Kriter > Dış Politika |

Çin’in Yumuşak Karnı: Hong Kong


Hong Kong meselesi, son yıllarda Çin’in karşı karşıya kaldığı en önemli sınamalardan biridir. Çünkü bu mesele, Çin’in ve Hong Kong’un Batı’ya bakan yönüyle de ilgili. Bir anlamda Hong Kong, Çin usulü yönetim anlayışıyla, Batı değerlerinin mücadele alanı olarak tanımlanabilir.

Çin in Yumuşak Karnı Hong Kong

Hong Kong hükümeti tarafından Şubat 2019’da hazırlanan “suçluların iadesi kanun tasarısı”na karşı olarak sivil toplum kuruluşlarının öncülük ettiği protestolar, geniş kitlelerin katılımıyla özellikle Haziran 2019’dan bu yana uluslararası gündemde yoğun bir şekilde ele alınmaktadır. Mart 2019’da “The Civil Human Rights Front” tarafından başlatılan gösterilere neredeyse 2,2 milyon kişinin katıldığı ifade ediliyor. Hong Kong nüfusunun 7,5 milyon olduğu göz önüne alınırsa nüfusun yaklaşık üçte biri gösterilere katılmış durumda ve gerginlik halen daha sona ermiş değil.

Göstericilerin ifadesine göre söz konusu yasa tasarısı, Çin ve Hong Kong arasında yasaların eşgüdüm halinde olmasını ve suçluların Çin’e iadesini kolaylaştırmasını hedefliyordu. Bu girişimin, Hong Kong Anayasası’nda düzenlenen temel özgürlük ve hak alanlarının sınırlandırılmasına yönelik bir adım olduğu ifade ediliyor. Göstericiler, bu yasa tasarısının geri çekilmesini, Hong Kong Baş Yöneticisi Carrie Lam’in istifasını, polis müdahalesinin soruşturulmasını, gözaltındaki göstericilerin serbest bırakılmasını talep ediyorlar. Daha geniş anlamda ise Hong Kong için “tam demokrasi hakkı” arayışındalar. Aylarca süren gösteriler, tartışmalı polis müdahaleleri ve müzakereler neticesinde Ekim 2019’da söz konusu yasa tasarısı geri çekildi. Ancak bu karar göstericilerin ateşini söndüremedi. Göstericiler “demokratik reform” talepleriyle protestolarına devam ediyorlar.

 

Geçmişte de Yaşandı

Çin ve Hong Kong arasındaki siyasal ilişki biçimi “tek ülke, iki sistem” olarak tanımlanmaktadır. 1984’te o dönem İngiltere idaresi altında bulunan Hong Kong’un Çin’e iade edilmesi sürecinde de muhalif bir taban bulunmaktaydı ve bugünkü kitlesel gösterileri de bu tabana dayandırmak mümkündür. Bölgenin 1997’de Çin’e tamamen devrinin ardından da bu muhalif gruplar zaman zaman hareketlendi. Özellikle 2014’te gerçekleşen “Occupy Central” veya “Şemsiye Hareketi” olarak adlandırılan gösteriler de öğrenci hareketleri ve polis müdahalesi ile gündem olmuştu. Ancak bu sene söz konusu yasa tasarısıyla başlayan olaylar, özellikle meydanlarda toplanan kalabalık ve kitlesel halk desteğiyle daha önceki gösterilerden ayrışmaktadır. Öyle ki, zaman zaman 1 milyondan fazla göstericinin meydanlarda toplandığı da görüldü. Uluslararası alanda diplomasiyi, müzakereyi ve uluslararası sistemin kurallarının işletilmesini her anlamda savunan Çin’in, Hong Kong olaylarına bakışı ve nasıl bir müdahale yolu izleyeceği son dönemin en çok merak edilen konusu. Önemli bir finans merkezi olan Hong Kong, yıl boyunca yaşanan olaylar nedeniyle ekonomik durgunluk yaşıyor. 2019’un ikinci ve üçüncü çeyreklerinde ekonomik olarak küçülen Hong Kong’da bu durum son on yılda ilk defa yaşandı. Siyasal belirsizlik, devam eden gösteriler ve Çin’in merak edilen tutumu bir araya geldiğinde, Hong Kong meselesi hem ulusal hem de uluslararası anlamda bir sarmal olarak varlığını devam ettirecek gibi görünüyor.

 

Siyasi Süreç İşletilmeli

Ağustos 2019’da, Pekin yönetimi tarafından, Hong Kong olaylarında terörizm emareleri görüldüğü ifade edilmişti. Olayların şiddetlenmesiyle birlikte, Hong Kong’a sınır bölgelerine zırhlı araçlar sevk edilmiş, çok sayıda polisle tatbikatlar gerçekleştirilmişti. Bunun üzerine Hong Kong’a askeri müdahale seçeneği konuşulmaya başlanmıştı. Her ne kadar bu ilerleme ve tatbikatlar bir tehdit unsuru olarak değerlendirilebilirse de doğrudan askeri müdahale seçeneği olası görünmüyor. Uluslararası alanda sorumlu güç imajı çizen ve özellikle Kuşak ve Yol Girişimi ile ekonomik ve siyasi bir atılım gerçekleştiren Çin’in kazanımlarını Hong Kong olayları nedeniyle tehlikeye atmayı göze alamayacağı düşünülüyor. Ayrıca Pekin yönetiminin asker sevk edebilmesi için, Hong Kong Yönetimi’nin talep etmesi gerektiğine yönelik bir kanunun varlığını hatırlamakta yarar var.

Tüm bu olaylar süresince Hong Kong’da Kasım’daki yerel seçimlerin sonuçları oldukça merak ediliyordu. Oy verme yeterliliği olan 4 milyonu aşkın seçmenin yüzde 71’i seçimlere rekor bir katılım sergiledi ve çoğunlukla yerel konularda karar verme yetkisi olan 18 bölgesel meclisten 17’sini muhalifler kazandı. Muhalifler bu yerel seçimleri hem Hong Kong hem de Pekin yönetimine mesaj verebilme şansı açısından oldukça önemsiyordu. Hong Kong Baş Yöneticisi Carrie Lam de yaptığı açıklamayla, bu sonuçların izlenen politikalar üzerinde ciddi etkileri olacağını ve seçim sonuçlarına saygı duyduğunu ifade etti.

Yerel seçimde ciddi bir yenilgi alan Hong Kong yönetiminin ani bir geri adımdan ziyade, temkinli bir izleme ve siyasi müzakere sürecine girebileceğini öngörmek mümkündür. Muhaliflerin de seçimlere çok yüksek bir katılımın ardından elde etmiş oldukları seçim zaferi de siyasal sürece inancın varlığını göstermektedir.

 

Batı Dünyası İle İlişkiler

Hong Kong meselesinin son yıllarda Çin’in karşı karşıya kaldığı en önemli sınamalardan olduğu söylenebilir. Çünkü bu mesele, Çin’in ve Hong Kong’un Batı’ya bakan yönüyle de ilgili. Bir anlamda Hong Kong, Çin usulü yönetim anlayışıyla, Batı değerlerinin mücadele alanı olarak tanımlanabilir. Bu tartışmayı Çin’in küresel girişimleri, ABD ile ilişkisi ve ticaret savaşlarından başlayarak Çin ve Batı arasındaki küresel satranç tahtasının bir köşesine oturtmak mümkündür.

Meselenin siyasi boyutuyla birlikte, ekonomi-finans boyutuyla değerlendirilmesi gerekir. Dünyanın en önemli finans merkezleri arasında yer alan Hong Kong, birçok uluslararası kurumun merkezine veya ofisine ev sahipliği yapıyor. Hong Kong’un son on yılda ilk defa yaşadığı ekonomik durgunluk da göz önüne alındığında, finans dünyası da mevcut belirsiz-istikrarsız durumun çözümünü endişeyle bekliyor. Kasım’da ABD’de “Hong Kong İnsan Hakları ve Demokrasi Yasası” adlı yasa tasarısı Trump tarafından imzalandı ve tasarının Çin ve Hong Kong hükümetlerinin aralarındaki farklılıkları çözerek, uzun süreli barış ve refaha yol açmasının amaçlandığı ifade edildi. Bunun üzerinde Aralık başında Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından, ABD Donanması’na ait savaş ve uçak gemilerinin Hong Kong’u ziyaret taleplerinin değerlendirilmesinin süresiz ertelendiği duyuruldu.

 

Süreç Yönetimi Öne Çıkacak

Önümüzdeki dönemde hem Batı dünyasından gelecek tepkilerle hem de Çin’in süreci yönetme usulüyle Hong Kong meselesinde inişli-çıkışlı bir seyir gözlenmesi muhtemeldir. Mevcut göstergelerle sert ve askeri yöntemlerin bir adım geride kaldığı ve siyasi müzakere sürecinin işlediği, gidişatın tüm taraflar açısından dikkatle izlendiği bir dönemde olduğumuz söylenebilir. Hong Kong’un geçmişten bu yana benzer gösterileri tecrübe ettiği verisinden ve ekonomi-finans çevreleri açısından öneminden hareketle, istikrarlı ve tüm taraflar açısından kabul edilebilir bir çözüm yolu arayışı öne çıkmalıdır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası