Siyah başörtüsünü omuzlarını kapatacak şekilde genişçe bağlamış, bir elinde öğrenci olduğu izlenimini uyandıran bir şeffaf dosyayı sıkıca tutup akıllı telefonuyla göğsünün üzerine doğru bastıran, diğer eliyle çantasının sapını kavramış oldukça genç bir kadına sokakta mikrofon uzatılıyor. Röportajın konusu İstanbul’da yaklaşan başkanlık seçimleri. Mikrofonu tutan kişi muhatabının oyunu kime vereceğini öğrenmek istiyor. Genç kadın coşkulu bir tonla muhalefet adayının ismini verirken diğer adayın belediye başkanı iken İstanbul’a yaptığı hizmetlerin de çok kötü olduğu anlamına gelen sözlerle konuşmasını renklendiriyor. Oysa İstanbul’da kötü bir performans gösterdiği söylenen aday esasen hayatında belediye başkanlığı koltuğuna hiç oturmamış bir isim.
Gerçeğin yeniden inşa edilmesine dayalı yeni tür propaganda metoduyla oluşturulduğu anlaşılan bu mizansenin içerik olarak bir veri sunması mümkün gözükmese de biçimsel olarak pek çok şey söylediğini kabul etmemiz gerekiyor. Bunların başında da bir toplumsal kesim olarak “gençliğin” siyasal mühendislik projeleri için önemli bir başlık olarak ortaya çıkması geliyor. Bu ve benzeri pek çok sokak röportajı (!) ve özellikle sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarla gençlerin dünyasına ulaşılmaya çalışıldığı dikkatlerden kaçmıyor.
Gençlik ve Siyaset
Bahsi geçen toplumsal kesim 1990’ların ortaları ile 2000’lerin başında dünyaya gözünü açmış, ellerinde tuttukları akıllı cep telefonlarıyla konvansiyonel medya ve sosyal medyanın sınırsız dünyasına erişime sahip olan nesil. Zihinlerindeki subjektif gözleme dayalı bütün bilgilerini Türkiye’de tek başına iktidarda olan bir parti döneminde edinmiş dolayısıyla koalisyon vb. yönetim biçimlerinden ve onların doğurduğu kaotik siyasal ve toplumsal oluşumlardan habersizler. Tüm bu nedenlerden dolayı siyasal alanın dizaynı ve bu dizaynın toplumsal yaşamdaki görüngülerine dair kriter olarak alabilecekleri –önceki dönemlere ait– birinci elden verisi olmayan, 2017’de iktidar partisinin talebi üzerine yapılan referandumla 18 yaşından başlayarak kendilerine seçme hakkı verilmiş genç insanlar bunlar. Bu gençlere göre içinde yaşadıkları dünyanın en önemli parçası ellerinde taşıdıkları cep telefonları vasıtasıyla bir an olsun bile yanlarından ayırmadıkları sanal mecralar ve sosyal medya toplulukları. Buralarda fiziki sosyalleşme alanlarından daha fazla zaman geçiriyor, paylaşımda bulunuyor ve buradan aldıkları geri bildirimlere kıymet veriyorlar. Sosyal medya toplulukları gençlerin davranışlarını tıpkı geleneksel, yüz yüze topluluklar kadar domine edebilme kapasitesine sahip. Birçok gencin sosyal medya topluluklarının eğilimlerine uygun hareket etme, dışlanmamaya çalışma, takipçilerine şirin gözükme gibi önceki nesillerin anlamadığı türden problemleri var.
Sosyal medya gibi yeni alanları icat eden, gözetleyen, düzenleyen ve denetleyenler başta ABD gibi Batılı ülkeler olduğu için buralarda dolaşan bilgilerin de bu ülkelerin milli çıkarlarına uygun şekilde, belirgin olmayan araçlar kullanılarak kontrol edildiği bilinen bir gerçek. Hesapların görünme sıklığından uygun bulunmayan içeriklerin ve hesapların kaldırılmasına kadar pek çok görünmeyen mekanizma sosyal medyanın topoğrafyasını dizayn ediyor. Doğallığında oluşmuş görünen ancak belli algoritmaların desteğiyle yaratılan bir dünyada var olmaya çalışan bu gençler belli fikirlerin hiç etkileşim getirmediğini, belli pozisyonların alaya alındığını yahut dışlamaya sebep olduğunu görerek kimliklerini inşa ediyor.
Sosyal medyanın Türkiye gibi ülkelerin yerli ve milli karakterini görünür kılacak dostane bir ortam olmadığına dair sayısız örnek var. Böyle bir dünyada gençler kimliklerini inşa etmek isterken en kolay onay alacakları yerlere doğru eğilim gösteriyor. Bir süre sonra içinde nefes aldıkları ortamın doğal bir parçası haline geliyor ve elde ettikleri onayı yitirmemek için grup dinamiklerine uygun olarak hareket etmeye başlıyor. Yani aslında kitlelerin ve en çok da kişilik oluşumlarının henüz başında olan gençlerin zihinlerine –en basit ifadeyle– müdahale edilmiş oluyor. Bunu yapmak üzere adeta birer beyin yıkama faaliyetine dönüşen yalan kampanyaları, organik olmayan sosyal medya protestoları, belli kesimlere dönük olarak yürütülen sosyal medya linçleri ve yukarıdaki röportaj örneğinde olduğu gibi birbiriyle uyumlu görünmeyen göstergelerin bir arada kullanılması vasıtasıyla oluşturulan kalıp yargılar ve tipler yardıma çağrılıyor.
Esasen kitlelerde davranış değişikliği oluşturmak üzere dolaşıma sokulan bu yöntemlerden en fazla etkilenenler de doğal olarak geçmişe dönük hafızaları henüz oluşmamış ve deneyimleri sınırlı olması nedeniyle yine gençler oluyor. Buna bir de yeni dönemde sosyal medyanın gençler için adeta başat var olma alanı haline dönüşmesinin eklenmesiyle tablo daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Zira gençler önceki dönemlerin var olma biçimlerini yeterince deneyimleyemeden kendilerini bu yeni dünyada buldu. Bu yeni dünyanın gereklerine uyum sağlamaya çalışarak kendilerini inşa ediyorlar ve bu inşa sürecinden siyasal davranışlar da kaçınılmaz olarak payını alıyor. Seçmen davranışı ve diğer siyasal davranışları hedef alan müdahalelerin son yıllarda başta ABD olmak üzere pek çok ülkenin gündemine girmiş olması basit açıklamalarla geçiştirilemeyecek önemli bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun bir göstergesi olarak önümüzde duruyor.
Ne Yapmalıyız?
İçinde yaşadığımız dünyanın hangi toplumsal formasyon üzerinden yürüdüğüne dikkat kesilmeden ne gençlerin dilini yakalamak ne de diğer toplum kesimlerinin muhatap olduğu meydan okumalara cevap verebilmek mümkün. Birkaç yüzyıldan beri giderek küçülen bir dünya ile karşı karşıyayız. Bu, kaynakları talan edilen, toplumları müdahale altına alınan bir dünya. Bunu mümkün kılabilmek için demografik müdahalelerden toplumsal fay hatlarının harekete geçirilmesine, siyasal ve ekonomik alanı dizayn çabalarından toplum mühendisliğine varana dek bir dizi uygulama hemen hemen bütün dünyada ortaya çıkıyor. Böl, parçala, yönet şeklinde basit bir mottoya yaslanan ancak karmaşık araçlar devreye sokularak yürütülen dizaynın en önemli araçlarının başında hiç şüphesiz ki kitle iletişim için kullanılan her tür konvansiyonel ve yeni medya aracı geliyor. Ülkemiz ve bölgemizdeki gelişmeler tarihin yeniden ısındığının ve yeni bir eşiğin önünde durduğumuzun alametleriyle dolup taşarken böylesine kritik bir dönemeçte etrafımıza ve kendi içimize hikmet ve bilgi ile kuşanmış olarak bakmamız gerekiyor.
Milli varlığımızın en önemli sermayesi olan nüfus gücümüzün ve bu anlamda gençliğimizin zihinsel kodlarına –özellikle sosyal medya üzerinden– dönüştürücü müdahalelerde bulunulduğunu görerek işe başlamak gelişmeleri okumanın ilk ve en önemli adımı gibi görünüyor. Gençlerimizle konuşmamız, onlarla hasbihal etmemiz, gözlerinin içine bakarak onları dinlememiz gerekiyor. Yaşadıkları sıkıntıları, zorlandıkları yerleri, kaygılarını ve beklentilerini birebir dinlemek ve onlarla bağ kurmak gerekiyor. İnsani iletişimin bütün imkanlarını kullanarak başlamak ve onları sosyal medya okyanusunda da yalnız bırakmamak gerekiyor. Güçlü bir topluluk oldukları, desteklendikleri ve yalnız olmadıkları hissini sosyal medyaya da taşıyarak kendilerini daha da güvende hissetmelerine olanak sağlamak gerekiyor. Bunu başarabildiğimiz oranda gençlerimizin dünyasına girebilmiş oluruz ve ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditleri ve fırsatları onlarla tartışarak yeni, ümit dolu bir geleceğin imkanları için birlikte çalışabiliriz.