Kriter > Siyaset |

Elazığ Depremi ve Depremlere Karşı Türkiye’nin Aldığı Mesafe


Elazığ’da 6,8 büyüklüğündeki bir deprem bundan 20 sene öncesinde olsaydı, can kayıplarının ve yıkılan bina sayısının çok daha fazla olacağı yapılan tespitlerle ortaya çıkmıştır. “Deprem vergileri nereye harcandı?” sorusunun cevabını, hasar boyutundaki düşüş ve devletin başarılı müdahalesinde görmek mümkündür.

Elazığ Depremi ve Depremlere Karşı Türkiye nin Aldığı Mesafe

Türkiye, 24 Ocak saat 20.55’te merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesinden gelen bir deprem haberiyle sarsıldı. Deprem, Elazığ ve Malatya başta olmak üzere geniş bir bölgeyi etkiledi. 6,8 büyüklüğündeki depremde 41 kişi hayatını kaybetti. Bin 607 kişi yaralandı. 45 kişi enkazdan arama kurtarma ekiplerinin gayretleriyle sağ olarak çıkarıldı. Depremin hemen ardından devlet, tüm kurum ve kuruluşları ile teyakkuza geçti. AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) ve Kızılay depremin ilk dakikalarından itibaren harekete geçerek kriz yönetimi konusunda başarılı bir sınav verdi. AFAD koordinasyonundaki arama kurtarma çalışmalarında deprem bölgesinde 5 bin 148 personel, 636 araç ve 22 arama köpeği görev yaptı. Toplam 800 sivil toplum kuruluşunun (STK) ekipleri de çalışmalara katıldı.

Sağlık, İçişleri ve Şehircilik ve Çevre bakanları ilk andan itibaren deprem bölgesine giderek, organizasyon, iletişim ve koordinasyon süreçlerini Elazığ ve Malatya’dan yönettiler. Depremle ilgili bilginin en hızlı ve doğru biçimde hedef kitlelere ulaştırılmasını sağladılar. Kabinenin neredeyse tamamı deprem bölgesine giderek kendi görev alanları ile ilgili konularda alınacak kararları hızlandırdılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan depremin ilk günü bizzat Malatya ve Elazığ’da incelemelerde bulundu. Arama kurtarma çalışmaları hızla sonuçlandı. Barınma ve gıda ihtiyaçlarına yönelik yapılması gerekenler aksamaya yer bırakmadan devreye alındı. Depremle ilgili bilgiler mümkün olduğunca konunun ilgilileri tarafından medyaya aktarıldı. Kurumlar arasında ahenk, koordinasyon ve iletişim açısından herhangi bir sorun kamuoyuna yansımadı.

 

1999 Tecrübesi

Türkiye bir deprem ülkesidir. Sınırları içerisinde, Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı deprem kuşağı bulunmaktadır. Belli aralıklarla insan yaşamını da etkileyen ağır hasarlara yol açan depremler bu hatlar üzerinde meydana gelmektedir. Dolayısıyla da Türkiye’nin depremlere ne kadar hazır olduğu meselesi sürekli gündemin ön sırasındadır. Ülke nüfusunun en yoğun olduğu ve İstanbul’u da kapsayan Marmara Bölgesi’nin deprem kuşağında olması depreme yönelik farkındalığı canlı tutmaktadır.

Türkiye’nin depreme hangi alanlarda hazırlıklı olduğu, nerelerde istenilen düzeyi yakalayamadığı, meydana gelen her depremde farklı boyutlarıyla tartışılmaktadır. Özellikle 17 Ağustos 1999 depreminden sonra deprem konusunda farkındalık, istenilen düzeyde olmasa da, epey yükselmiştir. Marmara depremi yakın dönemin en büyüklerindendi. 7,4 büyüklüğündeki depremde, resmi kayıtlara göre 17 bin insan hayatını kaybetti. 200 bin kişi evsiz kaldı. Depremin yaraları yıllarca sarılamadı.

1999’da devlet ve hükümet depreme hazırlıksız yakalandı. Afet ve acil durumlara nasıl tepki vereceğine dair hiçbir plan ve hazırlık yapılmamıştı. Bu alanda kurumsal yapının ve eğitimli insan kaynağının ihmal edildiği ortaya çıktı. Devletin bu alanları ihmal etmesi, devlet kurumu olmayan Kızılay gibi yardım kuruluşlarını da etkilemişti. Örneğin, Kızılay’ın depremden sonra, İkinci Dünya Savaşı dönemi koşullarına göre elinde bulundurduğu ve kullanılamaz haldeki çadırlarını depremzedelere dağıtması en çok eleştirilen konulardandı.

Devlet, gece 03.05’te meydana gelen depremin kriz yönetimini bile ancak sabah saatlerinde yapabilmişti. Dönemin başbakan ve cumhurbaşkanı, hem birbirleri ile hem de devlet kurumları ile medya üzerinden haberleşmekteydi. Deprem bölgesiyle bile ilk gün jandarma ve polis telsizleri ile iletişim kurulabilmişti. Devletin deprem bölgesine ulaşması neredeyse üç gün sonra gerçekleşmiş, depremin verdiği hasarın büyüklüğü üçüncü günden sonra kavranmıştı. Dolayısıyla da bölgeye sivil toplum kuruluşlarının gönüllülerinden çok sonra ulaşabilmişti. Hükümet, Kızılhaç gibi uluslararası örgütlerden destek istemek zorunda kalmış ancak yardıma gelenlerin koordinasyon ve iletişimini bile sağlayamamıştı.

Devlet ve hükümetin üstleneceği vazifeleri, sivil toplum kuruluşları ve medya üstlenmişti. Medya kuruluşları “deprem mesaj hattı” kurarak yaşamını yitiren ve yaralılarla ilgili kamuoyunu bilgilendirmekteydi.

Yine sahada hangi alanlarda yardıma ihtiyaç duyulduğu, toplumun hangi önceliklerde yardım göndermesi gerektiğini, devlet yerine, medya organları belirleyip halka duyuruyordu. Kısaca, depremle birlikte devlet de çökmüştü.

Elazığ Depremi - Başkan Erdoğan'ın Ziyareti

Afetlere Müdahale

Bugüne gelirsek… 1999 depreminin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Türk devleti ve sivil toplumları son yıllarda, hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı yerlerinde doğal afetlerde, savaş alanlarında, mülteci krizlerinde birçok sorumluluk üstlendi. Arama, kurtarma, yardım, rehabilitasyon vb. alanlarda çok önemli tecrübeler kazandı. Her krizde AFAD, Kızılay ve ilgili STK’lar zayıf ve güçlü yönlerini tespit etme imkanı buldu. Müdahale ettiği krizlerde bu kurumlar sınandı, deneyim kazandı. İnsan kaynağı tecrübeli hale geldi. Dolayısıyla Türkiye’nin resmi ve sivil yardım kuruluşları dünyanın en tecrübelilerinin ön sırasına yükseldi.

Deprem konusunda ise 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden devlet ve hükümetler büyük dersler çıkardı. Ardından son 20 yılda meydana gelen Van, Bingöl, Kütahya ve Manisa depremlerinde arama kurtarma ve deprem sonrasının inşasında önemli yol kat edildi. Daha somut ifade ile afetlere müdahale konusunda dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi haline gelindi. Devlet son 20 yıllık dönemde, 2003 Bingöl depreminde 2,2 milyar, Van depremi sonrası 8 milyar ve Kütahya depreminde 3,5 milyar lira harcayarak bu şehirleri depreme dayanıklı hale getirdi. Örneğin Van’da depremin ardından 26 bin konut, 428 iş yeri, 53 okul devlet tarafından inşa edilirken bu sayı Kütahya’da ise bin 50 konuttur.

Elazığ depremini; insan kaybı, yıkılan ve hasar gören bina ve deprem sonrası arama kurtarma faaliyetleri açısından değerlendirdiğimizde depreme hazırlık konusunda önemli bir mesafenin alındığını belirtmek gerekir. Özellikle inşaat yapımı ile ilgili mevzuatların deprem risklerine göre yeniden düzenlenmesinin olumlu sonucunu, son 20 yıl içinde yapılan binaların yıkılmamasından anlayabiliriz. Ayrıca devlete ait okul, hastane, emniyet binaları gibi yeni yapılan yapılarda herhangi bir hasarın olmaması önemle altı çizilmesi gereken bir husustur. İstenilen düzeyde sonuç alınmasa da, Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’nın oluşturularak bina stoklarının yenilenmesinin olumlu sonuçları da görülmüştür. En azından, kamu binaları yenilenmiş ya da güçlendirilmiştir. Örneğin, Elazığ’da 6,8 büyüklüğündeki bir deprem bundan 20 sene öncesinde olsaydı, can kayıplarının sayısının ve yıkılan, hasar gören bina adedinin çok daha fazla olacağı uzmanlar tarafından sayısal verilerle ortaya konulmaktadır. Bu anlamda, “deprem vergileri nereye harcandı” sorusunun cevabını, Elazığ depreminin, daha önceki depremlerle karşılaştırıldığında, hasar boyutundaki düşüş ve sonrasında devletin başarılı müdahalesinde görmek mümkündür.

Elazığ Depremi, 2020

Kriz Yönetimi

Depreme hazırlık konusunda eksikliklere rağmen kesin olan şu: Devlet afet sonrası kriz yönetimi konusunda kurumsal yapılarını oluşturmuş. AFAD organizatör kurum olarak afet sonrası atılacak adımları, faaliyet planlarını, hangi kurumun ne şekilde devreye gireceğini ve hangi sorumluluğu üsteleneceğini senaryolu bir şekilde çalıştığı görülmüştür. TSK eliyle insansız hava araçlarının aldığı görüntülerle hangi binaların yıkıldığının ve hangi yolların ulaşıma kapandığının belirlenmesi süreçleri bile planlanmış. Devlet, yapacağı yardımın, inşa edeceği binaların, deprem bölgesinin yeniden kalkındırılmasına yönelik yatırımların bütçesini ilk üç gün içinde açıkladı. Dolayısıyla vatandaşın kümesinde ölen tavuğunun bile karşılanmasına yönelik sorumluluğunun bilincinde olduğunu gösterdi.

Tüm bunların yanında, eski binaların yenilenmesinde ve kentsel dönüşümün hızında Türkiye’nin istenilen düzeyde olmadığını belirtmek gerekir. Kuşkusuz 20 yıl öncesine göre birçok alanda iyileşme sağlansa da Elazığ depremi de göstermiştir ki eski bina stokları deprem konusunda en büyük riski oluşturmaktadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası