Kriter > Siyaset |

Türkiye Yüzyılı Çağrısıyla Yeni Bir Dönemin Başlangıcı


“Türkiye Yüzyılı”nın açıklandığı program, AK Parti etkinliği olarak düzenlenmemişti. Ülkenin cumhurbaşkanı tarafından, farklı toplum kesimlerinin ve siyasi parti temsilcilerinin çağrıldığı bir organizasyonla açıklandı. Dolayısıyla, vizyon belgesi Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacak herkes için sanki bir devlet çağrısı ve “yeni bir milli mutabakat” metni gibi yazılmıştı.

Türkiye Yüzyılı Çağrısıyla Yeni Bir Dönemin Başlangıcı
Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 seçim hazırlıkları bağlamında Türkiye Yüzyılı Programını açıkladı. Türkiye Yüzyılı vizyon belgesi, bir seçim beyannamesi değil. Sadece 2023 seçimlerine yönelik bir manifesto olarak da kurgulanmamış. Cumhuriyetin yeni yüzyılının başlangıcında, uzun dönemli bir perspektif ortaya koyma çabası olarak düşünülmüş.

Türkiye siyasetinde kuşkusuz geçmiş dönemin liderleri de Cumhuriyetin yeni yüzyılına ilişkin öngörüde bulunmuşlardı. Turgut Özal’ın “21. yüzyıl Türk yüzyılı olacak” ifadesi bunlardan biridir. AK Parti iktidarları döneminde Erdoğan, Türkiye’nin önüne uzun dönemli program, hedef ve vizyon içeren bir siyaset anlayışı koymaya çalıştı. Örneğin AK Parti’nin 2023 vizyonu, 2011 seçimlerinin beyannamesinde “Yeni Türkiye Sözleşmesi 2023” başlığı ile açıklanmıştı. Söz konusu beyanname sadece bir seçim dönemini değil, 2023’e kadar olan sürecin paradigma, yol haritası ve politika önceliklerini ortaya koymuştu. Sonraki seçim dönemlerindeki her beyanname ve manifesto, 2023 hedeflerine yönelik konumlandırılmış ve güncellenmişti. Yine Erdoğan’ın topluma ve siyasete hedef gösterme bağlamında söylem önceliklerinin içerisinde çok uzun süreden bu yana 2053 ve 2071 gibi önemli tarihsel dönüm noktalarının da bulunduğunu hatırlatmak gerekir.

Bir siyasal partinin başarısını devam ettirmesinde hem içerde hem de dünyada toplumsal, siyasal ve küresel değişimi ve dönüşümü iyi okuyup ona göre siyasetini, vizyonunu, kadrosunu ve önceliklerini yenilemesi ve güncelleyebilmesi ile doğrudan ilgilidir. AK Parti ve Erdoğan’ın seçim başarısının sürekliliğinde, toplumsal sosyolojinin dönüşümüne ve küresel ve yerel siyasetin dinamiklerine göre siyasetini yenilemesi öne çıkan en önemli unsurlardan biridir. Toplumsal yaşam, nasıl durağan bir mahiyete sahip değilse siyaset de statik bir konuma indirgenemez.

Bazı siyasi partiler, zamanın ruhuna göre değişimi daha kolay yapabilirken, bazıları için siyasetini güncellemek çok daha zor ve risklidir. Çelişkiye düşmeden, taban eğilimlerine ve toplumsal beklentilere göre yeni siyasi hedefleri ortaya koyabilmek hiç de kolay değildir. Çünkü özellikle kitle partilerinde program yenilenmesi sırasında elitler arasında vizyon farklılığı ve öncelikler rekabeti, partilerin iç bütünlüğüne zarar verebilir. Bunun için birçok siyasi parti değişimi zamana yayarak yönetmeye çalışır.

 Cumhuriyetin yüzüncü yılına giderken yapılacak seçimler için Erdoğan, toplumun önüne yeni bir vizyon belgesi koydu. Bu vizyon belgesi sadece bir seçim dönemi ile ilgili değil, aslında Türkiye’nin gelecek yüzyılının nasıl şekillendirilmesi gerektiğine dair, tartışılması, farklı vizyonların ortaya konulması ve alternatif önerilerin çıkması için bir çağrı metni özelliği taşıyor. Belge kuşkusuz geleceğe dair bir perspektif sunuyor. Ancak, bu genel çerçeve üzerinden vizyon başlıklarının her birine ve vizyon belgesinin ruhuna göre daha derinlikli ve somut bir yol haritasının önümüzdeki dönemde ortaya konulması gerekmektedir.

Türkiye Yüzyılının açıklandığı program bir AK Parti etkinliği olarak düzenlenmemişti. Ülkenin cumhurbaşkanı tarafından okunan ve farklı toplum kesimlerinin ve siyasi parti temsilcilerinin çağrıldığı bir organizasyonla açıklandı. Dolayısıyla, vizyon belgesinin sadece Cumhur İttifakı ya da AK Parti için değil Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacak herkes için sanki bir devlet çağrısı ve dolayısıyla da “yeni bir milli mutabakat” metni gibi yazılmıştı.

AK Parti
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleştirilen AK Parti "Türkiye Yüzyılı" Tanıtım Toplantısına vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. (Emin Sansar/AA, 28 Ekim 2022)

 

Vizyon belgesi, epeyce ayrıntılı ve hatta önemli vurguların ve hususların arada kaybolma riskini de barındıracak şekilde uzun hazırlanmış. Katılımcı demokrasi ile Cumhuriyetin demokratik kazanımlarının derinleştirilmesinden, pozitif özgürlük anlayışına, hakkaniyet temelinde bir sosyal adalet inşasından, herkesin kendi yankı odasından çıkarak birbirini dinlediği, anladığı, birbirine saygı duyduğu bir toplumsal alana, farklılıklarını zenginlik olarak gören bir anlayışa, erdem ve adalet temelinde yükselen bir devlet düzenine ve küresel çarkın bir dişlisi olmak yerine lokomotifi haline gelen güçlü bir devlet olma iradesine kadar çok önemli çağrılar var. Kuşkusuz vizyon metninin içeriği çok farklı bağlamlarda değerlendirilip analize tabi tutulabilir. Ancak ben bu yazıda daha çok, Türkiye Yüzyılı bağlamında iktidarın yeni bir dönemi başlatma çağrısının imkanının hangi bakış açısından anlaşılabileceğini irdelemeye çalışacağım.

 

Yeni Bir Dönemi Başlatma Çağrısı ve Vizyon Belgesinin Teması

Yeni vizyon belgesinin Cumhurbaşkanı tarafından açıklanacağı günler öncesinden duyurulduğunda içerikle ilgili bir merak oluşmuş gündem, Türkiye Yüzyılının içeriğinin ne olacağına odaklanmıştı. Medyaya sızan bilgilerde, yeni açıklanacak vizyon belgesinin “kapsayıcılık” ve “kuşatıcılık” temelinde yeni bir “siyaset tarzı ve üslubu” çağrısı yapacağı anlaşılınca, muhalif kesimler AK Parti’nin bu minvalde yeni bir anlayış ve içerikle toplumun karşısına çıkamayacağını iddia ettiler. Halbuki önceki satırlarda da kısaca değindiğim AK Parti siyasetinin en önemli özelliği, değişim gerekliliğini görme ve buna göre siyasetini güncelleme esnekliğini gösterebilmesidir.

Vizyon metninde ifade edildiği şekliyle; “Biz cumhuriyetimizin 100’üncü yılını, aynı zamanda Türkiye’de siyaseti üslubuyla, tarzıyla, işleyişiyle, sonuçlarıyla değiştirecek yeni bir dönemin de miladı haline getirmek istiyoruz” çağrısı, aslında “siyasette kapsayıcılık ve kuşatıcılık” bağlamında yeni bir evreye geçilmesi gerektiği yaklaşımının işaretiydi. Belge açıklandıktan sonra da muhalefet, iktidarın yeni bir kapsayıcılık ve kuşatıcılık açılımı yapamayacağını iddia etti. Bu iddialarının özünü, özellikle 2013 sonrasında toplumun kutuplaşmasında AK Parti politikalarının etkili olduğu argümanına yasladılar.

Bu argümanı destekleyenler, AK Parti dönemini ikiye ayırarak 2013 öncesi ve sonrası üzerinden değerlendiriyorlar. Özellikle geçmişte AK Parti’yi destekleyen bir kısım çevreler ve AK Parti’den ayrılıp parti kuran siyasetçiler, sıklıkla 2013 öncesi ve sonrası ayrımına dikkat çekiyorlar. Son dönemde bu ayrımı muhalefetin büyük kısmı satın almış durumda. Bu ayrımı yapanlar ve çevreler, meselenin özünü ıskalıyorlar. Başka birçok yazıda ifade ettiğim şekliyle, şu iki soruya esaslı bir cevap vermeden AK Parti iktidarlarını 2013 öncesi ve sonrası üzerinden ayırarak iki dönem halinde değerlendirmenin bir anlamı yoktur.

Türkiye Yüzyılı Vizyonu, İNFO

İlk soru şu: AK Parti iktidarı, 2002’den itibaren zorlu bir mücadele ile özgürlükleri genişletirken, ekonomik kalkınma ve refahı artırmak için var gücüyle çalışırken, uzun yıllardır birikmiş, ertelenmiş hatta kangren haline dönmüş sorunları çözmek için; çözüm süreci, Alevi açılımı, gayrimüslim azınlıkların haklarının verilmesi vb. konularda, daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları söylemi ile hareket ederek, siyasi risk alırken; ne oldu da demokrasi dışı yollarla, içeriden ve dışarıdan koordineli olarak hareket eden yapılar hükümete operasyon çekmeye başladı?

Soruyu daha da somutlaştırırsak; Türkiye’de hak ve özgürlükler konusunda önemli demokratikleşme adımları atılırken, neden bir anda Gezi Parkı şiddet eylemleri başladı? Ardından; MİT tırları kumpası, 17-25 Aralık FETÖ’cü yargı ve emniyet darbe girişimi, 6-7 Ekim Olayları, çözüm sürecini bitiren hendek ve çukur terörü ve en nihayetinde 15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişimi yaşandı?

İkinci soru; küresel ve bölgesel gelişmelerle ilgili. Son 10 yıllık dönemde küresel sistemde, dünya ekonomisi liberal pazar ekonomisinden milliyetçi ve korumacı bir düzene geçti. Uluslararası kurumların işlevlerini yerine getiremediği ve etkinliklerini giderek yitirdiği daha iyi anlaşıldı. Ülkeler güvenlik, ekonomi ve kimlikler anlamında içine kapandı. Ötekileştirme, dışlama, yabancı ve İslam düşmanlığı giderek yaygınlaştı. Küresel iktidar ve güç dağılımı değişti. Çok aktörlü ve çok boyutlu küresel ve bölgesel iktidar mücadeleleri yaşandı. Yani, son 10 yıllık dönemde küresel ve bölgesel alanda siyasetin mevcut yönü ve işleyişi, 2000’lerin başından çok farklıydı. Bu çerçeveden bakıldığında, 2012 öncesinin dış politika anlayışı ve pratikleri ile 2012 sonrasında Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik konumda ayakta durabilir miydi?

Bu ikinci soruyu da biraz somutlaştırsak; Suriye iç savaşıyla birlikte sınırımızda bir terör devletinin kurulması için küresel güçlerin çabaları artarken, Türkiye FETÖ, DEAŞ ve PKK gibi çoklu terör örgütlerinin ortaklaşa hedefindeyken, Arap ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu’da çöküş yaşayan birçok devletin ortaya çıkardığı istikrarsızlık Türkiye’yi doğrudan etkilerken, Türkiye, Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi’ne sıkıştırılmaya çalışılırken, ülkenin ekonomisine koordineli müdahaleler yapılırken ve daha birçok bölgesel sorunlarla yüzleşen Türkiye’yi yöneten iktidar, 2013 öncesi politikalarını aynen sürdürebilir miydi?

Açıklanan vizyon metnine bakıldığında, bu soruların cevaplarını bulmak mümkün. Bu açıdan bakıldığında, 2013’ten sonra AK Parti iktidarı ve Erdoğan, hem o güne kadar yapılan “dönüştürücü reformlarla elde edilen demokratik kazanımları” korumak hem de devletin kurumsal mekanizmasını içerden ve dışardan koordineli olarak yapılan saldırılarla çökertilmesini engellemek için “koruyucu reformlarla” birlikte mücadele siyasetini yürüttü.

Bu bağlamda, siyasal sistem reformu ile başkanlık sistemi getirilerek siyasi istikrar tahkim edildi. 15 Temmuz sonrasında, güvenlik kurumları ve bürokrasisi başta olmak üzere devlet yeniden yapılandırıldı. Savunma sanayi başta olmak üzere devletin birçok alanda kapasitesi güçlendirildi. Güçlü siyasi liderlikle krizlere ve tehditlere karşı önleyici müdahaleler devreye sokuldu. Ekonomik müdahalelere karşı direnç oluşturabilmek için büyüme, istihdam ve ihracat temelli bir ekonomi modeli benimsendi. Toplumun birlik ve bütünlüğünün teminatı olan sosyal devlet uygulamaları yaygınlaştırıldı. Vizyon metninde ifade edildiği şekliyle devlet, “akil, adil ve hakim bir güç haline geldi.

Tüm bu zaviyeden bakıldığında, Erdoğan ve AK Parti, Türkiye’nin cumhuriyetin yeni yüzyılına hazır olduğunu düşünüyor. Bu bağlamda, vizyon belgesini değerlendiren bazı siyasi analizcilerin iddia ettiğinin aksine, bu metin AK Parti’nin 2002 ruhuna dönüşü olarak değerlendirilemez. Bugün ne Türkiye ne dünya 2002 döneminin şartlarında yaşamıyor. Dolayısıyla, bölgesel güçten küresel bir güce doğru büyümenin verdiği özgüvenle, altyapı yatırımlarının büyük çoğunluğunu tamamlamanın ve devlet kapasitesini güçlendirmenin getirdiği imkan ve fırsatla, Türkiye yeni bir eşik atlama dönemine gelmiştir. Bu yeni dönemde; cumhurbaşkanlığı sisteminin ve demokratik kazanımların tamamlayıcı reformlarla kurumsallaştırılması, doğrudan insan kaynağının niteliğinin yükseltilmesine yönelik yatırımların artması, küresel alanda rekabet edebilecek şekilde üretim ve dijital yoğunluklu ekonominin geliştirilmesi, uluslararası siyasette etkili ve sözü dinlenen ülke olma halinin daha da güçlendirilmesi gibi alanlara yoğunlaşabilecektir. Vizyon metnin temel felsefesinin bu bakış açısına dayandığını söylemek mümkündür.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası