Kriter > Dış Politika |

İran’ın Dış Politikada Denge Arayışı


İran’ın ideolojik bir devlet olduğu iddia edilse de dış politikada oldukça realist ve pragmatist davrandığını bu ülkeyi yakından takip edenler iyi bilirler. “Doğuya Bakış” ismi verilen ve Reisi döneminde uygulamaya konulan strateji uyarınca Rusya ve Çin ile sağlanan yakınlaşmanın, ABD’nin baskılarına karşı bir denge üretme çabasının mahsulü olduğu ortadadır.

İran ın Dış Politikada Denge Arayışı
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile BM Genel Merkezi'nde bir araya geldi. (İran Cumhurbaşkanlığı-Handout/AA, 19 Eylül 2023)

İran-Rusya iş birliği ve İran-ABD gerginliği, Ortadoğu’da son yılların en belirleyici siyasi hizalanmalarının başında gelmekteydi. Suriye’deki iç savaş, Tahran ve Moskova yönetimlerinin askeri iş birliklerinin sahada kendine yer bulmasını sağlamış, başarısız nükleer anlaşma süreci de Washington’ın İran yönetimi üzerindeki baskılarını artırmıştı. Ancak bu ittifak ve çatışma durumu, hem ülkelerin kendi jeopolitik dinamikleri hem de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatı uyarınca zaman zaman esnemektedir. İran-Rusya ittifakı, zaten tarih boyunca pek çok kere çatırdamış ve yeniden kurulmuştur. Son dönemde özellikle Rusya’nın Ukrayna sahasıyla meşgul olması, Suriye ve Güney Kafkasya dosyalarında İran’ın adım atma ihtiyacını ortaya çıkarırken, en önemli gelişme ise Tahran-Washington hattında ortaya çıkmıştır. Ağustos’ta İran ve ABD mahkum takası konusunda anlaşarak, ilişkilerde yeni bir dönemin başlaması sinyallerini verdiler.

Öte yandan İran’ın diğer bölgesel meselelerinde de aktif bir tutum aldığı görülüyor. Suriye ve Irak’taki nüfuzunu derinleştirip kalıcı hale getirmek isteyen İran, Güney Kafkasya’da da kendi lehine olacak bir yapılanma için bastırmaya devam ediyor. Bu bağlamda çeşitli esnemeler ve tutum değişikliklerini gözlemlemek mümkün.

 

Tahran-Washington İlişkilerinde Yeni Dönem

Mahkum takası anlaşmasını iki ülke ilişkilerinin genel doğrultusundan izole bir şekilde değerlendirmenin önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. İran ve ABD arasında Umman’da uzun bir süredir müzakerelerin yürütüldüğü biliniyordu. Bu müzakerelerin nükleer anlaşma sürecindeki tıkanıklığı aşma maksadını taşıdığı düşünülüyordu. Ancak beklenenden farklı bir sonuç ortaya çıktı. Yine de mahkum takası anlaşmasının, iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin işaretlerini verdiği söylenebilir. Eylül sonunda İran dini lideri Ali Hamaney’in ABD ile doğrudan görüşmeler yapılması için izin verdiği yönünde haberler ortaya çıktı. Bu zamana kadar ABD ile nükleer müzakereler de bile doğrudan görüşülmüyor, aracı devletler üzerinden süreç ilerletiliyordu. Hamaney’in doğrudan müzakere izni vermesi oldukça dikkate değer bir gelişme.

Nükleer müzakereler tıkansa bile ABD’nin İran üzerindeki baskısı dikkate değer oranda artmamıştır. Hatta İran’ın, yaptırımlara rağmen petrol satışında yaptırımlar öncesi dönemin seviyesini yakaladığı görülmektedir. Biden’ın İran ile bir nükleer anlaşma imzalamasa bile sanki imzalamış gibi İran’a bir rahatlama sağladığı görülebilir. Dolayısıyla Trump döneminin “maksimum baskı” politikası terk edildi. İran tarafı da bu süreçte özellikle Irak’taki vekil kuvvetlerine ABD askerlerini hedef almamaları yönünde direktifler ileterek süreci zarara uğratacak risklerden kaçınmaya çalıştı.

İran İslam Devrim Muhafızları Ordusu'nun bir askeri fuarı

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Tahran'da İran Savunma Bakanı Muhammed Rıza Aştiyani ile görüştü. Rus Bakan Şoygu, Tahran'daki temasları esnasında İran İslam Devrim Muhafızları Ordusu'nun bir askeri fuarını ziyaret ederek, İran yapımı son model insansız hava araçları, roketler ve hava savunma sistemlerini inceledi. (Rusya Savunma Bakanlığı/AA, 20 Eylül 2023)

 

ABD’nin yeniden İran’la diplomatik çözüm için masaya oturması, Biden yönetiminin İran siyasetinin cumhuriyetçilerden farklı olarak daha yumuşak olmasından kaynaklandığı kadar İran-Rusya ilişkilerindeki ilerlemeden duyulan rahatsızlıktan da kaynaklanıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Tahran-Moskova ilişkileri ivme kazanmış ve İran’ın Rusya’ya sağladığı dronlar, savaş sahasında etkili olmaya başlamıştı. Rusya’nın elde ettiği askeri desteğin Ekim’de sona erecek BMGK’nın 2231 sayılı füze yaptırımlarının ardından balistik füzeleri de kapsayacak bir mahiyete bürünebilme ihtimali de bir hayli yüksektir. Bu iş birliği, Rusya’yı her alanda izole etmek ve Ukrayna üzerinden zayıflatmaya çalışan ABD’nin stratejisine aykırıdır. Bu yüzden Washington, Rusya’nın dostlarını bir şekilde ikna ederek kendi yanına ya da makul bir noktaya çekmeye çalışmaktadır. İran ile yeniden masaya oturmak da bu bağlamda anlamlıdır.

Yaklaşan ABD seçimleri öncesi ABD-İran arasında bir anlaşma yapılması iki tarafın hedefleri arasında. Zira ABD’nin yeni başkanının İran ile ilişkilerde şahin bir siyaset izleme ihtimali bir hayli yüksek. O yüzden Biden’ın koltukta olduğu süre içerisinde, bu işin bitirilmesi hedefleniyor. Ancak sürece taş koymak isteyen hem İran hem de ABD içerisinde odakların olduğu da biliniyor.

ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley’nin bazı gizli belgeleri korumada başarısız olduğu gerekçesiyle sessiz sedasız görevinden alınması, ilk kez bir İran gazetesi tarafından duyurulmuştu. İddiaya göre Malley, bazı İran asıllı Amerikalılarla temas halindeydi ve bu kişiler üzerinden İranlı yetkililerle görüşüyordu. Malley’nin bu taktiği Demokrat Parti çevrelerince bilinen bir durumdu. Ancak bazı yetkililer, bu taktiği ulusal güvenliğe aykırı bulmuş olacak ki Malley görevinden alındı.

Geçtiğimiz günlerde ise Suudi Arabistan tarafından fonlanan Iran International isimli haber sitesi ve Semafor isimli düşünce kuruluşunun ortak dosya çalışmasıyla sızdırılan birtakım belgelerle, Malley’nin yakın çalışma arkadaşlarının İran dışişleri bakanlığı yetkilileriyle doğrudan temas ettikleri iddia edildi. Ortaya serilen tartışmalı email içeriklerinde, İran asıllı Amerikalı bazı think tankçilerin, İranlı yetkililerle yaptığı email alışverişlerinde, İran hesabına çalıştıklarını gösteren deliller mevcuttu. Bu belgelerin gerçek olup olmadıkları ya da ilgili isimlerin gerçekten İran adına casusluk yapıp yapmadıkları, bu yazının konusu değil. Ancak ortaya çıkan tartışma ve bu tartışmada tarafların tutum alışları ve ayrıca dosya haberin zamanlaması, İran ve ABD’nin doğrudan müzakere etmesini istemeyen çevrelerin harekete geçtiğini gösteriyor. Hem İran hem de ABD’nin şahin siyasetçileri, ABD Başkanlık seçimleri öncesinde olası bir yakınlaşmanın yaşanmaması adına, bu tartışmayı kullanıyorlar.

 

Suriye ve Irak’ta Güç Projeksiyonu

İran, Rusya’nın Ukrayna meşguliyeti sebebiyle her geçen gün Suriye’deki askeri varlığını daha da artırıyor. Suriye’de kalıcı olmak ve Esad yönetimi üzerindeki etkisini yükseltmek için attığı adımlar, ABD askeri varlığının da tıpkı Irak’ta olduğu gibi vekil kuvvetler üzerinden taciz edilerek ortadan zayıflatılması amacını taşıyor. ABD’nin Suriye’de kullandığı PYD terör örgütü ile bir takım Arap aşiretleri arasında son dönemde yaşanan çatışmalarda, İran’ın da devreye girdiği görülüyor. Bu çatışmaların derinleştirilmesi ve PYD’nin gücünün kırılması üzerinden ABD varlığını da bölgeden uzaklaştırmak, İran’ın hedefleri arasında. Böylece, Suriye’de daha rahat hareket kabiliyeti bulmayı hedefliyor.

Öte yandan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Çin’e yaptığı ziyaret de dikkat çekici mahiyette. Çin’in Ortadoğu’da istikrarlı bir yapıyı hedeflemesi, Suudi Arabistan ve İran arasında imzalanan normalleşme anlaşması sonucunu üretmişti. Bu anlaşma her ne kadar iki devlet arasında görünse de İran ve Suudi Arabistan’ın vekil kuvvetleri ve nüfuz alanları düşünüldüğünde, tesiri neredeyse tüm bölgeye yayılan bir nitelik arz etmekteydi. Anlaşmanın etkilerinin doğrudan hissedildiği alanlardan biri de Suriye’dir.

Suriye’de iç savaşın Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanmaması, rejimin Arap ülkeleri başta olmak üzere uluslararası diplomatik tanınırlığını yeniden gündeme getirmiştir. Çin’in Ortadoğu vizyonu uyarınca gözünü diktiği ülkelerden biri de Suriye’dir. Elbette Suriye ile anlaşmanın arka planında İran-Çin ilişkilerinin pozitif seyri de etkili olmaktadır. Tıpkı Suriye rejiminin diplomatik meşruiyetinin sağlanmasında Suudi Arabistan’ın etkisinin olması gibi. Dolayısıyla Ortadoğu’da istikrarlı bir yapının kurulması ve aktörlerin belirli bir düzeyde uzlaşmaya erişmeleri, Çin’in de Suriye’de kendine ekonomik fırsatlar çıkarması imkanını doğurmuştur. Esad’ın Pekin ziyaretinde, pek çok ticari ve yatırım anlaşması imzalanmıştır. Çin’in muazzam enerji ihtiyacı da göz önünde bulundurulduğunda, Suriye’nin petrol bölgelerini kontrol eden PYD ve dolayısıyla ABD varlığının da bölgedeki durumu zayıflayabilir. Tüm bu süreçte Pekin-Tahran koordinasyonunun oynayacağı rolün belirleyiciliği yüksek olacaktır.

Öte yandan İran, Irak sınırında faaliyet gösteren bir takım Kürt silahlı gruplarının sınırdan temizlenmeleri adına Irak yönetimiyle Mart’ta bir anlaşma yapmıştı. Eylül’de Irak yönetiminin anlaşmaya sadık kaldığı ve sınırın ilgili unsurlardan temizlendiği ifade edildi. Bu mesele İran ile Irak merkezi hükümeti arasında olduğu kadar Erbil yönetimiyle de bir gerginlik kaynağını teşkil ediyordu. İran zaman zaman, Irak yönetimi gerekli adımları atmazsa kendi askeri operasyonunu düzenleyeceğini ifade ediyordu ve bu doğrultuda sınır hattına Devrim Muhafızları Ordusu unsurlarını konuşlandırmaya başlamıştı. Varılan anlaşma sonrası İran, Irak üzerindeki nüfuzunu teyit etmiş oldu. Bu gelişme, Irak üzerinden Suriye ve oradan da Akdeniz’e ulaşan bir hat çizen İran’ın bölgesel vizyonunda bir kazanım olarak kayıtlara geçti.

Suudi Arabistan Büyükelçisi Abdullah bin Suud el Anzi ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan
İran ve Suudi Arabistan, 10 Mart’ta Çinli yetkililerin aracılığıyla diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması ve büyükelçiliklerin karşılıklı olarak açılması konusunda anlaşmışlardı. 6 ay sonra ise Suudi Arabistan’ın Tahran’daki yeni Büyükelçisi Abdullah bin Suud el Anzi, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü ve güven mektubunu sundu. (İran Cumhurbaşkanlığı-Handout/AA, 10 Eylül 2023)

 

 

Azerbaycan-İran Gerginliğinde Son Safha

Azerbaycan’ın kendisine ait olan Karabağ topraklarının büyük bir bölümünü Ermenistan işgalinden kurtarmasının ardından İran’ın bölgede kalıcı bir barış ve istikrar ortamının kurulmasına dair meselelerde oyun bozan tarafta olduğu biliniyor. İran, Zengezur Koridorunun açılmasını “sınır değişikliği” olarak tanımlayarak buna izin vermeyeceğini sınıra askeri yığınak yapmak ve sınırda askeri tatbikatlar yapmak şeklindeki eylemlerle göstermişti. Bu süreçte, Azerbaycan ve Türkiye’ye alt seviyelerdeki görevliler üzerinden sert mesajlar vererek, gerginliği tırmandırmıştı. İran’ın bu siyasetinin sebepleri arasında, yaklaşık otuz yıl süren işgalin kendisine oluşturduğu jeopolitik ve ekonomik fırsatları kaybedecek olmasının geldiğini sayısız defa dile getirdik.

Türkiye tarafı, çözüm iradesini ve diplomatik kanalları kullanma ısrarını sürdürse de İran’dan aynı doğrultuda bir cevap gelmemesi, meselenin çözümsüz kalmasının en önemli sebeplerinden biri olarak temayüz etti. Azerbaycan tarafı da İran’ın kışkırtmalarına sessiz kalmayarak, aynı sertlikte cevaplar verince tansiyon bir ara oldukça yükselmişti. Ancak Azerbaycan’ın sahadaki tavizsiz tutumu, İran’ın bir adım daha atmasını engelledi. Ermenistan’ın da resmen Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul etmesi, İran’ın daha da ileri gitmesinin önüne geçti.

Son dönemde İran’ın tutumunda bir yumuşama dikkati çekiyor. İranlı ve Azerbaycanlı askeri heyetler arasında görüşmeler ve yetkililerin karşılıklı olumlu açıklamaları, İran’ın süreçte bir miktar esnediğini düşündürüyor. Diğer taraftan Zengezur Koridoruna alternatif önerilerin de tartışıldığı ve gündemde olduğunu söylemek mümkün.

Ermenistan’ın Rusya ile yaşadığı gerginlik ve ABD ile ortak askeri tatbikat düzenlemesi, İran için şimdilik “kontrollü gerginlik” konseptine uygun görünüyor. Ancak ABD’nin bu bölgede varlığını daha da artırma ihtimaline karşı İran’ın sessiz kalmayacağı düşünülebilir. Son tahlilde bölge için en makul çözüm, bölge ülkelerinin kendi aralarında varacakları bir uzlaşmanın sonucunda olacaktır.

 

Sonuç

İran’ın her ne kadar ideolojik bir devlet olduğu iddia edilse de dış politikada oldukça realist ve pragmatist davrandığını İran’ı yakından takip edenler çok iyi bilirler. “Doğuya Bakış” ismi verilen ve Reisi döneminde uygulamaya konulan strateji uyarınca Rusya ve Çin ile sağlanan yakınlaşmanın, ABD’nin baskılarına karşı bir denge üretme çabasının mahsulü olduğu ortadadır. Bu anlamda İran’ın “Doğu bloku”ndaki pozisyonu, son derece oynak bir zemine sahiptir. ABD ile yaşanan gerginliklerin azaltıldığı ve yeni diplomatik kanalların açıldığı bir denklemde, Rusya ve Çin ile olan angajmanın seviyesinde bir düşüş olacağı öngörülebilir.

İran her zaman alternatif aktörler ve senaryolar arasında ulusal çıkarlarını maksimize etme siyaseti izlemektedir. Bu sebeple diplomatik esneklik kapasitesi ve sahadaki çıktılarına şaşırmamak gerekir. ABD’nin İran’a yaklaşımı bu denklemde asıl belirleyici değişkendir. ABD’nin tutumunda bir değişikliğin yaşanıp yaşanmayacağı ise ABD’nin kendi içindeki siyasi dengeler ve çekişmelerle yakından ilintilidir. Bu bağlamda yaklaşan ABD seçimleri ve seçimler öncesi kızışacak atmosferin etkileri, önümüzdeki günlerde daha net bir biçimde takip edilebilir. Zira başkan adaylarının da dış politika gündemlerinde Rusya ve Çin’in ardından İran dosyası oldukça önem taşıyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası