Kriter > Ekonomi |

Elektrikli Araçlar: İklim, Ekonomi ve Jeopolitik Üçgeni


Küresel otomotiv endüstrisinin devam eden dönüşümü; ekonomik büyüme, jeopolitik rekabet ve çevresel sürdürülebilirlik arasındaki karmaşık dengenin etkisi altındadır. Ancak ABD, Çin ve Avrupa için, elektrikli araçlara doğru hızlanma, sadece iklim değişikliği karşısında sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almakla ilgili değil, aynı zamanda bir sonraki teknolojik dalgayı yönlendirmekle daha çok ilgilidir.

Elektrikli Araçlar İklim Ekonomi ve Jeopolitik Üçgeni
(Tayfun CoÅŸkun / AA, 10 Ocak 2024)

Günümüzde dünya, ABD ve Çin'in öncü olduğu benzeri görülmemiş bir teknolojik rekabetin içine sürüklenmiş durumda. Avrupa Birliği gibi diğer güçler de geniş kapsamlı yansımaları olacak olan bu teknolojik devrimden geri kalmamak için bir orta yol bulmaya çalışıyorlar. Teknolojinin küresel güç dengesindeki stratejik önemi gün geçtikte belirginleşirken, ulusların teknoloji alanındaki her hamlesi, sınırlarını aşarak küresel ekonomik ve jeopolitik dinamikleri etkiliyor. Elektrikli araç (EA) sektörü, bu bağlamda kritik bir mücadele alanı olarak ortaya çıkarken, teknoloji hakimiyetinde konum belirleyici bir potansiyel de kazanıyor. Bu bağlamda, Çin’in EA sektöründeki günümüz ilerlemesi, yalnızca ulusal bir kalkınma olarak okunmamalıdır. Çin’in alandaki bu gelişimi, ABD'nin teknolojik hegemonyasına meydan okumakta ve teknolojik üstünlüğü elde ederek, ABD'nin küredeki avantajlı konumunu tehdit etmektedir. Bu durum, küresel teknoloji sıralamalarında bir kaymaya işaret ederken, ABD’nin teknoloji üstünlüğüne karşı meydan okumaların artmasının da önünü açmaktadır.

Özgünlüğünün ve çevresel gerekliliklerin birlikteliğinde gelişim gösteren EA devrimi, bir asırdan daha eski bir mazinin birikimidir. İlk olarak 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan elektrikli araçlar, içten yanmalı motorların dumanı ve gürültüsünden uzak bir ulaşımın fırsatını sunmuştu. Ancak 20. yüzyılda petrol bazlı yakıtların ulaşılabilirliği ve bu yakıtların enerji yoğunluğu nedeniyle insanlık, içten yanmalı motorlardan vazgeçmemiş ve bu tür motorlar dünyada yaygınlaşırken, EA'lar otomotiv tarihinde bir kenarda kalmıştı.

Buna rağmen elektrikli taşıt motorları, teknolojik gelişmeler ve fosil yakıtların çevresel etkilerine dair artan farkındalık ile yeniden canlanmıştır. Bu canlanma; iklim değişikliği, hava kalitesi ve enerji güvenliği konularındaki endişelerle pil ve yenilenebilir enerji kaynaklarındaki gelişmelerin birleştiği dönemde, 20. yüzyıl sonu ve 21. yüzyılın başlangıcında, büyük bir ivme kazanmıştır. 2000'lerin başında Tesla gibi şirketlerin ortaya çıkışı ise sektörün sembolik dönüm noktası olmuştur. Bu gibi şirketler, elektrikli araçların performans, menzil ve kullanım kolaylığı açısından neler başarabileceğini yeniden tanımlamış ve böylece kamu ve sanayinin elektrikli motorlara olan ilgisini körüklemiştir.

Bu noktada, fosil yakıtlardan elektriğe geçiş, sadece bir teknoloji atılımı veya iklim değişikliğinin getirdiği bir zorunluluk olarak görülmemelidir. Aslında enerji alanındaki bu değişim, ekonomik hedeflerin ve jeopolitik manevraların ortaklığıyla hız kazanmıştır. Bu değişim dinamikleri, en açık haliyle ABD, Çin ve Avrupa arasındaki karmaşık ilişkilerin merceği altında gözlemlenebilmektedir. Kendine has ekonomik yapıları, politik gündemleri ve çevresel hedefleri olan bu güçler, EA sanayisinin küresel yolculuğunu şekillendiren güçlü bir üçgen ortaya çıkarmıştır.

ABD otomotiv sanayii, tecrübesi ve teknolojik yeniliklerle dolu köklü geçmişiyle kendisini bu yeni ulaşım çağına uyum sağlama yarışında bulmuştur. Sıkı çevre düzenlemeleri ve iddialı iklim hedeflerine sahip Avrupa, otomotiv sanayisinin geleceğini düzenleyici yasalarla şekillendirme rolünü üstlenmektedir. Çin ise üretim gücünü ve güç depolama teknolojisindeki stratejik yatırımlarını kullanarak, EA üretimi ve ihracatında hızla küresel bir güç haline gelmektedir.

Bu çerçevede, ABD-Çin-Avrupa üçgeni içinde gelişmekte olan günümüz dinamikleri, yalnızca otomotiv teknolojisinin bir sonraki neslinde kimin baskın aktör olacağını belirlememektedir. Bu dinamikler, aslında 21. yüzyılda küresel ekonomik ve politik güç yapılarının yeniden şekillenmesinin bir göstergesi ve etkin bir faktörüdür.

 

Çin'in Yükselişi: Otomobillerde Yeni Küresel Lider

Tarihe bakıldığında Toyota ve Hyundai gibi Japon ve Güney Koreli otomotiv devlerinin, 20. yüzyılın sonuna kadar Batı pazarında bugün sahip oldukları payı edinebilmek için onlarca yıl büyük çabalar sarf ettiği görülür. Bu duruma karşın Çinli firmalar, özellikle EA üretimindeki başarılarıyla küresel otomotiv sektöründe hızla pay elde etmeye başlamıştır. Çok kısa bir zaman diliminde Çin, küresel otomotiv pazarında bir alt sınıf oyuncusundan küresel EA devriminin merkezi üssü haline gelmeye başlamıştır. Bu süreçte sektör piyasasını yeniden şekillendirerek yenilik, erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik için yeni standartlar belirlemiştir. Bu dönüşümde, küresel çapta yaygınlaşan çevre hassasiyetinin kilit bir rol oynadığı söylenebilir ama bir diğer taraftan bakıldığında ise bu dönüşüm, Çin'in bir teknoloji lideri haline gelme hedefiyle doğrudan bağlantılı bir adımdır da.

Çin 2023’te, küresel otomotiv endüstrisinde önemli bir atılım gerçekleştirmiştir. Bu tarihte Çin’in yaklaşık 5,3 milyon araç ihraç ettiği ve aynı yıl Japonya'nın toplam araç sevkiyat tahmini olan 4,3 milyon araç sayısını aştığı duyurulmuştur. Bu, 2022'ye göre yüzde 56’lık şaşırtıcı bir artışı temsil ederken, ihraç edilen araçların değerinin 102 milyar dolar olduğu belirtilmiştir. Araç ihracatındaki bu artış, küresel otomotiv sektöründe Çin'in artan hakimiyetinin açık bir göstergesidir.

Bu dönemde, örneğin Çin'in önde gelen otomobil üreticisi BYD, 2023'ün dördüncü çeyreğinde tek başına 0,5 milyon EA satışı gerçekleştirerek olağanüstü bir başarıya imza atmış ve Tesla'nın satışlarını geride bırakarak küresel EA piyasasında yaşanan bir değişimin sinyalini vermiştir. Çin’in ulusal otomotiv sektörünün küresel piyasalardaki tercih edilirliğini ve sahip olduğu rekabet avantajını gösteren bir diğer durum ise Avrupa, Avustralya ve Güneydoğu Asya’nın Çin otomobilleri için ana pazarlar haline gelmiş olmasıdır. Çin menşeli EA'ların küresel piyasada edindiği bu denli büyük talep, sadece içerdikleri üst düzey teknoloji ve tasarımlarından kaynaklanmamakta, aynı zamanda muadillerine kıyasla uygun fiyatlar sunabilmeye borçludur ki aslında sunduğu bu erişilebilirlikten dolayı elektrikli araçların kullanımını, geniş bir demografiye yayma potansiyeline sahiptir.

Çin’in sektördeki bu başarılı gelişimi, hükümet tarafından bilinçli şekilde başlatılmış ve devam ettirilmiştir. Yükselen EA pazarında hakimiyet kurmanın stratejik öneminin farkında olan Çin hükümeti, ulusal çapta EA gelişimini ve benimsemesini desteklemek için bir dizi teşvik politikası uygulamıştır. Üreticilere ve alıcılara yönelik sübvansiyonlar, otomobil üreticileri için Yeni Enerji Araçlarında sıkı kotaların getirilmesi ve şarj altyapısına yönelik yatırımların artırımı, Çin’in EA sektörüne yönelik geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu politikalardan yalnızca birkaçıdır.

Ancak, Çin'in hakimiyeti, EA devriminin kalbi olan batarya teknolojisi ve üretimi gibi kritik bir alana kadar uzanmaktadır. Çin firmaları; lityum, kobalt ve nikel gibi hayati öneme sahip mineralleri ülkenin geniş rezervlerinden yararlanarak edinmekte ve küresel liderler haline gelmektedir. EA tedarik zincirindeki stratejik bu kontrol, ham maddelerden bitmiş ürünlere (yani araçlara) kadar, Çin üreticilerine eşsiz bir maliyet avantajı ve tedarik zinciri direnci sağlamaktadır ki bu durum küresel rekabetçiliği daha da pekiştirmiştir.

BYD
(John Ricky / AA, 7 Ocak 2023)

 

ABD ve Avrupa'nın Duruşu

Çin'in yanı sıra, ABD ve Avrupa da dünyada artan EA kullanımında kilit birer aktör olarak konumlarını korumaktadır. Ancak aynı zamanda, çevresel zorunluluklar, ekonomik yaklaşımlar ve jeopolitik gerçekliklerin bir karışımını yansıtan teknolojik yenilikler, politika zorunlulukları ve pazar dinamiklerinin karmaşık birer fonksiyonundan yola çıkmaktadır.

Avrupa'da elektrikli taşımacılık; ilerleme iddialı iklim hedefleri ve karbon emisyonlarını kısıtlamayı amaçlayan sağlam bir düzenleyici çerçeve ile derinden iç içedir. Avrupa Birliği, 2035’e kadar yeni içten yanmalı motorlu otomobillerin tamamen yasaklanması önerisiyle simgelenen, karbon-nötr bir geleceğe doğru kesin bir adımın işaretini vermiştir. Bu yasal gündem, EA altyapısına yapılan önemli yatırımlar ve tüketiciler için teşviklerle tamamlanarak, Avrupa'yı elektrikli hareketliliğe yönelik küresel çabayı yönlendiren bir lider olarak konumlandırmıştır. Ancak kıtanın otomobil üreticileri, bu düzenleyici zorunluluklarla ürün portföylerini uyumlu hale getirme ve Çin'den gelen uygun fiyatlı ve teknolojik olarak ileri EA'larla başa çıkma gibi çifte zorluk ile karşı karşıyadır. Bu dinamik, çevresel hedefler ve ekonomik gerçeklikler arasında bir denge kurma çabasını yansıtmakta, İngiltere'nin yeni benzinli ve dizel araçlar üzerindeki yasağı 2030'dan 2035'e değiştirme kararı gibi iç tartışmalarla daha da karmaşıklaşmaktadır.

ABD de elektrikli taşımacılıkta kendi ulusal yolunu çizmeye başlamıştır. Sert araç emisyon limitleri öneren, 2032’ye kadar otomobil satışlarının üçte ikisinin pille çalışan araçlardan oluşmasını hedefleyen Biden yönetimi, ülkenin araç filosunu elektrikli hale getirmek için iddialı bir federal baskıyı yansıtmaktadır. Bu politika çerçevesi, elektrikli araç altyapısına yapılan önemli yatırımlar ve elektrikli araçların yerli üretimini ve benimsenmesini teşvik etmek için tasarlanmış teşviklerle desteklenmektedir. Bununla birlikte, Amerikalı otomobil üreticileri ve politika geliştiricileri, gelişim gösteren Avrupa düzenlemelerinin ve stratejik manevralara sahip Çinli EA üreticilerinin rekabetçi baskılarının farkında hareket etmektedir. Bu gelişmelere karşın ABD'nin yanıtı, Çin pillerini kısıtlayan ve ithal EA'ler üzerine yükseltilmiş vergilendirmeler içeren düzenlemelerle yerli EA endüstrisini dış rekabetten, özellikle Çin'den korumaktır.

ABD ve Avrupa'nın elektrikli taşımacılığa yönelik stratejik yaklaşımları, vurgu ve uygulamalarında farklı olsa da iklim bağlamında acil bir ihtiyacın kabulünde ve Çinli firmaların gelişen bu alanda tekelleşmesini önleme hedefinde bağdaşmaktadır. ABD için, Çinli EA üreticileri ile rekabet, sadece küresel EA pazarında edinilen payla ilgili değil, küresel güç dinamiklerini önemli ölçüde etkileyebilecek kapsamlı bir teknolojik rekabetin ayrılmaz bir diğer ayağıdır.

Avrupa'nın Çinli EA'lara yönelik tutumu ise rekabetçiliğin, güvenlik endişelerinin ve ekonominin ekseninde şekillenmektedir. Konu bağlamında Avrupa'nın temel kaygısı Çin'in EA pazarındaki hakimiyet potansiyelinden kaynaklanmaktadır. Bu senaryoda, Avrupa’ya dönük çeşitli ve çok yönlü riskler bulunmaktadır. Bunların arasında ilk sırada, Çin tarafından istihbarat ve veri toplama sorunu yer almaktadır. Çin menşeili araçların navigasyon ve kontrol sistemlerinin elektronik olması ve kullanıcıların kritik verilerinin farklı amaçlar doğrultusunda olası kullanımı/satımı, bu anlamda büyük bir güvenlik açığına kapı aralamaktadır. Otomotiv pazarının Çinli EA'larla dolması, Avrupa otomobil üreticilerini hiç şüphesiz zora sokacaktır ve kıtanın ekonomisinde hayati bir rol oynayan otomotiv sektörünün geleceğini tehdit etme potansiyeline sahiptir. En önemlilerinden olarak ele alınabilir bir diğer Avrupalı kaygı, Çin’in halihazırda sahip olduğu batarya üstünlüğünün, otomotivde edinebileceği bu gibi bir tekel ile kıtanın Çin’e bağımlılığının artışıdır. Bu bağlılık, yalnızca pazar dinamikleri ile ilgili olmamakla birlikte, Avrupa’nın enerji güvenliği, teknolojik egemenliği ve ekonomik direnci ile ilgili olası stratejik zafiyetleriyle ilgilidir.

 

Ä°leriye DoÄŸru Yol

Çin'in küresel EA atılımı, özellikle ABD ve Avrupa'nın Çin ithalatının "riskten arındırılması" çabalarının da dahil olduğu jeopolitik engellerle karşı karşıyadır. Ticaret gerilimleri daha ABD kadar tırmanmış olmasa da Avrupa, Çin'den EA ithalatlarına karşı anti-sübvansiyon soruşturmaları başlatmıştır. ABD ise piyasasından Çinli bataryaları dışlamak için önlemler almıştır. Bu zorluklara rağmen, EA batarya tedarik zincirindeki hakimiyetiyle desteklenen Çin’in, uygun fiyatlı EA'lar üretmedeki rekabetçi avantajı, kendisini küresel otomotiv manzarasında hâlâ direkt bir güç haline getirmektedir.

Küresel otomotiv endüstrisinin devam eden dönüşümü; ekonomik büyüme, jeopolitik rekabet ve çevresel sürdürülebilirlik arasındaki karmaşık dengenin etkisi altındadır. Ancak ABD, Çin ve Avrupa için, elektrikli araçlara doğru hızlanma, sadece iklim değişikliği karşısında sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almakla ilgili değil, aynı zamanda bir sonraki teknolojik dalgayı yönlendirmekle daha çok ilgilidir.

Bu küresel rekabet ortasında, diğer ülkeler stratejik oyuncular olarak ortaya çıkmaktadır ve her biri elektrikli taşımacılığın derin öneminin farkındadır. Örneğin Türkiye, EA'ların gelecekteki otomotiv manzarasındaki kritik rolünü öngörerek proaktif bir yaklaşım sergilemiştir. Yerli elektrikli araç TOGG'un geliştirilmesi ve üretimini destekleyen politikaları benimseyerek, Türkiye kendini küresel EA arenasında dikkate değer bir yarışmacı olarak konumlandırmaktadır. Bu stratejik hamle, sadece Türkiye'nin elektrikli taşıtlar alanında bir niş oluşturma hırsını temsil etmekle kalmamakta, aynı zamanda büyük güçleri şu anda saran karmaşıklıkları atlatma kararlılığını da yansıtmaktadır. Yerli bir EA ekosistemi geliştirerek Türkiye, teknolojik cephede belirli bir payı güvence altına almayı hedeflemekte ve ekonomik büyüme, çevresel sorumluluk ve jeopolitik beceri karmaşasını yönlendirme kapasitesini göstermektedir. Türkiye bunu yaparak, küresel elektrikli araç rekabetinin hızla gelişen anlatısında etki edinmek isteyen ulusların arasına katılmakta ve daha çeşitlendirilmiş ve dinamik bir küresel otomotiv geleceğine doğru bir trendin işaretini vermektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası