İklim değişikliği, uzunca bir süredir varlığını küresel çapta hissettiren ve yoğunluğu sürekli artış gösteren bir kriz. Öyle ki, Emine Erdoğan’a göre bu kriz günümüzün en önemli sorunu haline gelmiş durumda. Bununla beraber bu alanda yapılmış pek çok çalışmaya, başlatılan onca seferberliğe rağmen; bu sorun için küresel çapta yeterli farkındalık oluşturulamadı. Çevre gönüllüleri, dünyayı bekleyen bu krizi anlatıyor ancak seslerini tam anlamıyla duyuramıyorlar.
Bu noktada, Emine Erdoğan’ın öncülüğünde yirmi sekiz çevre gönüllüsü, seslerini farklı bir biçimde; doğayla iç içe geçirdikleri anılarını anlatarak duyuruyor. “Dünya Ortak Evimiz” ismiyle yayımlanan bu derleme eser, yirmi sekiz yazarın hayat hikayelerini aktardığı yirmi sekiz yazıdan meydana geliyor.
Kitabın ilk yazısı Emine Erdoğan’a ait ve “Ağacın Hikayesi Böyle Bitmesin” başlığını taşıyor. Erdoğan burada çocukluğunu “bahçesinde meyve ağaçları ve küçük bir bostanın olduğu evi” olarak tanımlıyor. Hikayesinin başladığı yer olarak orayı görüyor Erdoğan, buradaki pek çok anısını da okurlarla paylaşıyor. Daha sonra ise eşi Recep Tayyip Erdoğan ile beraber başlattıkları girişimler ve başarıyla sürdürdükleri projelerden bahsediyor.
İklim değişikliği krizini etkileyen alanların en önemlilerinden biri atıklardır. Kitabın bu alanla ilgilenen yazarlarından Claudio Tomasi, “Hep Beraber Yaşamaya Değer Bir Dünya Kuralım” başlıklı yazısında, Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan Dolomites’te geçen çocukluk anılarını anlatıyor. Ardından sürdürülebilir bir gelecek için yapılması gerekenleri sıralayarak Sıfır Atık Projesi’ne değiniyor. Murat Vargı, “Türkiye’nin Atıksız Geleceği İçin El Ele” başlıklı yazısında, atıkların bile organik olduğu zamanların ardından plastik poşetler ve ambalajların çokça kullanılması sonucu “çöp” kavramıyla tanıştıklarını anlatıyor. Maimunah Mohd Sharif, Malezya’daki çalışmalarından başlayarak Birleşmiş Milletler’deki projelerine uzanan yolculuğunu okurlarla paylaşıyor. Gönül Paksoy, bireysel çabaların küresel meselelerde ne kadar etkili olabileceğini kendi hayatından örneklerle açıklıyor.
Deniz ve okyanuslardaki yaşamın sürekliliği de çevre bilinci oluşturma noktasında kritik bir öneme sahip. Bu konuda Şahika Ercümen, “Doğaya, Denizlere ve Mucizelere İnanın” diyor; denizlerde bulunan atıkların denizlerin “nefes almalarını” engellediğini belirtiyor. Şadan Kaptanoğlu, Sıfır Atık Mavi Projesi kapsamında yaptıkları faaliyetlerinden bahsediyor ve denizlerin korunması gerektiğine vurgu yapıyor. Zafer Kızılkaya, su altından çektiği fotoğraflarla beraber okyanuslardaki ekosistemde bulunan tehlike altındaki canlılara dikkat çekiyor. Bazı yazarların da benzer şekilde kuşlar üzerine çalışmaları bulunuyor. Prof. Dr. Çağan Hakkı Şekercioğlu, dünyada herhangi bir canlı sınıfı için yapılmış en kapsamlı veri tabanını, kuşlar üzerine çalışırken oluşturduğunu belirtiyor. Alper Tüydeş, mevsim değişikliklerindeki göçleri sonucu yuvaları hem Bursa hem de Venedik’te olan flamingoların hikayesini anlatıyor.
İklim değişikliğinin gelecekte bugünden daha fazla etkili olması öngörülüyor. Bu noktada, kötü gidişatı engellemek için ana motivasyonumuzun gelecek nesillere daha sürdürülebilir bir dünya bırakmak olması gerektiği görüşü tüm yazarlar tarafından paylaşılıyor. “Her Şey Çocuklukta Başlamadı mı?” sorusuyla Deniz Ataç, çocukluğunda farklı türlerde ağaçlar ve çiçeklerle geçirdiği anılarını hatırlatıyor; günümüz çocuklarının bu anıları yaşamadan büyüdüğünü dile getiriyor. Aslı Pasinli, “Çocuklarımızın Alkışlarına Layık Olabilmek” başlığı altında, gelecek nesillere iklim krizinin hüküm sürdüğü bir dünya bırakmamak için yaptığı çalışmalardan bahsediyor. Nil Karaibrahimgil, 2050’ye gelindiğinde dünyada elma yetiştirmenin mümkün olamayabileceğini duyduktan sonra enerjisini nasıl iklim kriziyle mücadeleye verdiğini anlatıyor.
Gelecek nesillere daha sürdürülebilir bir dünya bırakabilmek için, gelecek nesillerin bu alanda bilinçlendirilmesi de büyük önem taşıyor. Sümeyye Ceylan, bu konuda en önemli noktalardan biri olan eğitimin inşa edilmek istenen gelecekte edindiği yeri, kendi çalışmalarına atıfta bulunarak inceliyor. Güven İslamoğlu, “Yeşil Dünyam” başlığıyla, önce memleketinde tam anlamıyla yeşilin içinde yaşadığı anıları anlatıyor; ardından günümüzde oluşan tüketim toplumunu ve çevre bilinci oluşturma noktasında yetersiz kalan girişimleri eleştiriyor.
İklim kriziyle mücadele edebilmenin yalnızca atıkları ortadan kaldırmakla mümkün olmadığını düşünen pek çok yazar, atıkların daha atık olarak ortaya çıkmadan önce farklı alanlarda değerlendirilmesi için çeşitli çalışmalarda bulunmuş. Şemsa Denizsel, kurduğu lokantanın faaliyetlerinden bahsederek, mutfakta israfı önlemek için herkesin değerlendirmesi gereken öneriler veriyor. Olcay Silahlı, gıda israfını önlemek için başlattığı girişimin hikayesini okurlarla paylaşıyor. Prof. Dr. Nilgün Kıran Cılız, katı atıkların oluşumunun azaltılması ve var olan atıkların geri kazanılması üzerine yaptığı çalışmalardan ve sürdürülebilir kalkınma derslerinde öğrencilerin de heyecanı sayesinde gelecek nesillere dokunabildiğinden bahsediyor. Deniz Sağdıç, atıklardan sanat eserleri üretilebileceğini fotoğraflı örnekleriyle gösteriyor. Nardane Kuşçu, çocukların doğayı tanıyacakları bir eğitim ve organik tarım çiftliği kurma hayalini anlatırken, bir işin hayal etmeden başarılamayacağını dile getiriyor. Ayten Çöl, biyolojik tarımı insan sağlığına uygun hale getirmek için verdiği mücadeleyi paylaşıyor. Halil Halaç, organik tarımın gerekliliğinden bahsederek bu konudaki faaliyetlerini aktarıyor.
Tüm bu çalışmaların yanında bazı yazarlar, doğayla iç içe olmanın önemine değinmiş. Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, doğayla ilişkimizi tekrar gözden geçirmemizin geleceğimiz açısından olumlu sonuçları olacağından bahsediyor. Nazım Tanrıkulu, “gülün rızasını” almanın önemli olduğunu söylüyor. İbrahim Abdul-Matin, doğa ve insan yaşamının uyum içerisinde hareket ettiğini söylüyor, doğayı hepimizin evi gibi düşünerek bu uyumun bozulmamasına çabalamamız gerektiğini belirtiyor. Nana Firman, yağmur ormanlarının tahrip edildiğiyle ilgili okuduğu bir raporun iklim değişikliği noktasında kendisinde uyandırdığı dehşeti dile getiriyor. Kıvılcım Pınar Eğilmez Kocabıyık, çocukken diktiği bir ceviz fidanının hayatını nasıl değiştirdiğinden söz ediyor. Prof. Dr. Huriye Martı, “Çevreyle Dost Olmanın Sırrı” başlığı altında insanların doğaya karşı sorumlu olduğunu ve buna göre hareket etmeleri gerektiğini anlatıyor.
“Dünya Ortak Evimiz”, gerekli dikkatin verilmediği çok kritik bir noktaya, iklim krizine dikkat çekiyor. Kitap, yazarların objektiflerinden çıkmış ve dünyanın farklı köşelerindeki canlıların renkli habitatlarını okurlarla buluşturan fotoğrafları da içeriyor. Kitabın kapağında, adını üzerinde yaşadığı Kauai Adası’ndan alan ve yaşam alanının tahrip edilmesi sonucu nesli tamamen tükenen Kauai kuşu bulunuyor; o kuş daha kitabı okumaya başlamadan okurlara pek çok şeyi anlatıyor aslında. Kitap, iklim değişikliği konusunda bilinçlenmek ve neler yapılabileceği konusunda ilham almak isteyen herkes için son derece faydalı bir eser niteliği taşıyor.