Kriter > Dış Politika |

İran’ın Dağlık Karabağ Yaklaşımı Ermenistan Lehine


İran, yıllardır Azerbaycan ile Ermenistan arasında tarafsız olduğunu iddia etmekte ve sıklıkla arabuluculuk teklifinde bulunmaktadır. Ancak uluslararası hukuk açısından Azerbaycan’ın haklılığının Birleşmiş Milletler tarafından defalarca tespit edildiği bir konuda “tarafsızlık” iddiasında bulunmak, açıkça işgalci ve haksız olan tarafın desteklenmesi anlamına gelmektedir.

İran ın Dağlık Karabağ Yaklaşımı Ermenistan Lehine

27 Eylül’de Ermeni kuvvetlerinin Azerbaycanlı sivillere saldırması üzerine başlayan çatışmalar, Erivan’ın hesaplarında olmayan bir Azerbaycan direnişi ve karşı saldırısını doğurdu. Çatışmalar, Dağlık Karabağ’ın bir kısmının Ermeni işgalinden kurtarılmasıyla birlikte devam ediyor. Hem Azerbaycan hem de Ermenistan’a sınırdaş olan İran’ın son Ermeni saldırganlığı karşısındaki tutumu ise İran’ı yakından takip edenleri şaşırtmadı. Bu yazıda İran’ın Dağlık Karabağ siyasetinin temel parametreleri ve açmazlarını ele alacağız.

İran, yıllardır Azerbaycan ile Ermenistan arasında tarafsız olduğunu iddia etmekte ve sıklıkla arabuluculuk teklifinde bulunmaktadır. Ancak uluslararası hukuk açısından Azerbaycan’ın haklılığının Birleşmiş Milletler tarafından defalarca tespit edildiği bir konuda “tarafsızlık” iddiasında bulunmak, açıkça işgalci ve haksız olan tarafın desteklenmesi anlamına gelmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, almış olduğu 4 kararda da Azerbaycan’ın haklı olduğunu, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgal ettiğini ve işgal ettiği yerleri derhal boşaltması gerektiğini vurgulamıştır. Buna rağmen İran tarafsızlık söylemini devam ettirmektedir. Son Ermenistan saldırısında da başta Dışişleri Bakanı Cevad Zarif olmak üzere İranlı yetkililerce benzer açıklamalarda bulunulmuştur.

İran'ın Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlık Karabağ konularındaki siyasetlerini anlamak için söylemleri ve eylemleri arasındaki açıklığa dikkat etmek önemlidir. İran, söylemsel olarak iyi komşuluk ilişkileri, uluslararası hukuka saygı, diyalog ve barışçıl çözüm gibi prensipleri sıklıkla zikretse de ona rehberlik eden motivasyon kaynakları bunlardan çok farklıdır. Tahran için ulusal çıkarlar ve bölgesel egemenlik mücadelesi esas belirleyici etmenlerin başında gelmektedir. Bu durumu düşündürtecek sayısız örnek bulunmaktadır.

 

İran’ın Yoldaşı Rusya

Geçtiğimiz aylarda İran’dan petrol yüklü tankerlerin hiçbir devlet tarafından tanınmayan sözde Karabağ Cumhuriyeti’ne sevkiyat yaptığına ilişkin pek çok kanıt uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulmuştur. İran’ın söz konusu bölgeyle olan ilişkileri bununla da sınırlı kalmamaktadır. Bölgeye gıda vb. ihtiyaç maddelerinin de İran yoluyla sağlandığı yönünde ciddi iddialar bulunmaktadır. Ek olarak, Aras nehri üzerindeki sınır hattında İran tarafından inşa edilen iki elektrik santralinin, bölgenin enerji ihtiyacını sağlamaya yönelik çalıştığı da delilleriyle gösterilmiştir. Elbette, İran’ın tüm bu eylemleri uluslararası hukuka aykırıdır ve uluslararası hukuk açısından yaptırımlara konu olmak durumundadır.

Son çatışmalar sırasında İran kara ve hava sahası üzerinden Ermenistan’a Rus askeri teçhizat yardımlarının gittiğine dair de pek çok delil ortaya çıkmıştır. İran yönetimi ise Rus tanklarının İran-Ermenistan sınırında bulunan Norduz kapısından geçişini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren video görüntülerine rağmen iddiaları yalanlamıştır.

İran medyasında da Azerbaycan ve Türkiye karşıtı söylemlerin varlığı dikkat çekmektedir. Tovuz saldırılarının ardından İran medyasında Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu unsurlarını Ermenistan’a karşı savaşmak üzere Azerbaycan’a gönderdiği iddiası dolaşıma sokulmuştur. Son Ermenistan saldırı sonrasında da aynı yalan haberin yanında, Azerbaycan’ın Ermenistan’a saldırdığı ya da Türkiye’nin Azerbaycan’ı Ermenistan’a saldırttığı şeklinde iddialar yer almıştır. Azerbaycan ve İsrail’in müttefik oldukları, bu sebeple İran’ın Ermenistan ve Rusya’nın yanında yer alması gerektiği; Türkiye’nin Azerbaycan’a desteği sonrasında Karabağ’ın Azerbaycan tarafından alınmasının Türkiye’yi Kafkasya’da önemli bir aktör konumuna getireceği ve bu durumun da İran’ın çıkarlarına aykırı olduğu şeklinde fikirler de İran medyasında kendine yer bulmuştur.

İran medyasında Türkiye ve Azerbaycan’ın birlikte hedef alınması, iki ülkenin ittifakı sonucunda Kafkasya’da ortaya çıkması muhtemel siyasi dönüşümden duyulan kaygının dışavurumudur. Türkiye’nin Kafkasya’da güçlenmesi, İran için kabul edilebilir bir durum değildir. Aynı kaygıyı Rusya da duymaktadır. Suriye’de Rusya ve İran ile karşı cephelerde bulunan Türkiye, Libya denkleminde de Rusya’nın karşısındadır. Ayrıca son yıllarda Türkiye’nin Azerbaycan’dan aldığı doğalgaz miktarını artırarak enerji konusunda Rusya ve İran’a olan bağımlılığını azaltmasının da Türkiye-Azerbaycan ittifakına karşı Rusya-İran ikilisinin duyduğu kaygının sebeplerinden sayılabilir.

 

İran’ın Göstermelik Hamleleri

Tahran’ın Ermenistan’dan yana tavır almasının önemli sebeplerinden biri de İran içerisinde yaşayan ve sayıları 35-40 milyon arasında olduğu tahmin edilen İran Türklerinin, Azerbaycan Türkleri ile aralarındaki tarihsel ve kültürel ortaklığının siyasi sonuçlarından endişe duymasıdır. “İranilik” kimliğini, ülkede mevcut etnik farklılıkların ayrışma ya da bölünme temayülüne karşı bir formül olarak kullanan Tahran yönetimi, bu anlamda Azerbaycan ile İran arasındaki bağı Türklük üzerinden pekiştirecek ihtimalleri elemek arzusundadır. Ancak bu durum, Azerbaycan ve Ermenistan’ın sıcak çatışma durumunda yönetilmesi zor bir hale dönüşmektedir. Tahran’ın Ermenistan yanlısı pozisyonu, İran Türklerinin sert tepkisini çekmektedir. Bu sebeple, son olaylarda dini lider Ali Hamaney’in Doğu Azerbaycan vilayeti temsilcisi ve Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Seyyid Muhammed Ali Al-i Haşim, Ermenistan saldırısı sonrası hayatını kaybeden Azerbaycan askerlerini “şehitler” şeklinde anmıştır. Hamaney’in Batı Azerbaycan temsilcisi ve Urmiye Cuma İmamı Sadi Mehdi Kureyş de halkı teskin etmek adına Karabağ konusunda Azerbaycan’ın haklı olduğuna ilişkin açıklamalar yapmak durumunda kalmıştır. Ancak bu açıklamalar Türk nüfusun yoğun olduğu yerlerdeki muhtemel bir toplumsal huzursuzluğun önünü almak için yapılan halkla ilişkiler kampanyalarını andırmaktadır.

Ülkenin diğer bölgelerindeki cuma imamları ya da Hamaney’in bizzat kendisinden Azerbaycan yanlısı bir açıklama şimdiye dek işitilmemiştir. Azerbaycan’ın sahadaki kazanımları ve İran içerisindeki tepkiler, Tahran’ı Azerbaycan yanlısı birkaç sınırlı açıklama yapmaya zorlamaktadır. Çatışmaların başlamasından ancak 2 gün sonra Hükümet Sözcüsü Ali Rebii, “İran, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Bu açıklamanın bütünlüğü içerisinde “arabuluculuk” ve “diyalog” gibi 30 yıldır işlemeyen formüllerin tekrarlanması ise Tahran’ın pozisyonunun sahadaki duruma sınırlı uyarlanabilirliğini düşündürmektedir. İran içerisinden doğrudan Azerbaycan’ın haklılığını samimi şekilde vurgulayan isimler de yok değildir. Bir önceki dönem milletvekilliği ve Meclis başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş olan, İran İslam Devrimi’nin ünlü liderlerinden Murtaza Mutahhari’nin oğlu Ali Mutahhari bunlardan biridir. Hem Tovuz saldırıları hem de son saldırıların ardından aynı söylemi tutarlı biçimde dillendiren Mutahhari, Tahran’ın Ermenistan’ı destekleyerek yanlış yaptığını, İslam ittihadı için Azerbaycan’ın yanında olması gerektiğini söylemiştir.

Azerbaycan nüfusunun çoğunluğunun Şii Müslüman olması bile İran için ihmal edilebilir bir gerçeklik gibi görünmektedir. Ortadoğu’daki muhtelif coğrafyalarda kutsal mekanların korunması gerekçesiyle Şii grupları seferber eden İran’ın, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı desteklemesi, dinsel ve mezhepsel dayanışma gibi söylemlerini de boşa çıkartmaktadır. Tahran’ın Dağlık Karabağ siyasetinin tüm bu zikredilen açmazları, bölge ülkeleri nezdindeki prestijine zarar vermesinin yanında uzun vadede ulusal çıkarlarını da zedeleyecektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası