CHP’nin eski genel başkan yardımcılarından Onur Öymen siyasete girmeden önce Kopenhag ve Bonn Büyükelçilikleri ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı gibi önemli pozisyonlarda çalışmış bir diplomattır. Tecrübeli diplomata CHP’de siyaset yaptığı yıllarda, 2008’de kaleme alınmış Silkroad Enstitüsü’nden bir rapor ulaşmıştır. Svante E. Cornell ile Halil Magnus Karavelli tarafından hazırlanan ve ABD yönetimiyle yakın bağları bulunan kuruluşun hazırladığı yetmiş beş sayfalık raporda “CHP Genel Başkanı Deniz Baykal sonunda istifaya zorlanacak ve yerine AK Parti içindeki yolsuzluğu ortaya çıkaran Kemal Kılıçdaroğlu getirilecek. CHP modern, Avrupa tarzında merkezci sosyal demokrat parti olacak ve buna Avrupa büyük destek verecek” ifadeleri yer almaktadır. Bunun üzerine Onur Öymen raporu hem Baykal hem de Kılıçdaroğlu ile paylaşır. Ancak Baykal’ın istifa etmesine henüz iki yıl gibi bir süre vardır ve CHP’de böyle bir değişikliğin zemini olabilecek herhangi bir siyasi kriz yaşanmamaktadır. Dolayısıyla Baykal raporu ciddiye almamıştır.
Onur Öymen Baykal’a kurulan komployla ilgili başka bir argümanını daha aktarır. WikiLeaks belgelerinde Türkiye ile ilgili 26 bin sayfanın olduğunu ve bunun 6 bin sayfasında da CHP’den bahsedildiğini söyler. Öymen’e göre bu gizli belgelerde doğrudan doğruya Baykal’ı hedef alan ve gitmesi gerektiği konusunda yargılar içeren birçok mesaj vardır. Bunlar ABD’nin Ankara’daki Büyükelçiliğinden Washington’a giden mesajlardır.
Öymen’in bahsettiği belgelerin tarihi 2008 olarak görülüyor. Baykal komplosunun bu tarihlerde uluslararası çevrelerde özellikle ABD’nin bir kısım mahfillerinde planlandığı anlaşılıyor. Ankara Başsavcılığının Baykal’a yönelik olarak hazırlanan “kaset kumpası” iddianamesine baktığımızda da Baykal dinlemeleri ve görüntü kayıtlarının başlama tarihini 2009 olarak görüyoruz. Yani bahsedilen raporlardan sonra gereği yapılmaya başlanmış. Peki bu değişikliğe yol açacak kumpası yapacak taşeronlar kimler olabilir? Dinlemelerde bizzat bulunan polis memuru Fatih A.’nın beyanlarını iddianameden okuyalım: “Deniz Baykal’ı dinlediğimiz için görüntülerin İstihbarat Daire Başkanlığında çalışan teknik personel tarafından konulan cihazlar aracılığıyla elde edildiğini biliyorduk.”
Emniyet İstihbarat Daire Başkanı hepimizin yakından tanıdığı FETÖ üyesi Ramazan Akyürek. Akyürek ile ilgili Fatih A. “Ramazan Akyürek İstihbarat Daire Başkanlığından ayrılana kadar dinleme yaptık. Başkanlıktan ayrılınca çoğu dinlemeyi sonlandırdık” sözlerini aktarıyor. Operasyonun geri kalan kısmını hepimiz çok iyi biliyoruz. Baykal’ın görüntüleri yayımlandıktan sonra Kılıçdaroğlu aday olmayacağını ilan eder ama hemen ardından genel başkanlık koltuğuna oturur.
Değişikliğin gerçekleştiği yıl 2010’dur ve o günden bugüne CHP’nin kodlarında büyük değişimler geçirdiğine hep birlikte tanık oluyoruz. CHP Ulusalcı/Kemalist/Atatürkçü çizgisinden çıkarak Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne tehdit olarak giren FETÖ ile ilişkiler geliştirmeye başlar. CHP’nin FETÖ ile ilişkisini ve söylem birliklerini tam olarak anlamak için Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğuna nasıl oturduğunu her zaman aklımızın bir köşesinde tutmalıyız.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu birçok siyasi operasyon, müdahale ve darbe girişimlerinde Kılıçdaroğlu ve eski kadroları tasfiye ederek yerlerine yerleştirdiği yeni ekibin FETÖ’nün zaman zaman argümanlarını kullandıklarını zaman zaman da kendileri bizzat bu örgütün işine yarayacak argümanlar ürettiklerini görüyoruz.
17-25 Darbe Girişimi
CHP ve FETÖ Mart seçimlerine giderken bu darbe girişimini en iyi şekilde değerlendirmek üzere tam bir eş güdüm içerisinde olmuştu. Tüm operasyonların kamuoyuyla ilgili en kritik ayağı kuşkusuz FETÖ’nün yaydığı montaj tapelerdi. Bu tapeler kamuoyunda yolsuzluk algısı oluşturmak için birer silah olarak kullanılmaya başlanmıştı. Ancak FETÖ’nün hem sosyal medya hem de konvansiyonel medya araçlarında yayılan bu montaj tapeler bir süre sonra bizzat Kılıçdaroğlu kanalıyla TBMM çatısı altında tüm ülkeye dinletilmişti. Kılıçdaroğlu 11 Şubat 2014’teki grup konuşmasına “Kamuoyuna sızan ancak geniş kitlelerin bilmediği telefon konuşmalarından bir demet dinletmek istiyorum” diyerek başlamıştı. Kılıçdaroğlu daha sonra seçimler için gezdiği şehirlerde de FETÖ’nün propaganda aleti olan bu montaj tapeleri geniş kesimlere dinleterek bu darbe girişimini meşrulaştırmaya çalışmıştı. Bu mitinglerden biri olan İstanbul Gaziosmanpaşa mitinginde “Operasyonu devletin vicdanı yapmıştır” diyerek FETÖ’yü kahramanlaştırma çabalarını her platforma yaymıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 17-25 Aralık girişimlerinin en sıcak olduğu günlerde, 19 Aralık’ta programında olmamasına rağmen ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile görüşmesine de değinmemiz gerekiyor. Hürriyet’in o günkü haberinde yer alan bilgilere göre “Görüşmede tarafların yolsuzlukla mücadelenin ‘sürdürülebilir olması’ gerektiği konusunda hemfikir oldukları da vurgulandı.” Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün yürüttüğü operasyonun siyasi ayağı olarak ABD büyükelçisi ile iki taraftan biri olarak müzakere edip anlaşıyordu.
Tabii en başta söylememiz gereken bir bilgiyi de eklemeliyim: Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyet bu tarihi operasyondan birkaç gün önce 3-5 Aralık’ta ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirerek burada FETÖ’cülerin ABD’deki önemli isimleri Faruk Taban ve Emre Çelik’le de görüşmüştü. Görüşmeyi daha sonra Hakan Atilla davasını da organize eden ve derin ABD ile özel ilişkileri olan FDD’de çalışan ama o dönem CHP milletvekili olan Aykan Erdemir organize etmişti. İlişkilerin karmaşıklığı gözünüzü korkutmasın zira tüm yollar FETÖ’ye, onu kullanan derin ABD’ye ve Baykal kumpası sonrası Türkiye’de de CHP’ye çıkıyor. Bu minvalde hatırlatmak gerekir ki ABD Büyükelçiliğinde görevli ve daha sonra tutuklanan Metin Topuz’un hem 25 Aralık’ın mimarı Zekeriya Öz ve Yakup Saygılı gibi birçok FETÖ’cü hem de operasyonun ABD’deki uzantılarıyla derinlikli iletişim kurduğu tespit edilmişti. Her yönüyle bir ABD operasyonu olan Hakan Atilla davası 17-25 Aralık yargı darbesi girişiminin bir devamı niteliğindeydi.
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in demeci bugünleri tüm çıplaklığıyla işaret ediyordu: “Her ne kadar parti yönetimimiz inkar etse de 30 Mart seçimlerinde bir ittifak yaptı, cemaatle ittifak yaptı. İl ve ilçelerde cemaatin çeşitli unsurlarının Cumhuriyet Halk Partisi’yle yürüdüğünü hepimiz gördük” dedi. Güler bu eleştiriler sonrasında parti içi disiplin kuruluna sevk edilerek CHP’den ihraç edildi.
MİT Tırlarının Durdurulması
MİT tırlarını Ocak 2014’te durduran savcı Özcan Şişman ve aramayı bizzat yapan diğer savcı Aziz Takçı ByLock kullanımı tespitiyle 2015’te tutuklandı. MİT tırlarının durdurulduğu dönemde Adana Jandarma Bölge Komutanı olan Hamza Celepoğlu MİT tırlarını durduran jandarma personelinin amiriydi. Celepoğlu 15 Temmuz’da sözde “Yurtta Sulh Konseyi” tarafından “Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanı” olarak görevlendirilmişti. MİT’e yönelik kumpası sivil imam Süleyman Gürbüz organize etti. ByLock programını kullandığı belirlenen Gürbüz’ün programda “GM” grubuna üye olduğu öğrenildi. FETÖ’nün örgüt içi hiyerarşide “genel müdürler” olarak tasnif ettiği ByLock’taki “GM” grubunun diğer üyeleri ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun eski başdanışmanı Fatih Gürsul ve örgütün siyaset imamı Ahmet Hamdi Parlak’tı.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinden hemen önce 29 Mayıs’ta Cumhuriyet gazetesi Can Dündar imzalı “İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” manşetiyle çıktı. Seçimlere çok açık siyasi bir müdahale anlamı taşıyan bu manşetin arka planında yine Kılıçdaroğlu ve diğer bir CHP’li olan Enis Berberoğlu’nun olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Can Dündar’ın kaleme aldığı Tutuklandık adlı kitabında MİT tırlarına ait bilgilerin kendisine bir flash disk içinde solcu bir milletvekili tarafından getirildiği anlatılıyor.
Tarih 17 Mayıs, Kılıçdaroğlu FETÖ’nün yayın organı Zaman gazetesine bir ziyaret gerçekleştirir. Ziyarette FETÖ firarisi Ekrem Dumanlı ile yapılan kahvaltıda diğer FETÖ yazarları da hazır bulunur. 20 Mayıs’ta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu kez Ankara’da Hürriyet gazetesini ziyaret eder. Kılıçdaroğlu’nun görüşmesi daha sonra sohbet olarak gazetede yayımlanır: “Suriye sınırı eski haline dönecek. MİT tırları da gidip gelmeyecek, silah taşımayacaklar. Kamyonlardaki kasaların nasıl açıldığının ve bombaların görüntüleri var. Ben de seyrettim.” Kılıçdaroğlu MİT tırlarıyla ilgili görüntüleri izlediğini ilk kez burada açıklamıştır. Bundan dokuz gün sonra da Can Dündar CHP milletvekilinden (solcu bir milletvekilinden) aldığı görüntüleri gazetede manşete taşır. Olaydan sonra Enis Berberoğlu tutuklanır.
Sözde “Adalet” Yürüyüşü
Kılıçdaroğlu’nun, Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunu bahane ederek 15 Haziran 2017’de başlattığı yürüyüş tam anlamıyla çok geçmeden bir FETÖ organizasyonuna dönüşmüştür. Yürüyüşün her anı FETÖ üyeleri tarafından sosyal medyada ve haber sitelerinde 15 Temmuz sonrası görevden alınan FETÖ üyelerine “adalet” olarak servis edilmiştir. Emre Uslu, Tarık Toros, Tuncay Opçin, Ekrem Dumanlı, Bülent Keneş, Aydoğan Vatandaş gibi kamuoyunun yakından tanıdığı FETÖ’nün üst düzey üyelerinin sosyal medya hesapları bu yürüyüşü 15 Temmuz darbe girişimine karşı bir argüman olarak kullandıkları arşivlerde sabittir. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüş sürecinde 15 Temmuz yargılamalarının meşruiyetini sarsmak istediği yapılan tüm yayın ve propagandalara yansıdı. Yürüyüşün belli bir noktadan sonra ana teması “kontrollü darbe” ve “15 Temmuz tiyatroydu” vurgusuna dönüştü. Yabancı medya da darbecilerin adaletsiz bir şekilde yargılandıkları analizleriyle doldu. Kılıçdaroğlu, yürüyüşünün üçüncü gününde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde sivillere ateş açan Selahattin Kılıç’ın babası Veysel Kılıç’ı da yanına alarak 15 Temmuz’da kahramanca direnen, şehitler verdiğimiz Kahramankazan tabelası önünde poz verdi. Semboller ve algılar üzerinden örgütlenen FETÖ üyeleri bu sembolik fotoğrafı dünyanın her yerine birçok dilde servis etti. Köprüde sivillere acımasızca ateş açan Selahattin Kılıç’a “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Kılıç ayrıca 14 kişiye karşı “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan da 198 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Tüm yaşananlarla birlikte FETÖ’nün can damarı olan ve üye devşirdiği dershanelerin kapatılması, Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin DEAŞ’a yardım ettiği iddiaları, Kobani olayları, hendek terörü gibi süreçlerde CHP ve Kılıçdaroğlu’nun tüm söylem ve eylemleri bu kirli ilişkinin derinliği konusunda bize çok önemli ipuçları vermektedir.
Tüm bunlar ve eklenebilecek diğer veriler yan yana konulduğunda karşılaşılan olgu tipik bir simbiyotik ilişkiye tekabül etmektedir.