Kriter > Dosya > Dosya / Seçimler |

Türk Seçmeni Demokrasiye Sahip Çıkıyor


Türk demokrasisinin; darbeler, kurumsal vesayet ve demokrasi açıkları gibi türlü badire ve eksikliklerine rağmen bugüne gelmesinde aslan payı seçim sandığına ve seçmene aittir. Türkiye’de demokrasinin tüm yapısal sorunlarına rağmen nefes almasını sağlayan kurum, serbest ve dürüst seçimler olmuştur.

Türk Seçmeni Demokrasiye Sahip Çıkıyor
Güney Kore'de yaşayan Türk vatandaşları, Cumhurbaşkanı Seçimi'nin ikinci turu için sandık başına gitti. Seçmenler, Türkiye'nin Seul Büyükelçiliği'nde kurulan sandıklarda oy kullandı. (Kim Jong Hyun/AA, 21 Mayıs 2023)

Türkiye görece erken sayılabilecek bir dönemde seçim sandığı ile tanışmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında mütevazı adımlarla başlayan seçme ve seçilme faaliyetleri, İkinci Meşrutiyet sonrası birden fazla fırkanın kurulmasıyla demokratik bir deneyim halini almıştır. Cumhuriyet ile servete bağlı oy hakkının kaldırılması, kadınlara seçme-seçilme hakkının verilmesi sayesinde genel oy ilkesi benimsenmiştir. Nihayet İkinci Dünya Savaşı sonrası serbest ve dürüst seçimler eliyle çok partili demokrasiye geçiş yaşanmıştır. Dolayısıyla Türkiye toplumu yaklaşık seksen yıldır demokratik bir devlet düzeni içinde yaşıyor. Bu nispeten uzun sayılabilecek bir demokrasi tecrübesine, oy verme kültürünün geliştiğine işaret ediyor.

Türk demokrasisinin; darbeler, kurumsal vesayet ve demokrasi açıkları gibi türlü badire ve eksikliklerine rağmen bugüne gelmesinde aslan payı seçim sandığına ve seçmene aittir. Türkiye’de demokrasinin tüm yapısal sorunlarına rağmen nefes almasını sağlayan kurum, serbest ve dürüst seçimler olmuştur. Ancak Türkiye bunu yalnızca seçimlerin demokratik şekilde gerçekleştirilmesine borçlu değildir. Aynı zamanda vatandaşın seçimlere yüksek katılımı ve sağduyulu tercihlerde bulunması da demokrasinin yoluna devam etmesinde kilit bir rol oynamıştır. Bir başka deyişle seçimlerin güvenliği ile vatandaşların seçimlere etkin ve yüksek oranda katılımı birbirini destekleyen unsurlar olmuştur.

Serbest ve adil bir seçime yüksek oranda katılım olması o siyasal rejimin demokratik meşruiyeti açısından kritik önemdedir. Çünkü, ancak o takdirde yöneticilerin gerçekten milli iradeye dayandığı savunulabilir. Bu bağlamda Türkiye’nin oldukça başarılı bir karneye sahip olduğu söylenebilir. Açık oy gizli sayım gibi çeşitli usulsüzlüklerin olduğu 1946 seçimleri bir kenara bırakılacak olursa ilk serbest ve adil seçimin olduğu 1950 seçimlerinden 14 Mayıs 2023’e kadar yapılan 20 milletvekili seçimindeki ortalama katılım oranı yüzde 82 olarak gerçekleşmiştir. Katılım oranı ortalaması referandumlar için yüzde 83,3; 2014’ten itibaren yapılan cumhurbaşkanı seçimleri içinse yüzde 82,9 olmuştur. Tüm bu seçimlerde yıllara göre gerçekleşen katılım oranları üç tabloda yer almaktadır.

Grafik 1. Milletvekili Genel Seçimleri Katılım Oranları (1950-2023) % 

Grafik 2. Referandum Katılım Oranları (1961-2017) %

 

Son dönemde yapılan referandumlar arasında özellikle 21 Ekim 2007’deki Anayasa değişikliğine ilişkin halk oylamasındaki katılım oranının düşüklüğü dikkat çekicidir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi usulünü getiren düzenlemenin oylandığı bu referandumdaki katılım oranının düşüklüğünün arkasında halkın seçim yorgunluğu önemli bir yer tutar. Henüz 3 ay önce bir genel seçimin yapılmış olması, cumhurbaşkanı seçimi krizi, 367 kararı ve 27 Nisan e-muhtırası gibi süreçlerin yaşanması, halkı siyaset ve seçim yorgunluğuna itmiş olabilir. Ayrıca değişiklikle cumhurbaşkanı seçme yetkisinin parlamentodan alınıp halka verilmesi, toplumdan genel anlamda kabul görebilecek bir düzenlemedir. Dolayısıyla karşı bir propagandaya gidilmesi zordur. Bununla birlikte 11. Cumhurbaşkanının Ağustos’ta Meclis tarafından seçilmiş olması, değişikliğin güncel değerini yitirmesine ve seçmenlerin ilgisinin görece düşük kalmasına neden olmuştur. 2010 referandumundaki katılımın nispeten düşük kalmasında ise BDP’nin (Barış ve Demokrasi Partisi) boykot kararı etkilidir.

Grafik 3. Cumhurbaşkanı Seçimleri Katılım Oranları (2014-2023) %

Görüldüğü gibi son yıllarda seçimlere katılım oranları bir yükseliş eğilimi göstermektedir. Batı Avrupa ülkelerinde ise katılım oranlarındaki düşüş trendi dikkat çekicidir. Avrupa kıtasında yer alan 11 ülkenin 2000 sonrasında düzenlenen parlamento seçimlerine ilişkin ortalama katılım oranları Grafik 4’te gösterilmiştir.

Türkiye’de seçimlere katılma oranlarının böylesine yüksek olması öncelikle vatandaşların Türkiye’deki temsili demokrasiye, seçim güvenliğine, siyasal partilere, seçimlerin siyasal sistemdeki belirleyici gücüne olan inancını da yansıtmaktadır. Ayrıca geçmiş oy davranışları itibarıyla Türk toplumunun siyasi bilinç seviyesinin de oldukça yüksek olduğunu, çoğu zaman sürpriz olarak nitelendirilebilecek oy tercihlerinde bulunup siyasete istikamet verdiğini söyleyebiliriz.

Grafik 4. Avrupa'da Parlamento Seçimlerine Katılım Oranları (2000-2023) %

Türkiye’deki yüksek katılım, vatandaşların oy tercihleriyle ülkenin gidişatına etkide bulunabileceğine inandığını gösterirken, örneğin Avrupa ülkelerinde giderek düşen katılım oranları, seçmenlerin siyaset kurumuna duydukları güvende bir erozyona işaret etmektedir. Siyasetin yönetime katılım için bir seçenek olma kabiliyetini yitirmesi toplumu önce hayal kırıklığına ardından yabancılaşmaya itmektedir. Bu durum nihayet bütün bir demokratik rejimi tehdit ederek demokrasinin “kentteki tek oyun” niteliğini kaybetmesiyle sonuçlanabilecek bir süreci tetikleyebilir (Giuseppe Di Palma, To craft democracies: An essay on democratic transitions, University of California Press, Los Angeles: 1990, p. 113). Bu sebeple seçimlere katılım oranları, seçimlerin modern demokrasilerdeki varoluşsal rolü düşünüldüğünde dikkate alınması gereken önemli bir göstergedir.

 

Seçmen Siyasete Güveniyor; Sıra Yeni Anayasada

Türkiye’nin; yüksek katılım oranı, seçim sonuçlarına duyulan genel güven, şeffaflık, serbestlik, yargısal gözetim ve denetim gibi hususlar sayesinde temsili demokrasiler bakımından başarılı bir örnek sunduğunu söyledik. Önümüzdeki dönemde ise vatandaşların demokratik rejime olan inançlarını pekiştirmek ve seçim dışındaki demokratik müesseseleri güçlendirmek, siyaset kurumunun en önemli ödevlerinden biri olacaktır. Şüphesiz bu misyonu gerçekleştirmenin temel yöntemi yeni, sivil ve demokratik bir anayasa yapmak olacaktır. 14 Mayıs seçimlerinde ortaya çıkan Meclis aritmetiği, muhalefetin iki yıla yakın sürdürdüğü “güçlendirilmiş parlamenter sistem” kampanyasına rağmen seçmenin yola başkanlık sistemiyle devam etmek istediğini göstermiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçim Sonuçları, AA İNFO

O halde Türkiye’nin artık bir hükümet sistemi ikilemi ve bunun üzerinden siyasal kutuplaşma gibi bir problemi kalmamıştır. Bu durumda hükümet sistemi tartışmasının yeni anayasa yapımını kilitlememesi gerekir. Diğer taraftan oluşan sandalye dağılımı neticesinde hiçbir ittifakın anayasa yapımı için gereken beşte üç (360 milletvekili) çoğunluğa ulaşamamış olması ittifaklar arası konsensüs arayışını zorunlu kılmaktadır.

Seçmenin siyaset kurumuna duyduğu inancı boşa düşürmemek için TBMM’nin 28. döneminde yapılması gereken şey, siyasi partilerin, temel hak ve özgürlükleri daha etkili şekilde koruyacak; hızlı, adil ve bağımsız yargı ilkeleri ışığında yargı erkini güçlendirecek, yürütmenin verimliliği ve etkinliğini gözetecek, denge ve denetleme mekanizmalarını kuvvetlendirecek, cumhurbaşkanı kararnamelerinin münhasır yetki alanı sınırlarını netleştirecek yeni ve sivil bir anayasa yapmak için bir arada çalışmaya başlamalarıdır. Böyle bir anayasa Türkiye’nin yeni yüzyılına yapılacak en güzel başlangıç olacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası