Yeni anayasa bir kez daha Türk siyasetinin gündemine taşındı. Bir kez daha diyorum, çünkü 1982 Anayasası neredeyse kabul edildiği tarihten itibaren, yeni bir anayasa yapma meselesi Türkiye gündeminden hiç düşmedi. Yürürlüğe giren 19 değişiklik, Anayasa’nın özgün metninin üçte ikisinden fazlasını ortadan kaldırdı. Türkiye neredeyse her iki yılda bir anayasasını değiştirdi. Buna rağmen yeni baştan bir anayasa yapma arzusu hiç dinmedi. Siyasi konjonktür ve meclis aritmetiğine göre zaman zaman beklemeye alınsa da hemen her partinin bir anayasa taslağı bulunur.
Özellikle son iki yıldır ise yeni anayasa konusundaki en ısrarlı aktör Cumhurbaşkanı Erdoğan. Şubat 2021’de tüm siyasi partilere yaptığı çağrıyı değişik vesilelerle yineledi (“Cumhurbaşkanı Erdoğan: Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz”, Anadolu Ajansı, “1 Şubat 2021; “TBMM’de yeni yasama yılı başladı: Erdoğan’dan ‘yeni anayasa’ vurgusu”, BBC Türkçe, 1 Ekim 2022. “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yeni Anayasa, 'Türkiye Yüzyılı' vizyonumuzun ilk hedefi”, DHA, 28 Ekim 2022).
Bununla da yetinmeyerek çeşitli somut adımlar attı, AK Parti ve Beştepe bünyesinde anayasa hazırlıklarını başlattı. Fakat 2023 seçimlerinin yaklaşmasının etkisiyle siyasetteki tansiyon yükseldi ve muhalefet partileri Erdoğan’ın çağrılarına olumsuz yanıt verdi.
Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı’nın 14/28 Mayıs seçimlerinde (Millet İttifakı bileşenleri için sürpriz sayılabilecek bir şekilde) hem Cumhurbaşkanlığını hem de parlamento çoğunluğunu kazanması ise yeni bir siyasal denklem oluşturdu. Erdoğan referandumların dışında partisinin başında girdiği 10. seçiminden de zaferle ayrılırken güven tazelemiş oldu.
Buna mukabil muhalefet bloku, zaten ortak aday ve yönetim modeli konusundaki tartışma ve belirsizliklerin etkisiyle zayıflamış olan birlikteliklerini koruyamadılar. İttifak ve parti içi hesaplaşmalar, henüz demokratik sorumluluk mekanizmalarını işletecek bir güce erişemese de muhalefet, seçimlerdeki ağır hezimetin sarsıntısını üzerinden atabilmiş değil.
Böylesi bir siyasi atmosferde, beş yıllık yeni bir dönem için halkın güçlü desteğini arkasına almış Cumhurbaşkanı’nın anayasa çağrısını daha büyük bir vurguyla tekrarlaması, sürpriz olarak kabul edilmez. 12 Eylül’de düzenlenen anayasa sempozyumunda, tüm partilere bir kez daha çağrıda bulunan Erdoğan, yeni anayasa konusunda bir nevi mutabakat arayışını da başlatmış oldu. Erdoğan, partisinin Meclis Grup Başkanına diğer partilerle görüşmelere başlama talimatı verdiğini de kamuoyuyla paylaştı:
“Anayasayla ilgili davetimizi biz 12 Eylül'ün yıl dönümünde Ulucanlar Cezaevi Müzesi'nde zaten yaptık. Bunu yaparken de özellikle şunu söyledik, dedik ki 'Gelin bir sivil anayasayı bu dönemde yapalım'. Bu konuyla ilgili olarak da AK Parti Meclis Grubumuz, parlamentoda grubu olan diğer partilerle görüşmek suretiyle 'gelin bir sivil anayasayı beraber yapalım' davetimizi iletecek. Kabul ederler, etmezler ama biz şu anda kapıları çalacağız. Kim çalacak? AK Parti'nin TBMM Grubu. Bundan dolayı da herhangi bir nazlanmaya filan gerek yok. Arkadaşlarıma da gereken talimatları verdim. Grup Başkanımız Abdullah Güler Bey'e 'Hemen gereken suretle görüşmeleri yapın' dedim” (“Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ABD'ye F-16 mesajı: Artık net bir yanıt bekliyoruz”, NTV, 26 Eylül 2023).
Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesajlarda sivil, özgürlükçü, kucaklayıcı bir anayasa vurgusu öne çıkıyor. Ancak partiler arası müzakereler, henüz başlamadığı için yeni anayasanın içeriğine dair net konuşmak zor.
Meclis Aritmetiği Yeni Anayasa İçin Ne Söylüyor?
Yeni anayasanın gerçekleştirilebilme imkanı ve nasıl bir içeriğe sahip olacağı/olması gerektiği sorularına yanıt vermek için öncelikle 14 Mayıs sonrası oluşan Meclis aritmetiğine göz atalım. Zira Anayasa’yı değiştirebilmek için TBMM’de en az beşte üçlük yani 360 milletvekilinin yer alacağı bir çoğunluk desteğine sahip olmak şart. Aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere halihazırda herhangi bir parti ya da ittifak bu çoğunluğa sahip değil.
Yeni anayasa konusunda birlikte hareket eden Cumhur İttifakı’nın iki büyük ortağı AK Parti ve MHP’nin toplam sandalye sayısı 313. AK Parti listelerinden seçime giren milletvekilleri ve Yeniden Refah Parti’sini dahil etmeniz halinde bu sayı 323’e ulaşıyor. Dolayısıyla yeni bir anayasa yapmak için bir konsensüse ihtiyacı var. Matematik, AK Parti ve MHP’nin yeni bir anayasa için İYİ Parti ya da CHP’nin desteğine ihtiyaç duyabileceğini söylüyor.
Esasen Meclis’teki sayısal tablo böyle olmasa da bir anayasa değişikliğinden değil yeni baştan bir anayasa yapmaktan söz ettiğimiz için mümkün olduğunca geniş tabanlı bir mutabakatla hareket etmek gerekir. Böyle bir yaklaşım, anayasanın toplumsal meşruiyetine ve kalıcılığına olumlu katkıda bulunacaktır. Hedef mutlak bir mutabakat değil mümkün olan en yüksek oydaşmayı hayata geçirmek olmalıdır.
Yasamaya İlişkin Bazı Muhtemel Düzenleme Alanları
Peki yeni anayasada ele alınabilecek konular neler olabilir? Henüz ortada üzerinde tartışabileceğimiz somutlaşmış bir taslak yok. Ancak düzenlemeye ihtiyaç duyulan bazı hususlardan söz edebiliriz. Örneğin 1 Ekim’de yeni yasama yılına başlayan Meclis’ten yola çıkarak, yeni anayasada yasama organı ile yasama ve yürütme ilişkileri bağlamında hangi düzenlemeler yapılabilir?
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile yola devam edileceğini kabul edersek, üzerinde durulması gereken başlıklardan birisi Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olacaktır. 2017 değişikliklerinden sonra Anayasa yürütme organına cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ilk elden (asli) düzenleme yapma imkanı getirirken, kanunların kararnameye üstünlüğünü de açık bir şekilde belirtmişti. Buna karşın münhasıran Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme yapabilecek (yani yasama organına kapalı) bir yetki alanının olup olmadığı hususu belirsizliğini koruyor.
Mevcut Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı;
-Üst düzey kamu yöneticilerinin atanmasının usul ve esaslarını (m. 104/9);
-Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasını (m. 106/11);
-Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işlerini (m.108),
-Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevlerini (m.118/6); kararname ile düzenleyebilir.
Diğer taraftan 125. maddenin ilk fıkrasındaki “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” hükmü de yürürlüktedir.
Bu çerçevede karşımıza “Anayasa’da tek tek sayılan ve doğrudan yürütme fonksiyonuna ilişkin dört konuda düzenleme yapma yetkisi yalnızca Cumhurbaşkanı’na mı bırakılmıştır?” sorusu çıkıyor. Anayasa hukuku öğretisinde, bu başlıklarda, Cumhurbaşkanının mahfuz yetki alanını kabul edenler olduğu gibi kabul etmeyen de çok sayıda görüş mevcut. Konuyu vuzuha kavuşturması beklenen Anayasa Mahkemesi ise henüz net bir içtihat ortaya koymadı. 2018 ve 2023 seçimleri neticesinde yasama ve yürütme organları aynı siyasi çoğunluk tarafından kazanıldığı için bu belirsizlik, hükümet sisteminin işleyişinde bir sorun oluşturmuyor. Ancak gelecekte olası bir bölünmüş hükümet (divided government) senaryosunda, Cumhurbaşkanı ve yasama organı arasında bir yetki krizi yaşanabilir. Şayet Anayasa Mahkemesi de Cumhurbaşkanının mahfuz yetki alanı bulunmadığına hükmederse, yürütme icra yetkisine ilişkin çok temel konularda dahi yasama çoğunluğunun takdirine muhtaç konuma gelecektir.
Böyle bir ihtimalde Cumhurbaşkanı seçimlerde halka taahhüt ettiği hükümet programını uygulamakta zorluk çekebilir. Örneğin icraatları için uygun gördüğü teşkilat yapısını ya da birlikte çalışmak istediği yöneticilerin niteliklerini belirleyecek düzenlemeleri hayata geçiremeyebilir. Bu durum ise giderek bir hükümet krizine yol açabilir. Dolayısıyla yeni anayasada, mahfuz yetki alanı belirsizliğine son verecek bir formül geliştirilmelidir.
Yasamaya ilişkin diğer muhtemel düzenleme başlıkları ise referandum dışındaki çeşitli yarı doğrudan demokrasi araçlarına anayasada yer verilmesidir. Örneğin belirli bir sayıda imzaya ulaşılması halinde halkın Meclise kanun teklifi sunabilmesi (halk teşebbüsü) veyahut bir kanunu yürürlükten kaldırabilmesi (halk vetosu) ya da seçtiği milletvekilinin azlinin oylanacağı bir referandum düzenleyebilmesine (geri çağırma) imkanı tanıyan kurumlar Türk anayasal düzenine dahil edilebilir. Bu adımlar, milletvekilleriyle seçmenleri arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmek suretiyle yasama organına güç katacak, demokratik hesap verebilirliğin güçlenmesini sağlayacaktır. Böylece halkın sistemin işleyişine iki seçim arasında daha fazla müdahil olmasına olanak tanınır.
Tüm bunlar 28. Dönemde parlamentonun gündeminde olacak. 1982 Anayasa’sı yerini 2023 Anayasasına bırakacak mı, yeni bir anayasa için nasıl bir yöntem benimsenecek, mutabakat ne ölçüde ve kimler arasında sağlanacak, yasama, yürütme ve yargı organları yeni anayasada nasıl düzenlenecek? gibi çok sayıda soru da kendisine yanıt bulacak. Gerekli siyasi irade gösterilirse, görev süresinin henüz başında ve yüzde 94 gibi yüksek bir temsil kabiliyetine sahip olan TBMM’nin anayasa yapmasının önünde hiçbir engel yok.