Kriter > Dış Politika |

Astana Süreci ve İdlib


Tunus’ta başlayan ve domino etkisiyle Ortadoğu’ya yayılan halk isyanları kısa süre içerisinde bölgenin bir asırlık statükosunda önemli kırılmalara neden oldu. ABD işgalinin de yarattığı zeminle birlikte Irak ve Suriye simbiyotik bir dinamikte bu sürecin en fazla etkilenen ülkeleri oldu.

Astana Süreci ve İdlib

Tunus’ta başlayan ve domino etkisiyle Ortadoğu’ya yayılan halk isyanları kısa süre içerisinde bölgenin bir asırlık statükosunda önemli kırılmalara neden oldu. ABD işgalinin de yarattığı zeminle birlikte Irak ve Suriye simbiyotik bir dinamikte bu sürecin en fazla etkilenen ülkeleri oldu. İki ülke de devlet otoritelerinin aşındığı, devlet dışı silahlı aktörlerin yükseldiği melez bir dönem içerisine girdi. Yerel, bölgesel ve uluslararası aktörler de doğal olarak bölgesel çıkarlarını maksimize edebilecek şekilde Irak-Suriye hattında büyük bir mücadeleye girdiler.

Başlangıcında sadece ülkenin yerel dinamikleriyle şekillenen Suriye krizi önce bölgesel ardından küresel vekaletler savaşının zemini haline geldi. Aktör çeşitliliği ile gittikçe kompleksleşen meseleye dair Ankara’nın dinamik bir politika üretme zorunluluğu ortaya çıkarken, ABD’nin muhaliflere desteğini keserek PYD/YPG’ye yatırım yapması Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eder boyuta geldi. Rusya ve İran’ın her geçen gün daha fazla Esed rejimini desteklemesi askeri açıdan Suriyeli muhaliflerin kazanımlarının korunmasını da zora soktu. Türkiye ise önce Fırat Kalkanı Harekatı’nı ardından Rusya ve İran ile birlikte Astana sürecini başlatarak bu meydan okumalara yanıt verme çabasında.

Türkiye-Rusya Normalleşmesi ve Suriye’ye Etkileri

Rusya’nın Suriye’de doğrudan muhalifleri hedef alması ve Rus jetinin düşürülmesiyle zedelenen Türkiye-Rusya ilişkileri 2016 yılının Nisan-Mayıs aylarında yoğun bir diplomasi trafiğinin ardından normalleşme sürecine girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e yazdığı mektupta, Rus pilotun ölümünden dolayı duyulan üzüntünün ifade edilmesi ile başlayan süreç nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ivme kazandı. Bu sürecin tarafların Suriye politikasına da doğrudan yansımaları görülmeye başladı. Rusya Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’na destek verirken İran’ın da dahil olduğu bir denklemde taraflar Suriye’deki iç savaşın askeri yöntemlerle bitirilemeyeceği kanaati üzerinden Astana sürecini başlatma kararı aldı.

Tarafların bir araya gelmesinde Rusya açısından ABD ile yürüttüğü görüşmelerin sonuçsuz kalması, muhalifler ve DEAŞ ile olan mücadelenin beklentisinin ötesinde uzayacağının farkına varması ve savaşın uzamasıyla İran’ın sahada kendisine nazaran nüfus alanını daha fazla artırma olasılığı etkili oldu. Türkiye için ise ABD’nin PKK-PYD ile olan angajmanı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü önemsemeyen çözüm arayışları içinde olduğunu görmesi ve muhalifler açısından askeri denklemin olumsuz seyretmeye devam etmesi önemli faktörler olarak ortaya çıktı.

Mevcut denklemde Suriye’de sonu gözükmeyen bir çatışma ve kaybet-kaybet sarmalında olan ülkeler, sahada doğrudan çatışan taraf olmaları ve diğer sahici askeri aktörlerin önemli bir kısmı üzerindeki etki kabiliyetlerinin verdiği imkan ile Suriye’ye ilişkin görüşmelerde bulunurken yeni bir siyasal süreç gelişmeye başlamış oldu. 20 Aralık’ta Moskova’da Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesi gerçekleşti. Türkiye, Rusya ve İran arasındaki görüşmenin sonucunda sekiz temel başlıkta anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Üçlü zirvenin karar bildirisinde yer alan Suriye krizinin askeri bir çözümü olmadığına yönelik vurgu ülkelerin yeni bir siyasal sürece şans verme niyetlerini göstermekteydi. Üç ülke daha önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 2 bin 254 sayılı kararları üzerine yeni çatışmazlık ve siyasal çözüm süreci inşa etme çabasında olduklarını ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik kararlılıklarını vurguladı.

Astana Süreci’nin İdlib Ayağı

Yukarıdaki temeller üzerine inşa edilen ve yaklaşık yirmi aydır devam Astana sürecinde Türkiye, Rusya ve İran önce geçici ateşkesler ardından kalıcı ateşkes ve çatışmazlık durumu oluşturup bunun üzerine siyasal kalıcı bir barış inşa edilebileceğini öngördüler. Bu bağlamda Humus, Doğu Guta ve Dera gibi sıcak çatışma bölgelerine odaklanılarak bu bölgelerde çatışmazlık durumu oluşturulması hedeflendi.

Zaman zaman ihlal edilse de bu bölgelerde çatışmaların ciddi anlamda geriletildiği görüldü. Sivil ölümlerinin azalması Astana sürecinin bu bakımdan başarı elde ettiğini göstermiş oldu. 13-14 Eylül’de gerçekleştirilen Astana toplantılarının altıncı ayağında ise taraflar İdlib’in de çatışmazlık bölgelerine dahil olması konusunda mutabakata vardı. Gelinen aşamada Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile birlikte Türkiye’ye müzahir muhalif unsurların bu bölgeye girerek kontrol noktaları oluşturmaları ve Rejim unsurları ile yaşanabilecek çatışmalara ilişkin denetim sağlaması öngörülüyor. Rusya ve İran’ın ise İdlib ve çevresindeki Rejim bölgelerinde benzer şekilde denetim sağlaması gerekiyor.

Suriye’nin en büyük eyaletlerinden olan ve Muhaliflerin bir araya gelerek oluşturdukları Fetih ordusu tarafından özgürleştirilen İdlip; Kuzey Hama, Batı Halep ve Kuzey Lazkiye’yi de içine alarak muhalifler için Fırat Kalkanı bölgesiyle birlikte artık son kale konumuna gelmiş bir yer. Rejim ve müttefiklerinin muhasarası altında kalan diğer bölgelerden muhalif savaşçı ve sivillerin sığındığı bir alan. Bu bölgedeki nüfusun son yaşanan göçlerle birlikte iki milyonun üzerinde olduğu değerlendiriliyor. Dolayısıyla bu bölgenin çatışmazlık bölgelerine dahil edilebilmesi Astana sürecinin başarısı için büyük öneme sahip. Ancak İdlib’in çatışmazlık bölgelerine dahil edilmesinin önünde çok büyük bir engel var. Zira içinde Nusra gibi el-Kaide ile ilintili örgütleri de barındıran Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) çatı yapılanması askeri açıdan büyük ölçekte İdlib’i kontrol ediyor ve Astana sürecini tanımadığını deklare etmiş durumda.

İdlib’in kontrolünün askeri açıdan HTŞ’ye geçmiş olması ve bölgenin hem ABD-PYD/YPG hem de Rejim-Rusya-İran koalisyonları tarafından açık hedef haline getirilmesi Türkiye’nin İdlib’de harekete geçmesini sağlayan temel motivasyonlardan biri olarak öne çıkmış durumda. Ancak HTŞ’nin Nusra’nın yanı sıra birçok Suriyeli muhalif gruptan oluştuğu, yaklaşık 20 bin kişilik bir askeri güce sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye ve ona müzahir muhalif askeri grupların HTŞ ile girebileceği askeri bir çatışmanın ciddi maliyetleri olacağını kestirmek zor değil. Askeri ve siyasi bağlamının dışında böyle bir çatışmadan siviller de ciddi anlamda olumsuz etkilenecektir. Bu durum en fazla Esed rejimine bağlı güçler ve Afrin’deki PKK/ PYD yapılanmasına fayda sağlayacaktır. Bu bağlamda yapılacak görüşmelerle HTŞ’nin kendini lağvetmesi ve savaşçılarının diğer muhalif gruplara katılmasını sağlamaya yönelik adımlar atılması en ideal çözüm gibi gözükmektedir. Ancak HTŞ’nin yaptığı açıklamalar bunun kısa vadede pek mümkün olmadığı gösterir nitelikte.

İkinci seçenek olarak ise HTŞ’nin kontrol ettiği bazı bölgelerden geri çekilerek TSK ve onunla hareket eden muhalif güçlerle karşı karşıya gelmemesi gibi gözüküyor. İdlib ve diğer meskun mahallerin yönetiminin sivil iradelere devredildiği bir denklemde TSK’nın RejimMuhalif hatlarında konuşlanarak HTŞ ile bir çatışma olmadan sürecin en azından bir süre yönetilmesi sağlanabilir. Ancak gelinen noktada gerek el-Kaide ile geçmişten gelen bağı gerekse diğer muhalif unsurlarla kurduğu hegemon ilişki HTŞ meselesinin bir şekilde çözülmesini de zorunlu kılıyor.

Türkiye, Rusya ve İran’ın “Astana” Mutabakatı

1. İran, Rusya ve Türkiye, Suriye Arap
Cumhuriyeti’nin egemenlik, bağımsızlık, birlik ve
toprak bütünlüğüne tam olarak saygı duyduklarını
yinelerler.


2. İran, Rusya ve Türkiye, Suriye krizinin askeri bir
çözümü olmadığına ikna olmuşlardır.


3. İran, Rusya ve Türkiye, Doğu Halep’teki sivillerin
gönüllü tahliyesi ve silahlı muhalefetin organize
edilen ayrılışı için gösterilen ortak çabaları
memnuniyetle karşılarlar.


4. Bakanlar, ateşkesin genişlemesi, insani yardımın
aksamaması ve sivillerin ülke genelinde serbest
dolaşımlarının önemi konusunda mutabıklardır.


5. Üç ülke, Suriye hükümeti ve muhalefet arasında
müzakere edilecek muhtemel bir anlaşmayı
kolaylaştırmaya ve garantör olmaya hazır olduklarını
ifade ederler.


6. Üç ülke, DEAŞ ve el-Nusra’ya karşı birlikte
mücadele etme ve silahlı muhalefet gruplarını
bunlardan ayırma yönündeki kararlılıklarını
yinelerler.

24 Ocak 2017


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası