Malezya’da düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi, katılım açısından pek çok tartışmaya konu oldu. Esasen zirve yaklaştıkça, İslam dünyasında yaşanan bazı gelişmelerin zirvenin katılım sayısı ve katılımcıların düzeyi noktasında etkileri olduğu gözlendi. Öncelikle zirvenin gelişimi ve ön plana çıkması, üç ülkenin iş birliği açıklamalarıyla kendini göstermişti. Bu ülkeler Türkiye, Malezya ve Pakistan’dı. Mayıs’ta Cidde’de Türkiye, Malezya ve Pakistan dışişleri bakanları bir toplantı yapmış ve toplantıda üç ülkenin birbirleri için kilit önemde ülkeler olduğu vurgusu yapılmıştı. Akabinde üç ülkenin liderleri, BM 74. Genel Kurul toplantıları esnasında bir araya gelmiş ve bazı ortak çalışmalara dönük kararlar almışlardı. Kasım ortalarında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed beş ülkenin zirveye öncülük edeceğini açıkladı. Bu açıklamada iş birliğine yeni katılımlar olabileceği mesajları verilmişti.
Ancak zirve yaklaştıkça farklı gündemler ve aktörler ortaya çıkmaya başladı. Bu anlamda Katar’ın başkenti Doha’da resmi olmayan ve bakanlar düzeyinde gerçekleşen toplantıda fotoğraf karesine, Katar, Endonezya ve İran’ın da girdiği gözlendi. Hemen çok geçmeden Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Pakistan Başbakanı İmran Han’ı ziyareti basına yansıdı. Ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in de, Pakistan ordusundan bazı yetkililerle görüştüğü belirtildi. Türkiye, Malezya ve Pakistan iş birliğinin Körfez ülkeleri açısından ne kadar dikkat çektiği anlaşılamayabilir ancak fotoğraf karesine İran ve Katar’ın girmesi Körfez’i endişelendirmiş görünmektedir. Diğer bir deyişle, Katar ve İran’ın iş birliği sürecine dahil olmasının düşük düzeyli endişeyi yüksek düzeye taşıdığı düşünülebilir. Bu anlamda Körfez ülkeleri tarafından zirveye yöneltilen eleştiri ve endişelerin, sadece bu tür toplantıların İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) çatısı altında düzenlenmesi gerektiği düşüncesi ile sınırlı olmadığı görülmektedir.
Çözüm Arayışı
Bu zirveye öncülük eden ülke liderleri tarafından, dünyada uluslararası kuruluşların sorunları tartışmaktan öteye gidemediği eleştirisi üzerine bu toplantıyı gerekli gördükleri zirve süresince sıklıkla dile getirilmiştir. Zirveye ev sahipliği yapan Malezya, zirvenin herhangi bir alternatif oluşturmak niyetiyle değil, çözüm sunmak üzere düzenlendiği mesajını vermiştir. Zirve oluşumu itibariyle siyasal bir zeminde tartışılmak istemediğini açıklamış ve yeni bir kutuplaşmanın buradan doğmayacağı belirtilmiştir. Ancak bu zirve ile daha çok öne çıkan İslam dünyasının çözüm odaklı arayışlarının sürdürülmesi noktasında ise kararlılık gösterilmiştir.
Ayrıca Körfez ülkelerinin Kuala Lumpur Zirvesi’ni “Mini İslam Zirvesi” olarak tanımlaması ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in Mahathir Muhammed’i arayarak bu kapsamda bir zirvenin İİT çatısı altında toplanması gerektiğini söylemesi, zirve başlamadan gelişen bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bu görüşmenin gerçekleşmesi gösteriyor ki; Kuala Lumpur Zirvesi ile beliren iş birliğinin, İİT’nin çözüme yönelik girişimlerini tetiklemesi muhtemeldir. Çünkü İslam dünyası artık bazı sorunlarını açık bir şekilde tartışabilir ve gündeme getirebilir bir konuma ulaşmıştır. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam dünyasının kapasitesinin geniş olmasına rağmen, İslam ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle kapasitenin yansıtılamadığını belirtmesi buna örnektir. Benzer şekilde Mahathir Muhammed’in İslam ülkelerinin tarihte olduğu gibi insanlığa rol model olan İslam dininden uzaklaştığı, ilim ve ilerleme konusunda yeterli düzeye ulaşamadığı vurgusu da örnek olarak verilebilir. Bu açıklamalar gösteriyor ki; İslam dünyası bazı sorunlarını tespit etmiş ve artık bir çözüm arayışına girmiştir. Bu zirvenin en önemli gerekçesi, İslam dünyasının sorunları tespitten sonraki çözüm aşamasına geçme arzusunun şekillenmiş olmasıdır.
Bu çözüm aşamasına geçme arzusunun şekillenmesinde, Türkiye’nin üzerine önemli bir sorumluluk düşmektedir. Türkiye’nin içeride 15 Temmuz darbe girişimi gibi bir varoluş mücadelesini milletin iradesi ve devletin direnci ile atlatmış olması ve dış politikada karşılaştığı zorlu süreçlerin üstesinden gelmesi rol model olma anlamında Türkiye’yi öne çıkarmıştır. Türkiye, dünyada halklar nezdinde belki de en çok beklenti ve teveccühün oluştuğu ülke olarak öne çıkmaktadır. Yine Türkiye; darbelere karşı direnç, insani yardım, çatışmaları engelleme, mültecileri koruma gibi konularda sergilediği tavırlarıyla birçok ülke ve halka ilham veren bir ilgiyle karşı karşıyadır. Bu ilgide milletin feraseti, tarihin mirası, coğrafyanın gereklilikleri ve diğer ülkelerle ilişkide hegemonya ve emperyalizmden uzak olmak gibi pek çok sebep yer almaktadır.
Geleceğe Bakış
Zirve ile gelişen iş birliği süreci, hızlı bir genişleme öngörüyorsa alacağı tepkiler ilk liderler düzeyi zirve toplantısında kendini göstermiştir. Bu anlamda iş birliği sürecinin üç temel üzerine şekillenerek devam etmesi sürdürülebilirlik açısından önemli görünmektedir. Bu üç temel; ortak hedeflerde samimiyet, hızlı sonuç almaya yönelik homojen bakış ve çözüm odaklı yaklaşım. Yani özetle Türkiye, Malezya ve Pakistan üçlü iş birliği güncel siyasi atmosferden olumsuz anlamda etkilenmek istemiyorsa; bu üç temel üzerine iş birliğinin yapılandırılması süreci daha kalıcı hale getirebilir. Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ne davet edilmesi ve karşılıklı spor müsabakaları gibi gelişmelerle Körfez’de yaşanan gerilimde yumuşama eğilimi gözlenmektedir. Filistin meselesi başta olmak üzere Türkiye ile dış etkilere karşı gösterdiği mücadele süreci, Katar’ın da ilerleyen dönemde bu iş birliğine en yakın ülke olduğunu göstermektedir. Bu anlamda ilerleyen süreçte Katar’ın iş birliği sürecine eklemlenmesi daha makul görülebilir.
Zirve öncesi İmran Han’ın katılmama kararı ise Pakistan’ın karşılaştığı güçlüklerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Pakistan ekonomisinin henüz bazı sıkıntıları aşmakta güçlük çekmesi, Körfez ülkeleri ile ekonomik anlamda yoğunlaşan iş birlikleri, Keşmir’de Hindistan’ın gerilimi tırmandırması ve Pakistan’da ordunun Mısır’daki ordu-devlet yapılanmasına benzer bir profil çizmesi, İmran Han için önemli engeller olarak görülebilir. Ancak Pakistan’ın millet olarak Türkiye ve Malezya gibi ülkelerle toplumsal zeminde iyi ilişkileri, zamanla Pakistan’a engelleri aşma noktasında bir imkan sunmaktadır. Bu anlamda Türkiye ve Malezya, Pakistan’ın karşılaştığı güçlüklerle ilgili Pakistan’a destek sağlarsa bu üç ülke arasındaki dayanışma uzun vadede kendini gösterebilir.
Sonuçlar ve Anlaşmalar
Kuala Lumpur Zirvesi’nin diğer etkenlerden arındırılmış ve süreci başlatan ülkeler arasındaki sonuçları ise oldukça önemli kararların alınması şeklinde tezahür etmiştir. Bu anlamda Türkiye, Malezya, Pakistan, Katar ve Endonezya’nın ilgili kurumları arasında bir “Mükemmeliyet Merkezi” oluşturulması için iyi niyet anlaşması zirvenin ileriye dönük yaptığı önemli bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Ayrıca zirve öncesi kararlaştırılan İslamofobi ile mücadeleye yönelik Türkiye, Malezya ve Pakistan arasında ortak TV kanalı projesi için burada adım atılması ve bu kapsamda Türkiye ile Malezya arasında iyi niyet anlaşmasının yapılması da alınan karara resmiyet kazandırmak açısından önemli bir adım olmuştur. Türkiye, Malezya ve Endonezya arasında İslam Bilimleri alanında öğrenci değişimini öngören iyi niyet anlaşması da ilim ve ilerlemede karşılıklı iş birliği süreçlerinin geliştirilmesi açısından zirvenin önemli bir sonucudur.
Zirvede öne çıkan iki ülke olarak, Türkiye ve Malezya arasında imzalanan anlaşmalar zirveye damgasını vurmuştur. Türkiye ve Malezya arasında insansız hava araçları, çok maksatlı destek gemisi, gemi bakım ve onarım projeleri, radar gözetleme sistemleri, savaş yönetim sistemi yazılımı ve sistem entegrasyonu gibi savunma sanayi ve bilim-teknoloji alanlarında yapılan anlaşmalar, siyasal tartışmaların ötesinde somut adımlar olarak değerlendirilebilir. Zirve öncesi ve sonrasında gündem siyasal tartışmalar üzerinden şekillenirken; Türkiye ve Malezya arasında imzalanan anlaşmalar bu tartışmaları gölgede bırakacak niteliktedir. Tabi bu anlaşmaların siyasal tartışmaları gerçekten gölgede bırakması için anlaşmaların hayata geçirilmesi süreci ayrıca önem kazanmıştır.
Netice itibariyle siyasal olarak zirvenin sonuçlarına bakılırsa; İran uzun vadede bu girişimin dışında tutulmayabilir ancak girişimin merkezinde olması veya görünen yüzü olması kısa vadede iş birliğinin gelişimi açısından bazı eleştirilerin sürmesine neden olabilir. Bu zirve öncesi daha stratejik ve çözüm odaklı yansıyan Türkiye, Malezya ve Pakistan iş birliğinin sürdürülmesi İslam dünyasının hayati ve acil ihtiyaçlarının karşılanması açısından beklentileri artırmıştır. Üçlü iş birliği gelişime açık olduğu kadar genişleme noktasında hassas davranmalı ve genişlemeyi ancak uzun vadede değerlendirmelidir. Bu anlamda zirve öncesi açıklamalarda olduğu gibi çekirdek kadro olarak değerlendirebileceğimiz üç ülkenin iş birliğine Katar ve Endonezya’nın katılımı daha rasyonel görünmektedir. Ancak bu katılımların da şimdiden tüm yönleriyle değerlendirilmesi iş birliğinin geleceği açısından önem arz etmektedir.
Kuala Lumpur Zirvesi’nin İslam dünyasında sorunların tespitinden sonraki çözüm aşamasına geçiş arayışı olarak umutları yeşerttiği söylenebilir. Zirve sonuçları itibariyle, İslam dünyası içinde sıradanlaşmış çözümsüzlüğe yönelik algıyı kırmada önemli bir rol aşama olarak görünmektedir.