Kriter > Ekonomi |

Türkiye'nin Küresel Ekonomiden Alacağı Pay Artacak


Türkiye 2019 Kasım ayından itibaren Cumhurbaşkanlığı sistemine fiilen geçmiş olacak. Aynı zamanda yapılacak olan başkan ve milletvekili seçimleri ile birlikte yeni bir dönem başlayacak.

Türkiye'nin Küresel Ekonomiden Alacağı Pay Artacak

Türkiye 2019 Kasım ayından itibaren Cumhurbaşkanlığı sistemine fiilen geçmiş olacak. Aynı zamanda yapılacak olan başkan ve milletvekili seçimleri ile birlikte yeni bir dönem başlayacak. Seçim sabahı (ikinci tura kalırsa 15 gün sonrası) ülkeyi beş yıl boyunca kimin yöneteceği belli olacak. En ufak bir süreksizlik ve belirsizlik yaşanmadan yönetim istikrarı devam edecek. Sonraki beş yıllarda da aynı tablo devam edecek. Yine çok büyük sürprizler olmazsa erken seçim ülkenin gündeminden tamamen kalkmış olacak. Bu yeni durumun birçok alanda derin ve kalıcı sonuçları olacak. Elbette ekonomi de bunlardan biri ve belki de en önemlisidir.

Türkiye, son 15 yılını belli bir istikrar içinde geçirdi. Bu istikrarın en büyük yansımasını ise ekonomi alanında gördüğümüz aşikar. Ancak burada bir şeyi daha açıkça ifade etmek gerekiyor. Aylardır (hatta yıllardır) devam eden propaganda/karşı propaganda ortamında bazı kavramlar bağlamının dışındaki anlamlarla kullanıldı. Bunlardan biri de siyasi istikrar ve ekonomi ilişkisi. Maalesef bu alanda ciddi bir kafa karışıklığı ortaya çıktı. İşin doğrusunu ifade etmek gerekirse siyasi istikrar ekonomik gelişme için gerek şarttır ancak yeter şart değildir. İstikrarın olmadığı yönetim koşulları altında ekonomik sonuçların olumlu olmayacağı açıktır. Ancak sadece yönetimde istikrar sağlandığında ekonomide her şeyin yolunda gideceğini söylemek de doğru olmaz. Olması gereken “istikrarlı” yönetimlerin “doğru” iktisadi kararları almaları ve uygulanması gereken iktisadi politikaları uygulamalarıdır. Bu açıdan şayet ortada iktisadi anlamda bir başarı varsa bu sadece istikrardan değil aynı zamanda ekonominin iyi yönetilmesinden de kaynaklanmıştır. Tabii ki ilk koşul siyasi istikrarın var olmasıdır.

Türkiye ekonomisi genelde iyi bir performans göstermiş olmasına rağmen maalesef son iki yıl parlak olmayan bir tablo ile karşı karşıya kalındı. Rusya ile olan kriz ve Avrupa’da bir türlü başlamayan ekonomik canlanma özellikle dışardan kaynaklı gelirlerimizi oldukça olumsuz etkiledi. Zaten bir ölçüde durgunluğun başladığı ve bazı makroekonomik büyüklüklerin olumsuz sinyaller verdiği ülke ekonomisi FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin de etkisi ile daha da zor bir sürece girmiş oldu. Bütün bunlara bir de referandumu manipüle etmeye yönelik dışarıdan gelen spekülatif ataklar da eklendiğinde hiç umulmayan bir tablo ile karşılaşıldı ve neticede TL değerinde düşüş yaşandı. Sanayi üretiminde gerileme oldu ve işsizlik seviyesi arttı.

Yeni Sistem Güveni Tekrar Tesis Edecek

Türkiye ekonomisi bu yılın başında alınan tedbirlerin de etkisi ile yaz aylarında durgunluktan çıkışı ve işsizlikte hatırı sayılır bir düşüşü görebilir. Turizmde geçen yıldan çok daha iyi bir performans olması beklenebilir. Bunun da olumlu etkisi ile hizmet sektörünün büyümeye hatırı sayılır bir katkısı olacaktır. Büyük ihtimalle önümüzdeki günlerde birçok kurumun Türkiye ekonomisi ile ilgili beklentilerini revize ettiklerini göreceğiz. Elbette referandumun sonucu bu kısa vadeli beklentilerin çok ötesinde bir etkiye sahip.

Referandumun getireceği siyasi istikrar garantisi ve önümüzdeki süreçte hükümetin bazı yapısal düzenlemelerle ilgili göstereceği performansın iki alanda önemli etkisi olacak: Bunlardan ilki içeride tüketici güveni diğeri de dış yatırımcıların Türkiye’ye olan olumlu bakışı. Aslında piyasada özellikle dış yatırımcıların referandum sonuçlarını bekledikleri biliniyordu. Çıkacak bir “evet”in ardından hatırı sayılır bir sermaye girişi olacağı tahmin ediliyordu. Şu anda öncü göstergeler bu beklentinin gerçekleşeceği yönünde. Sadece Körfez sermayesinin değil Batı merkezli büyük fonların da Türk varlıklarına yatırımlarını artıracağı görünüyor. Bunun elbette pozitif etkisi olacaktır. Öncelikle dış kaynak ihtiyacını karşılama konusundaki (biraz da bilerek yayılan) kaygılar azalacak, bu yöndeki risk algısı azaldıkça ekonomiye olan güven artacak ve özellikle kurda ortaya çıkacak gevşemenin etkisi ile tüketici güveni hızlıca geri gelmeye başlayacaktır. İşte bu süreçte en çok dikkat edilmesi gereken husus özellikle kurda ortaya çıkabilecek bu tablo olmalı.

Kurdaki Geri Çekilme Faiz Düşüşü İçin Fırsat

Aşikar ki son dönemde döviz kurlarında ciddi bir artış yaşadık. Tüketici güvenindeki düşüşte bu hızlı artışın da önemli bir payı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Maalesef bizimki gibi uzun süreli bir dolarizasyon (currency substitution) geçmişi olan ülkelerde kurlardaki hareketler tüketicilerin ekonomiye dair beklentilerinde önemli yer tutuyor. Birçok makro değişkende sorun olmamasına rağmen kurlardaki artış tüketicileri oldukça olumsuz etkileyebiliyor. Tabii ki bu tersi için de geçerli. Burada yeri gelmişken şunu söyleyelim. Şu anda var olan kur seviyesi aslında reel kur açısından baktığımızda (2009 baz yılı) aşırı değerli değil. Özellikle dış ticaret dengesi düşünüldüğünde bu kur seviyesinin son derece ideal olduğu söylenebilir. Kur bu seviyede kaldığı sürece son iki aydır ihracatta yaşanan artışın devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Üstelik kurdaki artışın maliyet yönlü enflasyon etkisinin de artık sönümleneceğini söyleyebiliriz. Bu ve daha birçok sebep kurun aşağı gidişine engel olunması gereğini açık bir şekilde göstermektedir. Önümüzdeki günlerde başlayacak sermaye girişleri muhtemelen kuru aşağı çekecek ve orta vadede yeni risklerle karşı karşıya kalma ihtimalimizi artıracaktır. İşte bu yüzden bu hareketler başlar başlamaz Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi şarttır. Son aylarda oldukça başarılı bir performans gösteren Merkez Bankası’nın bu konuda da oldukça dikkatli olması gerekiyor.

Son dönemde dünya ekonomisi ile ilgili gelen veriler küresel anlamda bir canlanmaya işaret ediyor. Belli ki önümüzdeki yıllarda 2008 öncesi büyüme rakamlarına geri dönme potansiyeli mevcut. Ancak bu düzelmede Avrupa ekonomisinin nispi olarak geride kaldığı da görünüyor. Zira canlanmada ABD ve Asya ekonomilerinin payı daha büyük. Bizim ihracatımızın hala önemli kısmının Avrupa ülkelerine yapıldığını dikkate alırsak buradaki iyileşmenin biraz daha tedrici olacağını söyleyebiliriz. Ancak alternatif pazarlardaki artış bunu kolaylıkla kompanse edecektir. İşte referandumda çıkan “evet’in en önemli etkisi burada görülecektir. Zira dünya ekonomisi toparlanırken siyasi istikrarın olması ekonomimizin bu toparlanmadan yüksek bir pay almasının anahtarı olacaktır. Özellikle doğrudan yabancı yatırımlarda 2010 öncesine yakın değerlere ulaşmak hiç de uzak bir ihtimal değildir. Bürokrasideki yeniden yapılanma, yönetimde hızlı karar alma ve esneklik siyasi istikrarla beraber Türkiye’nin küresel ekonomiden alacağı payı hızlı bir şekilde artıracaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası