Türkiye’nin 9 Ekim’de başlattığı Barış Pınarı Harekatı, hem terörle mücadele için tarihi bir dönüm noktası hem de Suriye iç savaşındaki dengeler açısından ABD, Rusya gibi küresel güç olan tarafları yeni pozisyon almaya zorlayan bir hamle oldu.
Türkiye, 2015-2016 arasında adeta uluslararası bir konsorsiyum şeklinde üzerine yöneltilen terör saldırılarına maruz kaldı. 33 büyük terör saldırısında 402 sivil yaşamını yitirdi, binlerce kişi de yaralandı. Güvenlik güçlerine yönelik terör saldırılarının da yoğunlaştığı bu süreç kanlı darbe girişimi ile en üst noktaya ulaştı.
2015’te Hendek operasyonlarında Güneydoğu’daki kentlerin sokaklarında sürdürülen terörle mücadele uluslararası baskılar, sosyal medyadaki algı operasyonları ve 15 Temmuz darbe girişimi ile durdurulmak istendi. Mart 2016’da PKK ile MLKP, TKP/ ML, DKP, MKP, TKEP/L, TİKB, THKP-C/MLSPB ve Devrimci Karargah terör örgütleri Türkiye’ye karşı birleşti. Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni kurarak savaş ilan etti.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, Türkiye’yi içeriden kemiren, ülkenin sırlarını, politikalarını anlık olarak yabancı istihbarat örgütlerine sızdıran terör örgütü FETÖ’nün saf dışı edilmesi, terörle mücadelede kritik bir eşik oldu. Halkın büyük bir bölümünün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehdidi tüm çıplaklığı ve gerçekliğiyle görmesi sayesinde terörle mücadelede kararlılık sağlanabilmiştir.
Türkiye 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı ile terörle mücadeleyi sınır ötesine ve Suriye sahasına taşıdı. 2018’de Zeytin Dalı Harekatı ile ardından yurt içinde Kıran operasyonları ve Irak’ta Pençe harekatları ile Türkiye teröristleri sınırlarından uzaklaştırmış, destekçilerini de yeniden düşünmeye zorlamıştır. FETÖ’den arınmış bir TSK’nın ne kadar başarılı olduğu net şekilde görülmektedir. Barış Pınarı Harekatı bu açıdan dönüm noktasıdır. Çünkü PKK’nın Suriye’deki kolu YPG ve PYD’yi açıkça savunan, silah, mühimmat ve istihbarat desteğinin yanında siyasi destek de veren ABD’yi geri adım atmaya zorlamış ve 30 kilometre derinliğindeki güvenli bölge hattından çıkarmıştır. Türkiye bu hamlesiyle Rusya’yı PKK-PYD konusunda tavır almaya zorlamıştır. Her ne kadar Moskova, PKK-PYD’yi terör örgütü olarak tanımasa da operasyonun haklılığını kabul etmiş ve Türkiye ile birlikte örgütün güvenli bölge dışına çıkarılmasına yardım edeceğini beyan etmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile 17 Ekim’de Ankara’daki görüşmesinde sağlanan mutabakat sonrası 22 Ekim’de Soçi’de Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelmiştir. Bu görüşme sonrasında 10 maddelik bir mutabakata varılmıştır. Erdoğan ile yaptığı ortak basın toplantısında Putin’in, “Türkiye’nin milli güvenliği için yaptığı harekatı anlayışla karşılıyoruz” sözleri, etnik ayrımcılık ve bölücülüğe karşı iki ülkenin ortak tutumda olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Soçi Mutabakatı'nın İçeriği
Mutabakat metni Türkiye’nin güvenlik endişelerine yanıt veren, Barış Pınarı Harekatı’nın haklılığını ve meşruiyetini teyit eden ve Türkiye’nin güvenli bölge kurma planını kabul eden bir içeriğe sahiptir. Terör örgütü PKK’nın ayrılıkçı hareketine karşı çıkan ve böyle bir çaba içinde olduğunu kabul eden bir mutabakat metni, ayrıca Türkiye’nin Suriye’de Esed yönetimine itirazını da reddetmeyen bir metindir.
Metnin ilk iki maddesi şöyle:
- Her iki taraf Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına ve Türkiye’nin milli güvenliğinin korunmasına olan bağlılıklarını teyit ederler.
- Terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle mücadele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemleri boşa çıkarma yönündeki kararlılıklarını vurgularlar.
İkinci maddede yer alan “ayrılıkçı gündemlerin boşa çıkarılması” esası, PKK-PYD’nin sözde Rojava denilen bölgede ABD desteğiyle kurulmak istenen garnizon devlete karşı ortak mücadele anlamına gelmektedir. Türkiye’nin fiziki olarak sahaya girmesi zaten bu planı ciddi biçimde sarsmıştır. Üçüncü maddede ise, “Tel Abyad ve Resulayn’ı içine alan 32 kilometre derinliğindeki mevcut Barış Pınarı Harekatı alanındaki yerleşik statüko muhafaza edilecektir” denilerek Türkiye’nin kontrolünü kazandığı alandaki varlığı tespit ve teyit edilmiştir. Bu yönüyle Türkiye buradan geri çekilme baskısı altına alınmayacaktır. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) konumu düşünüldüğünde Türkiye’nin olası BM kararlarına karşı koruma sağladığı söylenebilir.
Adana Anlaşması'nın Önemi Vurgulandı
Mutabakatın dördüncü maddesinde ise “Her iki taraf Adana Anlaşması’nın önemini teyit eder. Rusya Federasyonu mevcut koşullarda Adana Anlaşması’nın uygulanmasını kolaylaştıracaktır” ifadesi yer alıyor.
Bu maddede yer alan Adana Mutabakatı ile ilgili yapılan yorumlarda özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Esed ile görüş” baskısı kurulmaya çalışıldığı ifade edilmektedir. Oysa bu madde, Rusya’nın Türkiye’yi Esed yönetimi ile görüşmeye zorlamadığını göstermektedir. Rusya, aracılık edeceğini kayda bağlayarak Ankara’nın rejimle Moskova üzerinden iletişim sağlamasının yolunu açmıştır. Rusya’nın kolaylaştırıcı rol üstlenmesinin nedeni, Türkiye’nin Esed rejimi ile doğrudan görüşmek istememesidir ve Rusya bunu kabul etmiştir. Ayrıca Adana Mutabakatı, Türkiye’nin lehine bir belgedir ve Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı operasyonların hukuki temellerinden birini oluşturmaktadır.
Rusya yapılan anlaşma ile Barış Pınarı Harekatı alanının dışında kalan YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometrenin dışına çıkarılmasını temin etme konusunda sorumluluk üstlenmiştir. Mevcut Barış Pınarı Harekatı alanının batısı ve doğusunda 10 kilometre derinlikteki Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri yapılması kararı ile Türkiye sınır ötesinde sürekli bulunma ve gözlem yapma kapasitesi kazanmıştır.
“YPG Çekildi” Açıklaması
Türkiye öteden beri Münbiç ve Tel Rıfat’ta etkinliğini arttırmayı planlamaktaydı. ABD’nin uzun süre ayak diremesi, burada “Münbiç Askeri Konseyi” adı altında faaliyet gösteren PKK-YPG unsurlarını kentten çıkarmaması Türkiye için sorun oluşturuyordu. Mutabakatla Rusya, “Bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır” sözü verdi. Rusya yapılan mutabakatla, “Bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır” sözü verdi. YPG’nin bölgeden çıkarılması için belirlenen 150 saatin sona erdiği 29 Ekim’de bir açıklama yapan Moskova, YPG unsurlarının çekildiğini açıkladı. Ancak Türkiye’nin, YPG’nin güvenli bölge olarak belirlenen alandan tamamen çekilip çekilmediğinin takipçisi olması gerekiyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Ekim’de yaptığı açıklamada sürecin takipçisi olduklarını ve kendi gözlemlerinden hareketle bu konudaki nihai kararı vereceklerini belirtti.
Münbiç gerek mültecilerin geri dönüşü hakkında gerekse Fırat’ın batısındaki statükonun devamı açısından önemli bir noktadır. Bu anlamda, mutabakatın yedinci ve sekizinci maddelerinde belirtilen “Her iki taraf terörist unsurların sızmalarının önlenmesinin temini için gerekli tedbirleri alacaktır” ve “Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır” ifadeleri önemlidir.
Soçi’de Türkiye ve Rusya, muhtıranın uygulanmasını gözetmek ve koordine etmek amacıyla müşterek bir denetim ve doğrulama mekanizması ihdas edilmesini de kararlaştırmıştır. Bu mekanizma, iki ülke arasındaki koordinasyonu geliştirecek ve anlaşmazlıkların bir süreç ve sistem içinde değerlendirilmesini de mümkün kılacaktır. Ayrıca taraflar, 10. Maddede “Astana Mekanizması çerçevesinde Suriye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla çalışmalarını sürdürecek ve Anayasa Komitesi’nin faaliyetlerini destekleyecektir” diyerek siyasi sürece de vurgu yapmışlardır.
Dengeler Değişiyor
Barış Pınarı Harekatı, Amerikan yönetimi içinde tartışmaları alevlendirirken Türkiye’nin Rusya ile Suriye’de yeni bir denge yakalamasını da sağlamıştır. Operasyon uluslararası basın kuruluşlarının yanlı ve operasyonel yayınlarını afişe etmekle kalmamış bunların Türkiye içerisindeki uzantılarının maksatlı faaliyetlerini de açığa çıkarmıştır. Türkiye’nin askeri güç kullanımı, ABD’nin YPG üzerinden Suriye üzerinde bir garnizon devlet kurması planını sonlandırmış, örgütü Sünni Arap nüfusun yoğun olduğu, taban bulamayacağı Rakka-Deyrizor hattına itmiştir. PKK-YPG terör örgütünün burada uzun vadede barınması mümkün değildir.
Harekat, Avrupa başkentlerinde korunma bulan PKK-YPG mensuplarını kızdırmış, bulundukları ülkelerde şiddet eylemleri yapmalarına yol açmıştır. Terör örgütü mensup ve yandaşlarının Türk işyerlerine, sivillere ve araçlara saldırması, bunların gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Olayların bu şekilde devam etmesi Batılı ülkeleri örgüte karşı tavır almaya zorlayacaktır.
Sonuçta Türkiye önce sahada sonra masada kazanmıştır. Ancak gerek ABD Başkanı’nın gerekse Rus Savunma Bakanı’nın, kırmızı bültenle aranan ve Türkiye’de pek çok terör eyleminden sorumlu tutulan terör örgütü elebaşlarından Şahin Cilo ile görüşmeleri bir işaret fişeğidir. Kamuoyuna açıklanan bu temaslar meselenin sona ermediğinin, söz konusu ülkelerin farklı şekillerde ve yöntemlerde arayışlarını sürdüreceğinin göstergesidir. Türkiye’nin aynı cesaret, ciddiyet ve kararlılıkla mücadeleyi sürdürmesi gerekmektedir.