Rusya ile Ukrayna arasında yılın başından bu yana sürekli artan gerginlik, 22 Şubat’ta çok farklı bir boyuta taşındı. Putin iki ayrılıkçı bölge Luhansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığını tanıdıktan hemen sonra “barış” için harekat başlatacağını duyurdu ve Ukrayna’yı 24 Şubat’ta resmen işgal etmeye başladı. Bu işgal ile birlikte dünya tarihinde ekonomiden siyasete yeni bir sayfa da açılmış oldu.
Ekonomik Yaptırımlar Rusya ve Rusya ile Ticaret Yapan Ülkeleri Olumsuz Etkileyecek
ABD ve müttefikleri Rusya’nın işgali başlatması durumunda ağır ekonomik yaptırımlar uygulayacaklarını dile getirdiler. Rusya’nın iki bölgeyi tanıması ve hemen ardından işgali başlatmasıyla Batı blokundan da yaptırımlar gecikmedi. Bu noktada Rusya’ya başlangıçta uygulanan ekonomik yaptırımların, “caydırıcı” olmaktan ziyade daha çok “cezalandırıcı” nitelikte olduğu söylenebilir. Hatta kimilerine göre Rusya başlangıçta kendisine uygulanan ve dile getirilenlerden daha hafif olan bu yaptırımlardan da güç alarak Ukrayna’yı tümüyle işgale karar verdi. Fakat Rusya’nın tüm ülkeyi işgale başlaması sonrasında ekonomik yaptırımlar daha da ağırlaşarak bambaşka bir boyuta evrildi.
Uygulanan en ağır yaptırımlardan biri, Rusya’nın 26 Şubat’ta uluslararası ödemeler sistemi olan SWIFT’ten kısmi anlamda çıkarılması oldu. Rusya finansal kuruluşlarının yüzde 80’inin bu sistemi kullanarak ticari işlemlerini gerçekleştirdiğini ve aynı zamanda bu sistemde Rusya’nın ABD’den sonra en büyük ikinci aktör olduğunu göz önüne aldığımızda, bu yaptırım ortaya çıkan sonuçları itibarıyla da en etkililerden biri oldu. Bu konuda şunu da belirtmek isterim; Rusya SWIFT’ten Avrupa’nın isteği ile tam anlamıyla çıkarılmadı. Örneğin Gazprom gibi büyük finansal kuruluşlar hala bu sistem içerisinde. Çünkü Avrupa’nın, doğal gaz ve petrol ödemelerini bu sistem üzerinden gerçekleştirdiği için kendi çıkarları yönünde böyle bir karar aldığı söylenebilir. Bu yaptırım sonrasında Rusya daha önceden geliştirdiği ve SWIFT’e alternatif olarak kabul edilen SFSP gibi ödeme sistemlerini hem ülke içi hem de ülke dışındaki ticari işlemlerinde uygulamaya koydu. Ama buna rağmen, bundan sonraki sürecin Rusya ekonomisini zorlayacağı aşikar. Çünkü SWIFT sisteminde 200’den fazla ülke söz konusu iken kendi ödeme sistemi olan SFSP’de 40’a yakın ülke var ve kullanımı SWIFT kadar yaygın değil. Bu nedenle Rusya ödeme ağındaki güçlükler nedeniyle dış pazarlarını kaybedebilir. SWIFT sisteminin devre dışı kalmasıyla Rusya’ya ihracat yapan Türk şirketleri de birtakım zorluklarla karşılaşmaya başladı. Bazı şirketlerin ödeme sistemlerindeki aksaklık nedeniyle zor durumda oldukları belirtiliyor. Bu noktada Rusya ile yapılan ticarette milli para birimleriyle ticaret, SWIFT’in yerine Rus sistemi SPFS’ye katılım, barter ve üçüncü ülkeler üzerinden ticaret gibi alternatif ödeme sistemleri bugünlerde Türk iş dünyası tarafından masaya yatırılmış durumda.
Hatırlanacağı üzere İran SWIFT’ten tam olarak çıkarılmıştı. Diğer ülkelerle ticaretini özellikle altın gibi ürünlerle gerçekleştirebilen İran, ihracat gelirlerinin yarısını kaybetmişti.
Rusya'nın Ukrayna'daki savaşın maliyetini kaldıramaz hale gelmesi ve savaşın Putin için stratejik bir başarısızlık olmasının garantilenmesini amaçlayan iki ayrı yaptırım daha var ki, bunlar Rusya’nın diğer ülkelerle olan ticaretini çok daha olumsuz etkileyecek. Bu yaptırımlardan ilki Rusya Merkez Bankası’nın yabancı ülke merkez bankalarında bulunan rezervlerini kullanamayacak olması; ikincisi ise Rusya’nın küresel finansal piyasalara ulaşımının kesilmesi. Tüm bunlar şu anlama geliyor, Rusya işgale başlamadan önce Merkez Bankası’nda yer alan 639 milyar dolarlık rezervine güveniyordu ve ekonomik yaptırımlar gelse de hem savaşın maliyetini hem de diğer ülkelerle olan ticareti bu rezervlerle yaparız, diye düşünüyordu. Ama öyle olmadı. Rusya Merkez Bankası başkanından da “çok zor durumdayız rezervlerimizi kullanamıyoruz” feryadı gecikmedi. Tüm bu yaptırımlar önce Rusya’nın ardından başta Rusya ile ticaret yapan ülkeler olmak üzere tüm dünyanın büyüme patikasına büyük zarar verecek. IMF’nin de dile getirdiği gibi savaşın küresel ekonomiler üzerinde etkisi oldukça ağır olacak.
İşgal ile Birlikte Artan Emtia Fiyatları, Küresel Enflasyonu Tırmandıracak
Rusya petrol, doğal gaz, paladyum, platinyum, alüminyum, nikel gibi emtiaların yanı sıra buğday ve arpa gibi önemli tarımsal emtialar da ihraç eden bir ülke. Savaş nedeniyle söz konusu bu emtiaların ihracatında yaşanabilecek olası aksamaların yanı sıra Rusya’nın kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlara misilleme olarak ihraç ettiği bu emtialara kısıtlama koyabileceği kaygıları, emtia fiyatlarını tarihi zirvelerine ulaştırdı. Zaten dünyada pandemi dönemindeki tedarik zincirindeki aksamalar nedeniyle emtia fiyatları oldukça yüksekti, bu nedenle de tüm dünyada maliyet kaynaklı enflasyon yeterince yükselmişti. Bunun üzerine bir de işgal kaynaklı emtia fiyatlarında artış olması, küresel enflasyonu daha da artırıp kalıcı hale getiren önemli bir unsur olacak.
Emtialarda en dramatik fiyat artışlarından birini petrol fiyatlarında gördük, petrol fiyatları işgal sonrasında adeta coştu. Öyle ki 24 Şubat’tan bu yana Brent petrol fiyatları yüzde 29,6 artarken ham petrol de yüzde 24,7 oranında artış gösterdi. Petrol fiyatlarında işgal sonrası yaşanan bu yükselişin arkasında iki temel neden var. İlki bildiğimiz gibi savaş dönemlerinde gündeme gelen jeopolitik risk fiyatlaması. İkinci ve bence daha da önemli neden ise savaşın taraflarından biri olan Rusya’nın en büyük petrol üreticilerinden biri olması; hal böyle olunca savaş ve hatta yaptırımlar kaynaklı Rusya’dan gelebilecek misillemeler sonucunda halihazırda yetersiz olan petrol arzının daha da azalacak olması endişesi. Bu noktada aslında petrol arzında çok ciddi bir azalma henüz olmamasına rağmen petrol fiyatlarını şimdilik asıl yükselten etki “arz azalabilir” riskinin fiyatlanması. Bu nedenle piyasadaki birçok analiste göre petrol fiyatlarındaki savaş sonrası yükselişi, arz-talep dengesi ile açıklamak çok da rasyonel değil, yani şimdiki yüksek fiyatlarda köpük etkisi bir hayli yüksek. Ama petrol fiyatlarındaki bu yükseliş, Rusya’nın ihraç ettiği diğer emtia fiyatları gibi küresel enflasyonu daha da artırarak ekonomileri çok daha zora sokacağa benziyor.
Savaşla Gelen Belirsizlik, Para Politikalarında Normalleşmeyi Geciktirecek
2022 başta FED olmak üzere birçok merkez bankası için pandemiden çıkışta para politikasında normalleşme adımlarının atılacağı yıl olacak. Çünkü özellikle pandemi döneminde tedarik zincirlerindeki bozulmadan tutun da enerji ve emtia fiyatlarındaki yüksek artışlar, maliyet kaynağı aracılığıyla tüm dünyada enflasyonu artıran önemli bir unsur oldu. Bu nedenle merkez bankaları tam para musluklarını kesme niyetindeyken Rusya-Ukrayna savaşı çıktı. Haliyle savaş ve savaşın etkisi ile bir yandan üretim maliyeti artışları ile zaten yüksek olan enflasyon oranları daha da yükselecekken bir yandan da ekonomik büyümeler yavaşlayarak durgunluğa ve hatta stagflasyona girecek. İşte tam bu noktada merkez bankalarının bundan böyle nasıl bir adım atacakları bir hayli belirsizleşti. Artan enflasyonu önceleyip sıkı para politikası uygularlarsa, halihazırda savaş nedeniyle düşecek olan ekonomik büyümeler daha da zarar görecek, ekonomik büyümeyi önceleyip parasal gevşemeye devam ederlerse, tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaşmış olan enflasyon, daha da artarak kalıcı hale gelecek.
Bu noktada en çok merak edilen de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bundan böyle ne yapacağı. Çünkü bu savaştan Rusya ve Ukrayna’dan sonra belki de en çok yara alacak olan Avrupa. Avrupa ortalama olarak petrolün yüzde 55’ni ve doğal gaz ihracatının da yüzde 32’sini Rusya’dan alıyor. AB ülkeleri bazında bu rakam çok daha yüksek seviyelere ulaşabiliyor. Bu nedenle savaşın devam etmesi demek, bir yandan zaten oldukça yüksek olan AB’nin enflasyonunun daha da yükselmesi anlamına gelecekken diğer yandan da ekonomik büyümesine ciddi anlamda zarar verecek. Bu nedenle piyasadaki hakim beklentiye göre ECB’nin 2022’de ekonomik büyümenin zarar görmemesi için sıkı para politikasından vazgeçebileceği düşünülüyordu. Fakat öyle olmadı. 10 Mart’ta ECB’nin faiz kararı toplantısı vardı. ECB beklenilenin aksine savaş enflasyonu daha da artıracağı için tarafını enflasyondan yana seçerek oldukça şahin bir tavırla karşımıza çıktı. Bu kararlara göre varlık alımları daha önce bitirilip belirli bir süre sonra da faiz artırımlarına başlayacak. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, son konuşmasında önümüzdeki günlerde ECB ve FED’de para politikası anlamında bir ayrışmanın mümkün olabileceğini söyledi. Yani AB’nin ekonomik büyümedeki toparlanmasının ABD’deki kadar güçlü olmamasından dolayı ECB’nin FED’e göre daha az agresif olabileceğini bir diğer deyişle FED kadar sıkı para politikası uygulamasının çok da mümkün olmadığını ima etti. Ama tüm bu açıklamalara rağmen, savaşla gelen belirsizlik nedeniyle piyasalar hala ne FED’in ne de ECB’nin bundan böyle yola hangi ölçüde sıkı devam edeceğinden çok da emin değil.