Kriter > Siyaset |

Pandeminin Gölgesinde Gençlik


Türkiye’de gençlik üzerine tartışmalar daha çok “ekonomik yoksunluk”, “genç işsizliği”, “güvencesizlik” ve “beyin göçü” temaları etrafında yürütülüyor. Bu kavramlar etrafında yürütülen tartışmanın “biz ve diğerleri” eksenine sıkıştırılması, gençlik üzerine objektif ve yapıcı bir tartışma yürütülmesini de zorlaştırıyor. Ayrıca tartışma yerel ve ulusal dinamikler etrafında ele alınırken, uluslararası alanda gençlik kavramının ve muhteviyatının dönüşümü göz ardı ediliyor.

Pandeminin Gölgesinde Gençlik

Türkiye gündemini uzun bir süredir gençlik meselesi oluşturuyor. Gençliğin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşümü başta siyaset olmak üzere pek çok alanda anlaşılmaya çalışılıyor. Bu hususta Türkiye’deki tartışmalar daha çok “ekonomik yoksunluk”, “genç işsizliği”, “güvencesizlik” ve “beyin göçü” temaları etrafında yürütülüyor. Bu kavramlar etrafında yürütülen tartışmanın “biz ve diğerleri” eksenine sıkıştırılması, gençlik üzerine objektif ve yapıcı bir tartışma yürütülmesini de zorlaştırıyor. Ayrıca tartışma yerel ve ulusal dinamikler etrafında ele alınırken, uluslararası alanda gençlik kavramının ve muhteviyatının dönüşümüne yer verilmiyor.

 

Dünyada Gençlik Nasıl Tartışılıyor?

Dünya genelinde de gençlik kavramı Türkiye’de olduğu gibi belirli konseptlerle özdeşleştirilerek ele alınıyor. 1981-1996 arasında doğan gençleri tanımlayan Y kuşağı bireysel ve idealist olarak ele alınırken; bu tarihten sonra doğan gençler ve çocuklardan oluşan Z kuşağı için farkındalığı yüksek, inatçı, yenilikçi, kendine güvenen ve eğitimli kavramları kullanılıyor. Aslında Türkiye ve dünya genelindeki tartışmalarda en temel fark burada ortaya çıkıyor. Türkiye’de Z kuşağı sabırsız, zora katlanamayan ve istikrarsız gibi kavramlarla tanımlanırken, özellikle Avrupa merkezli tartışmalarda bu gençlerin sahip olduğu olumlu özellikler ön plana çıkarılıyor. Dolayısıyla yeni kuşağın eksik yönleri yerine sahip oldukları olumlu vasıflar üzerinden bir tanımlama yapılıyor. Örneğin interneti yoğun bir şekilde kullanan bu kuşağın güncel dünya meseleleri ile ilgili daha bilgili ve önceki kuşaklara kıyasla daha eğitimli olduğu vurgulanıyor. Bu bilgi ve eğitim avantajının toplumsal dönüşümde hangi açılardan fayda sağlayabileceği üzerine değerlendirmeler yapılıyor.

Her ne kadar kuşaklar genelleyici bir yaklaşımla tanımlansa da coğrafi farklılıkların kuşaklar üzerinde belirleyici olduğu uluslararası alanda sıkça belirtiliyor. Avrupa Parlamentosu tarafından 2020’de yayımlanan “Yeni Jenerasyon mu? Kayıp Jenerasyon mu?” başlıklı çalışmada Avrupalı gençlerin ABD’li gençlere göre iklim değişikliği ve çevre konusunda daha hassas oldukları ve globalleşmeye daha sıcak baktıkları ifade ediliyor. Ayrıca Batı Avrupalı gençler toplumsal cinsiyet konusunda, Doğu Avrupalılara göre daha hassas davranıyor. Tüm bu farklılıklar, kuşakların coğrafi ve kültürel dinamikler göz önünde bulundurularak tanımlanmasını gerektiriyor.

 

Gençlik ve Güvencesizlik

Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi dünya genelinde de gençlerin güvencesizlik hali en çok tartışılan konuların başında geliyor. Özellikle 2008 küresel ekonomik krizi, gençlerin sahip oldukları mevcut koşulları olumsuzlaştıran ve geleceğe umutsuz bakmalarına neden olan en önemli etkenlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Ünlü siyaset bilimci Adam Przeworski’nin 2017’de yaptığı bir araştırma, 2008 sonrası dönemde Avrupa’daki ebeveynlerin yüzde 64’ünün, ABD’de ise yüzde 60’ının çocuklarının kendilerinden daha kötü koşullarda yaşayacaklarını düşündüklerini gösteriyor. Aynı araştırma, ABD’de 1970’lerden itibaren 30 yaşına ulaşan bireylerin büyük bölümünün kendi ebeveynlerinden daha iyi koşullara sahip olduğunu, ama 2010’lardan itibaren bu durumun değiştiğini de ortaya koyuyor. Zira Y kuşağının yalnızca yüzde 50’si kendi ebeveynlerinden daha iyi yaşam koşullarına sahip olabiliyor.

Bu durumun en büyük nedenlerinden birisi olarak genç işsizliği gösteriliyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre dünya genelinde genç işsizliği, 1990’ların ilk yarısından itibaren yüzde 50 oranında arttı. Genç işsizliğindeki bu artış, iş hayatında dezavantajlı konumda olan gençlerin durumunu daha da kötü hale getiriyor. Özellikle genç kadınlar, erkeklere kıyasla bu dezavantajlı durumdan daha fazla etkileniyor. Her ne kadar dünya genelinde 1990’larla birlikte kadın hakları ve kadın istihdamı konularında önemli kampanyalar ile kadın istihdam oranı artsa da genç kadın istihdamında geriye giden bir tablo görülüyor.

Genç işsizliği ve güvencesizlik, gençlerin geleceğe yönelik umutsuzluğa kapılmalarına yol açtığı gibi daha ciddi psikolojik sorunlara ve intiharlara neden olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 15-29 yaş grubundaki genç ölümlerinin nedenleri incelendiğinde intiharın dördüncü sırada geldiği görülüyor. Her ne kadar intiharların nedenlerini tespit etmek zor olsa da ekonomik problemlerden kaynaklı depresyon ve stresle başa çıkamama durumu nedenler arasında sayılıyor. Peki Türkiye bu tablonun neresinde yer alıyor? OECD verilerine göre Türkiye Yunanistan, İsrail, İtalya, Portekiz ve İspanya’dan sonra genç intiharlarının en düşük olduğu OECD ülkesi. Genç intiharlarının en yüksek olduğu üç OECD ülkesi ise Letonya, İzlanda ve Yeni Zelanda.

 

Pandemi Gençleri Nasıl Etkiledi?

Pandemi sürecinde eğitimin kesintiye uğraması UNICEF’in verilerine göre dünya genelinde 1,6 milyar kişiyi etkiledi. Bu durumun yeni kuşağın bilgi ve beceri ediniminde problem oluşturacağı düşünülüyor. Her ne kadar bilgi ve beceri edinimi kadar gündeme gelmese de önümüzdeki yıllarda ekonomik belirsizlikten kaynaklı sosyal ve psikolojik problemlerin daha da artacağı belirtiliyor. Psikolog Susanne Schweizer pandeminin ilk günlerinde yazdığı bir makalede gençler arasında yükselişte olan depresyon ve anksiyete oranının pandemi ile çok daha olumsuz seviyelere ulaşabileceğini, bu sebeple belirsizlikle mücadeleyi öğrenme yetisinin en önemli kültürel zenginlik olacağını söylemişti. Gelinen noktada Schweizer’in öngörüsünün gerçekleştiği anlaşılıyor. Mott Poll’un Nisan 2021’de yayımladığı bir araştırmaya göre özellikle çocuklarda ve gençlerde aksiyetenin en az üçte bir oranında arttığı görülüyor.

Pandeminin bir diğer önemli etkisi, genç istihdamının dünya genelinde daha da gerilemesi oldu. Bu durum gençlerde güvencesizliğin psikolojik etkilerinin daha da artmasına neden oluyor. Berkeley’den Sophie Mcmullen’in da ifade ettiği gibi yaşlılara kıyasla gelecek hedeflerine ve eğitimlerine daha çok zaman ayıran ve hayatlarında sosyal ilişkilerin ağırlığı bu iki hedeften sonra gelen gençler, pandemi ile büyük bir boşluğa düştü. Eğitim ve iş süreçlerinin yanı sıra sosyal ilişkilerin de kısıtlamaya uğraması gençlere geniş bir zaman sunarken bu zamanı neyle dolduracakları konusunda bir seçenek sunmuyor. Özellikle işe ayrılan zamanın ortadan kalkması gençleri depresyon ve anksiyetenin kucağına itiyor.

Türkiye’de bir süredir gündemin ana odaklarından birisini oluşturan gençlik meselesini değerlendirirken dünyadaki güncel gelişmeleri doğru okumak gerekiyor. Zira Türkiye’de gençliğin bir kriz içerisinde olduğu tartışmalarda sıkça vurgulanırken bu krizin aslında küresel bir kriz olduğu göz ardı ediliyor. İklim değişikliği ve çevre konularında ulusal ölçekte yapılan düzenlemeler ve alınan tedbirleri küresel düzenlemelerden bağımsız düşünemediğimiz gibi gençlik konusunda da ulusal düzlemde alınması gereken tedbirleri küresel düzlemden bağımsız düşünmemeliyiz. Bu sebeple Türkiye’de yaşayan gençlerin işsizlik ve güvencesizlik başta olmak üzere yaşadıkları sorunlara yönelik kapsayıcı ve rasyonel çözümler üretirken küresel dinamikleri de göz önünde bulundurmak bir zorunluluktur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası