Hindistan’da 19 Nisan Cuma günü başlayan ve sonuçlarının 4 Haziran’da belli olacağı yedi aşamalı 18. Genel Seçim maratonunun birinci aşaması geride kaldı. Mevcut Başbakan Modi’nin üçüncü dönemini de kazanmayı hedeflediği seçimlerin ilk aşaması, 102 seçim bölgesini, yani ülkenin neredeyse beşte birini içerdi. Oy kullanan seçmenler üzerinden yapılan anketler, seçimlerin öncesinde beklendiği gibi muhalefet partilerinin gücünde herhangi bir önemli değişiklik olmaksızın, Modi’nin Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Partisi - BJP) liderliğindeki Ulusal Demokratik İttifakı’nın (NDA) yarışı kazanacağını gösteriyor. Modi’nin üçüncü dönemini kazanması demek, ülke tarihinin en önemli siyasal değişimiyle 2014’ten bu yana iç ve dış siyaseti yöneten aktör ve fikirlerin devamı demek. Bu da ekonomik konularla ilgili ciddi kaygılara sahip olmalarına rağmen, ülke seçmeninin Modi’nin ideolojik ve kalkınmacı gündemine olan desteğinin devam ettiğini göstermiş olacak.
Ufukta bir değişim görünmese de birinci aşama sonucunda beklenen seçmen katılımına ulaşılamaması, coşku eksikliği ve seçmenlerde gözlenen kayıtsızlık büyük dikkat çekiyor ve iktidar blokunun söz konusu havadan tedirginlik duyduğu tartışılıyor. Modi, seçimlere giden yolda 2019’da Keşmir’in yarı özerk statüsünü kaldırmış, bu yılın başlarında Müslümanlar için sembolik öneme sahip olan ve 1992’de Hindu milliyetçi kalabalığının yıktığı Babür Camisi’nin yerine Ram Tapınağı temellerini atmış ve geçtiğimiz ay da komşu ülkelerden kaçan Hindulara ve diğer bazı inançlara sahip kişilere vatandaşlık veren Müslüman karşıtı vatandaşlık yasasını uygulamaya koyarak Hindu oy tabanını mobilize etmek için dini ve ırki unsurlara sahip Hindu milliyetçiliği olan Hindutva gündemini işletmeye devam etmişti. Yine "Abki baar 400 paar" (Bu kez, 400 üstü) sloganıyla, elde edilecek ezici çoğunluğun, Hindistan'ı 2047’ye kadar orta gelir seviyelerinden gelişmiş bir ekonomiye yükseltme hedefine ulaşmak için çok önemli olduğunu söyleyerek, iktidarının devamını rasyonalize etmişti. Buna rağmen kendi seçmen tabanındaki halsizlik, birinci aşamanın en kritik tartışma konusu haline gelmiş durumda.
Can Sıkıntısının Meydan Okuyuşu
Hindistan’da Lok Sabha adı verilen parlamentonun alt meclisindeki 543 sandalye için beş yıllık bir süre için yapılan seçimlerde, bir partinin veya koalisyonun iktidar olabilmesi için 272 sandalyelik basit çoğunluğa ihtiyacı oluyor. Modi ise seçimlerden önce Ulusal Demokratik İttifak’ın 400 sandalye sınırını aşacağını ve yalnızca BJP'nin 370 sandalye kazanacağını iddia etmişti. Modi, büyük ihtimalle de rahat bir şekilde kazanacakken; sonraki aşamalar için Kongre Partisi liderliğindeki Hindistan İttifakı’na (The Indian National Developmental Inclusive Alliance - INDIA) biraz umut veren, analistlerin kafasını karıştıran ve iktidardaki BJP'yi gergin hale getiren şey, kendi tabanındaki kayıtsızlığın yol açtığı gizemli sessizliktir. Modi liderliğindeki BJP, bugüne kadar başta Müslümanlar olmak üzere azınlıklıkları hem demografik tehditle hem de sızmayla ilişkilendirerek, 1,42 milyar nüfusun yüzde 80'ini oluşturan Hinduların korkusunu mobilize etmişti. Partinin tabanını seferber etme enerjisi, bu kimlik siyasetine dayanmışken; kendi destek tabanının şimdiki kayıtsızlığı, bu kimlik duygusunun sulandırılmasıyla ilişkilendirilmektedir.
BJP’nin 2014’ten bu yana üstünlük sağlamasına yardımcı olan bu özdeşleşme tutkusunun, öncelikle muhalefet partilerinden büyük bir oportünist kitleyi partinin bünyesine katarak genişlemesinin tabanının ayrıcalıklarını azalttığı, statü kazandırıcı etkileri zayıflattığı ve bunun sonucunda kimlik duygusuna zarar verdiği düşünülüyor. İkinci olarak Modi’nin her zaman seçim kampanyasının merkezinde olmasına rağmen, BJP’nin geçmişte başarılı olduğu Racastan ve Madya Pradeş gibi eyaletlerde başarısının altyapısını oluşturan ve kendilerine ait kimlikleri olan yerel liderlerini, parti teşkilatındaki değişikliklerle kaybetmeye başlamasının yerel kast ve diğer denklemleri sarstığı iddia ediliyor. Son olarak da BJP’nin can sıkıntısının gücünü hafife aldığı, Modi'nin hâlâ toplum nezdinde büyük bir popülaritesinin olmasına rağmen, partisinin seçmene yeni bir şeyler sunma yeteneğinin büyük ölçüde azaldığı tartışılıyor. Kısacası BJP'nin karşılaştığı zorluk, Hindutva'yı seçmenlerin büyük bölümünde yaygın sağduyu haline gelecek kadar normalleştirmede eskisi gibi başarılı olamadığı üzerinden ele alınıyor. Tam olarak birleşemeyen muhalefete rağmen BJP, seçmenler arasında tam olarak neyin heyecan doğuracağı konusunda sorun yaşıyor.
Modi’nin Müslüman Karşıtı Açıklamaları
Hindu milliyetçisi seçmende zafer coşkusunun artmaması, seçimin sonraki aşamalarında daha fazla çatlak açıp muhalefeti daha fazla hareketlendirebileceği için de seçimlerin ortasında BJP'nin popüler ideolojik projesini bir kez daha ön plana çıkarması şaşırtıcı olmamıştır. Bu çerçevede geçtiğimiz Pazar günkü kampanya konuşmasında Müslümanları daha sert bir şekilde yeniden hedef alan Modi, Müslümanlardan "casuslar" ve "bebek üreticiler" olarak söz etti. Eski Kongre hükümetinin Başbakanı Manmohan Singh’in yıllar önce yaptığı bir konuşmada "Ulusun zenginliği üzerinde Müslümanların da hakka sahip olduğunu" söylediği bir konuşmaya atıfla Modi, Kongre Partisi’nin kazanması durumunda zenginliğin, ülkeye sızmış (insiders) daha fazla çocuğu olanlara (Müslümanlara) dağıtılacağını iddia etti. 1,42 milyar nüfusun yüzde 80'ini Hinduların oluşturduğu ülkede tahmini 200 milyon Müslümanı yüksek doğum oranları nedeniyle demografik tehdit olarak işaretleyen Modi, Kongre Partisi tarafından “Müslümanları açıkça hedef alma” gerekçesiyle Seçim Komisyonu’na şikayet edildi. Başta Indian Express olmak üzere ülkedeki birçok gazetenin editör sayfasından “ülkedeki çeşitliliğe zarar vermekle” suçlanan bu davranışın, özellikle Başbakan seviyesinde dile getirilmesinin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Kısacası kadrolarını ve tabanını arzu ettiği gibi harekete geçiremeyen Modi’nin, yeniden Hindu milliyetçisi gündemi en şiddetli şekilde devreye sokabilmenin tek yolunun Hindutva projesinin henüz kazanmadığını hatırlatmakta bulduğu söylenebilir.
Dış Politikanın Seçimlere Etkisi: İş mi Gurur mu?
Modi’nin Hindu milliyetçisi ve kalkınma gündemine karşı, Hindistan Kongre Partisi liderliğindeki Hindistan İttifakı ise ülkenin demokratik ve laik yapısını kurtarma, ötekileştirilmiş toplulukları koruma, çiftçiler için fiyatları yükseltme ve gençler için istihdam oluşturma gibi vaatler üzerinden kampanyasını yürütüyor. Bu doğrultuda çırak programları, devlet istihdamı, nakit transferleri, evrensel sağlık sigortası ve diğer sosyal garantiler ile de BJP’den daha büyük vaatlerde bulunduğu gözlemleniyor. Hatta Modi yönetimine karşı yolsuzluk, Adani ve Ambani gibi gruplara atıfla yandaş kapitalizmi, şeffaf olmayan seçim finansmanı gibi suçlamalarla saldırıda bulunmayı ihmal etmiyor. Ancak ülkede hiçbir siyasi parti daha yüksek bir ahlaki zemin iddia edemeyeceğinden yolsuzluk, seçmenlerin endişeleri arasında daha alt sıralarda yer alıyor. Yine seçmenler, siyasi partilerin büyük iş adamlarından para almasının kabul edilebilir olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla söz konusu iddialar, Modi’nin popülaritesini çok da olumsuz etkilemiyor. Muhalefet için güvenilirlik sorunu devam ediyorken; Modi’nin “Gucarat Modeli” ya da Sharad Pawar'ın “Baramati Modeli” gibi eyaletler için örnek bir güçlü bir kalkınma modeli başarısı da yakalayamadığı için başarısız bulunuyor.
Güncel Hindistan siyasetinde belirleyici kast ve sınıf dinamikleri, hâlâ önem arz etse de artan orta gelirli seçmenlerin oy verirken farklı kriterleri değerlendirmeye başladığı da söylenebilir. Nitekim ekonomik sorunların, toplumun öncelikleri arasında olmasına rağmen, bu seçimlerde seçmenlerin oy tercihlerini çok da etkilemediği araştırmalara yansıyabiliyor. Özellikle Hindistan'ın dünya sahnesinde yükselen statüsü, birçok Hintli seçmeni Modi’ye yönlendiren önemli bir çıktı olarak değerlendiriliyor. Bu açıdan yüksek genç işsizliği, artan eşitsizlik, kampanya finansmanı tartışmaları ve demokratik kurumların erozyona uğraması gibi konular, seçim sürecinin merkezinde yer alan gündemlere karşılık gelmesine rağmen, “ulusal gurur” üzerinden dış politikanın belki de ilk defa iç politikada bu kadar belirleyici olabilmesi, ilgiyle takip ediliyor. Hatta Hindistan'ın dünyadaki rolüne ilişkin halk nezdinde yükselen takdirin Başbakan Modi'nin üçüncü dönemine damga vurabileceği de düşünülüyor. Modi’nin “Hindistan'ı Yeniden Büyük Hale Getirme” vaadinin, içerde bu kadar karşılık bulması ise dış politikadaki maceracılığı artırabileceği için başta komşu ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunda endişelerin büyümesine de neden oluyor.
Sonuç olarak Modi yönetimi; demokrasi ve liberal değerlerin tehlikede olduğu, yolsuzluk, büyüyen eşitsizlik ve işsizlik, tekelleşme gibi suçlamalar üzerinden şiddetle eleştiriliyor. Ancak orta sınıfların isyanına yol açmayan orta düzeyde seyreden ekonomik performans, Modi’yi bu suçlamalara karşı henüz bağışık tutuyor. Demokrasinin çoğunlukla demokratik ya da liberal değerlere bağlılıktan ziyade, kibre karşı içgüdüsel bir isyan ortaya çıktığında sorunsallaştırıldığı ülkede, “Demokrasinin tehlikede olduğu” argümanlarının yankı bulacağı koşulların mevcut olmadığı söylenebilir. Çünkü Hindistan’da vatandaşların çoğu Hindistan demokrasisini bu şekilde deneyimlemiyor. Demokrasinin tehlikede olduğu argümanlarının, genellikle ciddi bir ekonomik hoşnutsuzluk dalgasının sırtına binerek, direnişin odak noktası olması gerekiyor. Ancak Müslümanlara karşı uygulanan şiddetin yanında, en popüler muhalefet liderlerinin de seçimlerden önce hapse atılması, toplum nezdinde kibir söylemlerinin her geçen gün artmasına aracılık ediyor.