Kriter > Dış Politika |

Türkiye'nin Jeopolitik Görünümü: 2023'ün Ötesini Düşünmek


2022'de Türkiye'nin güvenlik ve jeopolitik görünümü, büyük güç politikaları, küresel salgının ekonomide devam eden etkileri ve Ukrayna'daki savaş gibi hem makro hem de küresel ve bölgesel eğilimler ve gelişmelerle şekillendi. Türkiye'nin bu eğilim ve gelişmelere tepkisi, 2021'in sonlarından itibaren dış ve ekonomi politikalarında nüanslı davranışlar şeklinde ortaya çıktı.

Türkiye'nin Jeopolitik Görünümü 2023'ün Ötesini Düşünmek

Türkiye, Ukrayna'daki savaştan Güney Kafkasya'daki kırılgan barışa, İran'daki yaygın kitlesel protestolara, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'den gelen terör tehditlerine, Yunanistan ile gerilimine kadar uzanan bir dizi jeopolitik, güvenlik ve istikrarsızlaştırıcı zorluğun merkezinde yer alıyor. Ege ve Doğu Akdeniz üzerindeki büyük güç politikaları, küresel salgının ekonomik etkileri ve mevcut zorlukları şiddetlendiren kitlesel düzensiz göç gibi daha küresel ve ulusötesi sorunların olumsuz etkileri, Türkiye’nin jeopolitik ve güvenlik ortamını doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor. Türkiye, böylesine zorlu bir ortama paralel olarak, söz konusu risk ve zorlukların yıkıcı etkilerini azaltmak için belirli başa çıkma mekanizmaları ve politikaları ortaya koyarken, krizlerden doğabilecek fırsatları mümkün olduğunca değerlendirmeye çalışıyor.

Küresel eğilimler ve değişimler, tek tek ülkelerin veya devletlerin politikalarını uygulayabilecekleri, ayrıca stratejik yönelimlerini belirleyebilecekleri ortamı her zamankinden daha fazla şekillendiriyor. Covid-19 salgını ve ardından gelen ekonomik sorunlar gibi küresel süreçler, ABD'nin lider güç olarak gücündeki ve etkisindeki görece düşüş ve Asya-Pasifik bölgesine stratejik ve jeopolitik yeniden yönelimi, küresel siyasetin yeniden şekillendiğine dair önemli ipuçları sunuyor. ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesine yönelik giderek azalan ilgisi, Rusya’nın Ukrayna müdahalesi ile değişmiş görünüyor. Ukrayna'daki savaş dışında, tüm bu süreçler uzun vadeli olgular olarak öne çıkıyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından yaşanan jeopolitik şok, Tayvan üzerinden gerçekleşen ABD-Çin rekabeti ve Avrupa ile Rusya arasında klasik jeopolitik rekabetin geri dönmesine ek olarak; artan enerji fiyatları, enerji güvensizliği ve gıda güvenliğinin kırılganlığı, uluslararası sistemin istikrarı için varoluşsal bir tehdit oluştururken, devletlerin uluslararası politikadaki stratejik yönelimlerini de değiştiriyor.

Uluslararası politikadaki tüm aktörler gibi Türkiye de dünya siyasetindeki bu kapsamlı dönüşüm sürecinden etkileniyor. Söz konusu dönüşüm sürecinin Türkiye üzerindeki en ani ve doğrudan etkisi, son on yıl içinde ara sıra yaşanan birkaç istisna dışında, ABD ile ilişkilerinin istikrarlı bir şekilde bozulması oldu. Türkiye ile ABD arasındaki uzun vadeli stratejik önceliklerin saptırılması, ikili arasında çok sayıda bireysel ve görünüşte izole krizin ortaya çıkmasına elverişli bir ortam oluşturdu. ABD'nin ihmali veya en azından Türkiye'nin ulusal güvenlik kaygılarına gereken önemi vermemesi, Türkiye'yi temel ulusal çıkarlarını güvence altına almak için dış ve güvenlik politikalarında daha “özerk” ve muhtemelen daha güvenlik odaklı bir tutum benimsemeye itti.

Öte yandan, Türkiye'yi daha özerk hareket etmeye zorlayan ortam ve dinamikler, aynı zamanda, çok taraflılığın dramatik bir şekilde geri çekildiği ve ABD'nin çok daha az ilgilendiği bir dönemde, Türkiye'nin bölgesel rakiplerinin daha iddialı ve cesur hareket etmeleri için bir motivasyon kaynağıydı. Bu “boşluk”, Türkiye'yi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki diğer bölgesel güçleri, herkes için sürdürülemez ölçekte şiddetli bir jeopolitik mücadelenin içine hapsetti. Bölgesel aktörler arasındaki jeopolitik çatışmanın beyhude veya kapsamlı doğasına ilişkin bu farkındalık, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bir normalleşme ve yakınlaşma döneminin başlamasına yol açtı.

Ancak, Türkiye ile bölgesel rakipleri arasındaki normalleşme ve yakınlaşma, Türkiye'nin özellikle Ortadoğu ülkeleri ile olan dış ilişkilerine özgü münferit bir gelişme değil. Daha çok, Türkiye'nin dış politikasında manevra yapmak için daha geniş bir alan çıkarma hamlesinin bir parçası olarak ortaya çıktı.

Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi'nde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile görüştü. (Cumhurbaşkanlığı/AA, 6 Ekim 2022)

 

2022: Yeni Bir Jeopolitik Hesap Dönemi

2022'de Türkiye'nin güvenlik ve jeopolitik görünümü, büyük güç politikaları, küresel salgının ekonomide devam eden etkileri ve Ukrayna'daki savaş gibi hem makro hem de küresel ve bölgesel eğilimler ve gelişmelerle şekillendi. Türkiye'nin bu eğilim ve gelişmelere tepkisi, 2021'in sonlarından itibaren dış ve ekonomi politikalarında nüanslı davranışlar şeklinde ortaya çıktı. “Ticaret devleti” kavramının ve siyasetinin, kendine özgü bir versiyonunun pratiğini oluşturan normalleşme/yakınlaşma girişimlerinde, ekonomik kaygılar tartışmalı bir rol oynasa da Türkiye 2022’de normalleşme siyasetini konsolide etmeyi başardı. 2022’nin bütününe yayılan asıl mesele ise Türkiye’nin, savaşın olumsuz etkilerini azaltmak için Ukrayna'daki savaş çerçevesinde kendine özgü bir tarafsızlık tanımlaması ve uygulamasıydı.

 

Normalleşme

2022'de Türk dış politikasının en baskın temalarından biri, hiç şüphesiz Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki bazı bölgesel aktörlerle ve aynı zamanda Ermenistan ile başlattığı geniş çaplı normalleşme/uzlaşma çabalarıydı. Türkiye'nin İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve hatta Ermenistan ile gerilen ilişkileri, bölge ve dünyadaki her ülkenin kendi ulusal kapasitesine göre değişen düzeylerde çeşitli sorunlara yol açmıştı. Dolayısıyla Türkiye'nin normalleşme çabaları, Türkiye'nin uzun süredir anlaşmazlığa düştüğü aktörlerin doğurduğu ya da şiddetlendirdiği sorun ve güçlükleri aşma girişimi olarak ortaya çıktı. Türkiye'nin devam eden normalleşme çabalarından beklentisi, eski “hasım” veya rakiplerinden bazılarını, somut ve elle tutulur çıkarları paylaşarak, bir ortak haline dönüştürmek. Bu tür çabalar arasında, İsrail gazını Avrupa pazarlarına ihraç etmek için İsrail ile Türkiye arasında bir gaz boru hattı inşa konusu ve Türkiye'nin yerli savunma ürünlerini Suudi Arabistan ve BAE ile birlikte ihraç etmek ve ortak üretim de yer alıyor.

Tüm normalleşme/uzlaşma çabası, son yıllardaki başarıları farklı bir yaklaşımla pekiştirmek ve korumakla ilgili olan Türk dış politikasının daha geniş perspektifine uyuyor. Tüm bu jeopolitik ve askeri mücadelelerde, Türkiye en azından temel çıkarlarını sağladı ve ardından normalleşme/uzlaşma sürecini başlattı. Türkiye, söz konusu ülkelerle normalleşme/uzlaşma sürecinden farklı dinamiklere ve hesaplara tabi olmasına rağmen, 2022'de Suriye rejimi ile ilişkilerini normalleştirme isteğinin sinyallerini de birden fazla kez verdi. Rusya ile Suriye rejiminin Ankara ile Şam arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik çabaları, muhtemelen Türkiye'nin Ukrayna'daki savaş için Rusya ile kurduğu karmaşık denge çerçevesinde karşılaması gereken Rusya'nın süregelen ısrarının bir sonucu. Ayrıca Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve Haziran 2023'te genel seçimlere gidiyor olması, Türkiye genelinde yaşanan krizlerin maliyetlerinin düşürülmesini ve en önemli konulara yoğunlaşılmasını zorunlu kılıyor. Şam ile olası bir normalleşme, varsayımsal olarak Ankara'nın yalnızca YPG tehdidine odaklanmasının ötesinde mültecilerin geri dönüşüne de imkan tanıyacak bir anlaşmaya varılması hedefini güdüyor. Nitekim 11 yılın ardından savunma bakanlarının ilk kez Moskova’da bir araya gelmesi, bu durumu açıkça gösteriyor.

 

Ticaret Devletine Geri Dönüş

Türkiye ile ortakları arasında devam eden normalleşme/yakınlaşma sürecinin gözle görülür ekonomik boyutu, 2000'lerin başında Türk dış politikasını açıklamak için bir çerçeve olarak da kullanılan “ticaret devleti” kavramını çağrıştırıyor. Süregelen normalleşme/uzlaşma çabaları, sadece ekonomik çıkarlar üzerinden yürütülmese de Türkiye ile BAE ve Suudi Arabistan arasındaki süreçlerde olduğu gibi en azından bazı süreçlerde merkezi bir role sahip. Bu ülkelerin ihtiyaçlarının zamansal ve sektörel örtüşmesi, ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasını mümkün kıldı. Türkiye'nin ekonomik sıkıntıları, yabancı fonların ve yatırımların girişini güvence altına almayı birinci öncelik haline getirdi ve Suudi Arabistan ile BAE ise bunu sağlayabilecek kaynak zengini ülkeler olarak öne çıktı.

 

Ukrayna'daki Savaş

Türkiye, Ukrayna'daki savaş öncesi ve savaş sırasındaki dış politika aktivizmi nedeniyle sadece bölgesel değil, küresel düzeyde de ön plana çıktı. Türkiye'nin savaştaki tarafsızlığı, savaşta taraf tutamayacak kadar iki tarafla da ilişkilerinin vazgeçilmezliğinin bir uzantısıdır. Bu itibarla Türkiye, birden çok düzeyde karmaşık bir dengeleme eylemi uyguluyor. Türkiye'nin hem Kiev hem de Moskova ile olan samimi ilişkileri, her iki taraf nezdinde bir güvenilirlik kaynağıysa, diğer önemli kaynak da Türkiye'nin özerkliği ve ulusal kapasitesidir. Türkiye, yıllar içinde artan stratejik özerkliği sayesinde artık Batılı müttefiklerinden bağımsız politikalar üretebiliyor ve politika seçimleri için onlarla birlikte tırmanma riskini alarak ağır baskılara direnebiliyor. Ayrıca Türkiye, Ukrayna'ya Bayraktar S/İHA'ları ve mühimmat ikmali ve Montrö Sözleşmesi'ni ileri sürerek Rus savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçişini engelleme örneklerinde olduğu gibi “sopa” kullanıp muhataplarını kısıtlama yeteneğine de sahiptir.

Genel olarak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Soğuk Savaş'tan sonra oluşturulan bölgesel ve uluslararası statükonun doğasını değiştirdi ve aktörleri stratejik yönelimlerini yeniden formüle etmeye zorladı. Ukrayna'daki savaşın Türkiye açısından stratejik sonuçlarından biri, Türkiye'yi jeopolitik konumunu yeniden hatırlatma ve arttırma; Avrupa ve ABD karşısında NATO içindeki yerini yeniden ayarlamaya ve kendisini ortaya çıkan duruma göre yeniden yönlendirmeye zorlayan yeni bir jeopolitik gerçekliğin ortaya çıkmasıdır.

Rusya-Ukrayna Müzakere Heyetleri Toplantısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe'te yapılan Rusya-Ukrayna Müzakere Heyetleri Toplantısı'na iştirak etmişti. (TCCB-Murat Çetinmühürdar/AA, 29 Mart 2022)

 

2023: Jeopolitik Bir Değişim mi, Stratejik Konumunun Güçlenmesi mi?

Türkiye'nin savaştaki karmaşık dengeleme eylemi, Ukrayna'daki savaşa özgü değil, öncelikle stratejik özerkliğini ve ikinci olarak da jeopolitik portföyünde çeşitliliği sağlamaya yönelik çok daha geniş bir stratejik ve jeopolitik yönelimin parçasıdır. Türkiye'nin genel olarak Batı ile ilişkilerini, pratik iş birliği ilişkileri ile dengeleme yönündeki uzun vadeli arayış ve pratiği 2023'te de devam edecektir. Bu yönelim ve Ukrayna'daki savaşın devamı doğrultusundaki beklentisi, Türkiye'nin bu yılda da mevcut dengeleme ve tarafsızlık politikasını sürdürmesine işaret etmektedir. 2023'te belirli gerilimi azaltma fırsatları ve hatta yeni müzakere turları ortaya çıkabilir ve Türkiye de bu fırsatlara öncülük ederek, inisiyatif alacaktır.

Türkiye'nin dış ilişkilerini düzenlemedeki “ticaret devleti” potansiyeli de 2023'te devam edecek gibi görünüyor, çünkü ekonomik sıkıntıları, kısa vadede aşılacak türden değil. Ayrıca, dünya ekonomisinin, küresel salgının ağır maliyetlerinin etkisinde kalmaya devam etmesi ve 2023'te küresel bir durgunluk beklentisi olması nedeniyle, Türkiye dışındaki hemen hemen tüm ülkeler için ekonomik kaygılar merkezi bir yer tutacaktır. Bu ekonomik görünüme paralel olarak, Türkiye ile ortakları arasında devam eden normalleşme/uzlaşma sürecinin de 2023'te devam etmesi ve muhtemelen derinleşmesi beklenmelidir.

Türk dış politikasının görece yeni bir bileşeni olan savunma sanayii, 2022'de olduğu gibi 2023'te de yükselişini hız kesmeden sürdürecektir. Stratejik bir sektör olan Türkiye'nin savunma sanayiindeki gelişmelerin, bu sektörün ötesinde yansımaları bulunmaktadır. Türkiye, şimdiden “dron diplomasisi” veya “savunma diplomasisi” olarak anılmaya başlanan savunma ürünleri ihracat pazarlarını, hem nicelik hem de nitelik olarak büyütme yolunda ivme kazandı. Ukrayna'daki savaş, Rusya'nın birçok ülkeye savunma ürünleri ihraç etme kapasitesini önemli ölçüde azalttı ve savaş bu yıl da uzayacağı için Rusya'nın kapasitesi 2023'te daha da azalacak. Rusya'nın özellikle Asya, Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika'da boşluğunu Türkiye doldurmaya hazırlanıyor.

Türkiye'nin hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında terörle mücadele çabaları, 2023'te de devam edecek. 2022'de Türkiye'nin terörle mücadele operasyonları özellikle Kuzey Irak'ta daha da derinleşti; ancak Türkiye'nin operasyonel ve stratejik hedeflerine henüz tam olarak ulaşılmış değil. Bu nedenle, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta devam eden terörizmle mücadele misyonlarını tamamlama girişiminde bulunması ve ayrıca PKK terör örgütünün Suriye kanadı YPG'nin belirlenmiş liderleri ve Kuzey Suriye'deki üyelerine yönelik hedef operasyonlarını sürdürmesi muhtemeldir. İstanbul'daki bombalı saldırının gösterdiği gibi, YPG tehdidi Türkiye için hala kinetik olduğundan, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki YPG kontrolündeki bölgelere sınır ötesi askeri harekatı 2023'te olası görünmektedir. Eğer Suriye ile bir anlaşma ortaya çıkmazsa, Türkiye Suriye’de askeri bir operasyon için hazır görünmektedir.

2023'te Türkiye-ABD ilişkilerinde en önemli konu, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Robert Menendez'in önünü tıkadığı yeni parti F-16 savaş uçakları ve modernizasyon kitlerinin Türkiye'ye getirilmesi olacaktır. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde YPG'ye karşı gerçekleştirmeyi planladığı sınır ötesi askeri harekat da ikili ilişkileri germe riski taşıyor. Biden'ın 2023'teki Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde tercih edeceği hareket tarzına bağlı olarak; Biden kendi seçimlerinde olduğu gibi açıkça Erdoğan karşıtı bir duruş benimserse, Türk iç siyaseti de iki ülke arasında bir gerilim kaynağı olabilir.

Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde Ege ve Doğu Akdeniz'deki rekabetin deniz bölgeleri üzerinden tırmanma olasılığı yüksek görünüyor. Yunanistan'ın Girit'in iddia edilen deniz bölgesi üzerindeki iddiası ile Türkiye-Libya'nın ikili olarak sınırlandırılmış münhasır ekonomik bölgeleri arasındaki çatışma, 2023'te Türkiye ile Yunanistan arasında bir açmaza neden olabilir. 2023'ün ortalarında yapılacak Türkiye ve Yunanistan seçimleri dikkate alındığında, var olan rekabet derinleşir ise gerilimi azaltmak ve üçüncü taraf müdahalesi için diplomatik ve jeopolitik manevra kabiliyeti oldukça sınırlı olur. Ayrıca Türkiye-Yunanistan gerilimi, Türkiye-ABD ilişkilerinde de dinamik hale geldi. Dolayısıyla 2023’te Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yaşanacak gerilimlerden, Türkiye-ABD ilişkilerinin de etkilenmesi ihtimali belirgindir.

2023’te, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerin stratejik niteliğinin pekiştirilmesi beklenmelidir. Bu yıl, Türkiye'nin Azerbaycan ile ilişkilerinin yörüngesinin de daha geniş enerji jeopolitiği bağlamında sonuçları olacaktır. Putin'in Türkiye'yi bir enerji üssü haline getirme önerisi gerçekleşse de gerçekleşmese de, Azerbaycan'dan Türkiye üzerinden Avrupa'ya uzanan mevcut enerji koridorunun, Türkmenistan'dan da olası bir satın alma kapasitesiyle yükseltilmesi muhtemeldir.

Ukrayna'daki savaş 2023'te de uzayıp devam edecek ve Türkiye'nin gündemindeki merkezi yerini koruyacak. Türkiye hem Kiev hem de Moskova üzerindeki nüfuzunu kullanarak tahıl anlaşmasını periyodik olarak yenileme çabalarını sürdürecektir.

2023'te Ortadoğu'nun baskın gündemi, birçok ülke arasında devam eden normalleşme/uzlaşma çabaları olacaktır. Bölgedeki normalleşme/uzlaşma çabalarının devam etmesi için en büyük risk, aşırı sağcıları da içinde barındıran yeni İsrail hükümeti olacaktır. Doğu Kudüs ve Gazze'de ciddi bir tırmanış hem “İbrahim Anlaşmaları”nı hem de Türkiye-İsrail normalleşme/yakınlaşma sürecini sınayabilir ve etkileyebilir.

Kuzey Afrika'da ise Türkiye'nin asıl ilgi alanı Libya olacaktır. Türkiye ve Libya, sadece Doğu Akdeniz'deki iddialarını pekiştirmek için değil, aynı zamanda Cezayir'in Avrupa'nın enerji ihtiyacı için alternatif bir kaynak olarak ortaya çıkmasıyla Avrupa'nın enerji ihtiyacını daha fazla karşılama fırsatını değerlendirmek için hidrokarbon arama ve üretimi alanındaki iş birliklerini artırabilir. Türkiye ve Cezayir, hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın enerji talebini karşılamak amacıyla 2023'te enerji sektöründeki mevcut iş birliklerini geliştirebilir.

2023 cumhurbaşkanlığı seçimi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyıla girdiği bir döneme rast geliyor. Türkiye'nin jeopolitik ve güvenlik ortamı oldukça rekabetçi ve kısıtlayıcı olacak ve Türkiye'nin ikinci yüzyıldaki stratejik yönelimiyle ilgili birbiriyle yarışan jeopolitik projeler gerçekleşecek. 2023, sadece iç siyaset açısından değil, Türkiye'nin bölgesel ve küresel stratejik yönelimi açısından da ülkenin ikinci yüzyılının başlangıcı olacaktır. Bu noktada seçimler Türkiye’nin jeopolitiğini şekillendirecek belki de en baskın dinamik olacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası