Batı’nın son iki yüzyıllık mutlak üstünlüğünün sorgulandığı ve Asya örneğinde olduğu gibi küresel ekonomik sistem ve politik düzende hızlı bir değişim ve dönüşümün yaşandığı yeni bir yüzyıldayız. Küresel ekonominin ağırlık merkezi de Batı’dan Doğu’ya doğru kayıyor. 4-5 milyarlık Asya, genç nüfusu ve dinamik ekonomileri ile önemli bir potansiyel taşımakta. Rusya, Çin, Hindistan ve Endonezya gibi ülkeler, küresel ekonomi-politikte daha fazla öne çıkarken, bölgesel ve küresel siyasette söz sahibi oluyorlar. Bu ülkelerin hepsi, aynı zamanda, dünya ekonomisinin yüzde 85’ini ifade eden yeni güç G-20’nin üyesi.
ABD bugün hala, küresel ekonomik düzenin, askeri ve politik sistemin merkezi ülkesi konumunu sürdürüyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya ile başlayan, 1970-80’lerden itibaren Çin’in de güçlü bir şekilde bu denkleme eklenmesi ile hız kazanan Asya kıtasının yükselişi; Asya Kaplanları, Rusya ve Hindistan gibi BRICS ülkeleri, yakın ve Orta Asya’daki enerji zengini ülkeler ve ardından Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’ndeki (ASEAN) kıpırdanma hesaba katıldığında, yeni dönemin çok daha farklı olacağının ipuçlarını veriyor.
Büyük resimde, özellikle de 2008 sonrası, dünya ekonomisinin yüzde 50’ye yakını Asya ve daha genelde doğu bölgesine kaymış durumdadır. Asya kıtası, küresel ticaretin yüzde 60’ını yönetiyor. Asya’nın son yüzyıldaki bu hızlı yükselişi, hem yeni bir “Asya yüzyılı” hem de son birkaç yüzyılın genel kabulü halini alan “Batı’nın üstünlüğü” retoriğinin değişmekte olduğunun da habercisidir.
Öte yandan, tıpkı ABD, Almanya ve Japonya’nın zamanında yükselirken yaptığı gibi; Çin, Hindistan, Rusya ve daha genelde de Asya’nın dev ekonomik blokları, bugün büyürken, etraflarında da yeni, ciddi refah halkaları oluşturuyorlar. Rusya ise, ekstrem bir örnek olarak, bu süreci, fiziki genişleme şeklinde değerlendirmek istemektedir (bkz. Rusya-Ukrayna gerilimi).
Yeni Dönem ve İş Birlikleri
Türkiye’nin bugün, neredeyse bir asırlık modernleşme serüveninde yeni bir dönüm noktasındayız. Orta gelir tuzağından ve bölgesel bir yumuşak güçten, küresel büyük bir oyuncuya doğru evirilen önemli kırılma noktalarından birindeyiz. Yeni yüzyılın getireceği yeni trendler, fırsatlar ve tehditlere göre Türkiye’nin önlemler alması, kendisine yeni bir yol haritası çizmesi gerekecektir.
Türkiye için, bu noktada kritik konulardan biri: 2020-21’nin küresel Covid-19 pandemi süreci sonrası yeni dönemin fırsatlarıdır. Pandemi sona yaklaşıyor; pandemi sonrası süreç önemli fırsatlar ve çıkış yolları sunuyor. Yükselen Asya ekonomileri, Türkiye gibi köklü bir tarihe ve ciddi bir ekonomik potansiyele sahip; bölge ile de tarihi, kültürel ve coğrafi önemli ilişkiler barındıran ülkeler için önemli iş birliği fırsatları ve potansiyel ciddi kazanımlar sunuyorlar.
Asya bölgesi, ABD ve Avrupa ile birlikte, yeni dönemin küresel ekonomik merkezlerinden biri konumunda bulunuyor. Önce Japonya, ardından yeni dönemde de Çin ve Hindistan gibi yeni büyük oyuncuların artan ağırlıkları ile yeni yüzyıl, bir Asya yüzyılı olmaya doğru dönüşüyor. Bu anlamda da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT), BRICS ülkeleri ve ASEAN gibi alternatifler, yakın ve orta vadede dikkat çekilmesi, faydalanılması ve iş birliği fırsatlarının kaçırılmaması gereken önemli opsiyonlar.
Tarihi köklü bağların olduğu Kafkasya ve Orta-Asya bölgesi ile ilişkiler, Türk Devletleri Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı örneklerinde olduğu gibi, bugün, hızla büyüyor. Türkiye, bu bölgeleri de içeren ulaştırma ve taşımacılık, yeni demiryolları projeleri, ikili ekonomik ve ticari ilişkileri sürekli geliştiriyor. Bakü-Tiflis-Kars demiryolu ve Hazar geçişli taşımacılık adımlarının yanı sıra, Nahçıvan ile Azerbaycan’ı birbirine bağlayan Zengezur Koridoru bağlantısı da stratejik bir avantaj sağlayacak.
Asya bölgesi, bugün, Avrupa ve ABD’li Batı bloğu karşısındaki en güçlü ekonomik yapı olarak karşımızda duruyor. Dünyanın yakın gelecekteki en önemli ekonomik gücü Çin ve önemli enerji sağlayıcı ülkelerinden Rusya, İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Malezya ve Kazakistan gibi ülkelerle adım adım küresel ekonomi-politiğin merkezine oturmaya ve etki alanını genişletmeye devam ediyor.
Öte yandan, tasarrufların atıl kaldığı, yatırım fırsatlarının azaldığı ekonomiler ile yeni yatırım alanlarının ve fırsatlarının arandığı ülkeler arasındaki farkın da belirginleştiği yepyeni bir dönemdeyiz. Gelişmiş Batı ve Kuzey ülkelerinde nüfusun giderek yaşlandığı, girişimcilik ve yeniliklerin Asya, Güney Amerika ve Afrika’ya doğru aktığı yeni bir dönem doğuyor. Gelişmiş ülkelerin, Japonya ve Avrupa örneğinde olduğu gibi, adım adım teknolojik ve nüfus büyüme hızlarının ciddi oranda zayıfladığı (secular stagnation), durgunluğa sürüklendiği bir süreçteyiz. ABD ve Avrupa, eşi benzeri görülmemiş niceliksel genişleme adımları ve ticaret savaşları ile kuruluş değerlerini dahi sorgulatmaktadır.
Türkiye’nin Potansiyeli
Türkiye, cari fazla veremediği için, finansal sermaye birikiminin de sınırlı olduğu ülkelerden biridir. Doğal kaynak zengini olmayan Türkiye; ancak çalışarak, mücadeleyle, üreterek, satarak ve tasarruf ile finansman sıkıntısını aşabilir. Güçlü bir ihracat ve dış denge politikasıyla, sermaye birikimi sağlanabildiği ve finansman sorunu aşıldığı zaman da finansman maliyetleri düşecek (enflasyon ile faizler gerileyecek), kur baskısı azalacak makro-finansal istikrar kolaylaşacaktır.
Türkiye’nin Asya ülkeleri ile ticaret, yatırım, enerji, turizm, savunma, mühendislik, teknoloji, ulaştırma, iletişim teknolojileri ve lojistik gibi sektörlerde önemli bir iş birliği potansiyeli bulunmaktadır. Bu ticari ilişkiler geliştirilirken de Türkiye’nin artıları noktasında: güçlü ekonomik altyapısı, beşeri sermayesi ve genç nüfusu, yüksek üretim kapasitesi, ürün kalitesi ve rekabetçi fiyatları, stratejik konumu ve istikrarlı politik yönetimi ile sağlam bankacılık ve finans altyapısı unutulmamalıdır.
Yine, unutmamak gerekir ki; etrafı sorunlu komşularıyla çevrili de olsa, Türkiye’nin geniş Avrasya ve hatta Afrika bölgesinde ciddi bir tarihi, iktisadi, politik ve kültürel potansiyeli mevcuttur. Tüm bu alanlarda potansiyelin iyi anlaşılması, ekonomik iş birliği ve fırsatlar için çabalar gösterilmesi ve de gerekli adımların ivedilikle atılması amaçlanmalıdır.
Asya ülkeleriyle özellikle de Uzak Ülkeler Strateji belgesindeki ülkeler ile geliştirilecek ekonomik ilişkiler, dış ticaret dengesini sağlama ve cari açığın düşürülmesi noktasında önemli avantajlar sağlayacaktır. Yine, Yeniden Asya girişiminin de daha somut hedeflerle devam ettirilmesi hedeflenmelidir. Türkiye’nin Orta-Asya’dan Çin’e uzanmasını sağlayacak Orta Koridor Projesi de doğuya açılım noktasında atılmış güzel bir başka bölgesel iş birliği adımıdır. 2017’de Pekin’deki ilk Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) zirvesinde, Türkiye’nin “Orta Koridor” önerisi de BRI kapsamdaki ana taşımacılık yollarına eklendi. Orta Koridor, Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki, güçlü bağlara sahip olduğu Orta Asya ve Hazar bağlantısını içermektedir.
Sonuç
Avrasya’nın yükselişi ve yeni dünya düzeninin oluşum süreci, yeni dönemin temel tartışma konusu olacağa benziyor. Türkiye, bu yeni treni kaçırmamalıdır. Türkiye’nin zaman kaybetmeden, uluslar-üstü bir medeniyet projesi ve karşılıklı saygı ve kazanıma dayanan güçlü ekonomik, politik ve kültürel ilişkiler ağı kurma sürecine geçmesi gerekiyor. Özellikle de kaçırılmaması gereken Şangay İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Asya Kaplanları ve ASEAN ülkeleri ile potansiyel iş birliği fırsatları bu kapsamda özel önem arz eder.
Türkiye, başta ekonomi olmak üzere, birçok anlamda Batı ile tam entegredir. Ancak, bugünün siyasi konjonktüründe birçok konuda da Batıdan bağımsız hareket etme, ilişkileri çeşitlendirme gereği bulunmaktadır. Dış ticaretinde neredeyse 3’te 2 oranında Batının egemen olduğu, yatırımların ve finansmanın büyük ölçüde batıdan geldiği bir durumda; bağımlılık ve geçişkenlik etkilerinin minimize edilmesi açısından, daha bağımsız politikalar yürütme gereği açıktır.
Nitekim, Türkiye’nin mevcut durumda, ABD ve Avrupa’daki Batılı dostları ile önemli bölgesel konularda ve ikili siyasi, güvenlik konularında da çıkar çatışmaları bulunmaktadır. Bu da Türkiye’yi Çin ve Rusya gibi ve hatta Pakistan, Azerbaycan, Orta-Asya ve Asya-Pasifik gibi Asya bloğu ülkelerine yanaştırmaktadır. Asya ve Uzak-Doğu’daki ekonomik iş birliği fırsatları iyi değerlendirilmelidir.
Asya’ya açılımın iyi yönetilmesi, programlanması, alt bölgelerin ve ülkelerin özelliklerine uygun olarak tasarlanmış, sürdürülebilir bir plan ve strateji çerçevesinde ve karşılıklı faydaya dayanan bir esasla gerçekleştirilmesi, yürütülmesi de bir o kadar önemlidir. Uzak Ülkeler Stratejisi, Yeniden Asya girişimi ve Orta Koridor projesi; Endonezya ve Malezya gibi ASEAN ülkeleri, Rusya, Çin ve Hindistan gibi BRICS üyeleri ve Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi EİT ve Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeler ile gelişen ilişkiler, değişen paradigmaların, değişen küresel dengelerin ve yeni dönemin daha iyi okunuyor oluşunun güzel birer örneğidir.