Barzani daha ziyade milliyetçi ve duygusal argümanlarla giriştiği bağımsızlık çabasına en azından kağıt üstünde uluslararası destek olmadan devam ediyor. Kuzey Irak’ta nüfuzu bulunan aktörlerden ABD, önce zamanlamasına vurgu yaparak karşı çıktığı referandumun daha sonra Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması telakkisiyle iptal edilmesini istedi. İran nüfuzu altında olan Irak’ın bölünmesi, Kuzey Irak ile yeni bir çatı altında ilişki kurulmasına ve yeni devletin İsrail’in operasyon merkezine dönüşmesine karşı durmakta. Türkiye ise referandum sonrası oluşacak güç boşluğu ve çatışma ortamının PKK’nın güçlenmesi ve sınır güvenliğine halel getirmesinden endişeleniyor. Avrupa devletlerinden Arap devletlerine kadar hiçbir aktörün değişik sebeplerden ötürü desteklemediği bağımsızlık girişimine uluslararası camiadan gelen en açık destek ise İsrail’den oldu. İsrail hem duygusal hem de jeopolitik argümanlarla bağımsızlığa arka çıkarken Kuzey Irak’ta Tel Aviv’in desteğine yönelik duyulan takdir de dikkate değerdi.
Başbakan Netanyahu “değerlerimizi paylaşan, cesur ve Batı yanlısı” olarak tanımladığı Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına sıcak baktığını dillendirdi. Daha sonra Adalet Bakanı ve yerleşimci lobisinin temsilcisi Habayt Hayahudi Partisi milletvekili Ayelet Şaked bağımsızlığın İsrail’in menfaatine olduğunu söyledi. İsrail’deki Kürt uzmanları tarafından kaleme alınan birçok yazıda bağımsızlığın Tel Aviv’in işine yarayacağı iddia edildi.
Iraklı Kürtler ve İsrail İlişkilerinin Geçmişi
İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişki yeni değil ve bunun daha önce de ifade edildiği gibi bir jeopolitik bir de duygusal boyutu var. Yürütülen son tartışmalarda da bu iki boyut birbirine girmiş durumda. Gizli tutulsa da İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler 1960’ların ortalarına kadar uzanır. İsrail senelerce Saddam Hüseyin’e karşı Iraklı Kürtleri destekledi.
Askeri ve finansal yardımda bulundu. Irak’tan algıladığı tehdide karşı ortak düşman mülahazası üzerinden İsrail, Kuzey Iraklı Kürtlerden bir vekil üretti. Irak’a karşı istihbaratın merkezi Kuzey Irak olurken, İsrail hem kendi istihbarat görevlilerini hem de Irak’a daha kolay sızabilecek Kuzey Iraklı Kürtleri, Irak karşıtı istihbari çalışmalarının ana aktörleri olarak kullandı. 1979 öncesinde İsrail, Iraklı Kürtleri İran ile ortaklaşa operasyonlarla destekledi. Yani devrime kadarki dönemde İsrail, Kuzey Irak ve İran arasında Saddam’a karşı bir ittifak kuruldu. 1979 sonrasında ise yine Iraklı Kürtler bu sefer İran’a karşı bir istihbarat aracı olarak kullanıldı. Hem İran’a yakınlığı hem de İran’daki Kürt toplumuna olan temaslarıyla Kuzey Iraklı Kürtler İsrail’e, İran’a karşı kullanışlı bir ortaklık sundu. Diğer bir deyişle hem İran hem de Irak’a karşı istihbari operasyonları Kuzey Irak’ta yöneten İsrail, Kürtlerle uzun yıllar boyunca eşsiz bir ortaklık ilişkisi yürüttü.
İsrail’in “Çevre Stratejisi”
Iraklı Kürtlerle girilen bu ittifak aslında İsrail’in en temel dış politika ve güvenlik stratejilerinden birisi olan Ben Gurion’un “çevre stratejisi”nin bir parçasıydı. Iraklı Kürtler bu stratejinin küçük de olsa önemli ortaklardan biriydi. Ortak düşmanlara karşı Arap olmayan gruplarla girilen ittifaklar sonucunda İsrail farklı dönemlerde Kürtler, Türkiye, İran ve Etiyopya ile yakınlaşmıştı. Saddam tehdidine karşı uzun süre İran ile derin ilişkiler yürüten İsrail, belli dönemlerde Ortadoğu’dan ortak tehdit algılarına karşı Türkiye ile de yakın askeri ve istihbari ilişkiler yürüttü. 28 Şubat sürecinde zirve yapan bu strateji, Saddam düşmanlığı etrafında Kürtler ile İsrail’i yakınlaştırdı. Ardından bu stratejinin en kritik unsuru olarak İran’a karşı Kürtlerin bir kısmı kullanıldı.
Bağımsız bir “Kürt devleti”nin İran’a karşı tampon bölgesi ve operasyon merkezi olacağı düşüncesi, an itibarıyla İsrail’in bağımsızlığı desteklemesinin en önemli sebeplerinden biridir. Daha doğrusu mevcut ilişkilere ek olarak bağımsız devletin bu ittifakı kurumsallaştıracağı ve garanti altına alacağı değerlendirilmektedir. Fakat bu düşünce de sorunsuz değil. Zira Kuzey Irak coğrafyasında İran’ın nüfuzu oldukça fazla ve bağımsızlık durumunda bile İran bu coğrafyada en etkin aktörlerden birisi olmaya devam edecektir. Çünkü ne Irak’ın kuzeyi ne Irak ne de İran 1960’lardaki şartlara sahiptir. Irak Saddam döneminin aksine İran’ın uydusuna dönüştü. İran vekilleri yoluyla İsrail’e komşu olacak kadar genişledi. An itibarıyla Deyrizor’u ele geçirerek Tahran-Beyrut hattını Şii milislerin kullanımına açıyor. Kuzey’de de siyasi bölünmeler yaşandığı gibi İran nüfuzunu oldukça artırdı. Goran Hareketi ve hatta Talabani ekibi İran ile stratejik iş birliği içerisindeler. Bu sebepten İsrail istihbari açıdan Kuzey Irak’ta İran ile bir rekabet içerisine girecek ve buradaki faaliyetleri zannedilenden daha zor olacaktır. Yine de Kuzey Irak, İran’a karşı İsrail’e diğer aktörlerin sunamayacağı veya sunmak istemeyeceği coğrafi, sosyal ve siyasi imkanları sunma potansiyeline sahiptir.
“Devletsiz bir halkın devlete kavuşması” şeklinde İsrail’de sıklıkla başvurulan duygusal paralellik, Yahudilerle İsrail arasındaki ilişkiden mülhemdir. Salt olarak bu duygusallık da Kürtlerle İsrail arasındaki harmoniyi açıklamaya yetmez. Çünkü yanı başlarında devletsiz bir halk var ki (Filistinliler) o halkın devleti olmamasının en bariz sebebi İsrail’dir. Iraklı Kürtlerin Batı yanlısı olarak görülmesinin yanında kullanışlılık dereceleri de (Irak ve İran’a karşı olduğu gibi) mezkur grubu İsrail’de muteber kılmaktadır. Özellikle DEAŞ ile mücadele çerçevesinde Batı dünyasında yapılan PR çalışmaları, yine basın aracılığıyla oluşturulan seküler-çoğunlukçu toplum algısı da İsrail kamuoyunda Iraklı Kürtlere yönelik olumlu algıyı kuvvetlendirmiştir. Çevre stratejisi doğrultusunda şimdiye kadar ilişki içerisine giren aktörlerden Tel Aviv için en sorunsuz olanın Iraklı Kürtler olması da İsrail kamuoyundaki pozitif algılarıyla doğrudan alakalıdır. Özellikle İran ve Türkiye ile ilişkilerin gerildiği dönemlerde Iraklı Kürtlerle kurulan stabil ilişkilere vurgu artmaktadır.
Duygusal açıklamalar bir yana İsrail, Kuzey Irak’ı özellikle İran’a ve Suriye ve Irak’taki İran yayılmacılığına karşı bir operasyon merkezine dönüştürmek istemektedir. Bu yoldaki en büyük meydan okuması yine İran’ın bölgede son yıllarda artan nüfuzu olacaktır. Ana amacına ulaşmasa bile Iraklı Kürtlerle komşuları arasında ortaya çıkacak her türlü çatışma, Irak’ın işgali sonrasındaki çatışma ortamında olduğu gibi İsrail’e yeni operasyonel imkanlar sunacaktır.