Muhalefette seçim sonrası tartışmalar oldukça dağınık bir şekilde devam ediyor. Mevcut tablo gösteriyor ki muhalefetin iki önemli partisi de sandıktan çıkan büyük başarısızlık ve değişim mesajının gerekliliklerini yerine getirmekten kaçınıyor. Normal şartlar altında böyle bir siyasi mağlubiyet alan partilerde, liderlerin hemen görevinden istifa etmesi gerekir. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu, bu değişim talebi ve ihtiyacına direnç gösterirken, Meral Akşener mağlubiyeti, başarısızlığı ve dolayısıyla da değişim talebini üzerine alınmıyor.
Bunun neticesinde muhalif seçmen, parti elitleri ile medya ve akademide muteber kabul edilen kişiler arasında oldukça sağlıksız bir tartışma ilerliyor. Diğer bir ifadeyle muhalefet partileri ile muhalif kamuoyu ve seçmenler arasında oldukça kaotik bir mücadele başlamış görünüyor. Söz konusu tartışma ve mücadelenin sağlıklı bir çerçeveye oturtulmaması durumunda ise yolunu bulamamış bu muhalif siyasi enerji, tıpkı seçim öncesinde olduğu gibi dar çıkar grupları tarafından manipüle edilecek. Böylelikle muhalefet, seçmen ve tabandaki değişim talebine göre değil, yeniden oligarşik yapıların isteği doğrultusunda şekillenecek.
CHP’de Oligarşi ve Değişime Direnç Taktikleri
Seçim mağlubiyetinin ardından CHP’de partili seçmenlerin önemli bir çoğunluğu ile birkaç parti eliti, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevinden istifa ederek değişimin önünü açmasını istiyor. Kılıçdaroğlu ve parti yönetimindeki oligarşik yapı ise bu değişim talebine direnç gösteriyor. Hatta ortada bir başarısızlık olmadığını, değişimi kendilerinin başlattığını ve isimlerin değil değişimin muhtevasının tartışılması gerekliğini öne sürüyor. Daha açık bir ifadeyle Kılıçdaroğlu, en azından yerel seçimlere kadar koltuğu bırakma niyeti olmadığı mesajını veriyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki CHP’deki oligarşik yapılanma, seçim sonrası oldukça sert bir biçimde kendilerini döven ilk değişim dalgasına direnç göstererek zamanla yumuşamasını bekliyor. Sahip olduğu maddi güç ve medya yapılanması sayesinde de değişim talebini bazı taktiksel hamleler ile atlatıp, kendi pozisyonlarını korumayı amaçlıyor. Bu bağlamda da kamuoyunu üç başlık altında manipüle etmeyi amaçlıyor; yerel seçimler, göçmen karşıtlığı ve oyalama taktiği.
Bu bağlamda yaklaşan yerel seçimler, değişim talebini erteleyerek yumuşatma amacı taşıyor. Öyle ki yerel seçim öncesi değişim tartışmalarının CHP’yi ve muhalefeti zayıflatacağı, bu durumun ancak Erdoğan’a yarayacağı iddiası öne sürülüyor. Böylelikle yerel seçimlerde yeniden kazanılacağı umulan büyükşehir belediyeleri ile siyasi başarısızlığı unutturmayı ve kendilerini hedef alan değişim talebini savmayı planlıyor.
Diğer başlık olarak göçmen karşıtlığı, zenofobik popülist söylem, toplumdaki milliyetçi hassasiyetlere seslenme ve Zafer Partisi ile ortaklık ile bir “beka meselesi” olarak kamuoyuna sunulmaya hazırlanıyor. Böylelikle yerel seçimlere doğru kamuoyunun dikkat ve talebi bu alana kaydırılarak yine değişim dalgası atlatılmak isteniyor.
Son olarak CHP’deki mevcut oligarşik yapı, tıpkı Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı adaylığına taşıyan süreçte olduğu gibi hayati konuları sürekli olarak erteleyen ve “önemli olan kişiler değil, ilkeler” gibi söylemler ile oyalama taktiğine başvuruyor. Zira hem Kılıçdaroğlu hem de ona yakın isimlerden gelen “değişim kişilerin ötesinde kurumsal olmalı”, “mühim olan kişiler değil ilkeler” minvalinde açıklamalar, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı için uyguladığı ve başarıya ulaşan taktiğinin en azından yerel seçimlere kadar parti genel başkanlığı için de sürdüreceğini gösteriyor.
Dolayısıyla CHP perspektifinden söylenebilir ki mevcut oligarşik yapı, kendilerini hedef alan değişim talebini en azından yerel seçimlere kadar savuşturmayı amaçlıyor. Bunu da yukarıdaki başlıklar etrafında şekillenen bir siyasi söylem ve stratejiyle muhalif kamuoyunun enerjisini farklı konulara yönlendirerek başarmayı umuyor. Öte yandan parti yönetiminin kontrolündeki maddi güç ve medya yapılanmasının 2023 seçimine giden süreçte muhalif kamuoyunu tüm karşıtlığına rağmen Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına razı eden, bunun da ötesinde seçimleri ilk turda kazanacağına inandıran manipülasyon gücü düşünüldüğünde bunu başarmanın zor ancak ihtimal dahilinde olduğu söylenebilir.
İYİ Parti’nin Taban ve Tavan Problemi
İYİ Parti cephesinde ise parti kurultayı gerçekleşti ve yönetim kademelerinde bazı değişiklikler oldu. Ancak seçimler neticesinde en büyük hayal kırıklığına uğrayan partilerin başında gelmesine rağmen Genel Başkan Meral Akşener’e karşı birkaç cılız eleştiri dışında herhangi bir itiraz gelmedi. Akşener, rakipsiz olarak çıktığı kongrede neredeyse oybirliğiyle tekrar genel başkan seçildi. Konuşmasında ise beklenenin aksine seçimlere yönelik stratejik bir özeleştiri yapmadı. Yalnızca birkaç tespitini paylaştı ve daha çok parti içine ve CHP’ye mesajlar verdi. Parti yönetiminde ise önemli değişiklikler yaptı.
Ancak İYİ Parti’deki asıl problem ihtiyaç duyulan değişimin daha kompleks olması. Zira İYİ Parti, başarılı bir siyasi strateji ve konumlanma üretecek sürdürülebilir ve güçlü bir ortak akla sahip değil. Çünkü parti tabanı ve tavanı arasındaki ilişki oldukça kısıtlı. Taban oldukça zayıf olduğu için yukarı yönlü güçlü isimler üretemiyor. Akşener ve çevresinin kendi çabalarıyla ürettikleri isimler ise teknik veya akademik olmasa da siyasi açıdan liyakat sahibi değil. Dolayısıyla siyasi açıdan yetenekli ve güçlü isimler parti elitleri arasında azınlıkta kalıyor. Diğer bir ifadeyle İYİ Parti, kendi kadrolarını ve parti elitlerini güçlü, kurumsal ve istikrarlı bir şekilde üretemiyor ve besleyemiyor. Bu da liyakatsiz ve stratejik akıldan yoksun, oportünist isimlerin önemli mevkilere gelmesiyle sonuçlanıyor.
Aslında bunun en önemli göstergesi Akşener’in altılı masadan kalkması ve geri dönmesi oldu. Zira Akşener, kamuoyuna yansıttığı kadarıyla masadan kalkma veya dönme kararını tek başına almadı. Ancak 3-6 Mart sürecinde yaşananlar, hangi sebepler ve planla masaya dönüldüğü gizemini korusa da bu noktada İYİ Parti’yi kendi liyakatsiz ve stratejik akıldan yoksun elitlerinin, kısaca kendi kendisinin manipüle ettiği söylenebilir. Zira Akşener ve İYİ Parti, 3 gün içerisinde iki kez 180 derecelik bir dönüş gerçekleştirerek siyasi açıdan adeta intihar etti. Bu siyasi intiharın CHP ve sahip olduğu medya gücünün güçlü bir sopayla İYİ Parti’yi istediği şekilde hizalandırma çabası gibi dış etkenler ile açıklamak eksik kalacaktır. Çünkü Akşener’in mevcut tavrı gösteriyor ki bu kararı alan değil uygulayan isimdi ve faturasını da üstlenmiyor. Bu sebeple de aslında kendini başarısızlıktan muaf görüyor.
Tüm bunlar neticesinde söylenebilir ki İYİ Parti’nin yakın geleceğini belirleyecek asıl faktör, yönetim kademesindeki değişim ile partinin yukarıda bahsedilen sorunları ne kadar çözebileceği ve iç manipülasyonu ne kadar engelleyebileceği. Zira İYİ Parti, açık bir şekilde CHP’den kopup bağımsız bir muhalif strateji izlemeyi tercih etmiyor veya edemiyor. Bunun yerine CHP’ye karşı daha büyük bir paya sahip yeni bir ortaklık kurabileceği mesajı veriyor. Her ne kadar ittifak siyaseti, başkanlık sisteminin bir mecburiyeti olsa da çalışmadığı ve çalışmayacağı bilinen bir siyasi mekanizmanın içinde yer alma ısrarı gereksiz ve hatalı. Söz konusu ısrar ise ancak İYİ Parti elitleri arasında CHP benzeri bir parti oligarşisi kurmaya hevesli kişi ve grupların yer aldığını gösteriyor. Bu da doğal olarak bir tür iç manipülasyona yatkınlık üretiyor.
Tüm bu tartışma çevresinde söylenebilir ki genelde muhalefetin, özelde ise CHP ve İYİ Parti’nin siyasi söylem ve stratejisi, 2023 seçimleri öncesinde olduğu gibi şu anda ve yakın gelecekte de manipülasyonlar neticesinde şekillenmeye devam ediyor ve edecek. Zira CHP’deki mevcut genel başkan çevresinde konumlanan oligarşik yapı, sahip olduğu kurumsal gücü parti çıkarları yerine kendi pozisyonunu korumak ve değişim talebine direnç göstermek için kullanıyor. Bunu ise kamuoyunu ve muhalif seçmeni çeşitli taktiklerle manipüle ederek hayata geçiriyor. İYİ Parti’de ise CHP’deki oligarşik yapıya imrenen elitler, doğrudan kendi partilerini manipüle ediyor ve Akşener’in bunu gelecekte ne kadar engelleyebileceği büyük bir soru işareti. Burhanettin Duran’ın da dediği gibi Türkiye’nin artık göz ardı edilemeyecek önemli bir muhalefet sorunu var ve bu sorunun çözülüp çözülmeyeceği büyük bir belirsizlik.