ABD, Avrupa, Çin ve Japonya gibi majör ülke ve ekonomilerin politikaları, önemli siyasi gelişmeleri, Türkiye gibi ülkelerde de yakından takip edilmektedir. ABD’nin mevcut küresel konumu, politik ve iktisadi durumu göz önüne alınırsa, 2024 ABD seçimlerinin uluslararası yansımaları da merak ediliyor doğal olarak.
Söz konusu seçimlerdeki başa baş mücadelede, Trump; söylem, tecrübe ve trend olma avantajını iyi kullandı. Ancak, Ortadoğu’daki savaş, popülist söylemler ve Biden dönemi ile ilgili olumsuz algı da sebepler listesine eklenmelidir. Daha önemlisi, ABD’nin konumu itibariyle bu seçimler, küresel iktisadi, siyasi ve güvenlik hesaplamalarının tümünü de doğrudan etkiler.
Tüm bu nedenlerle 2024 seçimleri, ABD ve dünya için yepyeni bir döneme de işaret ediyor olabilir, önemli bir kırılma noktasını da ifade ediyor olabilir. Trump, kampanya süresince vadettiği yüksek ithalat tarifeleri, geleneksel müttefiklerle çatışmalı ilişkiler ve yasa dışı göçe büyük baskı gibi planlarını hayata geçirmek için yoğun bir çaba sarf edecek gibi durmaktadır.
Ekonomi Politikaları İlgi Odağı
Ancak, daha önemlisi, yeni Trump döneminde (Trump 2.0) özellikle de ekonomi politikalarının ilgi odağı olması bekleniyor. Enflasyonun artabileceği ve ekonomik büyümenin zayıflayabileceğine dair senaryolar öne çıkıyor. Uygulanacak ekonomi politikaları nedeniyle (daha yüksek tarifeler, daha düşük vergiler ve deregülasyon) büyüme azalabilir ve enflasyon tekrar körüklenebilir.
Bu yüzden de Trump döneminin iktisadi açıdan nasıl bir gelecek sunacağı, asıl merak edilen konudur. Avrupa’nın durumu, küresel ekonominin Çin-Amerika rekabetinden nasıl etkilenebileceği konuları da önemli kaygılar arasında. Özellikle de Avrupa’da ekonominin kötüye gittiği malum. Trump, durumu daha olumsuz hale getirir mi, bu kısmı ise henüz net değil. Trump’ın gelişi ve daha önce yaşanan sorunlara yenilerinin eklenme ihtimali korkutucu. Enerji krizi ve oynak fiyatlar, özellikle de enerjide dışa bağımlı Avrupa’yı ürkütmektedir. Çin’in önlenemeyen yükselişi ve ucuz üretimin doğurduğu küresel sorunlar devam etmektedir. Ticaret ve teknoloji savaşları kızışabilir. Küresel ölçekte, (tarife ve kotalar kaynaklı) yüksek enflasyon ve yüksek faizler daha olası.
Çin’e karşı tarifeler konusunda ise daha net ve sert bir tavır söz konusu. Hatta bu denklemlere Avrupa gibi ticari ortaklar ve NAFTA üyeleri de eklenebilir. Uluslararası ticareti durdurmaya yönelik çıkışlar, uluslararası rekabeti de akamete uğratabilir. Ancak, içeride de rekabeti artırıcı politikalar bekleniyor. İçeride yüksek teknoloji, sanayi ve yeşil dönüşüme teşviklerin artırılması beklenmelidir.
Öte yandan ABD ve Çin’in teknolojik üstünlük ve verimlilik mücadelesinde, şirketlere ve Avrupa’ya bu mücadelenin nasıl yansıyacağı da önemli bir başka konudur. ABD’nin enerji ve emtiada bağımsızlığı, Avrupa, Rusya ve hatta Çin’e karşı önemli avantajlar sağlamaktadır.
ABD içinde, kurumlar vergisini indirme, sosyal güvenlik harcamaları ve verimliliği destekleyecek sübvansiyonların büyük şirketlerin ilgisini çekeceğinden şüphe yok. Finansal regülasyonları esnetme, şirketokrasi dostu politikalar ve vergi indirimleri de tartışılan diğer konular arasında.
Trump ve Fed mücadelesinin ne tür sonuçlar verebileceği de ayrı bir merak konusu. Cumhuriyetçilerin Fed karşıtı genel tutumu biliniyor. Bir bütün olarak ise ABD için yüksek enflasyon ve düşük büyüme, daha olası senaryolar.
Göçmen karşıtlığı ve öngörülemezlik ise en önemli iki konu. Ancak, Trump’ın şirket dostu, piyasa dostu yaklaşımları daha fazla öne çıkmaktadır. Trump’ın ilk döneminde de pandemiye kadar güçlü bir reel ekonomi ve istihdam piyasası dikkat çekerken; daha ziyade aşırı rekabet ile anılan bugünkü ikinci döneminde ise ABD ve Çin ekonomileri yavaşlayabilir.
Daha Büyük Resim
ABD, Çin ve Rusya rekabeti de gün geçtikçe kızışacak gibi. Örneğin, Çin daha çok yatırım ve ekonomik çıkar bakış açısı ile mevzulara yaklaşırken; ABD ise meselelere daha ziyade politik, küresel liderlik (hatta teknolojik üstünlük) gözüyle yaklaşır. Ancak, Çin de yatırım veya destek amacıyla girdiği ülkelerden bir daha çıkmaz.
Küresel Güney’in yükselişi, refah ve üretimden daha fazla pay alma çabası da önemli bir realite. Yoksulluk, iklim değişikliği ve açlık ile mücadele odaklı yeni bir süreç ihtiyacı malumdur. Trump, Biden ve Harris yönetiminin yüksek enflasyon, güney sınırlarından gelen göçmen artışı, Ukrayna ve Ortadoğu'daki savaşların sonlandırılamaması ve toplumsal konularda aşırı liberal politikalara halkın tepkisinden de önemli faydalar sağladı.
Öte yandan, ABD seçimlerinin Fed faiz kararlarına doğrudan bir etkisi beklenmiyor; kararlar veri bazlı alınıyor. Ancak, piyasalar Trump’ın kazanma ihtimalini olumlu görüyor (piyasa dostu yaklaşım ve politikalar). Trump’ın gelişi, genişlemeci (yeni vergi indirimleri gibi) politikalar olarak da algılanıyor. Daha düşük vergiler, daha yüksek tarifeler ve deregülasyon, iş dünyasının duyarlılığını da teşvik eder.
Trump, Fed’i yeniden etkisi altına almayı da hedefleyecektir. Nitekim, Trump, ilk döneminde de faiz oranlarını yeterince hızlı düşürmediği için Fed’e eleştirilerde bulunmuştu. Trump veya Cumhuriyetçiler, genelde müdahale karşıtı, şirket dostu ve sendika karşıtı duruş sergilerler. Ancak, müdahaleci olmayan bu duruş ve tarifeler ise beraberinde daha yüksek enflasyon da getirebilir.
Trump ve muhafazakarların, ABD’yi içine kapatma arzusunun da finansal, iktisadi ve politik yansımaları olacak. Üretimi ABD’ye kaydırma (gümrük vergileri, kotalar ve yasaklar ile) ve vergi indirimleri vaadi de piyasa ve yatırımcılar açısından oldukça cazip.
Trump, görece daha agresif bir Cumhuriyetçi olarak, çok daha piyasa dostu, ancak daha korumacı politikalarla büyümeyi desteklemeyi (Türkiye’nin son 20 yılda yapmaya çalıştığı gibi) önceleyecektir. Ancak, enflasyon ile mücadele geri planda kalabilir, mevcut kamu borcu kaynaklı riskler de büyüyebilir.
Trump, 2016’daki ilk döneminde de genişleyici politikalar ve rahat kredi politikaları ile ekonomiyi canlı tutmayı ön planda tutmuştu. Korumacı politikalar ile de ABD’nin büyük dış açıklar verdiği ekonomilere yeni yaptırımlar, kota ve gümrük vergileri getirmişti.
İç üretimi artırma ve ithalat vergilerini yükseltmenin yeni dönemin de önceliği olacağını kestirmek zor olmasa gerek. Enerji, teknoloji ve hatta finans sektörünün yeni dönemin ekonomi politikalarından, vergi ve kredi uygulamalarından daha ziyade faydalanacağını tahmin etmek de zor değil. Musk etkisi (yenilik, verimlilik ve yeni istihdam olanakları) ile daha fazla üretim ve daha yüksek verimlilik de bir başka önemli mevzu.
Artan borçlar ve enflasyon riskine paralel olarak ABD tahvillerine talebin azalması beklenebilir. Bunun tahvil faizlerine (yukarı yönlü) yansımasını izlemek gerekecek. Dolar endeksinin ise (Amerikan ekonomisinin seyri ile uyumlu olarak) güçlenmesi öngörülebilir.
Güçlü, güvenli liman talebi nedeniyle altına talep de yükselebilir. Dolayısıyla, altında yeni rekor beklentileri baskın. Genişleyici politikaların hisse senedi piyasalarına etkisinin pozitif olması beklenebilir. ABD doları ve dolar endeksinin güçlenmesi beklenirken; faiz indirimleri ve dijital paralara yönelik pozitif yaklaşımın, tahvil piyasalarındaki likiditeyi, kripto paralar ve hisse senedi piyasalarına çekmesi beklenebilir.
Nitekim, kripto paralara talep canlanmaya başladı bile. Bitcoin rekor üzerine rekor kırıyor. Dolayısıyla, Trump’ın kazanma ihtimalinin yükselmesi, kripto piyasalar ve borsa gibi riskli piyasalar için iyi bir haber oldu. Trump’ın eski dönemlerin aksine, dijital para piyasalarına ilişkin olumlu açıklamaları, ETF spotlara sermaye akışı ve Avrupa’dan gelen olumlu haberler ile birlikte Bitcoin ve Ethereum başta olmak üzere kripto paralara ilgi artmaya devam edecektir.
Olası Küresel Etkiler
Dolayısıyla da (bir bütün olarak) söz konusu piyasa dostu, daha az müdahaleci dönemde;
- ABD ve dünyada enflasyon yükselebilir,
- İstihdam ve üretim artabilir,
- Daha yüksek faizler ve daha güçlü dolar ihtimali,
- Korumacılık eğilimi ve uluslararası ticaretin azalması beklenebilir.
Ancak daha önemlisi, ABD öncülüğünde İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kurallara ve normlara dayalı yeni küresel sistemin aksine hareket eden yeni bir Trump yönetimi mümkün. Örneğin, Trump’ın yeni bir ticaret savaşı başlatıp başlatmayacağı; Japonya, Kore ve Tayvan’ın savunmasına aynı hassasiyeti gösterip göstermeyeceği ile birlikte iktisat politika uygulamaları da doğal olarak merak edilmektedir.
Trump ilk döneminde, ABD dış politikası ve iç politikaya yönelik liberal uygulamaların, bazı durumlarda genel kabul gören korumacı ve muhafazakar duruşa, ancak daha genelde öngörülebilirlik temel prensibine ciddi zararlar vermişti. Trump ile diğer lokal güç merkezleri arasındaki mücadele de oturmuş kurumsal yapı ve kurumsal kalite ile ilgili soru işaretleri oluşturmuştu.
Ancak, İran-İsrail gerginliğinin büyümesi durumunda da bu bölgesel ve küresel etkiler artabilir:
- Enerji ve altın fiyatları daha çok yükselebilir,
- (Kripto paralar ve borsalar dahil) Riskli varlıklara talep ve fiyatlar ise düşebilir,
- Jeopolitik risklerin artması, belirsizliğin ve risk primlerinin yükselmesi, borçlanma faizlerinin artması anlamına gelebilir,
- Enerji fiyatlarının artması da enerji ithalatçısı ekonomileri fazlasıyla zorlayacaktır,
- Ukrayna, Suriye ve Afganistan gibi bölgelerden gelen göç dalgalarına Ortadoğu’dan yeni bir halka eklenmiş olacak,
- Ortadoğu ve Asya’dan arz zincircilerinde yeni kopmalar ve ticari koridorlarda aksamalar yaşanabilir,
- Artan enerji ve risk primleri ile tedarik zinciri kırılmaları, yeni fiyat artışları ve enflasyonist baskı getirebilir.
Zaten yüksek borçlar ve döviz sıkıntısı çeken birçok gelişmekte olan ülke için de oldukça olumsuz bir senaryo bu. Sermaye akışlarının zayıflaması ise cari açık veren ve borçlarını çevirmekte zorlanan Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika başta olmak üzere, gelişmekte olan ekonomileri daha fazla zorlayacaktır.
Küresel ticarete ve büyümeye olası tüm olumsuzluklar, enflasyonist süreç ve kamu politikalarının etkin kullanımına ilişkin tüm risklere rağmen; Türkiye gibi belli başlı ekonomilerin bu süreçlerden görece daha pozitif etkilenmesi de ihtimaller arasındadır.
Ancak bu noktada muhtemelen en önemli konulardan biri de bizim bu süreçleri nasıl değerlendireceğimiz hususudur. Türkiye’nin bu yeni konjonktürel dönüşümden maksimum fayda elde etmek için nasıl bir duruş sergileyeceği, ne tür stratejiler geliştireceği konusu daha çok anlam kazanmaktadır.
Bir tarafta üretimi, verimliliği ve ticari bağlantıları güçlendirmeye yönelik politikalar geliştirilirken; diğer yandan da ticari ilişkilerin güçlendirilmesi, tarifeler, kotalar ve ticari rekabetten ve jeopolitik gerginliklerden minimum zarar görülmesine yönelik geliştirilecek politikalar önemli olacaktır.
Makro-finansal istikrarı güçlendirme, kur, enflasyonda istikrar, rezervleri artırma ve cari açığı azaltma Türkiye için önemli öncelikler olmalıdır. Türkiye, lokasyonu itibariyle (barış için anahtar ve Çin’e alternatif üretici rolü) oldukça avantajlı bir konumdadır. Yatırımlar dahi Çin’den Türkiye’ye kayabilir.
Yeni Ticaret Savaşları Riski?
ABD’nin, Çin, Avrupa ve NAFTA üyeleri gibi dış açık verdiği ülkelere devam eden dış ticaret açıklarını azaltma çağrısı dikkate değerdir. Nitekim, 2016-2020 Trump döneminin en belirgin özelliklerinden biri de Çin başta olmak üzere, komşu ülkeler, hatta Avrupa ve Türkiye gibi stratejik ortaklar ile de başlatılan ticaret savaşları dalgası idi.
Bu yüzden de Trump’ın kazanması, aslında dünyanın geri kalanı için genelde kötü haberdir. Ancak, Trump genel anlamda, daha piyasa dostu, daha genişlemeci politikalar yürüteceği için normal şartlar altında Türkiye ekonomisi için de pozitif bir etki beklenebilir.
Yine de Trump’ın yeniden korumacı politikalara sarılması, Ortadoğu’daki gerginlikte koşulsuz İsrail’in tarafını tutması, Asya-Pasifik ve Ukrayna’da daha agresif bir tutum takınmasının küresel ekonomiye orta ve uzun vadeli yansımaları çok fazla negatif de olabilir.
Türkiye için ise Trump, kötünün iyisi gibi görünür genelde. Biden döneminde bozulan ilişkiler, genelde Cumhuriyetçiler döneminde daha iyi ilerleyen ilişkiler, Türkiye’nin küresel sorunlarla mücadelede artacak stratejik önemi, Çin’in sınırlandırılmasının, AB ile yeni ticari mücadelenin Türkiye’ye pozitif etkileri gibi konular bu açıdan önemlidir.
Ancak Trump’ın kural tanımazlığı, öngörülemezliği, başına buyruk hareket ediyor oluşu ve de dengelenememesinin önemli bir risk olduğu unutulmamalıdır.