Kriter > Dış Politika |

Sebep ve Sonuçlarıyla Halep’in Düşüşü


Suriye’nin en büyük kentlerinden birisi olan Halep’te muhalif unsurlar Esed rejimi, Rusya, İran ve Şii milislerin oluşturduğu koalisyonun askeri gücü karşısında direnemeyerek kenti kaybetti. Halep’in kaybedilmesinin muhalifler açısından 2011 yılında Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan Suriye devrimindeki en önemli dönüm noktalarından birisi olduğunu söylemek mümkün.

Sebep ve Sonuçlarıyla Halep in Düşüşü

Suriye’nin en büyük kentlerinden birisi olan Halep’te muhalif unsurlar Esed rejimi, Rusya, İran ve Şii milislerin oluşturduğu koalisyonun askeri gücü karşısında direnemeyerek kenti kaybetti. Halep’in kaybedilmesinin muhalifler açısından 2011 yılında Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan Suriye devrimindeki en önemli dönüm noktalarından birisi olduğunu söylemek mümkün. Ancak sivillerin doğrudan hedef alındığı kentte çok büyük bir insanlık krizinin yaşandığının da altını çizmek gerekiyor.

Halep savaşı boyunca muhaliflerin kontrolü altında yaşayan binlerce sivil hayatını kaybederken, on binlercesi yaralandı. Toplamda en az 300 bin sivil de yerlerinden edildi. Rejimin Halep’te senelerdir kullandığı ana taktik Rusya’nın Çeçenistan’da kullandığı “scorched earth” (yakıp yıkma) taktiği ile benzerlik göstermekte. Bu askeri doktrinde çok güçlü ateş ve insan gücüyle odaklanılan bir dar alandaki unsurları bütünüyle imha etmek amaçlanmaktadır. Nihayetinde Doğu Halep de Grozni’ye benzer şekilde adeta yok edilmiştir.

Muhalifler adına Halep savaşının tamamen kaybedildiğinin anlaşıldığı bir dönemde Türkiye yaşanan insanlık krizinin hafifletilebilmesi adına harekete geçerek Ankara’da muhalifler ile Rusya’yı bir araya getirdi. Türkiye’nin arabuluculuğunda bölgede bir ateşkes sağlanırken, anlaşmaya göre muhasara altında kalan 70 bin civarında sivil ve muhalif silahlı unsur peyderpey bölgeden çıkartılarak İdlib’e nakledildi.

Stratejik Düzlem

Halep’in rejimin kontrolüne geçmesinin stratejik düzlemde iki ana nedeni olduğunu söylemek mümkün: Birincisi Rusya’nın Suriye sahasına müdahil olmasıyla birlikte değişmeye başlayan askeri-stratejik üstünlük, ikincisi ise bölgesel ve uluslararası düzeyde Suriye krizinin geneline yönelik askeri ve diplomatik desteğin değişen dinamikleridir. Askeri-taktiksel anlamda ise rejim ve müttefiklerinin kenti uzun bir süre muhasara altında tutmayı başarabilmesi ve muhalif bölgelerin ağır bombardıman altına alınarak yaşam alanının tamamen yok edilmiş olması belirleyici unsurlar olarak öne çıkmakta.

Halep’te yaşananların da teyit ettiği gibi Suriye’de oluşan mevcut askeri güç dengesi muhaliflerin aleyhine seyretmeye devam etmekte. Ancak Halep sonrası savaşın hızla sona ereceği ve rejimin ülkede tekrar kontrolü eline alacağı gibi erken bir çıkarımda bulunmak da mümkün değil. Yakın ve orta vadede Suriye’de çatışan tarafların birbirine mutlak bir askeri üstünlük kurabilmesi oldukça zor gözükmekte. Mevcut denklemde Suriye sonu gözükmeyen bir çatışma ve “kaybet-kaybet” sarmalında.

Türkiye, Rusya ve İran ise sahada doğrudan çatışan taraf olmaları ve diğer aktörlerin önemli bir kısmı üzerinde etki kabiliyetlerinin verdiği imkanla Suriye’ye ilişkin görüşmelere başladı. Türk-Rus ilişkilerinin normalleşmesi ve Ankara’da yürütülen Halep görüşmelerinin oluşturduğu bir zeminde Suriye meselesinin en önemli üç aktörü Türkiye, Rusya ve İran arasında yeni bir siyasal süreç de gelişmeye başladı. 20 Aralık’ta Moskova’da Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesi gerçekleşti.

Askeri Düzlem

2012 yılının Temmuz ayından bu yana Suriye’deki savaşın en büyük cephesini oluşturan Halep’te, Esed rejimi ve müttefikleri muhasara altına aldıkları muhalifleri uluslararası konjonktürden de yararlanarak önce 300 bine yakın siville birlikte dar bir alana sıkıştırdı ve ardından kademeli bir şekilde tamamen elimine etti. Suriye’nin genelinde rejim ve müttefiklerinin “yakıp yıkma” taktiğiyle gerçekleştirdiği saldırılarda on binlerce insan hayatını kaybetti, çok daha fazlası da yaralandı.

Rejim, muhalifleri birbirini takip eden iki ayrı askeri harekatla muhasara altına aldı. Şubat 2016’da yoğun Rus hava saldırıları desteğiyle rejim ve rejim yanlısı milisler Başköy’den başlattıkları operasyonun sonucunda, Şii yerleşim yerleri olan Nubbul ve Zehra’ya doğru ilerleyerek üç yıl boyunca muhalifler tarafından abluka altında tutulan bölgeye ulaşmayı başardı. Üç taraftan muhaliflerce kuşatılmış olan Nubbul ve Zehra’nın bir tarafı da YPG’nin bölgesine sınırdı. Bu hamle ile kuşatma kırılırken, muhaliflerin Azez üzerinden Halep’e giden ana ikmal hattı da kesilmiş oldu.

Rejim Haziran 2016’da Halep’i kuşatması operasyonunun ikinci evresini başlattı. Rus ve rejim hava kuvvetleri Halep’e giden tek yol olan Kastello otoyolunu sistematik olarak bombardımana tuttu. Handerat’tan Mellah çiftliklerine doğru ilerleyen rejim yanlısı birliklerin kuzeyden topçu atışları, YPG’nin ise güneyde Şeyh Maksud bölgesinden gerçekleştirdiği bombardıman sonucu Kastello otoyolu kullanılamaz hale geldi. Bu durum Halep’in fiili kuşatmaya girdiği anlamına gelmekteydi. Muhalifler Şeyh Maksud bölgesindeki YPG’ye karşı operasyon gerçekleştirseler de bu hamleler başarılı olamadı. Kuzeyden Mellah çiftliklerini ele geçiren rejim yanlısı birlikler, YPG ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri saldırı sonucu Kastello yolunu ele geçirdi. Kastello yolunun düşmesiyle rejim Temmuz 2016’da Halep’teki muhalifleri tamamen kuşatma altına almayı başardı.

Muhaliflerin kuşatmayı kırmaya yönelik art arda gerçekleştirdiği askeri çabalar ise başarılı olmadı. Kuşatmayı kırmak için Fetih Ordusu ve Halep’in Fethi Operasyon Odası bileşenleri Güney Halep’te operasyon başlattı. Bir hafta süren saldırılar sonucu muhalifler bazı bölgeleri ele geçirseler de sonuç alamadılar. Son olarak Fetih Ordusu ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalif unsurların “Tüm Savaşların Anası” adıyla 28 Ekim’de başlattıkları saldırılar da etkisiz kalınca kuşatmanın kırılmasına yönelik tüm umutlar tükenmiş oldu. Doğu Halep’te çok zor şartlar altında direnmeye çalışan muhaliflerin savunma hatları hızlı bir şekilde düştü.

Rejime bağlı askeri güçlerin yanı sıra İran Devrim Muhafızları, Kudüs güçleri, Şii milisler ve Hizbullah da saldırılara eşlik etti. Yine Rusya’nın havadan ağır bombardımanları muhaliflerin savunma hatlarını çökertti. Şeyh Maksud bölgesinde PKK’ya bağlı YPG güçlerinin de muhaliflere saldırı düzenleyerek rejimle birlikte hareket ettikleri görüldü. Doğu Halep’in güneyine doğru çekilmeye başlayan muhalifler ve sivil halk, önce 30 kilometrekarelik bir alana sıkıştı ve ardından adım adım bu bölgeleri de kaybetti. Gün geçtikçe daralan kuşatma, artan bombardıman ve saldırılar sonucu muhalif bölge 12 Aralık’a gelindiğinde yaklaşık yüzde 95 küçüldü. Ankara’da Rusya ile yapılan görüşmelerden sonra gerçekleştirilen tahliyelerle Doğu Halep tamamen rejim ve müttefiklerinin eline geçti.

Halep’in Esed’in eline geçmesinde ABD’nin doğrudan muhaliflere oyun değiştirici silahlar vermek isteyen ülkeleri engellemiş olması da etkili oldu. Diğer taraftan 15 Temmuz darbe girişimi de dahil olmak üzere birçok operasyonla Türkiye’nin dikkatinin Halep’ten farklı noktalara çekilmesi sağlandı. Ürdün ise Güney Cephesi’ndeki muhalif aktörler üzerindeki etkisini kullanarak onların harekete geçmelerini ve rejime karşı savaşmalarını engelleyen siyasetine devam etti. Dera başta olmak üzere güneyde cephe hatları susturuldu. Böylelikle rejim ve müttefikleri buradaki güçlerinin önemli bir kısmını Halep’e kaydırarak buradaki baskısını artırabildi. Katar ve Suudi Arabistan’ın karşı bloğa dengeleyici hamle yapamamaları da Halep’in Esed’in eline geçmesinde önemli bir unsur oldu.

Olası Sonuçlar

Rejim ve müttefikleri temel olarak Halep’i tamamen ele geçirerek muhaliflerin savaşa devam etme iradesini kırabilecekleri düşüncesiyle hareket etti. Halep’in barındırdığı nüfus ve meskun mahallerin savunulması adına tutulması gereken piyade gücünün çokluğu bu kenti askeri açıdan önemli kılan unsurlar olarak öne çıktı. Rejim ve müttefikleri, Halep’i ele geçirmelerinin ardından Doğu Guta başta olmak üzere İdlib, Şam’ın banliyöleri ve Güney Suriye’de küçük adacıklara sıkışan muhalif unsurları askeri olarak elimine ederek teslim alma ya da şartlarının kabul edileceği bir siyasal zemine zorlamak niyetinde. Rejimin şimdiye kadarki performansı ve mentalitesi, siyasi çözümden ziyade muhalifleri tamamen ortadan kaldıracağı bir senaryo yolunda adım adım ilerlemeye çalıştığını göstermekte. Siyasal zemine zorlama seçeneği ise daha çok Rusya’nın gündeminde.

Nihayetinde Halep’in ele geçirilmiş olması elbette rejim ve müttefikleri adına büyük bir kazanç oldu. Ancak rejimin Halep’e odaklandığı sırada DEAŞ tarafından Humus’ta Palmira’ya (Tedmur) yönelik başlatılan saldırılarda birkaç gün gibi kısa bir sürede kent merkezini, bölgedeki petrol ve doğalgaz yataklarını, askeri havalimanlarını kaybetmiş olması rejim ve müttefiklerinin aynı anda iki sıcak cepheyi idare edemediğini göstermesi açısından önemlidir.

Halep gibi askeri ve sembolik açıdan önemli bir kenti kaybetmelerinin muhalifler üzerinde de önemli etkisi olacaktır. Suriye’de oluşan mevcut güç dengeleri muhaliflerin aleyhine seyretmektedir. Muhalifler içine girdikleri sarmaldan kurtulabilmek adına birleşme seçeneğini daha fazla gündeme getirebilirler ancak örgütsel taassupları, ideolojik farklılıkları ve uluslararası angajmanları çerçevesinde birleşebilmelerinin önünde büyük engeller mevcut. Muhalifler kış ayı boyunca savunmada kalarak zaman kazanmaya çalışabilirler. Türkiye ise öncelikle kalıcı bir ateşkes temin ederek muhalifleri baskı altından kurtarmaya yönelik adımlar atmakta. Türkiye ve Rusya’nın, ilişkilerinin yeniden normalleştirdiği bir zeminde Suriye konusunda İran’ı da içine alarak başlattıkları siyasal sürecin Halep sonrası dönemdeki gelişmeleri belirlemesi beklenebilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası