Kriter > Dosya > Dosya / Türk Devletleri Teşkilatı |

Anarşik Uluslararası Sistemde Türk Dünyası Güvenlik Topluluğu Potansiyeli: Türk Devletleri Teşkilatı


Eğer Türk devletleri sahip oldukları etnik, dilsel, dini, kültürel, coğrafi ve tarihsel ortak değerler üzerine bir iş birliği inşa edebilirlerse, aralarındaki karşılıklı güvenlik bağımlılığının meydana getirdiği bölgesel güvenlik kompleksinin, sorunların kurumsallaşmış barışçıl yollarla çözüldüğü çoğulcu bir güvenlik topluluğuna dönüşmesi potansiyeli mevcuttur.

Anarşik Uluslararası Sistemde Türk Dünyası Güvenlik Topluluğu Potansiyeli Türk Devletleri
(turkkon.org)

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından uluslararası sistem yapısal bir dönüşüm içerisine girmiştir. Nitekim sistemde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) en büyük rakibi Sovyetler Birliği dağılmış ve Sovyet hakimiyeti altında kalan bölgelerde güç boşluğu meydana gelmiştir. Bu bölgelerden birisi arz ettiği jeopolitik önem ve sahip olduğu zengin doğal kaynaklarla Türk dünyasıdır. Hal böyleyken Türk dünyası, süper güçler arasında uluslararası sistemik güç rekabetinin yoğun bir şekilde yaşandığı bölgelerden birisi haline gelmiştir. Bu durum Soğuk Savaş sonrasında bağımsızlıklarını yeni kazanmış Türk devletleri açısından güvenlik riskleri ortaya çıkarmaktadır. Buna ek olarak etnik meseleler, sınır ihtilafları, sınıraşan suların paylaşımı üzerinde anlaşmazlıklar ve dini istismar eden terör örgütlerinin varlığı gibi Türk devletlerinin ortak sahip olduğu güvenlik sorunları da mevcuttur. Türk devletlerinin paylaştıkları bu risk ve sorunlar, Türk dünyasını bir bölgesel güvenlik kompleksi haline getirmektedir. Türk dünyası bölgesel güvenlik kompleksi içerisindeki ortak güvenlik sorunlarının, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) çatısı altında bir güvenlik topluluğu anlayışıyla çözüme kavuşturulabilmesi mümkündür.

 

Anarşik Uluslararası Sistem ve Türk Dünyası Bölgesel Güvenlik Kompleksi

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından uluslararası sistem içerisinde önemi artan bölgelerden birisi Orta Asya ve Kafkasya’yı içine alan Türk dünyası bölgesidir. Soğuk Savaş döneminde Türkiye dışında kalan Türk dünyasında Sovyetler Birliği bölgesel hegemon pozisyonundayken, Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgeyi tek başına tahakkümü altına alan bir bölgesel hegemon kalmamıştır. Böylece bir güç boşluğu meydana gelen Türk dünyası bölgesinde deyim yerindeyse bir süper güç rekabeti baş göstermiştir. Sistemik bağlamda bölgesel hegemonya mücadelesi görmezden gelindiğinde dahi, Türk dünyası devletlerinin sahip olduğu başta petrol ve doğal gaz gibi zengin doğal kaynaklar ve Avrasya’nın merkezinde yer alan jeopolitik konum göz önüne alındığında, bölge üzerinde cereyan eden süper güç rekabeti şaşırtıcı bir durum olmaktan uzaktır. Dolayısıyla uluslararası sistemin anarşik yapısının ortaya çıkardığı etkiler, Soğuk Savaş sonrası ortamda Türk dünyasında deyim yerindeyse ABD, Rusya ve Çin arasında bir süper güçler rekabetini çağırmaktadır. Bu rekabet ortamında yeni bağımsız olmuş Türk devletleri bağımsızlıklarını korumayı öncelerken, süper güçler kendi çıkarlarını gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

Süper güç rekabeti dolayısıyla Orta Asya ve Kafkasya’yı içine alan Türk dünyası bölgesi, küresel egemenlik mücadelesinin önemli ihtilaf alanlarından birisi haline gelmiştir. Bu durum bağımsızlıklarını yeni kazanmış olan Türk devletleri açısından her birinin benzer biçimde paylaştığı kendilerine has güvenlik riskleri açığa çıkarmaktadır. Uluslararası sistemik risklerin yanı sıra Türk devletlerinin kendi aralarında etnik çatışma riski, sınır ihtilafları, sınıraşan suların paylaşımı üzerindeki anlaşmazlıklar gibi güvenlik sorunları mevcuttur. İlaveten bölgede radikal hareketlerin mevcudiyeti ve narkotikle ilgili sınıraşan organize suç örgütlerinin faaliyetleri Türk dünyası devletlerinin tümünü tehdit etmektedir. Bu unsurlar bir araya geldiğinde Türk dünyasını oluşturan Türk devletleri arasında karşılıklı bir güvenlik bağımlılığı ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle Türk dünyası içerisinde devletlerin karşılaştıkları güvenlik sorunları birbirlerini hesaba katmadan tam manasıyla anlaşılamamakta ve bu sorunların çözümü tüm bölge devletlerin iştiraki olmadan mümkün görünmemektedir.

Buradan hareketle, Türk dünyası bölgesi uluslararası sistemdeki diğer alt bölgelerden güvenlik riskleri bağlamında farklılaşarak kendine has bir “bölgesel güvenlik kompleksi” meydana getirmektedir. Nitekim Barry Buzan 1983’te kaleme aldığı People, States and Fear: The National Security Problem in International Relations başlıklı eserinde bölgesel güvenlik kompleksini bir bölge içerisinde “temel güvenlik algıları ve endişeleri, ulusal güvenlik sorunlarının birbirinden ayrı olarak makul bir şekilde analiz edilemeyeceği veya çözülemeyeceği kadar birbirine bağlı olan devletler kümesi” olarak tanımlamaktadır. Daha sonra kurama sosyal inşacı bir nosyon ekleyen Barry Buzan ve Ole Waever 2003 tarihli Region and Powers: The Structure of International Security başlıklı eserlerinde bölgesel güvenlik kompleksi tanımını “temel güvenlikleştirme ve güvenlik-dışılaştırma süreçleri, ulusal güvenlik sorunlarının birbirinden ayrı olarak makul bir şekilde analiz edilemeyeceği veya çözülemeyeceği kadar birbirine bağlı olan devletler kümesi” şeklinde revize etmiştir.

Türk devletlerinin güvenliklerine etki eden dinamikler, Türk dünyası içerisinde gerek güvenlik sorunlarının tanımlanması gerek çözümünde, karşılıklı bağımlılık ortaya çıkarmaktadır. Bu bağımlılık iyi yönetilemediği takdirde Türk devletleri arasında anarşik uluslararası sistemin ortaya çıkardığı belirsizlik ve güvensizlik ortamının baskın hale gelmesine neden olabilir. Ancak eğer Türk devletleri sahip oldukları etnik, dilsel, dini, kültürel, coğrafi ve tarihsel ortak değerler üzerine bir iş birliği inşa edebilirlerse aralarındaki karşılıklı güvenlik bağımlılığının meydana getirdiği bölgesel güvenlik kompleksinin, sorunların kurumsallaşmış barışçıl yollarla çözüldüğü çoğulcu bir güvenlik topluluğuna dönüşmesi potansiyeli mevcuttur. Zaten başta TDT olmak üzere, Türk devletleri aralarında meydana getirdikleri çok taraflı uluslararası örgütlerle bu potansiyelin gerçekleşmesine yönelik adımlar atmaktadırlar.

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen sene Türkiye’nin ev sahipliği yapmış olduğu Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi'ne üye ülkelerin liderleri ile Türk Konseyi Genel Sekreterliği binasının resmi açılışını yapmıştı. (Murat Çetinmühürdar-TCCB/AA, 12 Kasım 2021)

 

Türk Dünyasında Güvenlik Topluluğu Potansiyeli: Türk Devletleri Teşkilatı

Güvenlik topluluğu, Karl W. Deutsch vd.’nin 1957’de yaptığı tanımdan hareketle “ortak sosyal sorunların çözümünün fiziki şiddete başvurmadan sadece barışçıl yollarla çözülebileceğine inanan insan gurubunun oluşturduğu topluluk olarak tanımlanmaktadır.” Burada barışçıl yollardan kasıt sorunların kurumsallaşmış kurallar ve yöntemler yoluyla çözümüdür. Buna göre güvenlik topluluğunun ön şartı, devletler arasında barışçıl çözüm yollarını öncelikli hale getirmeyi sağlayacak iletişim süreçleridir. Bilginin, insanların ve malların serbest dolaşımı devletler düzeyinde cereyan eden iletişim süreçlerini toplumlara yayarak genişletmekte ve derinleştirmektedir. Böylece ortak değerler üzerine inşa edilmiş bir “biz” bilinci açığa çıkmakta ve sorunların çözümünde şiddet, uygunsuz bir seçenek haline gelmektedir.

Normatif açıdan çatışmaların nasıl önlenebileceği, hatta çatışma riskinin nasıl ortadan kaldırılabileceği ve günün sonunda barışın nasıl sağlanabileceğine odaklanan güvenlik topluluğu yaklaşımı, bunlar için güvenlik temelli bir mekanizma öngörmektedir. Bu mekanizmanın inşası, karşılıklı güvenlik bağımlılığı bulunan devletlerin tek taraflı güvenlik sağlamaya yönelik askeri stratejileri öncelediği bir ortamda mümkün değildir. Aksine devletlerin karşılıklı güvenlik bağımlılığının ortak çıkarlar ve değerler üzerinde inşa edilen ve ihtiyaçlara cevap veren bir iş birliğine yönelik katalizör olmasına ihtiyaç duyulmaktadır. İş birliği yoluyla artan iletişim ve etkileşim sayesinde ise ortak bir topluluk algısı ve kimliği oluşmakta, sonuç olarak da güvenlik topluluğu ortaya çıkmaktadır.

Yaklaşımın niteliklerine bakıldığında Türk dünyasının çoğulcu bir güvenlik topluluğu olma yolunda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zaten Türk dünyası içerisindeki güvenlik sorunlarının çözümü ancak bir topluluk hissi çerçevesinde hareket eden Türk devletlerinin varlığıyla mümkündür. Bu bakımdan Türk devletleri arasındaki mevcut karşılıklı güvenlik bağımlılığı esasen bir ortak çıkarı simgelemektedir. Bu ortak çıkar, her birini ortak biçimde etkileyen güvenlik sorunlarının çözümü için Türk devletlerinin tümünün bir araya gelmesi gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle bir Türk devletinin güvenliği diğer Türk devletlerinin mevcut güvenlik sorunları çerçevesinde takındığı tutum ve izlediği politikalarla yakından ilişkilidir. Bundan dolayı Türk devletlerinin bir araya gelerek aralarındaki iletişim ve etkileşimi artırması Türk dünyasının güvenliğini artırıcı bir etki yapacaktır.

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in 2019’da “Türkçe konuşan devletlerin açık ve yapıcı politikaları, siyasi iradeleri ve devlet başkanlarının düzenli biçimde toplanmaları sayesinde bölgede karşılıklı güven atmosferi oluşmakta ve büyümektedir” şeklindeki ifadesi TDT’nin sistemik açıdan Türk devletleri arasında sağladığı güvenlik ortamını gözler önüne sermektedir. Benzer biçimde Kırgızistan’ın 6. Cumhurbaşkanı Sooronbay Şaripoviç Ceenbekov yine 2019’da “uzun süredir süregelen çatışma ve yaptırımların olduğu bir dönemde TDT formatında iş birliği ülkelerimiz arasındaki dostluk, güven ve iyi komşuluk atmosferinin güçlendirilmesine önemli bir katkı sağlayabilir” diyerek Türk dünyasında ortaya çıkmakta olan güvenlik topluluğuna atıf yapmıştır. Son olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türk devletlerinin TDT çatısı altında ortak dil ve kimlik üzerine gönüllülük esasıyla hem egemen eşitlik hem de kardeşlik ilkesiyle bir araya gelmesine işaret etmiştir. Bu kapsamda Erdoğan 2019’da “Türk Devletleri arasındaki tarihi ve kültürel kardeşliğin doğal bir sonucu olarak kurucu üyelerinin siyasi irade ve kararlılığı ile kurulmuştur… [TDT], tarihi kardeşlikten stratejik iş birliğine doğru emin adımlarla ilerlemekte ve geleneklerle geleceğe köprüler inşa etmektedir” demiştir.

Bu ifadeler Türk devletleri arasında paylaşılan ortak tarih, dil, kültür ve coğrafya Türk dünyasını sadece ortak çıkarların olduğu bir topluluk olmaktan ziyade kolektif bir kimlik ve değerler bütünü olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu kapsamda siyasi bir örgütlenme olan TDT’nin yanında Türk dünyasında etnik, dilsel, dini, kültürel coğrafi ve tarihsel ortak değerlerin öncelendiği TÜRKSOY, TÜRKPA, Türk Akademisi ve Türk Kültür ve Mirası Vakfı gibi kurumsal iş birliği mekanizmaları da ortaya çıkmıştır. Böylece ortak çıkarlar, kimlik ve değerler ekseninde Türk devletleri arasında gelişen iletişim ve etkileşim çeşitli kurumsal mekanizmalar üzerinden sürekli ve çok boyutlu bir hal almıştır.

Bahsi geçen tüm bu hususlar, TDT’nin 2021’de gerçekleşen İstanbul Zirvesi ardından yayınlanan bildiride Türk devletleri cumhurbaşkanları nezdinde teyit edilmiştir. Zirve bildirisinde Türk dünyasında dış politika ve güvenlik alanlarında iş birliğinin yanı sıra iktisadi, sektörel ve toplumlararası iş birliğine yönelik gelişmeler ortaya konmuş ve gelecekte izlenecek çok taraflı ve kurumsal politikalar belirlenmiştir. Türk dünyasının paylaştığı kolektif kimliğe ve dünya görüşüne atfen bildiride “Türk dili konuşan halkların ortak tarih, dil, kültür, gelenek ve değerlerine dayalı iş birliği ve dayanışmayı derinleştirme ve genişletme” konusunda taahhütler verilmiştir. Bununla birlikte “Üye devletler arasında konsolide bir tutum geliştirmek için Türk dünyasının çıkarlarını etkileyen bölgesel ve uluslararası konularda istişarelerde bulunmanın öneminin” altının çizilmesi Türk devletleri arasındaki sürekli ve çok boyutlu iletişim ve etkileşime bildiride verilen kıymeti göstermektedir.

 

Son Söz

1992’den günümüze TDT’nin kaydettiği genişleme ve derinleşmeye bakarak Türk devletleri arasındaki karşılıklı güvenlik bağımlılığının Türk dünyası ortak kimlik ve değerleriyle yoğrularak bir güvenlik topluluğuna doğru evirildiğini söylemek mümkündür. Nitekim karşılıklı güvenlik bağımlılığıyla başlayan Türk Dünyası Zirveler Süreci, artık kurumsal bir hüviyet kazanmış ve Türk devletlerinin karşılaştıkları sorunlara kurumsal kurallar vasıtasıyla ortak tarih, dil, kültür ve coğrafya birliğinden kaynaklanan özel dayanışma güdüsüyle çözüm bulunmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Türk devletleri aralarındaki ilişkilerde şiddeti bir çözüm yolu olmaktan çıkarma süreci içerisindedir. Tek başına bu durum dahi Türk dünyasında güvenlik ve emniyetin güçlendiğini göstermektedir. Nitekim Türk devletleri arasındaki ilişkilerde anarşik uluslararası sistemin ortaya çıkardığı belirsizlik ve korkunun yerini dostane ve öngörülebilir iş birliği almıştır.

Bunun da ötesinde Türk devletlerinin ihtiyaçları doğrultusunda TDT bünyesinde güçlenen destek ve dayanışma iklimi mevcuttur. Böylece Türk devletleri başta güvenlik ve savunma olmak üzere birçok alanda güç kazanmakta ve Türk dünyasının bölgesel ve küresel ölçekte önemli bir kolektif güç olma potansiyeli giderek artmaktadır. Bu potansiyelin ortaya koyulması TDT çatısı altında Türk devletlerinin güvenlik ve savunma alanlarında iş birliğinden doğan ve doğması muhtemel olumlu sonuçlarla yakından ilişkilidir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası