Karadeniz, sayısız medeniyete ve kavimlere ev sahipliği yapmış, her daim ekonomi, ticaret ve ulaşım üçgeninde önemini korumuş; günümüzde de jeopolitik açıdan oldukça önemli bir bölge. Karadeniz havzası her şeyden önce sahip olduğu ekonomik ve ticari güzergahlar ile ön plana çıkıyor. Bu noktada gerek kıyıdaş ülkelerin kendi aralarındaki ticari faaliyetleri gerekse bölgesel ve küresel ticaret açısından olmazsa olmaz bir konumdadır. Bölgeden geçen Rusya-Türkiye ve Rusya-Türkiye-Avrupa bağlantısını sağlayan Mavi Akım ve TürkAkım gibi doğal gaz boru hatları ve bölgenin sahip olduğu zengin yer altı ve yer üstü kaynakları, söz konusu kritik jeopolitik konumu desteklemektedir. Kıyıdaş ülkelerden dördünün (Gürcistan, Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna) Karadeniz dışında denize çıkışı yok. Bu durum aslında bölgenin ticaret ve tedarik zinciri açısından üstlendiği rolü daha net göstermektedir. Öte yandan, Rusya için böyle bir sınırlama söz konusu olmasa da Karadeniz havzasına hayati bir önem atfedilmekte. Yukarıda bahsedilen boru hatları ve enerji transferi; milli güvenlik ve bölgeden gerçekleştirdiği ticaret hacmi, Rusya için Karadeniz hakimiyetini olmazsa olmaz kılmakta; bölgedeki rekabet, Batı veya Atlantik nüfuzunun artışı net bir şekilde güvenlik tehdidi olarak görülmektedir.
Günümüzde üçünün NATO üyesi olduğu altı kıyıdaş Karadeniz ülkesinden kalan diğer üçünün kendi aralarında ciddi çatışmalar ve toprak problemleri yaşadığını görmekteyiz. Burada dikkat çeken husus, bölgede toprak bütünlüğünün tehlike altında olduğu; Rusya tarafından işgal ve ilhak siyasetine maruz kalan diğer iki ülkenin de (Ukrayna ve Gürcistan) NATO’nun “Barış İçin Ortaklık” adlı projesinin bir parçası olmasıdır. Yalnızca bu çerçeveden bakıldığında, 2008 Rusya-Gürcistan Savaşının ve 2014 Rusya’nın Kırım’ı ilhakının, NATO’nun Karadeniz stratejisine bir cevap niteliği taşıdığı ve bölgedeki Atlantik nüfuzunu dengeleme amacı güttüğü söylenebilir.
Rusya’nın Askeri Etkinliği
Rusya birliklerinin de-facto bağımsızlıklarını ilan eden Güney Osetya ve bilhassa da Abhazya’da kalıcı hale gelmesi -takriben dört bin asker- ve Kırım’ın ilhakı sonrası Rus ordusunun ve donanmasının Sivastopol limanı, Kerç boğazı ve Azak denizinde varlığını ve etkinliğini artırması, Karadeniz havzasındaki askeri-politik güç dengesini kökten değiştirmiştir. Bu süreçte bölgeye ekseriyetini donanma mensuplarının oluşturduğu yirmi sekiz bin kişiden fazla ordu personeli gönderilmiştir. 2018 itibarıyla Rusya’nın Karadeniz filosu yirmi beş bin askeri personel, yirmi bir büyük savaş gemisi, yedi denizaltı ve iki yüz destek gemisine ulaşmıştır. Bunların yanı sıra, S-400 hava savunma sistemleri, Kh-35U füzeleri, Su-24 ve Su-30SM savaş uçakları ve Ka-27/29 helikopterleri Kırım’a konuşlandırılmıştır. Kısacası, Rusya’nın hakimiyet alanındaki kıyı şeridi ciddi şekilde genişlemiş, hem donanmada sağlanan modernizasyon ve büyümeyle hem de kara kuvvetlerinin tahkim edilmesiyle bölgede net bir üstünlük sağlanmıştır. Kırım’ın kontrolü ayrıca Rusya’nın Suriye politikasını da etkilemiştir. Nitekim, Lazkiye ve Tartus’a giden desteğin ve yardımların önemli ölçüde Kırım’dan gittiği bilinmektedir. Tüm bunlara ek olarak, politik dengeye baktığımızda ise Rusya kendisi dışında kalan son iki ülkenin de NATO üyeliğini bir nevi engellemiş, Karadeniz’de NATO’nun mutlak hakim konuma gelmesinin önüne geçmiştir.
Ancak, Rusya’nın Karadeniz havzasını da içine alan bu bölgede agresif ve yayılmacı politikalar izlemesinin, NATO’nun ötesinde başka nedenleri de bulunmaktadır. Özellikle, Kırım perspektifinden baktığımızda tarihi arka planın ve kimlik faktörlerinin, Karadeniz jeopolitiğine eş değer etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir tabirle Rusya, Kırım yarımadasında hak iddia etmekte, bu toprakları ve burada yaşayan halkı kendisinden ayrı düşünmemektedir. Hem Ukrayna hem Gürcistan perspektifinden bakacak olursak dış politika ve strateji belgelerinde “Yakın Çevre” olarak nitelendirdiği, literatürde post-Sovyet coğrafya ya da arka bahçe olarak da anılan bu bölgeye Batı nüfuzunun girmesine/domine etmesine kati suretle karşı çıkmaktadır. Dolasıyla bölgede vuku bulan çatışmaların neden olduğu istikrarsız durum, aslında Rusya’nın nüfuzunu tahkim ederken, Batı etkisini de engelleme veya dengeleme gayesi taşımaktadır. Ayrıca her iki ülkede çatışmanın yaşandığı bölgelerde Rus pasaportuna sahip olan vatandaşların yoğunluğu, Moskova için önemli bir altyapı teşkil etmektedir. Dolayısıyla tüm olan biteni Rusya’nın NATO’nun genişlemesine cevap olarak görmek eksik bir okuma olacaktır. Bölgede son yaşanan gelişmeler, Rusya’nın Karadeniz stratejisinin bir tezahürü olarak okunurken, aynı şekilde bahse konu diğer faktörlerin de atlanmaması gerekmektedir.
Azak Denizi
Rusya Federasyonu’nun önce Abhazya’yı işgal etmesi, ardından Sivastopol limanı ile birlikte Kırım’ı ilhak etmesi, filhakika Karadeniz havzasındaki tüm dengeleri kendi lehine değiştirmiştir. Bu noktada, yukarıda belirtildiği üzere NATO nüfuzu önemli ölçüde bertaraf edilmiş ve Karadeniz’de hem askeri hem de siyasi üstünlük sağlanmıştır. Ayrıca Azak denizi üzerinde de kontrol elde edilmiştir. Azak denizi gerek Volga-Don Kanalı üzerinden Hazar denizine bağlanması ile gerekse Rusya’nın anakara ve Kırım arasındaki bağlantısını oluşturması hasebiyle Karadeniz stratejisinde ön plana çıkmaktadır (lojistik faktörü). Ek olarak, Ukrayna’nın askeri ve ekonomik çıkarları açısından çok kritik bir bölgedir. Bölgenin kontrolünün Rusya’ya geçmesi ile beraber, Ukrayna’nın tedarik zinciri ve ticaret hatları zarar görmüş; Donbas için kritik lojistik konumda bulunan Ukrayna limanları da jeostratejik konumlarını kaybetmeye başlamıştır.
Bölgede son yaşanan askeri mobilizasyona ve çatışma hattındaki karşılıklı tahkimata baktığımızda, Kırım ve Donbas bölgelerinde önemli gelişmeler yaşandığını görmekteyiz. İlk olarak, Rusya’nın Güney Askeri Bölgesi yetki alanına giren Kırım ve Karadeniz bölgesinde askeri tatbikatların son dönemde önemli bir artış gösterdiğini söyleyebiliriz. Karadeniz’de hali hazırda devam eden tatbikatlara katılan donanmanın ve askerlerin geri dönmeyeceği, bölgeye NATO tarafından gönderilecek olası gemileri karşılayacağı Rus yetkililer tarafından ifade edilmektedir. İkinci olarak, Rusya’nın tatbikat amaçlı olduğunu söylediği ancak açık istihbarat kaynaklarının aksini kanıtladığı, Kırım başta olmak üzere Ukrayna sınırına yüz binden fazla asker konuşlandırdığı ve teknik-teçhizat yığdığı bilinmektedir. Bu noktada Güney yetki alanına girmesine rağmen başka bölgelerden de asker aktarıldığı ve dolayısıyla tatbikat düzeninin dışına çıkıldığı görülmektedir. Her ne kadar Rusya’nın Dinyeper nehrinin ötesine geçerek Odessa’yı işgal edeceği ve buna yönelik askeri hazırlık içerisinde olduğu söylense de mevcut askeri mobilizasyon bu savı desteklemiyor. Rusya’nın, Ukrayna’nın Karadeniz’e denize çıkışını bütünüyle engelleyerek, Azak denizine hapsetmeyi planladığı söylense de gelinen nokta özellikle Kırım üzerinden çatışma/savaş çıkma ihtimalinin kalmadığını ve aslında plana hiç dahil olmadığını söylememiz gerekmektedir.
Karadeniz Jeopolitiğinde Önemli Değişiklikler
Temelde son dönemde yaşanan gelişmeler; bölgede artan ABD ve NATO desteğini dengelemek, iç politikada araçsallaştırmak, karşı tarafın bir girişimde bulunmasını engellemek ve ABD ile diyaloğu artırarak el yükseltmek amacıyla zorlayıcı ve önleyici kapsamda atılan adımlardan ibarettir. Lakin, son askeri hareketlilik yeni bir çatışmayı beraberinde getirmese de Karadeniz jeopolitiğinde önemli değişikliklere sebebiyet vermiştir. Rusya’nın bölgeye konuşlandırdığı bir kısım askerlerini geri çekmeye başladığı savunma yetkilileri tarafından ifade edilirken, bazı tugayların ise bölgede kalıcı olarak konuşlanmaya ve yeni askeri üslerin kurulmaya başladığını görmekteyiz. Bu sayede, Moskova Kırım ve Karadeniz üzerindeki başatlığını daha da güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ayrıca tatbikat kapsamında Karadeniz bölgesinde bulunan 20’den fazla savaş gemisinin, tatbikatın bitişiyle bölgeden ayrılmayacağı da yetkililer tarafından belirtilmektedir. Söz konusu gemilerin ve askerlerin NATO ve ABD’nin girişimlerine önlem olarak Karadeniz’de kalacağı, özellikle bölgede artan askeri faaliyetlere bir cevap niteliği taşıyacağı ifade edilmektedir. Böylelikle Rusya’nın Karadeniz’deki askeri dengeleri daha da değiştirdiği gözlemlenmektedir. Son olarak, Rusya yönetiminin karasularından geçiş hakkını 31 Ekim’e kadar askıya alması da bölgede devam kırılganlığı ve Moskova’nın fırsatlardan nasıl istifade ettiğini göstermektedir.