Kriter > Siyaset |

Karlov Suikastı: Bir Kaos Operasyonu


Türkiye uzun süredir FETÖ’den DEAŞ’a, PKK’dan DHKP-C’ye kadar yurt dışı bağlantılı birçok terör örgütüyle mücadele ediyor. Son yıllarda ise mezkur terör örgütleri arasındaki ayrımların flulaştığı, amaç birlikteliği üzerinden ortak hareket zemininin yaratıldığı ve koordineli terör faaliyetlerinin sürdüğü bir dönem yaşıyoruz.

Karlov Suikastı Bir Kaos Operasyonu

Türkiye uzun süredir FETÖ’den DEAŞ’a, PKK’dan DHKP-C’ye kadar yurt dışı bağlantılı birçok terör örgütüyle mücadele ediyor. Son yıllarda ise mezkur terör örgütleri arasındaki ayrımların flulaştığı, amaç birlikteliği üzerinden ortak hareket zemininin yaratıldığı ve koordineli terör faaliyetlerinin sürdüğü bir dönem yaşıyoruz.

Arap Baharı’nın paradigma değiştirici gösterilerinin başladığı ve Türkiye’nin yeni paradigmaya desteğini açıkladığı günden itibaren karşı devrim çabaları Ortadoğu’da yaygın kaosun ülkemize taşınması şeklinde devam ediyor. Suriye hem krizin doğası hem de ülkenin coğrafi konumu itibarıyla bu çabanın merkezine oturmuş durumda. Suriye’deki çok aktörlü ve çok denklemli sıcak çatışma ve yaygın kaosun, sınırın diğer tarafındaki Türkiye’ye ihraç edilmesi çabalarında FETÖ, PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi taşeronların aktif bir şekilde kullanıldığına şahit oluyoruz. Bu terör örgütleri kapasiteleri ve faaliyet alanları çerçevesinde, ortak amaçları olan kaosun Türkiye’de yayılması için canhıraş bir faaliyet yürütüyor.

Terör Stratejisi Olarak Kaos

Kaos terör örgütlerinin büyümesi, alan kazanması, gündemlerini gerçekleştirmesi, psikolojik operasyonlar yürütmesi, militan kazanması ve meşruiyet devşirmesine olanak sağlayan bir durumdur. Bu sebeple terör örgütleri bir taraftan kaos çıkarmaya ve/veya kaosu derinleştirmeye çalışırlarken diğer taraftan da bu durumdan istifade ederek gündemlerini gerçekleştirme uğraşısı içerisine girer. PKK’nın Suriye’de fiili hakimiyet alanları ilan etmesi, muhalif Kürt gruplarını şiddet kullanarak bastırması, DEAŞ’la mücadele paketinde ABD’den siyasi ve askeri destek alması, velhasıl Suriye’nin kuzeyinde dış destekli bir güç unsuruna dönüşmesi Suriye’deki kaos ortamıyla doğrudan ilişkilidir.

DEAŞ da kaosu bir strateji olarak kullanan ve devletleşme çabalarının aşaması olarak kabul eden bir terör örgütüdür. Örgütün terör stratejisinin merkezi metinlerinden birisi olan Vahşetin İdaresi isimli kitapta Ebu Bekir Naci, DEAŞ tarzı selefi-cihadi gruplara kaosu derinleştirmelerini ve kaosun hüküm süreceği bir ortam oluşturmak için gayret etmelerini tavsiye etmektedir. Zira Naci’ye göre kaosun hüküm sürdüğü bir yerde insanlar kendilerini kaostan çıkaracak bir kurtarıcı arar ve kendilerine güvenlik temin edebilen aktöre kurtarıcı gözüyle bakıp itaat ederler.

Benzer şekilde FETÖ de kendi ve ortaklık içerisinde olduğu terör örgütleri eliyle oluşturmaya çalıştığı kaos ortamından 15 Temmuz’da istifade etmeye çalışmış ve TRT’deki korsan bildirisinde Türkiye’yi kaostan kendisinin kurtaracağını iddia etmişti. 15 Temmuz’un başarısız olmasıyla birlikte FETÖ, ülke genelinde kaosu derinleştirecek ve insanlarda güvensizlik hissini yaygınlaştıracak terör eylemlerine ya doğrudan ya da temasta olduğu diğer terör örgütleri aracılığıyla girişmiştir. FETÖ’nün meyvelerini toplamayı hayal ettiği kaos, Vahşetin İdaresi’nde anlatılan kaostan çok farklı değildir.

Terör Konsorsiyumunun Hesabı Tutmadı

Asker, polis ve sivillere yönelik terör saldırılarından ekonomik operasyonlara, dış destekli medya kampanyalarından Batı’daki lobi faaliyetlerine kadar birçok metotla FETÖ’nün başını çektiği terör konsorsiyumu kaosu, gündemlerini gerçekleştirmelerinin ana aracı olarak kullanmaktadır. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastı da bu çabaların bir ayağı olarak okumak mümkündür. Zamanlaması, bağlamı ve de faili itibarıyla Karlov suikastının, örneğin Reyhanlı, Beşiktaş, Kayseri veya Ankara Gar saldırıları, MİT tırları operasyonu veya 6-8 Ekim katliamından özde hiçbir farkı yoktur. Hepsi de aynı amaca matuf ve aynı havuz içerisindeki terör odakları tarafından gerçekleştirilen eylemlerdir.

Türkiye-Rusya ilişkilerinde normalleşmenin devam ettiği, Halep’teki tahliyeler ve Astana süreci sebebiyle müzakerelerin sıklaştığı bir zamanda, söz konusu suikast ile jet hadisesine benzer bir kriz çıkarma amacı dikkatlerden kaçmamaktadır. Jet hadisesi konjonktür uygun olduğunda Rusların tüm iletişim kanallarını kapatıp krizi tırmandıracak bir politika izleyebileceğini göstermişti. Karlov suikastının faili ve azmettiricisi, jet hadisesinde olduğu gibi Rusların iletişim kanallarını kapamasını ve hadiseyi milli haysiyet meselesine dönüştürmesini umuyordu. Fakat konjonktür ve iki liderin vakit geçirmeden görüşmesi, tarafların ortak pozisyon almasına sebep oldu. İki lider de provokasyonu gördü ve doğrudan veya dolaylı olarak FETÖ’yü işaret etti. Şimdiye kadar suikastçının geçmişi ve ilişkilerine dair ortaya çıkan bilgiler de bu fikri tahkim etti.

 El-Kaide Paketinde FETÖ

Suikastın paketlenme şekli ve failin ortaya koymaya çalıştığı profil de azmettiricinin kimliğine dair kuvvetli fikirler vermekte. Karlov’a ateş ettikten sonra failin ezberlediği ve ağzında emanet duran Arapça cümleyi telaffuz etmesi ve ardından Halep’e göndermeler yapması, açık bir manipülasyon ve hedef saptırma çabasıdır. “Biz Hz. Peygamber’e cihat üzerine biat edenleriz” ifadesinin hızlıca el-Kaide ile bağlantılandırılması, suikastın el-Nusra üzerine yıkılması hatta Şam’ın Fethi Cephesi’ne ait olduğu iddia edilen (eski adıyla el-Nusra) sahte bir üstlenme metninin FETÖ-İran ortak yapımında servis edilmesi, FETÖ’nün MİT tırları operasyonuna benzer bir operasyon yapma gayretini ortaya koymaktadır. Zaten suikastçının söylediği Arapça cümle el-Kaide’ye ait değil İslam tarihinde referansları bulunan ve farklı versiyonları ezgilerde de yer almış bir ifadedir.

Darbe girişimi sonrasında tutuklanan üniformalı bir FETÖ’cünün 15 Temmuz öncesinde el-Nusra’nın polis içerisindeki “hayali” yapılanmasından bahsetmesi bile Karlov suikastının FETÖ ile bağlantısını göstermektedir. Zira FETÖ planladığı eylemleri özellikle sosyal medyada kehanet ve stratejik öngörü olarak önceden dolaşıma sokmasıyla bilinen bir örgüttür. Şimdiye kadar el-Kaide’nin dünyanın herhangi bir ülkesinin herhangi bir güvenlik kurumunda örgütlenmesine dair bir örnek yokken, failin el-Kaide doğrultusunda radikalleştiğini gösterecek geçmişi ve çevresine dair en ufak bir delil mevcut değilken hatta Şam’ın Fethi Cephesi’nin resmi sözcüsü Hüsam el-Şafii suikastla alakaları olmadığını açıklamışken ısrarla el-Kaide bağlantısı üzerinde durulması da manipülasyon çabasını faş etmektedir. Kaldı ki eğer kendileri organize etmiş olsalar el-Kaide’nin bu ses getiren suikastı üstlenmemesi için veya Türkiye’nin de failin el-Kaide olduğunu açıklamaması için hiçbir rasyonel sebep yoktur.

Suikast bir taraftan Rusya-Türkiye ilişkilerini gerginleştirmek suretiyle Fırat Kalkanı Harekatı ve Suriye görüşmelerinde komplikasyonlara sebep olmayı diğer taraftan da firari bir FETÖ militanının suikasttan birkaç gün önce yazdığı şekilde “Türkiye’de elçilerin artık güvende olmadığı” fikrini yaymayı hedefliyordu. Yani suikast jet hadisesi sonrasında olduğu gibi Türkiye’nin özellikle Suriye’deki hareket alanını kısıtlarken aynı zamanda vatandaşlara ve uluslararası camiaya Türkiye’de kaos ve güvensizliğin hüküm sürdüğü imajını pompalamak üzerine kurulmuştu. Neyse ki iki liderin duruma hızlıca vaziyet etmeleri, Suriye’de kurulan yeni denklem ve 15 Temmuz’da olduğu gibi FETÖ’nün suikasttaki izlerini örtme konusundaki nadanlığı, Türkiye-Rusya ilişkilerini suikast ile amaçlananın tam zıttında bir düzleme oturturken hem FETÖ- kaos ilişkisini afişe etti hem de söz konusu örgütün terörünü de uluslararasılaştırdı. Bu sebepten soruşturma derinleştikçe “FETÖ ile mücadele” Türkiye-Rusya yakınlaşmasının müstakil bir gündem maddesi olabilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası