ABD tarihinin en büyük skandalı olan Watergate’in konu alındığı All The President’s Men filminde Beyaz Saray’daki muhbir Deep Throat, Robert Redford’un canlandırdığı Washington Post muhabirine bilgi verirken biraz ketum davransa da yıllar boyunca araştırmacı gazeteciliğin temel çıkış noktalarından biri olan şu sözleri söyler: “Parayı takip et...”
Pek tabii ki “ABD seçimlerini para akışını sağlayanlar belirliyor” demek en basit ifadeyle ilk akla gelen komplo teorisi olacaktır. Zira aday ne kadar zengin olursa olsun seçim kampanyası boyunca harcayacağı para kendisine yapılan bağışlar kadar olabiliyor. İşte tam bu noktada hem kampanyanın etkisinin hem de bağışların artmasında yüzde yüz payı olan ABD’nin tarafsızlığıyla meşhur medyası devreye giriyor.
“Seçimi bağışlar, bağışları kampanya, kampanyayı da medya belirler” denklemini kurduğumuza göre, ABD medyasının tutumundan başlayarak “Parayı takip et” formülünü uygulayıp 8 Kasım’daki seçimle ilgili bazı ipuçlarını yakalayabiliriz.
ABD Medyasının Tarafı
Yüz yılı aşkın bir geleneğin temsilcisi olarak gazetelere baktığımızda tarafsız ABD medyasının aslında o kadar da tarafsız olmadığını görebiliriz.
Mesela New York Times, Los Angeles Times, Houston Chronicle, The Cincinnati Enquirer, The Dallas Morning News ve The Arizona Republic seçimlerde Demokrat aday Hillary Clinton’ı destekleyeceğini açıkladı. Los Angeles Times ve New York Times’ın tarafı zaten yıllardır belliydi. Ancak son 40 yıldır Cumhuriyetçilerin kalesi olarak tabir edilen Teksas’a bağlı Dallas ve Houston merkezli iki gazete ile Demokratların yıllardır aradığını bulamadığı Arizona’nın en büyük gazetesinin tavrı dikkat çekiciydi. Houston Chronicle Cumhuriyetçi olarak bilinirdi ancak Temmuz ayında Clinton’a destek vereceğini açıkladı. The Dallas Morning News 1940’dan beri, The Cincinnati Enquirer ise tam yüz yıldır Demokrat bir adaya arka çıkmamıştı. The Arizona Republic ise kurulduğu 1890’dan beri ilk kez Demokrat bir aday safına geçti. Şimdiye dek hiç başkan adayı desteklemeyen USA Today bile bu geleneği bozarak Trump’ın başkanlığa yakışmayacağını söyledi. Üstelik Cumhuriyetçilerin en son 1976 seçimlerinde çoğunluğu Jimmy Carter’a kaptırdığı Teksas’ta bile seçilemeyeceği yazıldı. Yine 1857’den beri seçimlerde tarafsızlığıyla bilinen The Atlantic ise Abraham Lincoln ve Lyndon Johnson’ın ardından Hillary Clinton için üçüncü kez istisna hakkını kullandı.
ABD çapında çıkan 236 günlük gazete içinde Trump’a destek verenler ise toplam tirajları 200 bini zor bulan The Santa Barbara News Press, St. Joseph News Press, The Waxahachie Light ve The Las Vegas Review Journal oldu. Bu tablo Cumhuriyetçi Parti için tüm zamanların en onur kırıcı gazete desteği olarak tarihe geçti. Tıpkı Clinton’ın 182 gazeteyi arkasına alarak rekor kırması gibi...
Cumhuriyetçiler için işin en acı veren tarafı ise başkanlık için adı neredeyse hiç geçmeyen liberal aday Gary Johnson’a 6 gazeteden destek gelmesi oldu. Üstelik bunlardan ikisi yüz yıldır her seçimde Cumhuriyetçileri destekleyen The New Hampshire Union Leader ve 143 yıllık tarihinde Cumhuriyetçiler dışında başka adaya arka çıkmayan The Detroit News gazeteleriydi.
ABD’deki 52 haftalık gazeteden 50’si Clinton tarafında dururken biri tarafsız kaldı, diğeri ise “Trump olmasın” demekle yetindi. Siyasete giren 14 derginin 10’u Clinton derken, 4’ü ise Trump karşıtı olduğunu duyurdu.
Sonuç olarak bu yüzlerce gazete Trump’ın tapelerini manşetlere taşırken, Clinton’ın sağlık sorunları ise ona “ülkesi için kendisini feda eden kadın” imajıyla artı puan olarak döndü. Tüm kuralların kaldırıldığı ve bel altına vurmanın da serbest bırakıldığı bu seçim kampanyalarında ağzının ayarını bilmeyen Trump’a karşı hanım hanım Clinton fazlasıyla ağır bastı.
Ukrayna’da Kiev Post, İngiltere’de The Observer, The Guardian ile Nature, Güney Afrika’da Financial Mail, Avustralya’da The Age, İrlanda’da Sunday Independent, Kanada’da Toronto Star ve Jamaika’da The Gleaner da açıktan Clinton’a destek olacaklarını açıkladı.
TV ve Hollywood’un Galibi: Clinton
Geleneksel medyayı genişletip dev yayın kuruluşlarına baktığımızda da resim çok değişmiyor. Ana akım medyada onlarca televizyon kanalı, internet sitesi ve gazeteyi yöneten NBC Universal, News Corporation, Turner Broadcasting ve Thomson Reuters Clinton’ın en önemli bağışçıları olarak göze çarptı. Clinton’ın ilk 20 bağışçısından 7'si ise bu kurumlarla ortaklıkları bulunan dünyanın önde gelen hedge fonları ile yatırım şirketleriydi.
Medya destekli seçim anketi sonuçlarında da Clinton medya desteğini fazlasıyla hissetti. ABC News, Economist, Fox News, Bloomberg, Reuters, CBS News, NBC News, CNN, The Atlantic, Washington Post, Wall Street Journal ve US Today imzalı tüm anketlerde favori Clinton oldu.
Medyanın en önemli ayağını oluşturan televizyon ve sinema figürlerinde farklı bir sonuç beklenebilirdi. Trump, Emmy’ye bile aday gösterilmiş, “Apprentice” programını uzunca bir dönem sürdürmüş, Hollywood Yıldızlar Bulvarı’nda imzası bulunan onlarca dizi, filmve TV şovunda boy göstermiş bir isimdi. Üstelik ABD televizyonlarının en sevdiği etkinliklerden biri olan başkanlar buluşmasının ilki 84 milyon izleyiciye ulaşarak tüm zamanların rekorunu kırdı.
Ancak gazeteler gibi televizyon kuruluşları hatta TV yıldızları da Trump’la ilgili neredeyse tek olumlu cümle bile kurmadı. Diğer taraftan parayı takip ettiğimizde Clinton’a milyonlar akıtan ilk 10 ismin dördü yine bu dünyanın önde gelenlerinden Haim Saban, Jeffrey Katzenberg, Steven Spielberg ve J. J. Abrams’tı. George ve Amal Clooney sadece bir ayda San Francisco ve Los Angeles’ta iki parti organize ederek Clinton için 15 milyon dolar topladı. Hollywood’un galibi de belliydi.
Deep Throat’un bildikleri tek başına bir şey ifade etmiyordu. O da zaten “Parayı takip et” lafını en etkili kanal olan medyaya ve bir gazeteciye söylemişti. Gerçek formül aslında “Parayı takip et. Medyayı kullan” olarak tarihe geçti. “Parayı takip et” formülü tek başına geçerli olsaydı Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın 4 milyar doları bulan servetiyle “Sıradaki başkan kim?” sorusuna cevap bulabilirdik. Ancak medyayı kullanınca işin tamamen renk değiştirdiği de ortada.