Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev yapan Berat Albayrak, o yılları Burası Çok Önemli başlığı altında kitap haline getirdi. Kitabın kapağında “Burası” diyerek işaretlediği yer ise Türkiye haritası. Kitabı, görevde olduğu yıllarda gerek enerjide gerekse ekonomide millileşme hamlelerinin hangi aşamalardan geçerek gerçekleştiğini, somut örnekler üzerinden anlatıyor. Albayrak’ın bahsettiği her konu hakkında, ilgili dönemde kendisinin yaptığı açıklamalara yer veriliyor, bu açıklamalara sayfalarda bulunan karekod aracılığıyla erişilebiliyor.
Eserin birinci bölümü, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Dönemi” başlığını taşıyor ve Albayrak’ın bu görevde bulunduğu zaman aralığı olan 2015-2018 dönemini konu alıyor. Albayrak burada, görevine sektörü yakından tanıyan bir profesyonel olarak geldiğini belirterek, eğitim aldığı dönemde yaptığı çalışmalar ve gözlemleri neticesinde enerjinin önemine ve Türkiye’nin enerji politikalarına dair düşünceler elde ettiğine vurgu yapıyor. On altı alt başlık halinde dönem boyu yapılan girişimleri ve icraatları aktaran Albayrak, “Yeşil Kitap” başlığı altında; arz güvenliği, öngörülebilir piyasalar ve yerlileştirme adımları üzerine kurulan enerji ve maden politikalarından bahsediyor. “Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak” başlığında denizlerde hidrokarbon arama çalışmalarına nasıl eğildiklerini tüm detaylarıyla anlatıyor Albayrak; anlatırken de devletin en mahrem alanlarına kadar işleyen ihanet şebekesinin nasıl çalıştığına da örneklerle yer veriyor. 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı 2016’nın başlarında, bakanlıkta yapılan bir toplantıdan söz ediyor. O toplantıda, Türkiye’nin hidrokarbon arama faaliyetlerine itiraz edenler olduğunu, bu kişilerin daha sonra ihanet şebekesinin mensubu olduğunun ortaya çıktığını ifade ediyor. Albayrak bunu “ilk engelleme girişimini içeride yaşadık” cümlesiyle açıklıyor.
Albayrak, bu bölümde; Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı projesi, nükleer enerji alanında yaptığı çalışmalar, yerli kömür projeleri, elektrik dağıtım şirketlerinin tüketici memnuniyetine dayalı olarak geliştirilmesi ve Trans Anadolu Doğal gaz Boru Hattı’ndan da bahsediyor. “Enerji meselesi, asla sadece enerji meselesi değildir.” düşüncesini benimsediğini belirten Albayrak; nükleer enerjiye yoğunlaştığı sırada, güneş enerjisinden faydalanılması gerektiğine dair gelen eleştirilere de iki enerji kaynağı arasındaki verimlilik farkını açıklayarak yanıt veriyor. Bunun yanında güneş enerjisi ile yüksek talebi karşılamak için Türkiye’nin tarım arazilerinin bir bölümünden vazgeçmesi gerektiğini de belirtiyor.
Enerji alanında geliştirilen projelerin etkilerinin sadece enerji alanıyla sınırlı kalmayabileceğine dair en iyi örneklerden bir tanesi, Rusya ile Türkiye arasında antlaşması imzalanan Türk Akımı projesiydi. Albayrak projenin, o dönem bozulmuş olan Rusya-Türkiye ilişkilerinde normalleşmenin önünü açtığından bahsederek, Batılı bir ülkenin bu proje sebebiyle Türkiye’yi tehdit ettiğini belirtiyor.
Madencilik sektörüne de değinen Albayrak, Türkiye’nin önemli bir mineral kuşak üzerinde bulunduğunu fakat yalnızca saf madenin ihracını gerçekleştirdiği için potansiyel kullanım alanlarını çeşitlendirme imkanını ve bu yöntemle madenden elde edeceği potansiyel verimi kaçırdığını söylüyor. Bu alana eğilen Albayrak’ın o dönemki projeleri neticesinde bor ve altının üretimi ve ülke ekonomisine katkı sağlayacak şekilde değerlendirilmesinin sağlandığı da bu başlıktan çıkacak sonuçlar arasında. Albayrak, nadir toprak elementleri konusunda gerçekleştirdiği projelerden bahsettikten sonra madende yurt dışı açılımlarına da değiniyor. Ardından Türkiye’nin yürüttüğü enerji ve maden diplomasisinden de bahsederek, bu diplomasinin kazan-kazan durumuna ve arz güvenliğine sağlaması gereken faydanın yanında bölgesel barışa da katkısı olması gerektiğini hesapladıklarından bahsediyor. Bu hesaplama neticesinde de Türkiye’nin politikalarının bu yönde şekillendiğini dile getiriyor. Bakanlığı süresince deneyim sahibi olan herkesle istişare edildiğini ve uzun vadeli planlar yapan ülke konumuna gelindiğini söyledikten sonra Albayrak, 2018’de kurulan kabinede aldığı yeni görevini anlattığı bir sonraki bölüme geçiyor.
“Hazine ve Maliye Bakanlığı” başlığını taşıyan ikinci bölümde Berat Albayrak, yeni kabinede 2018’den 2020’nin sonuna kadar görevde bulunduğu dönemi anlatıyor. Yirmi üç alt başlıkta yazılan bu bölümde Albayrak, önce swap kavramına ve Türkiye’nin finansal güvenliğini tehdit eden swap işlemlerine açıklık getiriyor. Ardından, o dönemde gerçekleşen Rahip Brunson gerginliği neticesinde yapılan kur saldırılarına değiniyor. Burada, Brunson’ın tahliye talebinin reddedilmesinin ardından dönemin ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı alması durumunu açıklayan Albayrak; yapacakları ekonomik vizyon toplantısını, ABD’den gelecek açıklamalar sonucu oluşması muhtemel olumsuz havayı dağıtmak için beklettiğini söylüyor. Nihayetinde toplantının yapıldığı gün Trump’ın attığı tweetin zamanlamasına dikkat çeken Albayrak, bu tweetin ardından Londra merkezli kuruluşların nasıl finansal saldırıya geçtiğini de aktarıyor. Albayrak, bu saldırının üstesinden nasıl geldiklerini de anlattıktan sonra, Mart 2019’da karşı karşıya kaldıkları daha büyük bir saldırıyı daha başarılı bir şekilde engellediklerinden de bahsediyor.
Covid-19 salgınının başlamasıyla, yapılması planlanan ekonomik dönüşüm programını ertelemek zorunda kaldıklarını açıklayan Albayrak, değişim programının Türkiye’nin ihtiyacı olan ana unsurlarını özetliyor. Enflasyonla mücadeleye de değinen Albayrak, araştırmaları referans göstererek enflasyonun kur artışına bağlı olarak arttığını açıklıyor; bu sebeple döviz arzını bollaştıracak bir ekonomi politikasına yöneldiklerini belirtiyor. Bunun yanında, kur artışını gerekçe göstererek ürünlerine zam yapan fırsatçı işletmelerden de bahseden Albayrak, fiyat istikrarını sağlamak için aldıkları tedbirleri de açıklıyor.
Albayrak, pandemi sürecinde özel bankaları değerlendirirken; tüm dünyanın mali genişleme politikaları ve kredi destek programları uygularken Türkiye’deki özel bankaların ülke ekonomisine destek olma noktasında aksiyon almadığını, aksine ellerindeki parayı “canları nasıl isterse öyle değerlendirdiğini”, bu sebeple de bankaları defalarca uyarmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Daha sonra ise pandemiye rağmen faizlerin gerilemesinden bahsediyor. “İstihdam” konusunda yapılan yenilikçi projelerden de bahsediyor Albayrak; burada dijital çağa yetişen Y ve Z kuşağını unutmadıklarını belirtiyor. Bölüm, Cumhuriyet tarihinin en yüksek kasa seviyelerine de yine bu dönemde ulaşıldığı kaydedilerek son buluyor.
Albayrak, kitabının sonunda; dünyanın hızla değiştiğini, bu değişim sırasında ekonomi anlamında küresel ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaydığını söylüyor ve bu yeni düzenin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında yeni gerilimler meydana getirdiğini belirtiyor. Albayrak, Türkiye’nin “köprüyü geçtiğini” ve süreç doğru yönetildiği takdirde dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline geleceğini de dile getiriyor. Bu süreçte hızlı ya da yavaş gidilmesi fark etmeksizin aynı istikamette yol almaya gayret edilmesi gerektiğinden bahsediyor ve eserini, gerçekleşen ve gerçekleşecek birçok icraatın mutluluğuna değinerek “yaşanan sıkıntıların hepsine değdi” sözleriyle sonlandırıyor.