Kriter > Dış Politika |

Can Çekişen Fransız Sömürgeciliğinin Son Perdesi: Yeni Kaledonya


Macron’un Fransa’sı ABD, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı küresel rekabet arayışı içerisinde. Ancak Fransa’nın kendi kaynakları bu çapta bir meydan okumaya yetmediği gibi, Avrupa Birliği’nde ortak savunma kimliği üzerinden ordu oluşturma yoluyla bu hedefe yürümesini sağlayacak, sinerjiyi oluşturacak kapasitesi de yok. Dahası, Fransa her geçen yıl “Dimyat’a pirince giderken, evindeki bulgurdan olmakta”.

Can Çekişen Fransız Sömürgeciliğinin Son Perdesi Yeni Kaledonya

2017’de cumhurbaşkanlığı makamındaki ilk görev dönemine başlamasıyla “Yeni Napolyon” yakıştırmaları yapılan Macron’un, kendisine yapılan atıfa benzer tek yönü, büyük ihtimalle ikinci döneminin sonunda Fransa’ya yeni bir Waterloo ya da 1871 Frankfurt Anlaşması yaşatmak olacak. Fransız İmparatorları Birinci ve Üçüncü Napolyonların Fransız nüfuz alanlarını genişletmek için giriştikleri küresel maceralar, askeri hezimetlerle noktalanmaları bir yana, toprak kayıpları ve sosyoekonomik krizlerle final yapmışlardı. İki asır öncesinin hegemonya mücadelesinde Fransa’nın karşısındaki güç odaklarının başında Birleşik Krallık ve Prusya geliyordu. Bunların başını çektikleri ittifaklar, Fransa’nın küresel imparatorluk hayallerine son vermişlerdi. Macron’un Fransa’sı ise ABD, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı küresel rekabet arayışı içerisinde. Ancak Fransa’nın kendi kaynakları bu çapta bir meydan okumaya yetmediği gibi, Avrupa Birliği’nde ortak savunma kimliği üzerinden ordu oluşturma yoluyla bu hedefe yürümesini sağlayacak, sinerjiyi oluşturacak kapasitesi de yok. Dahası, Fransa her geçen yıl “Dimyat’a pirince giderken, evindeki bulgurdan olmakta”.

Afrika’daki eski sömürgelerindeki ekonomik, sosyal ve askeri nüfuzu her geçen gün aşınıp buralardan tasfiye edilirken, kendisine yeni nüfuz alanları oluşturma girişimleri de Türkiye gerçeğine tosladı. Doğu Akdeniz’de enerji iş birliği görünümü altında ortaya çıkan Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail-Mısır oluşumuna yaptığı silah satışları, Fransız savunma endüstrisine kısa vadede para kazandırmış olsa da EastMed Projesi’nin rafa kaldırılması, Paris’in Türkiye aleyhtarı politikalarını da ıskartaya çıkardı. Ardından Karabağ Savaşı’nda mağlup olan Ermenistan’ı savaşı sürdürmesi için kışkırttı ve yeniden silahlandırmaya çalıştı. Fransız diplomasisinin bu çabaları da Bakü ile Erivan arasında sınırların belirlenmesine yönelik sağlanan uzlaşmayla Paris için drama dönüştü. Macron’un Ukrayna’ya asker gönderecekleri, dahası Ukrayna’yı Fransız nükleer savunma şemsiyesi altına alabilecekleri yönündeki açıklamaları ise Donbas ve Kırım cephe hatlarında ateşe benzin dökmekten başka bir işe yaramadı. Bu açıklamalar ne tehdidin hedefi olan Rusya ne de Fransa’nın “görünürdeki” müttefikleri tarafından ciddiye alındı.

 

Fransa’nın Müttefiki Var mı?

“Görünürdeki” müttefikler demişken, Macron’un cumhurbaşkanlığı döneminde Fransız devletinin içerisine yuvarlandığı acizliği özetlerken “AUKUS Vakası”na değinmemek olmaz. Eylül 2021’de Fransız tersaneleri Avustralya için üretilecek denizaltıların çeliklerini kesmeye hazırlanırken, 65 milyar dolarlık anlaşma bir anda çöpe gitti. Tam çelikler kesime gider, kaynak makineleri hazırlanırken ABD, İngiltere ve Avustralya, AUKUS adı altında bir ittifak kurduklarını ve bu ittifak anlaşması kapsamında Avustralya’ya nükleer denizaltı ve teknolojisinin temin edileceğini ilan ettiler. Bu yalnızca bir ekonomik darbeden ibaret değildi. Anglosakson ülkeler, Çin Halk Cumhuriyeti’ni çevrelemeye yönelik politikalarını NATO ortakları Fransa olmadan yürürlüğe koyacaklarını, Hint-Pasifik bölgesindeki ajandalarında Paris’e yer olmadığını da ilan etmiş oluyorlardı. Daha dikkat çekici olan ise ABD ve İngiltere’nin neredeyse iki yıl boyunca Avustralya ile yaptığı bu hazırlıktan Fransa’nın hiçbir şekilde haberi olmamıştı. Aslında bu Fransa ya da Avrupa Birliği’nin Anglosakson müttefikleri tarafından ilk ayakta uyutuluşları da değildi. ABD, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya ortaklığıyla Birinci Soğuk Savaş sırasında kurulan Echelon elektronik istihbarat sisteminin, 1990’larda SSCB’nin ortadan kalkmasıyla, ekonomik casusluk amacıyla Avrupa Birliği’ne karşı kullanıldığı ortaya çıkarılmıştı. Hatta ABD’nin, uluslararası ihalelerde Boeing firmasını Airbus’a karşı kayırmak için bu sistemden yararlandığı da resmi raporlara yansımıştı. Fransa’nın küresel etkisinin nasıl gerilediğine dair bu perspektifi ortaya koyduktan sonra, gelelim Yeni Kaledonya’daki son şiddet olaylarına ve bu olayların sorumlusu olarak Paris’in Ankara ve Azerbaycan’ı işaret etmesine.

AUKUS Anlaşması kapsamında California'da toplantı
ABD Başkanı Joe Biden, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Avustralya'nın nükleer denizaltıya sahip olması ve nükleer denizaltılarda kullanılan teknolojinin paylaşılmasını içeren AUKUS Anlaşması kapsamında California eyaletinin San Diego kentinde bir araya geldi. (Tayfun Coşkun / AA, 14 Mart 2023)

 

21. Yüzyılda Sömürgeciliğe Karşı Çıkmak Suç!

Yeni Kaledonya, 1853’te İmparator Üçüncü Napolyon’un saltanatı esnasında, Fransa’nın ikinci dalga sömürge elde etme siyaseti kapsamında Fransız topraklarına dahil edilen Pasifik Okyanusu’ndaki bir ada. 26 Haziran 1988’deki Matignon-Oudinot Anlaşmasıyla adaya geniş bir özerklik tanındı ve Yeni Kaledonya halkının kendi kaderini tayin etmesi için referandum sözü verildi. 2018, 2020 ve 2021’de yapılan referandumlar bağımsızlık karşıtları tarafından kazanıldı. Ancak burada da şu hususu belirtmekte fayda var. Yeni Kaledonya’nın bugün yaklaşık 270 bin kişi olan nüfusunun yalnızca yüzde 41’i yerli Kanak halkından oluşuyor. Yaklaşık yüzde 30’luk bir kitle ise Fransa tarafından adaya taşınmış Fransızlar, Avrupalılar ve Asyalılardan müteşekkil. Fransız hükümeti, adadan gelen artan bağımsızlık taleplerinin önünde sonunda, referandum sonuçlarını değiştireceğinin bilinciyle, adadaki seçmen kitlesinin yapısını bozacak “yasal” görünümlü bir parlamento operasyonuna girişti. Fransa Ulusal Meclisi 15 Mayıs’ta Macron liderliğindeki Rönesans Hareketi, Cumhuriyetçiler Partisi ve Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik partisinin iş birliğiyle, Yeni Kaledonya’da 10 yıldır yaşayanlara oy hakkı tanıyan anayasa değişikliğini onayladı. Yasa tasarısı 2 Nisan’da da Senato’nun onayından geçmişti. “Reform” adı altında pazarlanan bu anayasa değişikliği yalnızca ilk etapta 25 bin Fransız’a Yeni Kaledonya’da oy hakkı tanıyacak.

Anayasa değişikliğinin Ulusal Meclis’te onaylanmasıyla beraber Yeni Kaledonya’da da bağımsızlık yanlısı eylemlerde yaşanan şiddet son 40 yılın en üst seviyesine ulaştı. Macron, anayasa değişikliğinin ilerleme sürecini durdururken 12 gün olağanüstü hal ilan etti. GIGN (Ulusal Jandarma Müdahale Gücü) ve RAID özel kuvvetlerinin içerisinde bulunduğu 3 bin kişilik bir güç adaya gönderildi. Fransa Cumhurbaşkanının, bağımsızlık talep eden Yeni Kaledonyalı siyasi liderlere yaptığı Paris daveti ise reddedildi. Bunun üzerine Macron, 23 Mayıs günü adayı ziyaret ederek taraflarla görüştü. Bu görüşmelerin ardından anayasa değişikliğinin bir süre daha bekletileceği mesajı verilirken, Macron’un açıklamasındaki en önemli husus “Yeni Kaledonya’nın geleceğine dair taraflar arasında ortak vizyon olmadığı” vurgusuydu. Yani Fransa, topraklarına 16 bin 800 kilometre mesafedeki sömürge toprağından vazgeçmeye niyetli değil. Anglosaksonlar tarafından Hint-Pasifik bölgesinden dışlanmalarının ardından yeni bir kaybı kaldırabilecek durumda değiller. Öte yandan bağımsızlık yanlısı Yeni Kaledonyalılar da artık geri adım atmak niyetinde değiller. Macron’un ziyaretinin ertesi günü de devam eden eylemler sırasında bir sivilin güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülmesi tansiyonu yeniden yükseltti. Sürecin trajikomik yönü ise Fransız istihbarat servislerinin Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık taleplerinden Türkiye ile Azerbaycan’ı sorumlu tutmaları oldu. Türkiye’de düzenlenen sömürgecilik karşıtı konferansa katılan Yeni Kaledonya yerlisi Kanak halkından heyetin masraflarının Azerbaycan tarafından ödenmiş olması, bu tezlerine delil olarak sunuluyor.

21’inci yüzyılda sömürgeciliğe karşı duruş benimseyen ülke ve halklara karşı duyulan hınç, bugün yalnızca Yeni Kaledonya’da değil, Gazze, Karabağ ve Kıbrıs’ta yaşananları, haklının hakkının verilmemesi için Batılı başkentlerde üretilen direncin kaynağını da izah ediyor.

 

Fransa’nın 80 Yıldır Hazmedemediği Gerçek

Yeni Kaledonya özelinde yaşananlar, Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan uluslararası konjonktürü de hâlâ hazmedemediğine işaret ediyor. Birinci Soğuk Savaş başlarken, sömürgeciliğin bir numaralı ismi İngiltere, küresel güç sıralamasında üçüncü sıraya doğru gerilemekteydi. Hem müttefiki ABD’nin hem de sömürgelerinden yükselen baskının etkisiyle Londra yönetimi, “İngiliz Milletler Topluluğu” formülünü üreterek Hindistan ve Pakistan başta olmak üzere sömürgelerine bağımsızlık tanıma yolunu seçti. Fransa ise değişimi anlayamamış ve bugünkü Laos, Kamboçya ve Vietnam’ı kapsayan Hindiçini sömürgesini elinde tutmakta ısrar etmişti. Sonuç 1954’te Dien Bien Phu Muharebesi’nde alınan utanç verici mağlubiyet neticesinde imzalanan Cenevre Anlaşması’yla Fransa’nın bölgeden tasfiyesi oldu. Ancak Fransız yayılmacılığı burada da dersini almadı.

Fransız sömürgeciliğine karşı mücadelenin bir sonraki durağı olan Cezayir konusundaki dayatma, ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. Fransız siyaseti, çareyi İkinci Dünya Savaşı’nın muzaffer generali, ülkenin kurtarıcısı General Charles de Gaulle’yi 1958’de Cumhurbaşkanlığı görevine davet etmekte buldu. De Gaulle, Cezayir’in yanı sıra Afrika’daki diğer Fransız sömürgelerine de bağımsızlığın yolunu açacak politikalarını uygularken yalnızca siyaset arenasında mücadele etmek zorunda kalmadı. Fransız ordusu içerisinde örgütlenmiş, sömürgelerin bağımsızlığına karşı çıkan OAS’ın (Organisation de Armée Secrète-Gizli Ordu Organizasyonu) suikast girişimlerine hedef oldu. Yakın tarihteki bu tecrübeler, Fransa’nın bağımsızlık talep eden sömürgeleriyle her imtihanının ülke topraklarında da krizlere yol açtığını gösteriyor. İşte bu nedenle Fransız hükümeti, 26 Temmuz-11 Ağustos tarihleri arasında Paris’te düzenlenecek Yaz Olimpiyat Oyunları’nı hedef alabilecek terör tehditlerine Yeni Kaledonya kaynaklı bir girişimin eklenme ihtimalinden endişe duyuyor.

Günümüzde, Atlantik, Pasifik ve Hint okyanuslarında, “Deniz Aşırı Topraklar” (DOM-TOM/Départements et Territoires d’outre-mer) adı altında varlığını sürdüren Fransız sömürgeciliği, deniz ticaret yollarına hakimiyet için süper güçler arasındaki artan rekabetin de etkisiyle, son demlerini yaşıyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası