümetin enflasyon gibi parametreleri de hesaba katarak biraz frene basması makul olsa da 2012 yılında yaptığı gibi frene gereğinden fazla basması ekonomik aktiviteyi olumsuz etkileyebilir. Hükümetin bu yıl orta ve büyük ölçekli şirketlere verdiği teşvikler konusunda seçici ve hedef odaklı bir yaklaşım sergilemesi daha makul olacaktır. Diğer taraftan küçük ölçekli şirketler desteklenirken ise reel sektördeki nakit akışının düzenli işlemesi hedeflenebilir.
Hızlı Büyüme Cari Açığı Artırıyor
Türkiye’nin hızlı büyüme patikasına girdiği dönemlerde ithal ara malı ve enerji faturası kabardığından dolayı ister istemez cari açık artışı yaşanmaktadır. İhracata yönelik teşviklerin çeşitlendirilmesi ve dışarıdan ithal ettiğimiz ara mallarını içeride üretme potansiyeline sahip şirketlerin desteklenmesi hem yüzde 5 düzeyindeki büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması hem de cari açığın azaltılarak Türkiye’nin dış şoklara karşı kırılganlığının azaltılması açısından kritik bir öneme sahiptir. Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) Eylem Planı’nda (2017-2019) yer alan ithal ettiğimiz ara mallarının yurt içinde üretiminin özendirilmesine yönelik planların kısa sürede hayata geçirilmesi bu açıdan kritik öneme sahiptir.
Türkiye’nin cari açığı azaltmaya yönelik yeni ihracat pazarlarını da zorlaması gerekiyor. Her ne kadar ülkeler son yıllarda yeni tip önlemlerle kendi pazarlarını korumaya çalışsalar da küresel ekonominin büyüdüğü bu dönemde Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgeler üzerine daha fazla odaklanarak ihracat pazarlarımızı çeşitlendirme fırsatı yakalayabiliriz.
Cari açığı kapatmanın bir diğer yolu da yerli enerji üretiminden geçiyor. Küresel büyüme kaynaklı talep artışı ve jeopolitik riskler petrol fiyatlarını yukarıya çekiyor. 70 doları test eden petrol fiyatları cari açığın üzerine bir baskı oluşturuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı geçtiğimiz yıl yerli enerji üretiminin artırılmasına yönelik olarak önemli adımlar attı. Yerli enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine yönelik politikaların 2018’de de hız kaybetmeden devam etmesi hedefleniyor.
Enflasyonu Düşürmek için Yapısal Reformlar Gerekiyor
Büyüme ve dış ticarette olumlu gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz yıl işsizlik ve enflasyon rakamları beklentilerden kötü geldi. Enflasyon ve işsizlik oranı neredeyse bütün yıl boyunca çift haneli rakamlarda seyretti. TL’deki değer kaybının yanı sıra gıda ve enerji fiyatlarının yüksek seyretmesi enflasyonu tetikleyen temel etmen oldu. Enflasyonun baz etkisinden dolayı 2018’in ikinci çeyreğinin başında tekrar tek haneli rakamlara inme olasılığı olsa da tek haneli rakamların kalıcı hale gelmesi döviz kuru ile birlikte gıda ve enerji fiyatlarının izleyeceği seyre bağlıdır. Enflasyon ve kurun yüksek seyretmesi, FED’in faiz artırmaya devam edeceğine dair güçlü sinyaller vermesi ve Avrupa Merkez Bankası’nın atacağı adımlardaki belirsizlikler nedeniyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2018 yılında sıkı para politikasını sürdürmesi beklenmektedir. Temel olarak arz kaynaklı bir enflasyon yaşadığımız için TCMB’nin uyguladığı sıkı para politikası tek başına enflasyonun hedefe yaklaşmasını sağlayamaz. Enflasyonunun yeniden tek haneli rakamlarda kalıcı hale gelmesi için üretim maliyetlerini artıran ve üretimi kısıtlayan sorunlarla ilgili yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekiyor. Tarım ve hayvancılığa yönelik politikalar ve enerji kaynaklarımızı çeşitlendirecek yerli enerji projeleri enflasyonun orta ve uzun vadeli seyri açısından büyük önem arz ediyor.
TCMB’nin sıkı para politikasında ısrarcı davranmasına neden olan bir diğer unsur kurdaki oynaklıktır. Kuzey Irak’taki referandum sürecinde bölgesel risklerin artması, Avrupalı bazı bankaların Türkiye’ye kredi vermeyi keseceğine dair yapılan manipülasyon, Washington ile yaşanan vize krizi ve ABD’deki dava süreci gibi gelişmelerden kaynaklanan spekülatif hareketler geçtiğimiz yıl döviz kurunda çok sert dalgalanmalara neden olmuştur. 2017’nin sonu ve 2018’in başından itibaren dış politika cephesinden gelen olumlu sinyaller döviz kurunun geçtiğimiz yıla göre daha istikrarlı hareket edebileceğinin sinyallerini veriyor. Suriye’deki gelişmeler ve ABD’deki dava süreci ile ilgili Nisan ayında çıkacak karar piyasalar tarafından yakından takip edilecektir. Bununla birlikte başta FED olmak üzere büyük merkez bankalarının yıl içerisinde vereceği faiz kararları kurun yönünü belirleyecek bir başka faktördür.
Türkiye’de her yıl önemli miktarda yeni iş imkanları sunuluyor olmasına rağmen gençler ve kadınların iş gücüne katılımının yüksek seyretmesinden dolayı emek talebi emek arzının gerisinde kalmaktadır. Eğitim sisteminin kazandırdığı beceriler ile piyasa beklentileri arasındaki uyuşmazlık da bu duruma eklenince işsizlik oranı maalesef hedeflenen seviyelere inemiyor.
Hükümet işsizlik sorununu çözmeye yönelik olarak işverenlere önemli kolaylıklar sağlamaya ve teşvikler sunmaya başlamıştır. Bu teşvikler ve yüksek ekonomik büyümenin etkisiyle yüzde 13’e kadar yükselen işsizlik oranı yüzde 10,3’e inmiştir. Bir yıl içerisinde işsizlik oranını 3 puan indirebilmek önemli bir başarıdır. Ancak Türkiye'nin bu alanda katetmesi gereken önemli mesafeler var. Türkiye’nin ekonomik büyüme ile ortaya çıkan refah artışını genele yayabilmesi için işsizlik oranını kısa vadede yüzde 10’un altına, orta ve uzun vadede ise yüzde 7-8 düzeyine indirmesi gerekiyor. Teşviklerin bu yıl da sürecek olmasını hesaba katarsak ekonomik büyümenin yüzde 5’ler seviyesinde gelmesi durumunda işsizlik oranının 2018 yılı içerisinde tek haneli rakamlara inmesini bekleyebiliriz. İşsizlik oranının yüzde 7-8 bandına düşmesi için ise eğitimden göç politikasına ve emek piyasaları düzenlemelerine kadar bir dizi kritik alanla ilgili yapısal reformlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye 2017 gibi zorlu bir yılda güçlü bir büyüme performansı göstermeyi başarmıştır. Bu başarı 2018’e dair umut ve beklentileri artırmıştır. Türkiye 2018 yılında ekonomik büyümeyi sürdürürken enflasyon ve işsizlik gibi şu an için sorunlu gözüken alanlarda belirli iyileşmeleri sağlaması durumunda iki kritik seçimin gerçekleşeceği 2019 yılına daha güçlü bir şekilde girecektir.