Cumhuriyetin 100. yılında yapılacak seçimler bütün siyasi partiler açısından “kritik” bir öneme sahip. 21 yıldır iktidarda olan AK Parti açısından ise bu seçimler yeni bir sınamayı da beraberinde getiriyor. Daha önce 15 seçimi kazanmış bir parti için bir yenisini kazanmak teoride kolay gibi görünebilir. Ancak her seçimin mahiyeti ve zorluğu birbirinden farklı. 2023 seçimleri de öncekilerden farklı olarak sadece AK Parti için değil diğer partiler için de zorluklar barındırıyor.
Partilerin bu seçime hazırlanırken karşılaşacakları ilk zorluk, yüzde 50+1 oy oranına ulaşma mecburiyetidir. İkinci olarak parlamento seçimleri ile başkanlık seçimlerinin eş zamanlı yapılacak olması bir diğer husustur. Üçüncü zorluk ise başkanlık seçimlerinin ikinci tura kalması ihtimali ve bu durumda yürütülecek kampanya sürecidir. Son olarak değişen seçmen sosyolojisine göre stratejik oy verme davranışının ne düzeyde şekilleneceği, bu bağlamda seçmenlerin başkanlık ve parlamento oylarını ne derecede farklılaştıracağı, yine sağ-sol gibi Türkiye’deki klasik seçmen ayrımlarının varlığını hangi düzeyde koruduğu büyük önem arz etmektedir.
Dolayısıyla 2023 seçimleri, tüm bu zorlukların gerçek bir sınama olacağı ilk seçim olacaktır. Her ne kadar yüzde 50+1 oy oranı ile seçilme şartı, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile siyasal hayatın bir parçası haline gelse de farklı dinamikler altında tecrübe edildi. 2018’de ise ittifak siyaseti siyasal alanın işleyişinde belirleyici oldu. Ancak 2023’e doğru partiler ve seçmenler, ittifak siyasetinin ne anlama geldiğini, yüzde 50+1 oy oranına ulaşmanın zorluğunu ve tüm bunların seçmenlerde stratejik oy verme davranışını tetikleyebildiğinin farkına vardı. Bu bağlamda son beş yıllık dönem, partiler ve seçmenler açısından bir tür siyasal öğrenme süreciydi ve 2023 seçimleri, bu farkındalık altında gerçekleşecek olması sebebiyle öncekilerden ayrışmaktadır.
Öte yandan ittifaklar açısından en kritik mesele, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50+1’e ulaşılması meselesidir. Cumhur İttifakı açısından bu hedef, daha önce başarılmışı korumak ve bunun üzerine çıkmak anlamına gelmektedir. Bu noktada AK Parti, MHP ve BBP tarafından kurulan Cumhur İttifakı, derinleşmiş bir mahiyete sahiptir. Yine cumhurbaşkanı adayı çok önceden açıklandı. Millet İttifakı’ndan farklı olarak aday açıklama süreci, ittifak içi pazarlığa veya rekabete dönüşmedi. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığının erkenden açıklanması bu bağlamda bir avantaj sağladı. Cumhur İttifakı, rakibinin ortak adaylık arayışında kaybettiği ve kaybetmeye devam ettiği enerji ve zamanı başka alanlara yönlendirebildi.
Seçmen açısından ise yeni sistemde verilen oyun ne kadar değerli olduğuna yönelik farkındalık oldukça yüksek bir seviyede. Siyasi alanın kutuplaşmış olduğu dikkate alındığında seçimlere katılımın yüksek olacağını öngörmek mümkün. Bilinçli seçmen, artık oy verme davranışını partilere, ittifaklara ve adaylara göre şekillendirebilmektedir. Hem ittifak içi hem de ittifaklar arası geçişkenlikler mümkün. Önceki seçimlere nazaran sağ-sol ayrımı sert değil. Yeni sosyolojinin ideolojisi, parti aidiyeti ve siyasi kimliği katı değil. Bu bağlamda Türkiye siyasetinde bloklar arası oy geçişkenliğinin az, blok içi oy geçişkenliğinin sınırlı olduğuna dair gerçeklik aşınmış durumda. Dolayısıyla “yüzde 70 sağ yüzde 30 sol” seçmen üzerinden yapılabilecek öngörüler bugün için yeterince açıklayıcı değil. Muhalefetin öncülüğünü yapan CHP yönetimi de bunun farkına vardı ve sadece kendi tabanı ile yeni siyasal sistemde seçim kazanmanın zor olduğunu bildiği için önce MHP’den ayrılan isimlerin kurduğu İYİ Parti’yi kendi ekseninde tuttu. Ardından AK Parti’den ayrılanların kurduğu DEVA ve Gelecek partileri ile Saadet Partisi’ni sahiplenerek sağ-sol ayrımı üzerinden şekillenen asimetrik durumu anlamsızlaştırmaya çalıştı.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, 2023 seçimlerinin sonuçlarına etki edecek en önemli kitle, partilerin çekirdek seçmenlerinden ziyade stratejik oy verme davranışına sahip seçmen kümesi olacaktır. Bu bağlamda partiler ve adaylar kendi tabanlarını korurken, kabaca yüzde 10’nun altında geçişkenlik gösterebilecek veya çoğunluğu yeni sosyolojiden müteşekkil seçmen kümelerini ikna etmek zorundadır. Daha önceki yazılarda mevcut seçmenlerin demografik analizini farklı bağlamlarda ele aldığımdan dolayı yazının bundan sonraki kısmını 2023 seçimleri bağlamında AK Parti’nin Türkiye vizyonunun ne olması gerektiğine birkaç örnek üzerinden yoğunlaştırmak istiyorum.
2023 Sonrası Neyi Öncelemeli?
AK Parti, bundan önce girdiği seçimlerin hemen tümünde seçmenin önüne bir vizyon ve hikaye koydu. 2002 seçimlerinde Türkiye’nin “yönetilebilirlik krizi”nin aşılması ve demokratikleşme, kalkınma ve adalet konusunda acil eylem planlarıyla Türkiye’nin sorunlarını çözme vizyonunu seçmenin önüne koydu. 2011 seçimlerine kadar yapılan seçim ve referandumlarda, yerleşik vesayet düzeni ile mücadele ve siyaset kurumunun güçlenmesi siyasi alanın demokratikleşmesi için çabaladı. Seçimlerde elde ettiği başarıyı, reformların gerçekleştirilmesinde bir meşruiyet manivelası olarak gördü. Demokratik siyaseti dönüşüme zorladı. Toplumsal dönüşüme göre kendi siyasetini güncelledi. Taban eğilimlerini dikkate aldı. Farklı toplum kesimlerine ulaşarak desteğini genişletti. Küresel siyasetin yön ve yönelimine karşı “ideal” siyaset anlayışında ısrar ederek, zaman zaman meydan okuyucu dış politik söyleme yönelse de, sonradan söz konusu siyasetin haklılığına kendi tabanını ikna etti. Ekonomik kalkınmayı ve toplumun refahını öncelemeyi bu dönemde hiç ihmal etmedi.
2013 sonrası seçimlerde, daha önceden gerçekleştirdiği reformları ve demokratik kazanımları korumak ve derinleştirmek için mücadele siyasetini önceledi. Yeni direnç gruplarına karşı söylem ve dilini sertleştirdi. Toplumun güçlü bir mücadele ile elde ettiği kazanımlarını, çıkarcı elit gruplar tarafından manipüle edilerek geriletilmesine izin vermedi. Küresel ve bölgesel gelişmelerin bir sonucu olarak Türkiye’ye yönelen tehditlere ve saldırılara karşı her alanda mücadelesini sürdürdü ve ısrarlı politikalarının sonucunda Türkiye’yi küresel siyasetin bir oyuncusu haline getirdi.
AK Parti tüm iktidarı boyunca, yerel kalkınma, eğitim, ulaşım, altyapı yatırımları gibi bütün alanlarda yoğun bir şekilde kalkınma siyasetinden hiç geri adım atmadı. Muhalefetin tüm eleştirilerine rağmen Mega Proje atılımlarını durdurmadı. Her seçim döneminde, bir sonraki seçime kadar yapacağı büyük kalkınma ve yatırım hamleleri için hedef koydu. Cumhuriyetin yüzüncü yılına yetiştirilecek ve Türkiye’yi bir üst lige taşıyacak olan stratejik yatırımları her türlü zorluğa rağmen hayata geçirdi. Yerli otomobilden, savunma sanayiine, yer altı kaynaklarının keşfedilip bulunmasına ve ülke hizmetine sunulmasına kadar farklı alanlarda vizyon projelerini hayata geçirdi. Bu konularda adeta kendi ile yarıştı.
Bugün AK Parti’nin önünde; a) ekonomik sorunlar, b) mülteci meselesi, c) yeni sosyolojinin beklentilerini yönetme, d) siyasal sistemin geçiş sürecinde ortaya çıkan sorunları tespit ederek reforma tabi tutma ve sistemin kurumsallaştırılması e) devletin ve siyasetin insan kaynağının yetkinliğini ve motivasyonunu yükseltme f) demokratik reformların kurumsallaşmasını ve iyileşmesini sağlama g) küresel ekonomi için mücadele edebileceği katma değeri yüksek ve bir çoğu devam eden vizyon yatırımlar ve projeleri tamamlamak h) ve en nihayetinde teknoloji yoğun yeni sektörlere yönelmek gibi konu başlıkları var. Daha önceki yazılarda bu başlıklarla ilgili genel hususları tartıştığım için, burada tek tek bu konuları ele almak yerine bazı örneklerle meselenin farklı bir yönüne değinmeye çalışacağım.
AK Parti’nin tecrübesi ve bu siyasi hareketin lideri olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vizyonu aslında bu alanlarda toplumun önüne yeni bir hikaye koymak için fazlasıyla yeterli. AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye, benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerle karşılaştırıldığında birçok alanda çağının çok gerisinde kalmıştı. Bu 20 yıllık dönemde ulaşımdan sağlığa, eğitimden şehirleşmeye kadar birçok alanda 50-60 yıllık altyapı gecikmeleri telafi edildi. Bu alanda Türkiye’nin neredeyse gelecek 100 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek yatırımlar yapıldı. Bugün yapılan her bir mega proje sadece bugün için değil, gelecekte ortaya çıkacak ihtiyaçlara da cevap verecek şekilde inşa edildi.
Muhalefet partileri proje ve yatırım konusunda mevcut iktidarla vizyon yarıştıramadığı için yapılan yatırımları farklı konu başlıkları üzerinden tartışmaya açarak önemsizleştirme ve değersizleştirme siyasetine ağırlık veriyor. AK Parti bu büyük yatırımları toplumun önüne koyduğunda muhalefet partilerinden kendi mega projelerinin de olduğunu göstermek için deneme mahiyetinde açıklamalar yapmıştı. Örneğin CHP, Orta Anadolu’ya 2.2 milyon kişinin yaşayacağı “Merkez Türkiye” adında “Mega Kent” kuracağını duyurdu. Ancak bu tip projelerde AK Parti ile yarışamayacağını gördüğü için sonradan büyük projelere karşıtlık üzerinden bir siyasi söyleme yöneldi.
Altyapı Tamamlandı, Sıra Niteliği Artırmada
AK Parti, üniversite sayılarının artması, şehir hastanelerinin inşası, havalimanları, köprüler ve otoyollar gibi ulaşım yatırımlarının tamamlanması gibi kalkınma ve altyapı yatırımları ile ilgili muhalefet tarafından eleştirilmekte. Hatta zaman zaman kendi tabanından da muhalefetin söylemine “tav olan” bazı kesimler, “inşaata ve betona yatırım” gibi başlıklarda kendi partisini eleştirmekte. Ancak Türkiye, uzun yıllar yatırımlar konusunda geç kalmışlığın sancısını yaşadı. Zamanında yapılacak yatırımlar geciktiği ve bu gecikmişliği telafi etmek için AK Parti beklenenin çok üzerinde ve kısa bir zamanda yoğun bir şekilde her alanda büyük altyapı yatırımlarına yöneldiği için özellikle ekonomik sorunların yaşandığı dönemlerde muhalefet bu yatırımları, örneğin “ödeme garantileri” gibi başlıklarda, eleştirebiliyor. Halbuki AK Parti bu yatırımların geç kalmışlığını, bugün yapılmasa gelecekte maliyetlerinin çok yüksek olacağını, bu yatırımların sadece bugünü değil ülkenin geleceğini de kurtardığını iyi anlatabilse muhalefetin yatırımları önemsizleştirme ve değersizleştirme siyasetinin toplumda bir karşılığı olmayacak.
Güncel bir örnek vermek gerekirse; AK Parti’nin en çok eleştirildiği konulardan birisi, inşaata ve konuta ağırlık veren politikasıydı. TOKİ’nin yaptığı binalar sıkça eleştirildi. Oysa içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri kira ve konut fiyatlarındaki artış. Türkiye’nin yıllık konut ihtiyacı kabaca 900 bin civarında. Eğer AK Parti, zamanında inşaat sektörünü destekleyen politikalar izlemese ve TOKİ’yi devreye sokmasaydı, mevcut emlak sorunu çözülemez bir mahiyette olurdu. Dolayısıyla, AK Parti bugün için köprüleri, otobanları, havaalanlarını ve üniversiteleri hulasa büyük yatırımları yapmamış olsa, ülke gelecekte çok daha büyük maliyetlerle yüzleşmek zorunda kalırdı.
AK Parti’nin 2023 ve sonrası için yapması gereken, bugüne kadar yaptığı hizmet ve kalkınma siyasetini genel ifadelerin ötesinde gerekçeleri ile birlikte topluma iyi şekilde anlatmasıdır. Ardından, yatırımların büyük çoğunluğu tamamlanmış bir ülkede artık sıranın daha stratejik sektörlere geldiğinin bir vizyon temelinde anlatılmasıdır. Altyapı yatırımları neredeyse tamamlandığına göre toplumun refahını doğrudan önceleyen alanlara yoğunlaşmak kolaylaşmıştır. Yine bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de eğitimin altyapı eksikliği tamamlanmıştır. Üniversitelerin sayısı ve altyapı imkanları yeterlidir. Bundaki sonraki süreç, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, insan kaynağının niteliğinin artırılmasına yoğunlaşmasıdır.
Yukarıda sıralanan başlıkların her birinin topluma anlatılmasında yaşanan sorunların tespit edilmesi önem arz etmektedir. Ortaya konacak gelecek vizyonunun nasıl bir dil ve söylemle topluma aktarılacağı yine üzerinde durulmaya değerdir. Örneğin Cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik eleştiriler, bir kısım reformlarla kolayca bertaraf edilebilecek seviyededir. Dünyanın ve bölgemizin çetin bir türbülanstan geçtiği bir dönemde Türkiye bir yönetim krizi yaşamadıysa bu siyasal sistemin değiştirilmesiyle doğrudan ilgilidir. Bu bağlamda, 2023 seçimlerine gidildiği dönemde seçmenlerin zihninde soru işaretleri olan meselelerle ilgili, AK Parti toplumun önüne -sorun başlıklarının mahiyetine göre- reform, iyileştirme, beklentilere cevap üretme, nitelikli insan kaynağı harekete geçirme ve yeni bir hikaye ve vizyon ortaya koymalıdır.