Başladığı günden itibaren hem askeri olarak sahada, hem de diplomasi masalarında hızlı ve dinamik bir seyir alan Barış Pınarı Harekatı’nın temel gündemi Türkiye’nin sınır hatlarının terör unsurlarından temizlenmesiydi. Nitekim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, askeri operasyonu ilan ettiği Twitter mesajında, “Türk Silahlı Kuvvetleri’miz (TSK) Suriye Milli Ordusu’yla (SMO) birlikte Suriye’nin kuzeyinde PKK/ YPG ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmıştır. Amacımız güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve bölgeye barış ve huzuru getirmektir” ifadelerine yer vermiştir. Bu nedenle PKK ile birlikte bölgedeki DEAŞ varlığı ve DEAŞ tutukluları operasyon süresince sürekli olarak gündemde tutulmuş, Türkiye’nin DEAŞ ile birlikte YPG/PKK’yı temizlemeyi öngören bu harekatı ile DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkmasına olanak sağlayacağı iddiaları sıklıkla gündeme getirilmiştir. Harekatla ilgili açıklama yapan ABD Başkanı Trump, bölgedeki DEAŞ unsurlarından ve DEAŞ ile mücadeleden Türkiye’nin sorumlu olacağını söylemiştir. Ancak ilerleyen süreçte ABD’nin Güvenli Bölge’nin güneyine çekilmesiyle Rusya ve rejimin bölgeye gelmesi, söz konusu söylemleri boşa çıkarmıştır. Durumu daha iyi anlamak için bölgedeki DEAŞ varlığına, DEAŞ unsurlarının tutulduğu kamp ve hapishanelere, Türkiye’nin DEAŞ ile mücadelesi ve Batı medyası başta olmak üzere küresel kamuoyunun gerçeklikten uzak yaklaşımlarına bakmak yerinde olacaktır.
Suriye’de DEAŞ Varlığı
DEAŞ’ın bölgedeki son varlığı olan ve ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun desteği ile YPG/SDG güçleri tarafından ele geçirilen Hacin-Bağhuz hattının ardından DEAŞ’ın Suriye’de kontrol alanı kalmadı. Hacin-Bağhuz ile daha önceki bölgelerde ele geçirilen veya teslim olan DEAŞ unsurları ve aileleri çeşitli kamplara veya hapishanelere yerleştirildi. Bu kampların en büyüğü Birleşmiş Milletler’e (BM) göre 68 bin nüfusu barındıran El Hol kampı, Türkiye’nin 440 kilometre genişlik 30-32 kilometre derinlik ilkesi ile gerçekleştirilen operasyon sahasında bulunmuyor. Bahsi geçen alanların dışında DEAŞ’ın Fırat’ın batısında, Deyrizor ile Humus’un doğusundaki çöl arazilerinde hücre yapılanmaları olduğu biliniyor. Ek olarak Fırat’ın doğusu başta olmak üzere şehir ve kırsal yerleşimlerinde hücre örgütlenmeleri bulunuyor.
Rakka şehri ve kırsalı DEAŞ’ın hücre faaliyetlerinin ve YPG unsurlarına yönelik saldırıların merkezi bölgesi olarak nitelendirilebilir. Rakka’nın doğusundaki el-Kerame kasabası ve Nur Caddesi DEAŞ’ın saldırılarında başlıca noktalardan biridir. Bunun dışında Rakka’nın çevresindeki köy yerleşimleri de DEAŞ’ın saldırılarına tanıklık etmektedir. Rakka vilayetine bağlı Tabka kenti ile Tel Abyad ilçesine bağlı Suluk kasabasında da DEAŞ birçok kez saldırı düzenlemiştir. DEAŞ’ın bu bölgede de varlığı olduğu söylenebilir. Rakka’nın ardından en büyük saldırıların gerçekleştiği ve DEAŞ’ın halen hücre yapılanması anlamında güçlü olduğu söylenebilecek bölge ise Deyrizor kırsalıdır. Fırat’ın doğusunda DEAŞ, Fırat Nehri’ne kıyı köy, kasaba veya ilçelerde YPG unsurlarına karşı gerilla taktiklerini kullanarak saldırılar düzenlemektedir. 2013-2014’te Deyrizor’un hakimi konumunda olan DEAŞ, bu bölgelere ciddi anlamda yatırım yapmıştır. Nitekim bölgedeki petrol kuyuları, DEAŞ’ın en önemli gelir kaynaklarından birini teşkil etmesi itibarıyla da önemliydi. Buseyra ve es-Suvar ilçeleri, Ziban kasabası, Şehil kasabası ve el-Ömer petrol sahası DEAŞ’ın sıklıkla saldırı gerçekleştirdiği bölgelerin başında yer alıyor. Bahsi geçen bölgelerin dışında da birçok noktada örgütün saldırı gerçekleştirebilme kapasitesi olduğunu söylemek mümkün. Bu bölgelere Fırat’ın batısında Menbiç kenti de eklenebilir. Ayrıca son dönemde DEAŞ’ın Kamışlı şehrinde de saldırı yapabilme kapasitesi olduğu görüldü. Bu nedenle YPG/SDG bölgeleri başta olmak üzere DEAŞ’ın Suriye’nin birçok bölgesinde hücre yapılanması bulunuyor. Nitekim terör örgütünün İdlib bölgesinde hücreleri olduğu ve bu sahada da saldırı gerçekleştirebilme kapasitesi olduğu görülmüştür.
Tüm bunlara rağmen, özellikle Batılı devletlerin iddia ettiği gibi DEAŞ’ın bölgede yeniden bir kontrol alanı kazanması imkansız. Nitekim örgütün bölge kontrolü yapabilecek militan sayısı ve askeri emtiası bulunmamaktadır. Ek olarak belirtilmelidir ki, DEAŞ’ın özellikle YPG/PKK’nın hakimiyet alanlarında hücre faaliyeti gösteriyor olması, ABD’nin de göz yumması ile YPG/PKK ile DEAŞ arasında yapılan anlaşmalara dayanmaktadır. Nitekim örgüt, Menbiç başta olmak üzere Rakka, Tabka ve Deyrizor’un birçok noktasından YPG/PKK ile anlaşma yaparak çıkmıştır. Silsile halinde devam eden süreç, DEAŞ’ın yeniden hücre yapılanmasına gitmesine ve askeri emtiasını hafif silahlarla da olsa korumasına yol açmıştır.
Kamp ve Hapishaneler
Suriye sahası özellikle DEAŞ’ın daha önce varlık gösterdiği önemli bölgelerde DEAŞ unsurlarının tutulduğu hapishane ve kamplar bulunmaktadır. Bu konuda araştırma gerçekleştiren Institute For The Study of War’ın (ISW) verilerine göre Suriye’de terör örgütü DEAŞ’a mensup kişi ve sempatizan ailelerin tutulduğu 21 kamp ve hapishane bulunmaktadır. 6’sı hapishane veya gözaltı merkezi iken 15’i sivil unsurlar olarak kadın ve çocukların yaşadığı kamp alanlarıdır. Bu merkezlerin 4’ü Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu kontrolünde bulunan bölgelerdedir. 17 hapishane ve kamp merkezi ise Fırat’ın doğusunda bulunmaktadır. Bu alanlar dışında görece daha küçük, kamuoyuna yansımayan veya rejim bölgesinde bulunan hapishanelerin olma ihtimali de gözden çıkarılmamalıdır. ISW’nin çalışmasına göre mevcut kamp ve gözaltı merkezleri/hapishaneler şöyle:
- El Bab Gözaltı Merkezi
- Resm El Ahdar Mülteci Kampı-1
- Resm El Ahdar Mülteci Kampı-2
- El Abidin Mülteci Kampı
- Ayn el Arab Mülteci Kampı
- Ayn el Arab Gözaltı Merkezi
- Ayn İsa Gözaltı Merkezi
- Ayn İsa Mülteci Kampı
- Mebruke Mülteci Kampı
- Kamışlı Gözaltı Merkezi
- Malikiye Gözaltı Merkezi
- Nevruz Mülteci Kampı
- Roj Mülteci Kampı
- Tvahina Mülteci Kampı
- Suveydiye Karire Mülteci Kampı
- Ebu Haşeb Mülteci Kampı
- Arişa Mülteci Kampı
- El Hol Mülteci Kampı
- Haseke Gözaltı Merkezi
- Daşişe Gözaltı Merkezi
- Hecin Mülteci Kampı
Suriye Milli Ordusu kontrolü dışında kalan 17 hapishane ve kamp alanı ise Barış Pınarı Harekatı öncesinde YPG/SDG’nin kontrol ettiği alanlar içerisindeydi. Mevcut durumda ve Soçi’de çıkan anlaşmaya göre sınır hattındaki şehirlerde YPG unsurlarının çıkarılması ve bölgede Rus polisi ile rejime bağlı sınır muhafızlarının görev alması planlanıyor. Bu nedenle sahada uygulanması beklenen bu anlaşmaya göre DEAŞ unsurlarının bulunduğu kamp ve hapishanelerin kontrolü de sorumluluk alan aktöre yüklenecektir. Nitekim Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun operasyon gerçekleştirdiği Tel Abyad ve Resulayn bölgeleri arasında herhangi bir kamp veya gözaltı merkezi bulunmamaktadır. Tel Abyad’da görüntülenen bir DEAŞ hapishanesi dışında. Nihayetinde Tel Abyad’da YPG’nin boşalttığı hapishane TSK tarafından görüntülendi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, söz konusu olaya ilişkin şu açıklamalarda bulunmuştu: “DEAŞ konusunda bir hapishane meselesi var. Bölgemizde tek DEAŞ hapishanesi var. Gittiğimizde YPG’liler tarafından boşaltıldığını gördük.” Bu olayla birlikte YPG’nin boşalttığı hapishanelerden kaçan 195 DEAŞ unsuru TSK ve SMO tarafından yakalanarak, güvenli bölgelere aktarıldı. Yakalanan kişiler arasında çok sayıda Avrupa vatandaşı da bulunduğu bilgisi de mevcut. Ayrıca 8’i kadın ve 15’i çocuk olmak üzere Türk vatandaş olan 23 kişi hukuki işlem görmek üzere Türk yetkililere teslim edildi. Bu noktadan hareketle Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda veya başka bir deyişle Güvenli Bölge alanında DEAŞ konusunda fiili durum nedeniyle üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiği görüldü. Barış Pınarı Harekatı’nın yapıldığı Tel Abyad ve Resulayn bölgeleri arasında DEAŞ’lıların tutulduğu herhangi bir kamp veya gözaltı merkezi bulunmamaktadır. Bu nedenle diğer bölgelerdeki DEAŞ’lılar konusunda Türkiye’nin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
DEAŞ İle Mücadele
Türkiye’nin DEAŞ ile mücadele konusunda gerçekleştirmiş olduğu yurt içi operasyonları ve Fırat Kalkanı Harekatı ortada iken bir takım çevrelerin bu konuda Türkiye’ye suizanda bulunması ideolojiktir. DEAŞ’a katılmak üzere Türkiye’ye gelen yabancı teröristlere üst düzey tedbirler alınmıştır. 2019 itibarıyla 61 bin kişiye yurda giriş yasağı koyan, 8 bin 526 şüphelinin ülkeye girişini engelleyen, bin kadar yabancı terörist savaşçıyı geri gönderme merkezlerinde tutan, yurt içinde DEAŞ’ın 20 terör saldırısında 300 vatandaşını kaybeden ve bu bağlamda 4 bin 378 kişiyi tutuklayan da Türkiye’dir. Hatırlanmalı ki, NATO ülkeleri arasında DEAŞ ile mücadelede Kara Kuvvetlerini sahada aktif kullanan ve gerçek bir mücadele içerisine giren tek devlet Türkiye’dir. Fırat Kalkanı Harekatı ile birlikte 2 bin 15 kilometrekarelik araziyi ve 243 yerleşim alanını DEAŞ’tan temizleyen, 3 binin üzerinde teröristi öldürürken 71’i TSK’dan 600’ü ÖSO/SMO’dan olmak üzere 671 şehit veren de Türkiye ve Suriye muhalefetidir. Tüm bu veriler ortada iken Türkiye’yi DEAŞ ile mücadele konusunda eleştirinin merkezi haline getirenler ya art niyetli ya da konvansiyonel Batı medyasının kurbanıdır.
Harekatla Gelinen Nokta
Barış Pınarı Harekatı ile birlikte oluşabilecek güvenlik boşluğundan faydalanan DEAŞ unsurlarının söz konusu kamp ve hapishanelerden kaçarak yeniden bir örgütlenme içerisine girme potansiyeli olduğu dile getirilmekteydi. Özellikle DEAŞ’a katılan vatandaşlarını geri alma noktasında ayak direyen Batılı devletler bu iddiaları sıklıkla gündeme taşımıştı. Ancak Barış Pınarı Harekatı, DEAŞ unsurlarının kaçmasına ve güvenlik boşluğundan faydalanacağı iddialarını boşa çıkaracak bir strateji ile ilerledi ve Türkiye üzerine sorumluluk düşen her alanda bunu başarıyla yerine getirdi. Sivillere yönelik büyük hassasiyete rağmen harekatın kısa süre içerisinde başarıyla tamamlanması, ABD ve Rusya ile ayrı ayrı yapılan anlaşmalar da bunu gösterdi. Gelinen nokta itibarıyla Barış Pınarı Harekatı, Tel Abyad-Resulayn arasındaki bölgeyi kapsadığından ve ABD’nin YPG’nin bölgeden çıktığını açıklamasından ötürü bu güvenlik kaygısının veya daha doğru bir ifadeyle propaganda söyleminin büyük ölçüde boşa düştüğünü söylemek yerinde olacaktır. Türkiye, Rusya ile yaptığı anlaşmaya göre de Güvenli Bölge’de Tel Abyad ve Resulayn dışındaki bölgede fiili kontrol sağlamayacağı için söz konusu alanlardaki sorumluluk Rus askeri polisine ve rejim sınır muhafızlarına kalacaktır. Kaldı ki, DEAŞ’ın bölgede yeniden toprak kontrolü sağlayacak militan sayısı ve askeri emtiası da bulunmamaktadır.