Kriter > Siyaset |

Avrupa Neden “Hayır” Diyor?


16 Nisan’da gerçekleştirilecek Anayasa değişikliği referandumu sadece Türkiye’de hararetli tartışmalara yol açmıyor. Avrupa siyasetinin de en önemli gündem maddelerinden birisini Türkiye’deki referandum çerçevesinde yürütülen tartışmalar oluşturuyor.

Avrupa Neden Hayır Diyor

16 Nisan’da gerçekleştirilecek Anayasa değişikliği referandumu sadece Türkiye’de hararetli tartışmalara yol açmıyor. Avrupa siyasetinin de en önemli gündem maddelerinden birisini Türkiye’deki referandum çerçevesinde yürütülen tartışmalar oluşturuyor.

Türkiye’de yapılacak olan Anayasa değişikliği Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği (AB) siyasetçilerini neden bu kadar ilgilendiriyor? Bu sorunun cevabına geçmeden önce bazı tespitlerin yapılması önemlidir.

Türkiye siyasetinin Avrupa’da bu kadar ilgi uyandırması yeni değildir. Türkiye’de yaşanan gelişmeler Avrupa için her zaman önemli olmuştur. Çünkü Avrupa’daki bazı ülkeler Osmanlı’nın son dönemlerinden beri Türkiye’yi Avrupa’nın nüfuz alanının bir parçası olarak görmüşler ve hatta Türkiye üzerinde hangi ülkenin ne kadar nüfuz sahibi olacağı konusunda sık sık mücadele içerisine girmişlerdir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Osmanlı devleti İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya arasındaki nüfuz mücadelesinin konusu olurken, onun halefi olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti de İkinci Dünya Savaşı’na kadar Almanya ve İngiltere siyasetinin ilgi alanını oluşturmuş, savaş sonrasında oluşan iki kutuplu sistemde ise ABD’nin nüfuz alanında kalmıştır.

Soğuk Savaş sonrası dönemde AB’nin Türkiye üzerindeki etkisi giderek artarken özellikle Almanya’nın bu konuda öne çıkmaya çalıştığı ve ABD ile yarıştığı görülmüştür. Berlin Ankara üzerinde nüfuz kurmaya çalışırken AB’nin kurumsal yapısı ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerini kullanması da söz konusu olmuştur.

Avrupa’nın Nüfuz Siyaseti

Batılı güçlerin Türkiye’yi kendi nüfuz alanına dahil etme çabalarının arkasında iki önemli neden yatmaktaydı: Birincisi Türkiye’nin son yüz elli yıldır ekonomik ve askeri açıdan yaşadığı zafiyet bu ülkelerin etki siyasetine imkan vermekteydi. İkincisi ise Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar’ın ortasında stratejik topraklara sahip olması Türkiye’yi bu devletler açısından kontrol edilmesi gerekli bir ülke yapıyordu.

Bu şekilde sürekli olarak Türkiye siyasetine yön vermeye çalışan Avrupa’nın müdahalelerinin ise dönemin uluslararası konjonktürüne göre şekil değiştirdiği görülmektedir. Bazı dönemlerde toprak talebiyle İstanbul/Ankara’nın karşısına çıkan Avrupa ülkeleri, bazı dönemlerde ise Osmanlı/Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına yardım eden ve bunun karşılığını farklı şekillerde talep eden güçler olarak kendilerini göstermiştir. Her iki durumda da Osmanlı/Türkiye siyasetini etkilemiş ve kendi istedikleri yöne sevk etmeye çalışmışlardır.

Avrupa’nın Türkiye siyasetine müdahaleleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan BM düzeninde de devam etmiştir. Bu müdahaleler bazen doğrudan Türkiye’de gerçekleştirilen darbelere destek vermek şeklinde ortaya çıkarken bazen de insan hakları ve demokrasi gibi gerekçelerle Ankara üzerinde baskı kurulması yoluyla olmuştur. Bazen Türkiye’nin güvenliğine kasteden terör örgütlerine destek vermişler Türkiye üzerindeki nüfuzlarını kaybetmeleri ve bütün karalama kampanyalarına karşı Ankara’daki iktidarı devirememenin sonucu olarak büyüyen öfkeleri artık Türkiye’ye karşı düşmanca politikalarını açıktan yapmalarına neden oluyor. bazense Ankara’ya karşı yürütülen ekonomik yıpratma faaliyetlerine öncülük etmişlerdir.

Avrupa “Hayır” Cephesinde

Türkiye’deki istemedikleri siyasetçiler aleyhinde, kendi kontrolleri altındaki medyada ve bu medyanın Türkiye ayağında karalama kampanyası yürütülmesi ise Avrupalıların giderek yaygınlaşan yöntemlerinden biri haline gelmiştir. Hedef seçtikleri siyasetçilerin itibarsızlaştırılması, onların mümkünse seçim yoluyla iktidardan devrilmesi ve yerlerine manipülasyonlara daha açık kimselerin gelmesi amaçlanmıştır. Sandık yoluyla değiştirilemeyen siyasetçilerin daha sert yöntemlerle iktidardan devrilmesinin maliyeti yüksek olduğu için, öncelikli tercihleri oy kullanacak halkın manipüle edilmesine yönelik medya kampanyaları olmuştur. Bu nedenle Türkiye’de yapılan seçim ve referandumlar her zaman Avrupa ülkelerinin ilgi odağı olmuştur. 16 Nisan referandumu ise Türkiye’de köklü bir yönetim sistemi değişikliği öngördüğü için dikkatlerini daha çok yönelttikleri bir sürece işaret etmektedir.

Bu ilgi çerçevesinde Avrupa’daki geniş çevrelerin referandum konusunda tavırlarını netleştirdikleri ve “hayır” kampanyasına destek verdikleri görülmektedir. Türkiyeli bakanlar ve AK Parti’nin diğer üst düzey siyasetçilerinin Anayasa değişikliği lehinde Avrupa’daki Türk seçmenlere propaganda çalışması yapması “Türk siyasetinin Avrupa’ya taşınmaması” gerekçesiyle engellenirken, değişikliğe karşı çıkan Türkiyeli siyasetçi ve STK’ların çalışmalarına izin verilmektedir. Hatta Avrupa’da terör örgütü olarak yasaklanmasına rağmen PKK’nın bile “hayır” kampanyasına destek veren mitingleri yapılabilirken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rotterdam’daki Türk Başkonsolosluğu bahçesinde sınırlı sayıda katılımcıya hitap etmesi yasaklanmış ve kendisine uçuş izni verilmemiştir. Terör örgütü PKK’nın söz konusu mitinginde, Alman İçişleri Bakanlığının daha birkaç gün önce yasakladığı Öcalan posterleri ve terör örgütünün diğer sembolleri açıkça sergilenmesine rağmen bu mitinge müdahale edilmemiştir. Fakat Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam’da Türk seçmenleriyle buluşması şiddet kullanılarak engellenmiş, Bakan Kaya sınır dışı edilmiş ve protesto için toplanan Türklere polis köpekleriyle saldırılmıştır.

Şimdi bu tabloya sakin bir şekilde bakalım. PKK bir NATO üyesi olan Almanya’nın Frankfurt kentinde serbestçe miting düzenleyip Türkiye’deki Anayasa değişikliğine karşı kampanya yürütebilirken Türk bakanları NATO üyesi Hollanda ve Almanya’da seçim çalışmaları yürütemiyor. PKK’nın Köln’de yaptığı mitinge terör örgütünün elebaşları katılabilirken, Türkiye’deki darbe girişimine karşı hükümete destek vermek için yine aynı şehirde Türk vatandaşları tarafından düzenlenen mitinge Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telekonferans yöntemiyle katılması Alman Anayasa Mahkemesi kararıyla engelleniyor. Aynı Anayasa Mahkemesi verdiği bir kararla, Alman makamlarının Türkiyeli siyasetçilerin Almanya’daki Türklere yönelik seçim çalışmalarını engelleyebileceğine hükmederken, teröre destek suçlamasıyla Türkiye’de hakkında tutuklama kararı bulunan HDP’li siyasetçilerin Almanya’daki referandum çalışmalarına müsaade ediliyor.

Bu gerçekler Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerinin günümüzün en büyük güvenlik tehditlerinin başında gelen terör konusunda Ankara ile değil PKK ile birlikte olmayı tercih ettiklerini açıkça ortaya koyuyor. Bu politikalarında devam etmeleri Türkiye’nin bundan sonraki ittifak tercihleri ve genel güvenlik politikalarının şekillenmesinde şüphesiz belirleyici olacaktır.

Obsesif Düşmanlık

Bu noktada Avrupalıların neden bu kadar istekli bir şekilde Anayasa değişikliğine karşı cephede yer aldıklarına bakmak yararlı olacaktır. Örneğin Almanya’daki bütün partileri Türkiye referandumunda “hayır” cephesinde yer almak konusunda birleştiren şey nedir? Hristiyan demokratlardan sosyal demokratlara, liberallerden Yeşiller hareketine, yabancı düşmanı AfD’den aşırı solcu Die Linke’ye kadar bütün siyasi partiler Türkiye’deki Anayasa değişikliğinin halk tarafından reddedilmesi için çalışıyorlar. “Türkiye’de yapılacak referandum Türklerin işidir, Türkiye’nin iç işlerine karışarak ikili ilişkilerimizi bozmayalım” diyenlerin sayısı o kadar azaldı ki neredeyse hiç sesleri çıkmıyor. Alman televizyonlarında her akşam Türkiye konulu tartışma programları yayınlanıyor, Türkiyeli liderlere yönelik hakaretler ve Ankara’ya yönelik yaptırım çağrıları havada uçuşuyor.

Görünen o ki yıllardır medyalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yürüttükleri karalama kampanyaları artık kendi algılarını da esir almış ve Erdoğan’ı devirmekten başka opsiyonları kalmadığını düşünüyorlar. Türkiye halkı ve Avrupa’da yaşayan Türklerin çoğunluğundaki Erdoğan sevgisini ve her seçimde yeniden onu tercih etmesini ise anlamakta zorlanıyorlar. Artık anlamak istemiyorlar ve halkın bu tercihlerine karşı öfkelerini de açıkça dile getirmekten geri durmuyorlar. Belki de Türk halkındaki Erdoğan sevgisinin giderek artması, ona karşı yürüttükleri karalama kampanyasının ne kadar başarısız olduğunu gösterdiği için öfkeleri bu kadar artıyor. Öfkelerinin esiri olarak hareket etmeleri ise Türkiye’ye karşı politikalarında hata yapmalarına yol açıyor. Yıllardır Türkiye’deki iktidara karşı yürüttükleri karalama kampanyasının Alman halkında oluşturmuş olduğu Türkiye ve Türk karşıtlığı rüzgarını yönetmekte zorlanıyorlar. Bu rüzgarı arkasına alan Almanya’daki Türkiye karşıtı (Türkiye kökenli muhalifler ve onların Alman sempatizanlarından oluşan) lobi artık Almanya’nın Türkiye siyasetine daha fazla etkide bulunabilecek konuma geldi. PKK mitinglerine izin verilirken Türk bakanların toplantılarına engel olunması bu lobinin etkinliğinin geldiği noktayı gösteriyor.

Türkiye meselesinin Avrupa siyaseti ve halkın gündemine bu kadar fazla taşınması ve Türkiye hakkında negatif algıların bu kadar artması Avrupa ülkeleri ve AB’nin Ankara’ya karşı rasyonel bir siyaset izlemesinin önünde ciddi engel oluşturuyor. Erdoğan’ı iktidardan devirme istekleri obsesif bir hal alan Avrupalı siyasetçilerin artık bu patolojik durumdan kurtulabilme şansları var mıdır bilinmez? Ancak Türkiye açısından bunun ne anlama geldiğinin bir kez daha altını çizmekte yarar var. Mevcut güç dengeleri açısından bakıldığında ekonomik ve askeri açıdan Türkiye’den daha güçlü olan Avrupa ülkelerinde obsesif Erdoğan düşmanlarının hasmane politikalarının Türkiye’ye zarar verme potansiyeli vardır. Ancak bu zarar bugüne kadar Türkiye’nin dostu ve müttefiki görünürken gerek PKK gibi terör örgütlerini destekleyerek gerekse demokrasimize darbelerle sık sık “balans ayarı” yaparken verdikleri zarardan çok daha az olacaktır.

Türkiye üzerindeki nüfuzlarını kaybetmeleri ve bütün karalama kampanyalarına karşı Ankara’daki iktidarı devirememenin sonucu olarak büyüyen öfkeleri artık Türkiye’ye karşı düşmanca politikalarını açıktan yapmalarına neden oluyor. Bu da Türkiye ve Avrupa’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının onların gerçek yüzünü görmelerini sağlıyor. Türkiye halkı Avrupalıların “hayır” kampanyasında birleştiği Anayasa değişikliği referandumunda “evet” demenin ne anlama geldiğini artık çok daha iyi biliyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası