28 Şubat bir darbeydi. Postmodern falan değil. Doğrudan ve açık bir darbeydi. Ülkedeki hükümet tehdit, şantaj ve diğer yöntemlerle düşürüldü. Gayrimeşru yollar takip edildi. Antidemokratikti.
Ordu liderlik etti. Akademi yandaşlık etti. İş dünyası tercih etti. Medya borazanlığını yaptı. Meşru yollardan seçilmiş bir hükümet milletvekili sayısı üzerinden düşürüldü. Siyasetçiler Milli Güvenlik Kurulunda (MGK) tehdit edildiler. Çeşitli kararları imzalamaya mecbur bırakıldılar. Tanklar sokaklarda yürütüldü. İnsanlar tutuklandı. Ayrımcılık yapıldı. Siyaset mühendisliği teknikleri uygulandı. Psikolojik harp gündelik hale geldi. Bu darbe değildir de nedir?
Buna “darbe değildir” demeye kalkan densizler kendi suçlarını örtbas etme peşindeler. Kim üretti bu lafı bilemiyorum ama bir de “postmodern darbe” lafı var. Her ne demekse? Zırvalığın daniskası. Darbenin kendisi modern midir? Modernite öncesi darbe yok mudur? Bir sosyal bilim yaklaşımı olan postmodernizmin argümanlarıyla 28 Şubat’ın ne alakası vardır? Laf ola beri gele.
Bu tür ifadelerin hepsi meselenin çıplak bir darbe olduğu gerçeğini inkara hizmet eder. 28 Şubat öyle yumuşak darbe falan da değildi. Bildiğimiz darbelerden çok daha uzun ömürlü olmak üzere kurgulanmıştı. Sadece hükümeti düşürmek değil ülkenin toplumsal yapısını bozmak üzere planlanmıştı. Sadece Başbakan Necmettin Erbakan ve partisi değil ülkedeki tüm muhafazakarlar ve yaşam biçimleri hedef alındı.
Dindarların Eğitime Ulaşma İmkanları Yok Edildi
En önemli ayağı ise eğitim alanında tezgahlandı. İki başlık üzerinden dindar insanların eğitim almaları engellendi. Başörtüsü ve katsayı sorunu bir nesli harcamak için sahneye kondu. Böylece sadece siyasete değil topluma da darbe indirildi.
Bugün dönüp bakınca o zihniyetin yenildiğini düşünebilirsiniz. Ama maliyeti hala hesaplanmış değil. Başörtüsü yasağı üzerinden kaç genç kızın eğitim hakkı elinden alındı? İmam hatipler ve meslek liselerine uygulanan katsayı üzerinden kaç insanın eğitime ulaşma imkanı yok edildi, hayalleri çalındı?
Muhtemelen ilerleyen tarihlerde bunlar da hesaplanabilir. Daha kapsamlı çalışmalar içerisinde belki bu maliyetin rakamları çıkartılabilir. Örneğin başörtüsü sorunu üzerinden kaç üniversite öğrencisinin okuldan uzaklaştırıldığını tespit etmek kolay olabilir. Ama kaç genç kızın bu sorun nedeniyle başını açmak zorunda kaldığını bilmek kolay değil. Veya bu adımı atmak zorunda kalan genç kızların psikolojisine indirilmiş olan darbenin bedeli belki de hiç hesaplanamayacak.
Veya düşünün; kaç genç kız bu yasak nedeniyle üniversiteye kayıt yaptırmaktan vazgeçti. Hepiniz kendi çevrenizde bu tür şahsi örneklerle karşılaşmış olabilirsiniz. Herkes kendi gördüğü kişisel örnekler üzerinden bunun nasıl bir trajedi olduğunu görebiliyor. Ama toplumsal olarak ele alındığında maliyetin çok daha yüksek olduğunu tahmin edebiliyoruz. Birileri çıkmış hala “Bu bir darbe değildir” diyebiliyorsa o da 28 Şubat’ın çok net bir şekilde anlatılamadığı, bu nedenle de toplum içinde muhafazakar yaşam tarzına husumet eden insanların düşmanlıklarını sürdürebildiği anlamına gelir.
Bu düşmanlığın ve dizayn hareketinin bir başka ayağı ise imam hatip lisesi mezunlarına yönelik katsayı sorunuydu. Bu yöntemle bir neslin eğitime ulaşma hakkı elinden alınmak istendi. Hatırlayın o tarihleri. Yaz aylarında üniversiteye giriş sınavının kuralları değiştirildi. Güz döneminde okula gelen lise son sınıf öğrencileri yeni düzenlemeyle üniversiteye girmelerinin neredeyse imkansız hale geldiğini öğrendiler. Ve hatta başka okullara geçiş yapmalarının dahi yasaklandığını duydular. Açık liseye geçebilenler oldu. Vakıf üniversitelerine gidebilenler oldu. Yurt dışına sürgün gibi gitmek zorunda kalanlar oldu. Çok çile çektiler. Ama bunlar yine de kendilerini kurtarabilenlerdi. Bunların sayısı da her okul için bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. Kahir ekseriyet kahredildi. Açık öğretim fakültelerine kayıt yaptırmak zorunda kaldı. İstanbul veya Ankara’da çok prestijli bir üniversitede okuyabilecek kadar net yapan öğrenciler iki yıllık ön lisans programlarına yazıldı.
Unutmadık, Unutmayacağız
Bunun maliyetini kim çıkartacak? Koca bir neslin hak ettiği eğitimi alamamış olmasının hesabını kim verecek? O dönemlerden kalma bir alçak var. Geçenlerde bir TV kanalına çıkmış ve üniversitelerde yedikleri haltları savunuyor. Her şeyin affı vardır. Ama kul hakkının affı yok. Binlerce insanın iyi bir kariyer inşa edememiş olması ve belki de sırf bu yüzden kendi çocukları ve torunlarına daha iyi bir kariyer inşa edemeyecek olması affedilebilir bir suç mudur? Adil şartlar altında çok rahat en iyi üniversitelerden birine gidebilecek bir arkadaşıma rastladım. Lise mezunu olarak yıllarca Anadolu’nun çeşitli köylerinde ve kasabalarında çalışmış. Yıllar sonra üniversite sınavına tekrar girmiş. Şimdi mezun olmak üzere. “18 yılda ancak belimizi doğrultabildik. İşleri ancak rayına oturtabildim” dedi. Şimdi kim verecek bunca yılın ve heba olan fırsatın hesabını? Kim daha diyebilir ki bu bir darbe değildir? Bu alçak bir darbedir. İnsanlardan geleceğini çalmıştır.
Darbenin iyisi kötüsü olmaz. Hepsi kötüdür. Ama 28 Şubat kendisinden önce olanlardan çok daha derinlere inmeye çalışan bir darbeydi. 27 Mayıs’ta hükümet düşürüldü yerine yeni bir devlet bürokrasisi ikame edildi. Yani aslında 27 Mayıs hükümete yapılmıştı ama devlet üzerinde etkileri oldu, toplumu hedef almadı. İnsanların eğitim gibi toplumsal bir hakka erişimi topyekun yasaklanmadı. 12 Mart devletin içinden çeşitli fraksiyonların arasında geçen ve halkın çoğunlukla göz ardı edildiği bir darbeydi. 12 Eylül çok sayıda insanın canını yaktı. Ama topluma yönelik dizayn hareketleri oldukça sınırlıydı. Devletin vesayet sistemini sürdürmek üzere yapılmıştı. Sağa sola bakmadı. Sadece devleti önemsedi. 28 Şubat ise toplumun en geniş ideolojik grubunu sadece siyasetten uzaklaştırmakla yetinmedi onu toplumsal olarak da mahkum etme ve temellerini çökertmenin peşine düştü. Bu bakımdan 28 Şubat ile sadece 15 Temmuz boy ölçüşebilir. 15 Temmuz 28 Şubat’tan da derine gitmeye çalıştı. Toplumun sadece bir grubunu değil tüm gruplarını mahkum etmenin peşindeydi. Böylece FETÖ hem devleti hem toplumu tek başına eline geçirecekti. Bunu başaramadığında ise ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalıştı. Bu bakımdan 28 Şubat ile alçaklıkta sadece 15 Temmuz yarışabilir.
Dediğim gibi darbenin iyisi kötüsü yok. Hepsi alçaklık. Ama bugün 28 Şubat’ı temize çıkarmaya çalışanlar var. Hiç kusura bakmayın. Unutmadık. Unutmayacağız.