MHP’den ihraç edilen Meral Akşener’in liderliğinde kurulan ve siyasi pozisyonunu “milli merkez” olarak tanımlayan İYİ Parti’nin ideolojik omurgasını; Türk milliyetçiliği, sekülerizm, liberalizm, Atatürkçülük, muhafazakarlık ve parlamentarizm gibi birbirinden farklı ve hatta çelişkili kavramlar oluşturuyor. “De jure” Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ekonomisi içine sokmak, yeni bir anayasa ile parlamenter sisteme geri dönmek, demokratik bir siyasi partiler kanunu yapmak, basın özgürlüğünde Avrupa Birliği standartlarını uygulamak ve ilk beş yılın sonunda; kişi başına düşen geliri 14 bin 500 dolara çıkarmak, eğitim yaş ortalamasında 11 yıla ulaşmak, 40 yaş altı kadınlarda okur-yazarlık oranını yüzde 100’e yükseltmek, küresel refah endeksinde Türkiye’yi ilk 40 ülke arasına sokmak, işsizlik oranını yüzde 8’in altına düşürmek gibi vaatlerde bulunan İYİ Parti’nin diskurunun “de facto” omurgasını ise “Erdoğan düşmanlığı” ile “güçlendirilmiş parlamentarizm” oluşturuyor.
Ancak Erdoğan’a meydan okumak ve Türkiye’nin demir leydisi olmak isteyen Akşener için işler pek de istediği gibi gitmiyor. 24 Haziran 2018’de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,96 oy alarak 43 milletvekilini parlamentoya gönderebilen Akşener, Cumhurbaşkanı adayı olarak partisinin gerisinde kalarak yüzde 7,29 oy aldı. Son yapılan kamuoyu araştırmalarına göre de siyasal tabloda değişen pek bir şey yok; oy oranı, üç aşağı beş yukarı aynı. Peki, beş yıldan beri ikircikli söylem ve pratikler eşliğinde siyasi yolculuğuna devam eden İYİ Parti, Türk siyasetinde kalıcı bir etki oluşturabilir mi? Haziran 2023’te yapılması beklenen genel seçimlerde varlık gösterebilir mi? İYİ Parti’nin siyasi açmazlarının kaynağı nedir ve neden yüzde 10 bandına sıkışmış durumda? İYİ Parti’nin sırtındaki küfede neler var? Dahası Akşener, hep hayalini kurduğu başbakanlık koltuğuna oturabilecek mi?
İYİ Parti, Siyasal Kimliksizliğini Aşabilir mi?
Öncelikle İYİ Parti’nin bazı açmazları bulunuyor. Yukarıda değindiğimiz ve aralarında birbiriyle çelişen kavramlara yer verilen tanımlar, İYİ Parti’nin sırtındaki küfenin, kimliksizliğini veya siyasal kimliğinin muğlaklığını gidermeye yetmiyor. Bir siyasal organizasyonun olmazsa olmazı olan siyasal kimlik, siyasi partinin kim olduğunu ve onun için neyin anlamlı olduğunu ifade eder. Amin Maalouf’un çarpıcı ifadesiyle, “Kimliğim beni başka hiç kimseye benzemez yapan şeydir.”
Siyasal kimlik, bir siyasi partiyi diğerlerinden ayıran, onun siyasal ve sosyolojik tabanını oluşturan temel unsurlardandır. Siyasal olarak herhangi bir ana partiden bölünerek kurulan partilerin önündeki en büyük handikaplardan biri, yeni bir siyasal kimlik inşasında başarısız olmalarıdır. Bu başarısızlık, siyasal kimliğin muğlaklaşmasına, kimliksizliğe, siyasi tutarsızlıklara ve derin çelişkilere neden olmaktadır.
İYİ Parti’nin en temel problemi, siyasal kimliğinin oldukça muğlak olması ve yer yer kimliksizliği çağrıştırmasıdır. İYİ Parti’nin kurucularının önemli bir bölümü, milliyetçi ya da daha doğrusu seküler milliyetçidir. Ancak milliyetçi kimliği ile mücessem MHP’den ayrılan Akşener ve arkadaşları tarafından kurulan İYİ Parti, kendisini MHP’den ayrıştıracak bir siyasal kimlik inşa etmekten öte pragmatizmin cazibesine kapılarak muğlak bir kimliğe ya da siyasal kimliksizliğe doğru evrilmiştir. Kurucularının çoğunluğu “Milliyetçi” olan İYİ Parti’nin siyasal kimliksizliğinin göstergelerinden birisi, “ayrılıkçı” HDP ile olan inişli çıkışlı ilişkisidir. Özellikle 2018 seçimleri sonrasında HDP’yi “Kürt siyasi hareketinin temsilcisi” olarak nitelemesi, son Siirt gezisi sırasında bir kişinin “Burası Kürdistan’dır” sözü karşısında suskun kalması, Akşener’in “HDP’yi PKK’nın yanına konumlandırıyoruz” açıklaması, bir şehidin ablasına İYİ Parti’li Lütfü Türkan’ın galiz küfrü karşısında Akşener’in tavrı, bu kimliksizliğin ve tutarsızlığın dışa vurumu olarak okunabilir.
Aslında İYİ Parti’yi zorlayan, içinde bulunduğu Millet İttifakı’nın büyük ortağı konumunda olan CHP’nin HDP ile olan yakınlığı. Akşener HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırmasına rağmen ittifak ortağı CHP, HDP’yi legal bir parti olarak görüyor. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın, “HDP’yi terör örgütü olarak görmüyoruz. HDP’nin, PKK ile ilişkisi olduğunu görmedim. HDP’nin PKK ile ilişkisi varsa minimalize etmesini ben de isterim” açıklaması, bu konumlanışın itirafıdır. Bu itiraf, İYİ Parti’nin kimliksizliğini derinleştirdi.
Akşener Ne Koray Aydın’ı Yalanladı Ne De Ümit Özdağ’ı…
İYİ Parti’nin sırtındaki küfede bulunan bir diğer unsur da 17-25 Aralık sürecinde darbeye zemin hazırlamaya çalışan ve 15 Temmuz gecesi darbeci FETÖ ve mensuplarına karşı demokratik ve milli bir duruş sergileyememesi gerçeğidir. 26 Şubat 2014 tarihli MGK kararında “halkın huzurunu ve ulusal güvenliği tehdit eden yapılanma” olarak tanımlanan FETÖ, 26 Mayıs 2016 tarihli MGK toplantısında terör örgütü olarak kabul edilmişti. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananlar, FETÖ’nün nasıl eli kanlı bir terör örgütü olduğunu gösteriyor.
İYİ Parti’nin omuzundaki yüklerden biri de FETÖ ile olan ilişki iddiasıdır. Bu ilişki görüntüsü, çift yönlü olarak gerçekleşiyor. Madalyonun bir yüzünde FETÖ lideri ve sempatizanları tarafından Akşener’in aleni bir biçimde desteklenmesi var. “Meral Akşener’e sahip çıkın, onu koruyun” diyen Gülen’in tavsiyesiyle Refahyol Hükümeti’nde içişleri bakanı yapılması, iddialar arasında. Ancak medyaya yansıyanlara bakılınca Akşener’in bu karanlık yapı ile dirsek teması, tüm siyasi hayatı boyunca sürmüş gibi görünüyor. İYİ Parti ile FETÖ’nün ilişki görüntüsü, FETÖ liderinin desteği ile de sınırlı gözükmüyor. Emre Uslu, Önder Aytaç, Bülent Keneş, Tuncay Opçin, Said Sefa, Aydoğan Vatandaş, Fatih Akalan, Faruk Mercan ve Hakan Şükür gibi örgütün kamuoyunda tanınmış üyeleri, 2013’ten itibaren Akşener’i siyasi arenada destekledi ve Cumhurbaşkanlığına aday olması için güzellemeler yaptı. Emre Uslu’nun “Benim adayım Meral Akşener”, Aydoğan Vatandaş’ın “Aklı olan herkes Akşener’in MHP’yi ya da başka yeni bir partiyi merkeze taşıyacağını görür”, Önder Aytaç’ın “Meral Akşener keşke Cumhurbaşkanı adayı olsa bak o zaman ne olur” ve Hakan Şükür’ün “Sayın Meral Akşener’e iftira atanlar, unutmayın Allah var” açıklamaları bu desteğin göstergelerinden bazıları.
Madalyonun diğer yüzünü ise FETÖ desteğinin İYİ Parti tarafından da kabul edilmesi oluşturuyor. Koray Aydın’ın “FETÖ’nün Meral Akşener’e destek verdiği kesindir” açıklaması, Ümit Özdağ’ın İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu için “FETÖ’cüdür ve Akşener’in bundan haberi var” ifadesi, Akşener’in 17-25 Aralık sürecinde söylemiş olduğu “17 Aralık'ta bir şey oldu. Bir uyandık Türkiye soyulmuş. Kim soymuş? Hepimizin hakkında elinde iman metre olan, iman ölçer olan muhteremler tarafından soyulmuş. Daha soygunu anlayalım derken bir de baktık ki bir paralel devletimiz olmuş. İyi tamam da kim bu paralel devlet, nasıl bu paralel devlet? Soruyoruz cevabı yok. Suç mu işliyor bu paralel devlet?” sözleri ve yine 17-25 Aralık sürecinde Akşener’in Erdoğan’ı “Çok şiddetli bir ayırıcı dil kullanılıyor” diyerek suçlaması, bu desteğin kabul ve FETÖ’nün AK Parti iktidarını itibarsızlaştırma gündemine hizmet edildiğinin göstergeleri.
Akşener, Lider Olabildi mi?
İYİ Parti’nin sırtındaki küfede sorunlar manzumesi arasında, liderinin tutarsızlıklarla dolu siyaset yapma biçimi de öne çıkıyor. Türk siyaseti, temel olarak lider merkezlidir; lider, siyasetin en önemli manivelasıdır, belirleyicidir. Siyasetin temel aktörü, parti değil liderdir; bu gerçek, siyasal sistemden de bağımsızdır.
Öyle ki toplumu arkasında sürükleyen güçlü bir lider, demokratik standartları yükseltebilir, siyasal ve toplumsal alanı dönüştürebilir. Belirgin bir ideolojisi bulunmayan partilerde, lider ve lider kadrosu daha da ön plandadır. Bununla beraber, Türk seçmenin oy verme davranışını etkileyen olgular, rasyonel gerekçelerden ziyade irrasyonel olgulardır. Türkiye’de partilerin programlarından ve seçim beyannamelerinden yola çıkarak oy veren seçmen oldukça azdır. Gerçi tüm partilerin sorunları ortaya koyma biçimi ve çözüm önerileri birbirlerine oldukça yakındır. Bu yüzden Türk siyasal geleneğinde partilerin programı ve kadroların niteliğinden çok parti liderinin kişiliği, kimliği ve karizması oldukça etkilidir.
Akşener'in Siyasi Hayatı Çelişkilerle Dolu
1994’ten beri farklı siyasi kulvarlarda varlık gösteren Akşener’in siyasi hayatı, tutarsızlıklar ve çelişkilerle dolu. Bu tutarsızlıklar ve çelişkiler, Akşener’i ve İYİ Parti’yi sahicilikten uzaklaştırıyor ve İYİ Parti’nin Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek bir parti hüviyeti kazanmasına engel oluşturuyor. Tutarsızlık örnekleri olarak Akşener’in 28 Şubat sürecindeki tutumu ve HDP ile olan inişli çıkışlı ilişkisi gösterilebilir. Post-modern bir darbe olan 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanlığı koltuğunda Akşener bulunuyordu; rivayetlere göre, Fetullah Gülen’in tavsiyesiyle.
Son döneme kadar Akşener, kamuoyunda “28 Şubat sürecinde orduyu karşısına almış” ve “askere karşı dik duruş sergilemiş” ve hatta askere kafa tutan kimse olarak bilinmekteydi. Akşener’in 28 Şubat sürecindeki icraatları ve yeni yeni ortaya çıkan görüntüler, Akşener’in milli iradenin yanında olmaktan öte askeri vesayetin yanında durduğunu ortaya koyuyor. Akşener ne orduyu karşısına almış ne de sivil/siyasi iradeyi desteklemiştir. Aksine askeri vesayetin siyasal alanı kuşatmasına gönüllü olarak hizmet etmiş; Milli Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanması gerektiğini savunmuştur. Hatta gazeteci Mehmet Ali Birand’a vermiş olduğu röportajda, 28 Şubat kararları için “Uygulanması gerektiğine gönülden inanıyorum, kıyafet yasası da uygulanacak” demiş ve Milli Güvenlik Kararlarına inandığı için imza attığını özellikle vurgulamıştır.
İYİ Parti’nin ve Akşener’in, Erdoğan düşmanlığı dışında bir siyasi programının olmaması, gündem belirlemek için müracaat etmiş olduğu düşmanlaştırıcı dil, diğer bir handikap olarak öne çıkıyor. “Saçmalamaya devam”, “Ucube sistem”, “Ar damarı çatlamışlar”, “Netanyahu, Erdoğan’ın İsrail versiyonu”, “Kolektif saçmalama furyası”, “Aptallar” ve buraya yazmaktan hicap duyduğum bazı aşağılayıcı ifadeler, toplumu kutuplaştırmaktan veya toplumun bir kesimini dışlamaktan öte bir anlam ifade eder mi? Bu siyaset tarzı ile Haziran 2023’te yapılacak olan seçim kazanılabilir mi? Akşener’in vizyoner bir lidere dönüşememesi hem siyasal dilinin şiddete evrilmesine ve hem de düşmanlaştırıcı bir siyasal dilin tercih edilmesine neden oluyor. Bu dilin gösterdiği yolun Hz. Ömer’in adaletiyle ilişkisizliği açık. Akşener ve yönetim kadrosunun Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtarak, tabir yerindeyse “ağızlarına geleni” dile getirmeleri, sadece Erdoğan’a yönelik bir nefreti dışa vurmakla kalmıyor; birleştirmekten ziyade ayrıştıran, kutuplaştıran bir Türkiye tablosunu da gözler önüne seriyor.
İYİ Parti’nin sırtındaki küfede bulunan bu sorunlu unsurlar, bu partinin neden başarılı olamadığını hatta neden başarılı olamayacağını ortaya koyuyor. İYİ Parti’nin CHP’ye angaje olmak dışında pek bir seçeneği de bulunmuyor. Son kertede, bu durum partinin Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın da söylemiş olduğu gibi İYİ Parti’yi “başka bir partinin koltuk değneği” yapmaz mı? İYİ Parti’nin kimliksizliği veya siyasal kimliğinin muğlaklığı, Millet İttifakı’nın büyük ortağı olan CHP’nin HDP ile olan ilişkisi ve FETÖ ile olan dirsek teması, Millet İttifakı’na oy getirme ihtimali olsa bile, İYİ Parti’nin kaybetme olasılığını artırıyor. Siyasal kimliğin muğlaklığının, mevcut sosyal ve siyasi tabanı eritme tehlikesi vardır. İYİ Parti, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabileceğini de hesaba katmalı.