Türkiye zor, gergin bir seçim sürecini daha geride bıraktı. 14 Mayıs günü 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 13. Cumhurbaşkanı Seçimi gerçekleştirildi.
Seçim sürecini önceden başlatan Millet İttifakı, omurgasını oluşturan CHP ve İYİ Parti’nin öncülüğünde genişleyerek, önce “altılı masa”, akabinde altındaki, yanındaki partilerle “çoklu masa”ya çevrilerek bir hayli sorunlu ve kendi içinde kavgalı, çekişmeli şekilde bugünlere geldi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesi ile “Halil İbrahim Sofrası”, kamuoyunun ifadesi ile “altılı masa” içindeki çekişmeler, pazarlıklar, kavgalar hem CHP’nin hem de İYİ Parti’nin aleyhine işleyen neticeleri beraberinde getirdi.
İçeride “Kazanamayacak Aday” Tartışmaları
Kuşkusuz ki ilk kavgalar, Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda ortaya çıktı. Önce içten içe süren kavgalar, “kazanabilecek aday” parantezi içinde ifade edilen isimler ile CHP ve İYİ Parti liderleri arasındaki güç gösterisinin aracına dönüştü. Ancak CHP’nin sonradan bütün detayları ile ortaya çıkan trol ordusu ve medya yapılanması, hem bu isimlere hem de İYİ Parti’ye ara ara ayar vererek bunların etkisini geriletirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ısrar edileceği CHP’nin üst yönetimince mütemadiyen tekrarlandı.
CHP yönetiminden sürekli olarak Kemal Kılıçdaroğlu isminin aday olarak ortaya konması, bu kez İYİ Parti tarafından yeni bir parantez açılmasına yol açtı: “Kazanamayacak aday”.
Fakat İYİ Parti’nin bu parantezlerine karşı CHP tarafından masanın diğer paydaşlarının ikna edildiği bir başka ilişki modelinin, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den habersiz yürütüldüğü gerçeği, aday isminin kesinleştirilmesi için yapılan son toplantıda ortaya çıktı.
Meral Akşener’in masadan kalkmasının, kendisine ve partisine maliyeti büyük bir sosyal medya linçi olarak gerçekleşirken, İYİ Parti içinde aslında lider etrafında çelik çekirdek gibi, hangi kararı alırsa alsın sonuna kadar kalacak bir ekip olmadığı, ekibin önemli bir kısmının CHP ve farklı mahfillerle daha yoğun bir ilişki içinde bulunduğunu da ortaya çıkardı.
Meral Akşener’i “kumar masası” olarak nitelendirdiği, ağır cümlelerle terk ettiği masaya çok hızlı bir şekilde döndüren, işte tam da parti içinde CHP ile beraber yürümeyi çıkarları için elzem gören bu yapı oldu ama bu kez de dönüşün maliyeti yansıdı İYİ Parti oylarına. Hızlı dönüşe ve hatta bizatihi dönüşün kendisine ilkesizlik gözüyle yaklaşanlar ve tepki gösterenler çıktı. Dönüş gerekçeleri, topluma tam olarak ifade edilemediği gibi gerekçe olarak ortaya konan hususlar da inandırıcı olmaktan ziyade tepkileri artırdı. Sözgelimi Meral Akşener, iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı adaylığına rıza gösterildiği için döndüğünü söylerken, partinin önemli isimlerinden biri olan Müsavat Dervişoğlu, bunun bir senaryo gereği olduğunu, tabanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ikna için yapıldığını söylüyordu. Dervişoğlu’nun bu söylemine sahip çıkan olmadığı gibi tepki gösteren çok sayıda isim oldu.
Nitekim aday listelerinin belirlenme sürecinde partinin kurucularından Aytun Çıray, adaylıktan feragat açıklaması yaparken, partisinin oylarının hızla geri gittiğini ve baraj altı kaldıklarını açıkladı.
İmamoğlu Hamlesine CHP Kontrolü
Elbette İYİ Parti’nin kazanacak ve kazanamayacak aday parantezi açması, kendi büyüme stratejisi açısından çok doğruydu. Çünkü İYİ Parti, Millet İttifakının HDP ile ilişkisinden rahatsız olan CHP’nin Kemalist/ulusalcı seçmenini kendisine çekmeyi amaçlıyordu. Bunun artarak sürmesi ancak İYİ Parti tarafından belirlenecek cumhurbaşkanı adayı ile mümkün idi. Bunun içindir ki İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener tarafından Ekrem İmamoğlu ismi ısrarla dile getirildi. İmamoğlu da bu yönde niyetini ortaya koymuş olsa da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibini hafife aldığını hızlı bir şekilde fark etti. Bayram ziyareti gerekçesiyle gittiği Karadeniz gezisinin hemen sonrasında İmamoğlu, CHP’nin yoğun bir saldırısı ile karşılaştı.
İYİ Parti’nin İmamoğlu oyununu bozan bir diğer isim ise kendilerinden ayrılarak kurulan Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ oldu. Özdağ, İmamoğlu’na karşı Mansur Yavaş ismini ortaya attı. Mansur Yavaş ismi ile Zafer Partisi, İYİ Parti tabanını hedefliyordu. Şayet Meral Akşener hızlı bir manevra ile cumhurbaşkanı adayı olarak kazanabilecek aday parantezine Mansur Yavaş ismini de eklememiş olsaydı muhtemeldir ki Zafer Partisi bu manevrada bir hayli başarılı olacaktı.
Her ne kadar Mansur Yavaş her iki parti tarafından da isminin zikredilmesine pek hevesli gibi durmasa da çok da uzakta kalmadı. Topun ayağına gelme ihtimalini hep gözetti.
Meral Akşener, esas darbeyi masadan kalktıktan sonra İmamoğlu ve Yavaş’a yapmış olduğu açık çağrı ile aldı. Her iki isim de bu çağrıya mukabil Kemal Kılıçdaroğlu’na destek açıklamak zorunda kaldılar. İki ismin daha sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilgisi veya talimatları ile Meral Akşener’le temasları sonrasında, cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak ilanları gibi hususlar masaya dönüş için birer gerekçe olarak sunulsa da Meral Akşener’in Kemal Kılıçdaroğlu için açmış olduğu kazanamayacak aday parantezini ortadan kaldırmaya yetmedi.
Üstelik parti içinde önemli bir isim olan Yavuz Ağıralioğlu’nun istifasına doğru giden bir süreç de başladı. Ağıralioğlu’nun istifası ve istifa gerekçelerini toplumla paylaşması, İYİ Parti’nin milliyetçi ve muhafazakar tabanında bir karşılık buldu. Teşkilatlardan genel merkeze tepkiler yükseldi.
Toparladıkları Tek Tek Dağıldı
İYİ Parti’nin önce bazı illerde önseçime girmesi, önseçimi gerekçe göstererek pek çok milletvekilini ve partinin bilinen isimlerini elemesi, milletvekili aday listelerinin kamuoyuna yansıması ve bunlarla ilgili ortaya atılan pek çok iddia, İYİ Parti’yi hem kendi tabanında hem de partiye yönelmeyi düşünen insanlarda bir kez daha hırpaladı.
Şehit yakınına küfreden bir kişinin liste başı yapılması, Ülkücü şehit Fırat Çakıroğlu’nun katiline burs verdiği ortaya çıkan bir kişinin liste başı yapılması, apaçık sinkaflı tweetler atan bir kişinin liste başı yapılması ve bunların adaylık süreçleri ile ilgili ortaya atılan iddialar, milliyetçi ve muhafazakar tabanı İYİ Parti’den soğuttu.
Meral Akşener’in pandemi döneminde dahi il ve ilçeleri dolaşarak partiye kazandırmış olduğu ivme, seçim sürecine girerken yapılan bu taktik yanlışlarla hızlı bir geriye gidişi getirdi.
Oy getireceğini düşünerek transfer ettikleri bazı isimlerin ise aday gösterildikleri yerlerde oy artırmadıkları gibi partinin mevcut oyları ile zoraki seçilmeleri ise elbette önümüzdeki süreçte yeni rahatsızlıkların ve hesaplaşmaların kapısını aralayacaktır, mamafih bu isimlerin arkasına sıralanan ve partinin kuruluşundan günümüze büyük emekler veren insanların parlamento dışı kalması, bu hesaplaşmalarda Meral Akşener’in elini bir hayli zayıflatacak gibi durmaktadır.
Dengesiz Paylaşımlar Krizi
Bu süreçte bir önemli başlık ise yine medya üzerinden yürütülen CHP bünyesinde seçime katılan ve sosyal medyada seçim sürecinde görünür bir çalışmaları olmadığı için peşinden de CHP oylarında bir katkıları olmadığı için “pasif dörtlü” olarak adlandırılan DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti ile İYİ Parti’nin hesaplaşması oldu. Bunların ittifaka getirdiklerinden çok götürdüğü, sürekli talepkar oldukları gibi hususlar İYİ Parti tarafından dillendirildi.
Bir diğer önemli konu da seçim sonrası hükümet teşekkülünde partilerin hangi bakanlıkları alacakları üzerindeki tartışmalarda yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresinin, ekonomi yönetimine ilişkin açıklamalarına İYİ Parti, Bilge Yılmaz üzerinden cevap vermeye çalıştı. Depremzedelere konutlarını bedava yapıp vereceğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nu Bilge Yılmaz yalanladı, bunun mümkün olmadığını belirtti. Yine Kılıçdaroğlu’nun 300 milyar dolar bulduğu, getireceğini ifade ettiği söylemlerini de Bilge Yılmaz ile bozdu.
En son bu bağlamda Meral Akşener, hükümet teşekkülünde bakanlık dağılımının CHP ve İYİ Parti arasında olacağını, diğer partilere bakanlık verilecekse bunun CHP kontenjanından olacağını belirtti.
Tüm bunlar elbette seçmenlerin kafasındaki çok başlılığın oluşturacağı krize yönelik endişeleri pekiştiren hususlardı. Zaten insanların en önemli korkusu, bu kadar çok partinin bir araya gelmesinin örneği olmayan bir koalisyon olarak ülkeyi sıkıntıya götüreceğine dair iken; bu neviden çıkışların, kazanılmamış bir seçim öncesi rekabetlerin bu denli deneyimli siyasetçiler tarafından acemilikten kaynaklı bir şekilde yapıldığını düşünmek çok da mümkün görünmüyor.
Seçim sürecinde Meral Akşener’in bir kadın politikacıya yakıştırılamayacak ölçüde argo yüklü, agresif bir dili benimsemiş olması da yine kendisine yönelme ihtimali olan kadın seçmenlerde ciddi bir tereddüt uyandırdı.
Seçim sonuçları ile birlikte İYİ Parti’nin “birinci parti” olarak çıkma, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçme, Meral Akşener’in başbakan olma düşünceleri tam bir hayale dönüştü. İYİ Parti TBMM’ye 2018 seçimlerindeki oyundan daha az oy alarak beşinci parti olarak girebildi. Seçimlerin en büyük kaybeden iki partisi CHP ve İYİ Parti oldu.
İYİ Parti’deki Sessizlik Tabanını Rahatsız Etti
Hakkını teslim etmek lazım, Meral Akşener bir konuda haklı çıktı: Kemal Kılıçdaroğlu için açtığı parantez, “kazanamayacak aday”. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, Akşener’in de belirttiği gibi kazanamadı.
Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olsaydı buna değecek, büyük kazanmış olacaktı ama kazanamadı, bununla birlikte İYİ Parti’nin CHP’nin klasik tabanı üzerinde büyümesinin de önüne geçti. Meral Akşener ise CHP üzerinde operasyon çekebileceğine dair düşüncelerinde yanıldı, partisine büyüme amaçlı kontrolsüz bir şekilde yapmış olduğu transferlerin aslında kendisini kontrol amaçlı partisine yönlendirildiğini acı bir şekilde gördü.
Yine CHP’nin seçim kampanyası boyunca dile getirdiği bazı hususlarda İYİ Parti’nin sessizliği tercih etmesi de ayrıca seçmende ciddi bir hayal kırıklığı doğurdu. Tüm KHK’lıların görevlerine iade edileceği söylemine, HDP’lilerin PKK’dan, terör suçlarından mahkum olanların seçim sonrası serbest kalacağı iddialarına ve bu konuda CHP ile anlaştıklarına yönelik iddia ve söylemlere, özerklik taleplerine, keza Selahattin Demirtaş’ın seçim sonrası serbest bırakılacağına dair Kılıçdaroğlu’nun meydanlardaki vaatlerine, PKK ve FETÖ üyelerinin Kılıçdaroğlu’na destek açıklamalarına sessiz kalınması, tepkisizliği, duymazlıktan gelmesi İYİ Parti’yi, tabanında sıkıntıya soktu.
Kılıçdaroğlu’nun İslamcı oyları Saadet ve Gelecek, liberal oyları DEVA, güneydoğu illerindeki vatandaşlarımızın oylarını YSP, sosyalist/komünist oyları TİP ve milliyetçi oyları İYİ Parti üzerinden kendisine çekme çabası fikir olarak güzel olmakla birlikte, her partinin kendi tabanına yönelik oy devşirme çabası, bir diğerini elbette rahatsız edecekti ki bu konuda en büyük müşkülatı İYİ Parti’nin yaşadığı açıktır.
Muhtemeldir ki, Millet İttifakı olarak bir araya gelen partiler yaklaşan yerel seçimleri de hesap ederek biraz daha birlikte devam edecekler ancak önce CHP içinde başlayacak hesaplaşmalar ve değişimler mutlaka İYİ Parti’ye de sirayet edecektir. İYİ Parti’nin ne merkez parti olma ne de milliyetçi ve muhafazakar alanda en büyük parti olma iddiası kalmamıştır.
Meral Akşener 2018 seçimleri sonrasında yaptığı gibi bir istifa süreci işletir mi, bir şey demek için erken ama şayet öyle bir girişimde bulunursa bu kez kendisine gitme diye set oluşturacak kuvvetli bir örgüt desteği bulamayacaktır. Şayet istifa sürecine gitmezse bunu gördüğü için olacaktır. Haziran ayında kongre yapacak olmasından hareketle İYİ Parti içinde Meral Akşener’e ve ekibine karşı itirazsız bir örgüt yapısı olmadığını önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz.