Yargı ve kolluk kuvvetleri, FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması ile mücadelede, örgütün “mahrem yapılar” dediği ve hiçbir zaman çözülemeyeceğini düşünerek kurguladığı yapıyı çökertmede ciddi mesafe kat etmektedir. Bu yapılanmanın örgüt şeması, mensuplarını nerelerde nasıl kullandığı, devlete nasıl sızdığı, elemanlarını nasıl takip ve motive ettiği büyük ölçüde deşifre edilmiş durumdadır. Yine örgütle mücadelede, mücadeleye 15 Temmuz öncesinde başlayan ve başarılı bir metodoloji oluşturmayı başaran Konya kritik illerden biridir. Bu süreci yakından takip eden isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış’tır. Mücadelede yargı ve emniyette alınan mesafeler, TSK’nın temizlenmesi, mağduriyet iddiaları, elde edilen deliller, ByLock kullanımı, örgüt üyeliğinin tespiti, sanıkların inkar politikaları ve yargının tüm bunlarla mücadelede nasıl bir sınav verdiğini Mustafa Akış ile konuştuk.
Söyleşi: Cem Duran Uzun
Fotoğraf: Gaye Nur Koç
MUSTAFA AKIŞ KİMDİR?
Mustafa Akış hukukçu, avukat ve siyaset adamıdır. 1981 yılında Konya’da dünyaya gelen Mustafa Akış Cumhurbaşkanı Başdanışmanıdır. Üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştır. Konya’da ilk olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Gençlik Kolları Başkanı olarak siyasete adım atan Akış, Gençlik Kolları Genel Merkezi’nde TanıtımMedya ve Seçim İşleri Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 2011 seçimleri ile Adalet ve Kalkınma Partisi 24. dönem Konya Milletvekilliği yapmıştır.
Genel bir soruyla başlayalım. Yargısal yönüyle FETÖ ile mücadelede ne aşamadayız? Sonuna geldik mi?
Dünyanın en tehlikeli, kompleks ve anlaşılması bir o kadar güç terör örgütüyle karşı karşıyayız. Mücadelemiz henüz bitmedi ve örgütü tamamen yok edene kadar da devam edeceğiz. Hangi aşamadayız dersek; örgütün bir zahirdeki kısmı var, bu kamuoyunun bildiği ve görece deşifresi daha kolay olan kısım. Bir de görünmeyen, örgütün “mahrem” olarak tabir ettiği kısım var; kamuoyunun bilmediği, göz önünde olmayan kısım. Görünen, deşifre olan yapıda çok ciddi bir mesafe aldık. Diyebilirim ki yüzde 90’ını çökerttik. Örgütün hücre yapılarını birbirine eklemlediği “çok gizli” olarak kurguladığı diğer kısmın deşifresi ise hiç de kolay değil. Bu uzun soluklu bir mücadele, elbette daha yapacak işimiz var.
“FETÖ yapılanması” dediğimizde, örgütün üyelerinin bile birbirini tanımadığı hücre tipi bir yapılanmadan bahsediyoruz. Örgütün “mahrem yapılar” dediği bu kısım hiçbir zaman çözülemeyeceği düşünülerek kurgulanmış ancak yargı ve kolluk kuvvetleri burada da ciddi mesafeler aldı. Bu zor alandaki başarılarımız, örgütün sinir uçlarında inanılmaz hasara neden oluyor. Devletimiz mahrem alanda ilerledikçe Amerika’daki hain elebaşı hop oturup hop kalkıyor.
FETÖ’NÜN ÖRGÜTLENME MODELİ DEŞİFRE EDİLDİ
FETÖ/PDY’nin sivil, eğitim, mahrem gibi alanlarda iç içe geçmiş, karışık ama iyi organize olmuş bir yapılanması olduğu görülüyor. Bu yapılanma güvenlik ve yargı kurumlarınca açığa çıkarıldı mı?
FETÖ yapılanması, Anadolu’nun fakir ama zeki çocuklarını, burs veya çeşitli imkanlar sağlayarak sistemine dahil edip, ailelerinden kopararak, kendi amaçları uğrunda güdümlü asker haline getirmiştir. Girilmesi zor okullara soruları çalarak, askeri okullar gibi referans sistemiyle öğrenci kabul eden yerlere tehdit ve şantajla sistemi delerek öğrencilerini yerleştirmiştir. Bu öğrencileri devletin temellerine yerleştirilmiş cephane muamelesiyle en kritik birimlerde istihdam etmiştir. Adeta bir timsah gibi pusuya yatıp avını parçalamayı beklemiştir.
FETÖ sivil, finansal, eğitim, üniteler ve mahrem yapılanma gibi parçalardan oluşuyor. Bu yapılanma şekli net olarak deşifre edilip örgütlenme modeli çıkarıldı ama içerisinde görev alan kişilerin tamamın tespiti zaman alacaktır.
Örgütün çalışma yöntemleri konusunda da önemli ilerlemeler kaydedildiğini görüyoruz. Eleman ve finans temin etme yöntemleri, mensuplarını kanalize etme şekilleri, bu kişileri nerelerde kullandıkları, devlete nasıl sızdıkları, kendi elemanlarını nasıl takip ve motive ettikleri gibi hususları net olarak çözmüş durumdayız. Örgüte dair bilgi ve istihbarat konusunda sürekli bir akış söz konusu. Şu an devlet kurumları bilgiyi değerlendirme, analiz etme ve bilgi koordinasyonu üzerinde çalışıyor.
Elde edilen bütün bu bilgiler bir sistematik dahilinde analiz edildiğinde mücadelenin daha da hızlandığını ve başarıya ulaştığını görüyoruz. Bu sayede devlet kurumları nereye yoğunlaşacaklarını daha iyi biliyor ve FETÖ’nün tuzaklarına ve hedef saptırma yöntemlerine karşı koyabiliyor.
KONYA FETÖ İLE MÜCADELEDE KRİTİK BİR İL
Hava Kuvvetlerindeki FETÖ yapılanmasının açığa çıkarılmasında Konya önemli bir rol oynuyor. FETÖ ile mücadelede Konya tecrübesinden bahsedebilir misiniz?
FETÖ ile mücadelede Konya kritik ve önemli çalışmaların yürütüldüğü illerin başında geliyor. Hem FETÖ yapılanmasının belli bir güce ulaşmış olması hem de önemli askeri birliklerin ve hava unsurlarının orada olması Konya’yı FETÖ ile mücadelede kritik bir il haline getiriyor.
Konya adliyesi ve emniyeti FETÖ ile mücadelede başarılı bir metodoloji oluşturmuş durumda. Örgüt mensuplarının örgüt içinde hangi görevde oldukları, hangi bilgiyi ne kadar bilebilecekleri hususunda çok ciddi bir tecrübe ve birikime sahipler. Bu da FETÖ ile mücadele eden yetkililerimize soruşturma esnasında çok büyük özgüven veriyor.
En önemli sorulardan biri itirafçıların ne kadar samimi ve doğru ifadeler verdikleri. Acaba soruşturmaları akamete uğratmak ve mağduriyetler oluşturmak mı istiyorlar şüphesi bu şekilde asgariye indirilmiş oluyor. Sorguya aldığınız örgüt üyesinin yapılanma hakkındaki malumatından daha fazla bilgiye sahip olduğunuzda, o örgüt üyesi sizi oyalayamıyor, yanlış yönlendiremiyor. Bu sayede de tereddüdü ve zinciri kırılıyor ve örgütü size anlatmaya başlıyor. Böylelikle her hücreyi çökerttiğinizde diğerinin anahtarını alarak ilerleyebiliyorsunuz. Yani Konya’da el yordamıyla yürüyen rastgele bir mücadele değil sistematiği ve metodolojisi olan bir mücadele söz konusu.
Yine Konya’da FETÖ yapılanmasıyla mücadeleye 17-25 Aralık sürecinden hemen sonra zaman kaybetmeden başlanması ve kamu kurumları ile görevliler arasındaki uyumun da katkısını göz ardı etmemek gerekir. Yani Konya’da FETÖ mücadelesi 15 Temmuz’dan sonra başlamadı.
FETÖ MÜCADELESİNİN EN KRİTİK NOKTALARINDAN BİRİ TSK YAPILANMASI
FETÖ/PDY ile mücadele konusunda hangi kurumlarda ilerleme sağlandı? Yapılan operasyonlarda silahlı kuvvetlerde hala FETÖ mensuplarının var olduğunu görüyoruz. TSK’nın devam eden terörle mücadele ve yurt dışı operasyonlarını nasıl değerlendirmeliyiz?
FETÖ ile mücadelede yargı ve emniyette ciddi mesafeler alındığını biliyoruz. Yargı hem içindeki mücadele noktasında hem de görevi kapsamında en önemli işlevi yerine getirdi ve getirmeye devam ediyor. Üniversiteler, maliye ve diğer bazı kurumlarda yapılacak şeylerin olduğunu düşünüyorum. TSK, FETÖ için ilk hedefte olan, en kritik ve en ciddi sızmanın olduğu kurum. Belli bir mesafe alınsa da daha işin başındayız. FETÖ mensubu personeli çözmek yeterli değil, o personeli idare eden ve yer altındaki asıl yapının da çözülmesi gerekiyor. Örgüt buna mahrem abilik (öğretmenlik) sistemi diyor. TSK’da general bile olsanız örgüt içerisinde karşılığınız öğrenci. Yerine göre üç-beş öğrencinin başında da bir mahrem abi (öğretmen) bulunuyor. Öğretmenlerin bağlı olduğu müdür yardımcıları ve onların bağlı olduğu da müdürler var. Ayrıca bunların en tepesinde de genel müdür var. Bu sıfatların hepsini örgüt kullanıyor, yani aslında bunlar örgütün jargonundan kelimeler, örgütteki birtakım görevler. Bunların asıl işi örgüt yöneticiliği ve maaşlarını da örgütten alıyorlar. Bizim anladığımız manada genel müdür veya müdür değiller. Örgütün bu alanına doğru soruşturmaları yöneltip, bu kişiler üzerinden TSK Paralel yapılanmasının piramitlerini kat kat çıkarak deşifre etmemiz gerekiyor. Örgütün askeri birlikler için kurduğu ve perde arkasında yönettiği bazı şemaları ortaya çıkarmış durumdayız. Bu deşifre her geçen gün büyüyerek devam ediyor. Mahrem abi sistemi ile TSK ya da diğer kurumlardaki kişilerin bağı kesildiği anda örgütün hareket kabiliyeti kalmayacaktır.
Zaten yapılan operasyonların sonuçlarını birçok alanda görüyoruz. TSK’nın temizlendikçe güçlendiğini ve bu gücünü sahada gösterdiğini biliyoruz. Afrin’de yürütülen Zeytin Dalı Harekatı başta olmak üzere terörle mücadele bunun önemli bir neticesidir.
Doğru strateji ve metotla TSK’daki temizliğin kolay olacağı kanaatindeyim. İtirafçıların ve kendiliğinden gelenlerin sayısı örgütü şaşkına uğratmış, çözülmeye sebep olmuş durumda. Buna bağlı olarak da hızla kitlesel çözülmelerin olacağı sinyalleri güçlü. Yeter ki doğru pozisyon alalım.
FETÖ ile mücadeleyi zorlaştıran sebepler nelerdir? Mağduriyet iddiaları ve radikalleşme endişeleri ne kadar haklı? Devlet bu konuda neler yapıyor ya da yapmalı?
FETÖ ile mücadelede en büyük sorunumuz, yeterli bilgisi olmayan kişilerin fikir beyan etmeleri ve fikirlerinde ısrarcı olmaları. Diğer bir sorun da var olan bilgiyi kullanamamak.
FETÖ ezoterik bir örgüt. Örgütü iyi tanımaya yine vurgu yapmak isterim. Tanımadan mücadele etmeye kalkarsan hata yaparsın. Karşımızda 40 yıldır her kılığa girmiş ve hala her kılığa girebilen bin bir surat bir örgüt var. Mücadele elbette kolay olmayacak ve hatalar da olabilecektir. Özellikle yargı ve emniyet teşkilatı başta olmak üzere FETÖ ile mücadele eden kamu görevlilerinin adım atarken dikkatli olmaları ve örgütün neyi, nasıl ve neden yaptığına vakıf olmaları gerekmektedir. Aslında tıpkı satrançta rakibinin yapacağı hamleleri önceden görebilmek gibi. Örgütle iyi mücadele ediyor denilen bir kişinin örgütün yapacağı hamleleri önceden görebilme yeteneğine ve zekasına sahip olması lazım.
SİVİL YAPILANMA BÜYÜK ÖLÇÜDE ÇÖKERTİLDİ
Yargıda yürütülen süreç FETÖ/PDY davaları ve fiili darbe davaları olarak ikiye ayrılıyor. FETÖ/PDY davaları ne aşamada? Örgüt üyeliğinin tespiti, ByLock gibi konularda çeşitli tartışmalar oldu. Yargı bu konuları netliğe kavuşturabildi mi?
FETÖ davaları 81 ilin tamamında görülüyor ve önemli aşamalar kat edildi. Hatta bazıları bitirildi, bazılarında ise karar aşamasına gelindi. Bu yolla örgütün sivil yapılanması yüzde 90 oranında çökertildi. Özellikle bu davalar örgütün yeni adam kazanma ve finansal kaynak üretme faaliyetlerine büyük bir darbe vurdu.
Başlarda yargı, örgütün karmaşık yapılanmasından dolayı tepki verirken kafa karışıklıkları yaşıyordu. Şu an Yargıtay’ın ilgili dairesinin de meseleye yaklaşımını netleştirmesi üzerine kamuoyunda konuşulan delil türlerinin durumu netleşti. Yargıtay’a göre örgütün talimatı ile kullanılan ByLock programı kesin kanaate ulaştıracak, teknik verilerle tespit edildiği taktirde örgütle bağlantıyı ortaya koyan en önemli delil. Yine ilgili daire kararına göre ByLock’un usulüne uygun elde edilmiş bir delil olduğu kabul ediliyor.
ByLock örgütün vaktiyle yaptığı birtakım teknik hamleler nedeniyle çokça tartışıldı. Ancak bir hukukçu olarak ifade ediyorum ki ByLock örgüt üyeliğinin en önemli delillerinden birisi. Bunda hiçbir şüphe yok. Çünkü bu programın kurulması için daha üst düzey bir örgüt elemanına ihtiyaç var. Kendi başınıza bu programı edinemiyorsunuz ve referansla aktif kullanmaya başlıyorsunuz.
Bunun yanı sıra örgüt içerisinde bulunan ve etkin pişmanlıktan faydalanarak ifade veren bir kısım sanıkların itirafları örgütün elemanlarının, yapısının, işleyişinin ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılmasında büyük önem arz etmekte.
Yargıtay’a göre ByLock tespiti, tanık anlatımları, talimat üzerine Bank Asya’ya para yatırma işlemleri örgüt üyeliğinin tespitinde delil olarak kabul edildi. Ancak salt gazete veya dergi aboneliği, örgüte ait okullarda okumak gibi kamuoyunun da gündeminde olan bazı hususlar delil olarak kabul edilmemiştir. Takip ettiğim kadarıyla dosyaların varsayımla değil hukuka uygun delillerle oluşturulmasına azami gayret gösteriliyor.
YARGILANMALAR HIZLI VE ETKİN BİÇİMDE YÜRÜTÜLÜYOR
Fiili darbe davalarında ne aşamadayız? Sonuçlanan davalar oluyor ama ana davalar halen devam ediyor. Bu davalar ne zaman sonuçlanır?
Ağırlıklı Ankara ve İstanbul olmak üzere birçok ilimizde görülmeye devam edilen fiili darbe davalarında sizin de ifade ettiğiniz gibi kararlar çıkıyor. Şu ana kadar Türkiye genelinde 300’ün üzerinde dava açıldı ve bu davalarda 100’ün üzerinde ilk derece kararı çıktı. Bu davaların kapsamı, delilleri, sanık sayıları göz önüne alınırsa yargılamaların hızlı ve etkin bir şekilde yürütüldüğünü söylemek gerekir.
Ankara özelinde konuşacak olursak 50’nin üstünde açılan davalardan 20’ye yakını için karar çıktı ve hızla çıkmaya devam ediyor. Özellikle kamuoyunun yakından bildiği Akıncı Üssü ve Çatı davalarında ise yargılamalar hızla devam ediyor. Bir avukat olarak izlenimim, yargılamalar bu hızla devam ederse Çatı davası olarak bilinen davada yıl sonuna kadar karar verilebilir. Akıncı Üssü davasında ise hem sanıkların darbedeki rolleri ve rütbeleri hem de sanık sayısı göz önüne alındığında bu davanın daha uzun süreceği kanaatindeyim. Çünkü Akıncı darbenin yönetim üssü idi ve burada 500’e yakın sanık yargılanıyor. Sadece bu kişilerin savunmalarını almak aylarca sürüyor. Ama tüm zorluklara rağmen bu davada da önümüzdeki yılın başlarında karar verilebilir.
İstanbul’da ise 50’nin üzerindeki davalardan yarıya yakını ilk derece mahkemesinde sonuçlandı. Bu davalardan kamuoyunca İstanbul Ana Darbe davası olarak bilinen davada geçtiğimiz günlerde karar verildi. Bir diğer önemli dava olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasında ise yargılama hızla devam ediyor ve bu davada da yıl sonuna doğru karar çıkmasını bekliyorum. Yani yargının 15 Temmuz hain darbe girişimiyle hesaplaştığını ve hukuk içerisinde bu kişileri cezalandırdığını görüyoruz.
SAĞLAM DELİLLER İNKAR VE İFTİRALARI ENGELLEYECEKTİR
Davaları yakından takip eden birisi olarak bu davalar ile yargının darbe girişimini aydınlattığını ve faillerini açığa çıkardığını söyleyebilir misiniz? Yargı FETÖ ile mücadelede iyi bir sınav verdi mi?
Bence açılan bu davalar ile darbe girişimi aydınlatılmış ve failleri açığa çıkarılmıştır. Darbe girişiminin hazırlık faaliyetleri, icra aşamaları tüm ayrıntıları ile tespit edilmedi ama genel resim ve failler tespit edildi ve yargı önüne çıkarıldı. Bu süreçte Başsavcılıklar gerçekten çok zor bir görev üstlendiler ve bu görevi başarılı bir şekilde yerine getirerek örgüt üyelerini yargının önüne çıkarmayı başardılar. Soruşturma aşamasında alınan şüpheli ifadeleri ile olay örgüsü çok net bir şekilde ortaya çıkarıldı. Darbe dosyaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde ise 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesi ve sonrasıyla aydınlatılmıştır diyebiliriz. Bu dosyalarda şüpheli/sanık, tanık ifadelerinin dışında kamera kayıtları, HTS kayıtları ve telsiz konuşmaları gibi çok sayıda maddi delilde mevcut. Yargının yarıya yakın mensubunun örgüt üyeliği sebebiyle ihraç edildiği bir ortamda, savcılıklar üzerlerine düşen görevi yerine getirmiş ve deliller açısından çok sağlam dosyalar hazırlamışlardır.
Sanıkların ısrarlı inkar politikaları dosyaları etkiler mi?
Bu noktada sanıkların inkar politikasının davaların sonucunu hukuken etkilemesi mümkün değil. Buradaki amacın örgüt içi moral ve motivasyonun yüksek tutulması ve dağılmanın önüne geçilmesini sağlamak olduğu anlaşılmakta. Ayrıca ekrandaki kendi görüntüsünü dahi inkar edebilen bu inkar stratejisi ayağı yere basan bir şey de değil.
Sonuç olarak adil yargılama kriterlerine sonuna kadar riayet edilerek ve mümkün olan en hızlı şekilde gerçekleştirilen bu yargılamalarda yargı çok iyi bir sınav vermekte. Gece geç saatlere kadar haftalarca aralıksız devam eden duruşmalarda sanıkların savunma haklarına riayet edilerek, hiçbir müdahalede bulunulmaksızın dinlenilmekte. Dosyalar çok sağlam bir şekilde oluşturulmuş. Çok sayıda maddi delil dosyalara girmişken inkar bir sonuç vermeyecektir. Suçlu ve suçsuzun ayrılması için mahkemeler dosyaları hassasiyetle değerlendirmekte. Bence Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı hiç olmadığı kadar iyi bir sınav veriyor. Hem darbeye karşı duruşu ile çok iyi bir sınav verdi hem de darbe sonrasında bu darbeyi hukuk çerçevesinde yargılamakla ilgili çok iyi bir sınav veriyor. Vesayete selam duran yargı erkinden bugün bu noktalara gelmiş olmak inanın bir hukukçu olarak beni çok mutlu ediyor.