Gazeteci ve siyasetçi Enis Berberoğlu’nun yargılandığı dava; Berberoğlu’nun milletvekili olması, yerel mahkeme, istinaf ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği farklı kararlar sebebiyle uzunca bir süredir tartışılıyor. Konu neredeyse bütünüyle siyasi zaviyeden ele alınırken dosyanın hukuki boyutu, sürecin giderek karmaşık bir hal almasının da etkisiyle göz ardı ediliyor. Bu bakımdan davanın içeriği ve kat ettiği hukuki aşamaları sarih bir şekilde ortaya koymak yapılacak değerlendirmelere daha sağlıklı bir zemin sunacaktır. Öncelikle Berberoğlu’nun yargılanmasına sebep olan olaylar zincirini başlatan MİT tırlarının durdurulması hadisesini hatırlayalım.
MİT Tırları Kumpasının Anlamı ve Örgütsel Hedefler
Bilindiği üzere AK Parti hükümetine dönük ilk aleni saldırısına 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “şüpheli sıfatıyla” ifadeye çağrılması üzerinden teşebbüs eden FETÖ, 2013 sonlarına geldiğimizde ise bu kez “kesin çözüm” hedefiyle 17-25 Aralık yargı darbesi girişimini uygulamaya koydu. Örgüt her iki saldırısında da; yargının meşruiyetini istismar ederek “bağımsız yargı” ve “soruşturmanın gizliliği” gibi temel hukuk ilkelerini zırh olarak kullandı.
Örgütün propaganda makinesi “bağımsız yargının, yolsuzluğu örtmek isteyen bir hükümet tarafından hedef alındığı” iddiasını yoğun şekilde işledi. Hükümetin hem Türkiye hem de uluslararası kamuoyu nezdinde bir meşruiyet krizine girmesi ve ardından görevi bırakmaya zorlanmasını hedefleyen bu operasyonlar, dizinin ikinci dalgası 25 Aralık’tan sadece bir hafta sonra geldi. 1 Ocak’ta Hatay'ın Kırıkhan, 19 Ocak’ta ise Adana'nın Ceyhan ilçesinde MİT’e ait tırlar jandarma tarafından durdurularak arama yapıldı.
Örgüt, “yolsuzluk iddialarıyla” meşruiyetinin zayıfladığını düşündüğü siyasi iktidara ikinci darbeyi de bu operasyonla vurmayı amaçlıyordu. Dolaşıma sokulan ürkütücü tezvirat, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Suriye’deki terör örgütlerine silah yardımı yaptığıydı. Çok sayıda uluslararası “müşterisi” de bulunan bu kara propaganda malzemesinin Türkiye’yi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılatmayı da hedefleyen bir FETÖ kumpası olduğu olaya ilişkin hazırlanan iddianamede vurgulanmıştı.
“MİT tırları” olayının faillerine dair soruşturma Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütüldü ve tırların durdurulması ve aranması operasyonunu gerçekleştirdiği belirtilen savcı ve jandarma personellerinin sanık olarak yer aldığı bir iddianame hazırlandı. Açılan davada, aralarında eski Adana Cumhuriyet Başsavcısı, Başsavcı Vekili, iki savcı ve eski Adana Jandarma Bölge Komutanı ile eski Adana İl Jandarma Komutanı’nın da bulunduğu 54 sanık ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde yargılandı. Sanıkların çoğu devletin gizli kalması gereken belgelerini temin etme ve açıklama ile FETÖ üyesi olmak suçlarından ağır hapis cezalarına mahkum edildi.
MİT tırlarının durdurulması operasyonunda örgüt, 15 Temmuz darbe girişimine kadar uyguladığı eylem şablonuna bağlı kalmıştır. Saldırılarını yargı-kolluk-medya üçgeninde gerçekleştiren FETÖ, polis ve savcılıklardaki unsurları aracılığıyla hazırlanan tamamen kurguya ya da çarpıtılmış gerçekliğe dayalı dosyaları, henüz soruşturma safhasındayken basına servis etmekte; böylece hedef aktör ya da grupların toplum nezdinde kriminalize edilmelerini sağlamaktadır. Özellikle 17-25 Aralık ve MİT tırları soruşturmalarında kumpasların “basına servis” bölümleri çok daha kritikti. Zira burada hedef siyasi figürler olduğu için, bu kişilerin kamuoyu desteğini kaybetmeleri tasfiye edilmelerinin en önemli aşamasını oluşturmaktaydı.
Enis Berberoğlu’na İlişkin Hukuki Süreç
Olaya ilişkin başka bir soruşturma, tırların durdurulması ve aranması sırasında çekilen görüntülerin Cumhuriyet gazetesinde yayınlanması ile ilgili açıldı. Gazetenin olay tarihindeki genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül, 26 Kasım 2015’te tutuklandı. Dündar ve Gül; Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvuru üzerine Mahkeme’nin 25 Şubat 2016’da tutuklamanın hukuka uygun olmadığına karar vermesiyle tahliye edildi.
7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili olarak seçilen Berberoğlu’na dair süreç ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 8 Nisan 2016’da soruşturma açmak için fezleke hazırlamasıyla başladı. Bu arada sonraki yargı sürecini yakından ilgilendirecek bir Anayasa değişikliğinin yaşandığını da hatırlatalım. 20 Mayıs 2016’da TBMM; AK Parti, CHP ve MHP’nin oylarıyla Anayasa’ya milletvekili dokunulmazlıklarının geriye dönük olarak kaldırılmasını öngören geçici 20. maddeyi ekledi. Berberoğlu’nun yargılanması da dokunulmazlığını kaldıran bu düzenlemeyle mümkün oldu.
Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinin akabinde Berberoğlu hakkında savcılık tarafından iddianame hazırlandı ve dava açıldı. İddianamede Berberoğlu’nun suçlanmasına dayanak olarak Can Dündar’ın tahliye olduktan sonra yayınlanan ve tutukluluk sürecini anlattığı “Tutuklandık” isimli kitabında verdiği bilgiler ile Berberoğlu ve Dündar arasında geçen telefon görüşmesine dair HTS kayıtları gösterilmiştir. Dündar kitapta MİT tırlarına dair görüntüleri kendisine “27 Mayıs Çarşamba günü öğleden sonra solcu bir milletvekili dostunun” getirdiği bilgisini vermiştir. İddianameye göre Berberoğlu ile Dündar arasında 27 Mayıs 2015 saat 14.32’de 21 saniyelik bir telefon görüşmesi gerçekleşmiştir. Savcılık baz istasyonu verilerini temel alarak Berberoğlu’nun bu görüşme esnasında Cumhuriyet gazetesine birkaç yüz metre mesafedeki bir alışveriş merkezinde olduğunu dolayısıyla bahse konu telefon görüşmesinin ikili arasında yüz yüze görüşme gerçekleştirmek için yapıldığı sonucuna varmıştır. Savcılığa göre Berberoğlu bu görüşmede görüntüleri Dündar’a bir flash disk içinde vermiştir.
Berberoğlu’nun Savunması ve Mahkemenin Gerekçesi
Berberoğlu ve avukatları yargılama boyunca suçlamaları reddetmiş ve Berberoğlu’nun Dündar’la yüz yüze görüşmediğini belirtmiş ayrıca Dündar’ın kitapta kullandığı “milletvekili dostum” ifadesine atfen görüntülerin verildiği tarihte milletvekili olmadığını ve Dündar’ı bahse konu gün arayan başka milletvekillerinin de bulunduğunu söylemiştir. Davaya bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14 Haziran 2017’de Berberoğlu’nu “siyasi ve askeri casusluk maksadıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçundan 25 yıl hapis cezasına çarptırmıştır. Mahkeme gerekçesinde iddianamedeki delilleri kabul etmiş ve HTS kayıtlarına göre Berberoğlu ve Dündar’ın telefon görüşmelerini yaptığı gün aynı bölgede yer almalarına dayanarak görüntüleri Dündar’a Berberoğlu’nun verdiğini belirtmiştir. Mahkeme, Berberoğlu'nun olay tarihinde milletvekili olmadığı savunmasını ise Dündar’ın kitabı kaleme aldığı (2015 sonu 2016 başları) tarihlerde milletvekili olduğunu belirterek reddetmiştir.
Yerel mahkemenin kararı ise daha sonra İstinaf Mahkemesi’nce bozulmuştur. Yeniden yargılama yapan Bölge Adliye Mahkemesi, 13 Şubat 2018’de Berberoğlu’nun “devletin güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgilerini açıklama” suçunu işlediğini ve fakat özel kastının bulunmadığını belirterek sanığı 5 yıl 10 ay hapis cezasına mahkum etmiştir.
Hukuki Süreçte Gelinen Aşama
Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi de 20 Eylül 2018 tarihli kararında Berberoğlu’na verilen 5 yıl 10 aylık cezayı onamıştır. Berberoğlu’nun 24 Haziran seçimlerinde yeniden milletvekili seçilmesi ise hukuki tartışmayı yasama dokunulmazlığının yeniden kazanıp kazanılmadığı bakımından derinleştiren bir etken oldu. Yargıtay, Anayasa’nın Geçici 20. Maddesi’nin bu dosya bakımından Berberoğlu yeniden milletvekili seçilse de geçerli olduğunu ve dokunulmazlığın söz konusu olamayacağını belirtmiştir. Öte yandan Berberoğlu hakkındaki hüküm Yargıtay tarafından kesinleştirildiği için kesin hüküm Meclis Genel Kurulu’na bildirilmiş ve Anayasa’nın 84. Maddesi’nin ikinci fıkrası gereği Berberoğlu’nun milletvekilliği düşmüştür. Burada bir siyasal karar veya Meclis kararı söz konusu değildir. Anayasa’nın mezkur hükmü yerine getirilmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurul’a bildirimi ile milletvekilliği düşmüştür.
Berberoğlu, Yargıtay’ın kararına karşı 26 Kasım 2018’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi ise 17 Eylül 2020’de verdiği bireysel başvuru kararında farklı bir hukuki yorum geliştirmiş, Berberoğlu’nun tekrar milletvekili seçilmesi sebebiyle yasama dokunulmazlığına yeniden kavuştuğuna ve dolayısıyla yargılanamayacağına, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Mahkeme, ihlalin sonuçlarının kaldırılması maksadıyla kararını İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiş, ancak yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin “yerindelik” denetimi yaptığını iddia ederek ihlal kararına uymamıştır.