15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte bir sivil toplum örgütünden çok terör yapılanması olduğu iyice aşikar hale gelen Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) son hamlesiyle kendi içindeki hiyerarşik düzenini de gözler önüne serdi. Sadece Türkiye üzerinde etkin olduğu varsayılan örgüt, 17/25 Aralık operasyonu ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ortaya çıkan ilişkiler ağı ve uluslararası çok katmanlı örgütlenme modeliyle de küresel ve karmaşık bir şebeke gibi çalıştığını belgeledi.
1990’lı yılların başından itibaren yurt dışına açılmaya başlayan örgüt, zaman içerisinde dünya genelinde 170 ülkede faaliyet gösteren bir güç odağına dönüşerek küresel elitlerin kullanımı ve yönlendirmesine açık bir teşkilat haline geldi. Hiç şüphesiz FETÖ’nün hizmet ettiği aktörlerin başında ABD geliyordu. FETÖ lideri Fetullah Gülen’in 1999 yılında Türkiye’den kaçarak ABD’nin Pensilvanya eyaletini üs edinmesi ve buradan “ılımlı İslam modeli” projesi adı altında geniş bir coğrafyada ABD’nin desteğiyle etkin bir yayılma politikası izlemesi, ABD’li senatörlere milyonlarca dolar para akıtması bile bu ilişkinin en bariz göstergelerindendir. Hatta öyle ki ABD’de kurduğu okul sayısı 170’e ulaşan örgüt, darbe girişiminden sonra bile 171. okulunu Nellis Hava Üssü’nde açacak kadar pervasızca kollanıyor ve destekleniyor.
FETÖ'nün birçok ülkede sivil toplum ve eğitim kılıflarıyla elde ettiği istihbaratı ABD’ye servis ettiğini sağır sultan da duydu. Zaten 170 ülkede örgütlenen FETÖ’nün sadece ABD karşıtlığıyla bilinen Rusya, İran ve Çin’de okul açamaması bile bu örgütü kumanda edenin kim olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. 1993’e kadar FETÖ örgütlenmesinin semirmesini izlemekle yetinen ABD’nin Birinci Körfez Savaşı sonrasında derin devlet yapısının anahtarını Gülen’e teslim ettiği anlaşılıyor.
FETÖ’nün nasıl bir örgüt yapılanmasına sahip olduğu, iç yapılanmasındaki emir-komuta zincirinin nasıl işlediği ve bu hiyerarşik sistemin nasıl bir üst akılla yönetildiği ise artık bir muamma olmaktan çıktı. Kıta, ülke, bölge, il, ilçe, semt ve ışık evi gibi bir silsile ile işleyen yapı “imamlık sistemi” tarzında bir örgütlenme modelini içeriyor. Bu silsile için her türlü maddi olanağı seferber eden FETÖ en büyük yatırımını ise eğitime yaparak bulunduğu ülkelerde açtığı kolejler ve üniversiteler marifetiyle kendisine sürekli eleman devşiriyor. Özellikle devletlerin üst düzey bürokratlarının çocuklarına kanca takan örgüt, daha sonra yetiştirdiği ve türlü şantaj ve göz boyamayla kendisine bağımlı kıldığı bu kişileri sinsi amacı için zamanı geldiğinde kullanıyor.
Kainat İmamından Ev İmamlarına
Örgütün tepe noktasında mensuplarınca “kainat imamı” ya da “mehdi” olarak kabul edilen Fetullah Gülen bulunuyor. Örgütü coğrafi, sektörel ya da kurumsal anlamda “imam” olarak adlandırılan Gülen’e sonuna kadar sadık sorumlular yönetiyor. Bu “imam modeli” en tepeden bir ilçedeki en küçük mahalleye kadar uzanan bir silsile halinde kast sistemine benzer bir yapılanmaya sahip. Her imam bir üstteki imama bilgi taşımak ve onun emirlerini uygulamakla yükümlü.
Gülen’in hemen alt kısmında çekirdek kadro denilen “istişare kurulu” yer alıyor. Bu danışman kadrosu Türkiye ve diğer ülkelerden toplanan bilgileri, yapılan faaliyetleri Gülen’e aktarıyor ve örgüt liderinden alınan emirleri yine benzer silsile içinde alt birimlere iletiyor.
İstişare kurulunun arkasından “kıta imamları” geliyor. Kıtalardan sorumlu bu sekiz imam kıta ülkelerindeki imamların başı konumunda. Orta Asya, Asya, Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Pasifik, Güney Amerika ve Kuzey Amerika imamlarına bağlı olarak çalışanlara ise “ülke imamı” deniliyor. Ülke imamlarının bir alt grubu ise “bölge imamları”ndan oluşuyor. Bu kişilerin sayıları bulundukları ülkenin mevcut bölge sayısına göre belirleniyor. Ülkedeki her ilin “il imamları” direkt olarak bölge imamlarına bağlı. İl imamlarının altında “ilçe imamları” yer alırken bunlara “esnaf imamları” ve “semt imamları” bağlı olarak çalışıyor. Emir-komuta zinciri içindeki bu imamlık sisteminin son halkasında ise “ev imamları” bulunuyor. Bunun alt kısmındaki tabanı ise “ser rehberler”, “belletmenler”, “öğrenciler” ile “şakirtler” ve “şakirdeler” denilen örgüt mensupları oluşturuyor.
İmam Ordusunun Kadın Versiyonu
İmamlık sistemi bunlarla sınırlı değil. Zira örgütün işlerini yürütmesi, istihbarat sağlaması ve devlet kademelerinde örgütlenmesi için kamu ve özel sektörlerde de ayrı imamlar bulunuyor. Bakanlıklar, askeriye, emniyet, spor, eğitim, adliye, taşra teşkilatları, yerel yönetimler, siyasi partiler, üniversiteler, dernekler, sendikalar, kamu iktisadi teşebbüsleri, hukuk büroları, bilişim şirketleri, muhasebe firmaları, medya gibi kurumların her birinin başına örgüt tarafından bir imam atanıyor. Hatta hayat kadınlarından sorumlu bir imam bile mevcut. Buradaki amaç ise kendi tarafına çekemediği bakan, vekil, iş adamı ve bürokratlara hayat kadınları ile şantaj yapmak. Örgüte biat etmeyen siyasetçi ve bürokratlara hayat kadınları ile yaklaşılıp kayda alınıyor ve bu kişilere şantaj yapılarak yüksek miktarlarda paralar talep ediliyor.
Bu imamlık sistemi “abiler” denilen erkekler üzerinden yürütülürken, benzer yöntem “ablalar” denilen kadınlar üzerinden de işliyor. Ablalar imamlarla aynı statüye sahipler. Kadınlar arasında himmet toplama, örgüte kadın eleman kazandırma, örgüt içi evlilik için katalog hazırlama, stratejik evlilikleri planlama gibi hususlarda aktif olarak rol alıyorlar ve bu bilgileri bulundukları il ya da bölge abisine/imamına teslim ediyorlar. Halihazırda sadece Türkiye’de 73 bin ablanın var olduğunu söylersek bu örgütün gücünü de anlamamız mümkün olur.
İmamların Çalışma Sistemi
İmamlar ve ablalar asla kendi adlarını kullanmıyor. Örgütle ilişkisi başladığı andan itibaren kişiye yeni bir kod adı veriliyor ve her yerde onu kullanması tembihleniyor. Öğrencileri kendi dershanelerine kaydettiren bölge imamları kayıt esnasında da kod adlarını kullanıyorlar. Yeni ev imamı olan öğrencilere ise telefonda dahi konuşurken gerçek adını kullanmaması tembihleniyor. Ev imamlığı görevini başarıyla tamamlayan kişiler daha sonra bölge imamlığına terfi ediliyor. Bölge imamlığına terfi edilen kişilere ise Fetullah Gülen tarafından bir biat mektubu gönderiliyor.
Doğrudan FETÖ elebaşısına bağlı olan istişare kurulu üç ayda bir Pensilvanya’da Fetullah Gülen’in başkanlığında toplanıyor. Bu kurul yine bulunduğu ülkede ülke imamı başkanlığında ayda bir toplanarak faaliyetleri masaya yatırıyor. Ülkelerde alınan kararlar, yapılan istihbarat faaliyetleri, toplanan himmetler, yerleştirilen kadrolar gibi birçok husus Gülen’in sekreterliğini yapan şahıs tarafından Gülen’e götürülerek yapılacak olan toplantının “ruzname”si (gündem) belirleniyor. Buradaki toplantının içeriğine göre bölge imamları, mahrem hizmetler (TSK, MİT, emniyet, yargı vb.) imamları, medya imamları, TUSKON imamı ya da kıta ve ülke imamları katılabiliyor.
Toplanan bu kurul, içerisinde yurt içi ve yurt dışı tayin heyetine üyelik ve başkanlık yapacakları seçerken değişecek ya da atanacak imamlar da belirleniyor. Düzenli olarak Gülen’le ya da teftiş ettikleri ülke imamları ile toplantılar yapan bu kurul alınan kararların titizlikle ve gizlilik içerisinde yürütülmesinde etkin rol oynuyor.
Üst Akıl İçin FETÖ Kullanışlı Bir Maşa
Bulundukları her ülkede uzun yıllardır benzer bir yapıda örgütlenen, sahip olduğu ya da ilişkide olduğu şahıslar aracılığıyla resmi ve sivil kurumlara sızarak kendi ajandaları için çalışan, dini duyguları sömürerek “himmet” adı altında insanlardan milyonlarca lira toplayan, türlü türlü şantajlarla iş adamlarını baskı altına alıp para koparan bir örgütün elde ettiği verilerin tamamının Pensilvanya’daki havuzda toplandığı aşikar. Bugüne kadar deşifre olmadan var olmasını hücre tipi ya da üzüm salkımı misali örgütlenmesine borçlu olan FETÖ’nün elindeki istihbarat bilgileri ve halihazırda dünya üzerindeki insan kaynağı gücünün ABD’nin bir süre daha işine yarayacağı muhakkak. Zira elini ateşe sokmadan, bir kuruş bile harcamadan ülkeler karıştırabilecek, kendi yağında kavrulan bir maşa var elinde. Üst aklın yıllardır hazırladığı, yardım edip ateşe uzatılacak bir kıvama getirdiği maşayı bir çırpıda atacağını ummak da biraz saflık olur.