Sivil Toplum Kuruluşları (STK) aslında hayatımızın her döneminde farklı imkanlarıyla karşımıza çıkan, adeta sosyal hayatımızın bir parçası olagelmiş kurumlardır ancak çoğu zaman biz hangi kurumun ne tür hizmetlerinden istifade ettiğimizi hatırlamayız bile. Oysa zor zamanlarda ilk akla gelen kurumlar hep onlardır ve böyle durumlarda daha çok görünür olduklarına şahit oluruz. İnsani yardım çalışmaları, eğitim faaliyetleri, sportif faaliyetler, gençlik çalışmaları, burs desteği ve yurt imkanları; STK’ların yaygın faaliyet yürüttüğü alanlardan en bilindik olanlarıdır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi STK gönüllüleri aslında hep sahadadırlar. Onları çok yakın bir tarihte, pandemi döneminde devlet kurumlarıyla el ele yardım dağıtırken görmüştük. Ramazan ayı geldiğinde Ramazan kumanyası dağıtırlar, Kurban Bayramı’nda ise farklı bir telaş vardır. Dünyanın dört bir yanında STK gönüllüleri yardım dağıtmak için hayırseverler ile ihtiyaç sahiplerini buluşturarak ülkemizi temsil eden güzel örneklere imza atarlar.
Dünyanın En Yardımsever Ülkesiyiz
Ülkemiz insanının yardımlaşma konusundaki kadirşinaslığını tüm dünya biliyor aslında. Rakamlar da bu gerçeği doğruluyor, GSMH’ye oranla dünyanın en fazla insani yardım yapan ülkesi Türkiye. Bu bilgilerin yaşanan depremlerle ne ilgisi var, diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak STK’ların her anlamda önemli bir kapasite gelişimi gösterdiklerini görmek açısından konuyu farklı boyutlarıyla da ele almak gerektiği kanaatindeyim. Myanmar’da yaşanan insani krizi, bölgeye giden STK’lar bir nebze olsa hafifletmeye gayret etmişti. Pakistan’da yaşanan seller sonrasında bölgeye ilk ulaşan yine STK’larımız olmuştu. Afrika’da açılan her bir su kuyusunda farklı bir STK eliyle yerini almıştı şanlı bayrağımız. Her ne kadar karşılık beklemeksizin yapıyor olsalar da tüm bu çalışmaların çok boyutlu geri dönüşleri olacaktı şüphesiz.
6 Şubat 04:17
Türkiye olarak, 6 Şubat Pazartesi gecesi 04:17’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen ilk sarsıntı ile deprem gerçeğini acı bir şekilde tekrar hatırladık. Deprem haberini alır almaz ilk harekete geçenler şüphesiz arama kurtarma ekipleriydi. Başta İHH olmak üzere bölgeye gerek yurt içinden gerekse yurt dışından ulaşan ilk ekipler, AFAD ile omuz omuza verip arama kurtarma çalışmalarına başlamışlardı ve deprem bölgesinden gelen haberler, bu depremin daha önce yaşananlardan çok farklı olduğuna işaret ediyordu. Türkiye’den Suriye’ye varan oldukça geniş bir coğrafyaya etkisi olmuştu bu kez depremin. Sonrasında meydana gelen yeni depremler ve sayısız artçı sarsıntı, bu etkiyi maalesef katlayarak artırdı.
Deprem bölgesinden gelen haberlerle birlikte STK’lar kriz masalarını oluşturmuş ve çalışmalarına başlamıştı. Bünyesinde arama kurtarma çalışması yürüten STK’lar, ekiplerini deprem bölgesine sevk etmişti. Kriz masasının ilk yaptığı işlerden biri de bölgedeki teşkilat çalışanlarına ulaşarak ailevi durumları hakkında bilgi almak olmuştu. Deprem bölgesine yakın konumdaki iller ile iletişim kurulmuş ve bölgeye yakın teşkilatlardan hızlıca yardımlar sevk edilmeye başlanmıştı. Yardım faaliyetlerinde tecrübe sahibi olmalarının sağladığı avantaj ile STK’lar, deprem bölgesine ulaştığında yapılacak çalışmalara uygun bir şekilde planlamalarını yapmış ve ihtiyaç duyulacak olan ekip ve ekipman hakkında genel merkezlerine ya da kriz masasına gerekli bilgilendirmeyi yapmışlardı.
Depremin ilk günüyle birlikte çok sayıda STK bölgede faaliyet yürütmeye başlamış, arama kurtarma çalışmalarına destek vermiş ve bu ekiplerin ihtiyaç duyduğu lojistik katkıyı onlara sunmuştu. İlk gün için en acil ihtiyaç şüphesiz arama kurtarma çalışmalarının yürütülmesiydi ancak bölgede beslenme ihtiyacının da karşılanması gerekiyordu ve bu anlamda da STK’lar yine sahadaydı. İlk gün itibariyle Kahramanmaraş’ta Ebrar Sitesi’nin önünde sıcak yemek dağıtmaya başlayan Türkiye Diyanet Vakfı’nın konuşlandığı alan, daha sonra bölgeden alınan uydu görüntüleriyle de “ilk gün kimse yoktu” diyenleri yalanlarcasına gözler önüne serilecekti. Sonraki günlerle birlikte bölgede yüzlerce STK’nın çalışma yürüttüğüne hep birlikte şahitlik ettik aslında ve hüzünlü kalplerimiz gururlandı. Ama STK’lar ve yaptıkları çalışmalar, muhalif bir kesim tarafından görmezden gelinerek her zaman olduğu gibi farklı gerekçelerle tartışma konusu yapılmak istendi. STK’ların çok sık karşı karşıya kaldıkları bu durumun, afet döneminde de tekrar ediyor olmasının izahı nasıl yapılır bilemiyorum?
Sivil Toplum Kuruluşu diyoruz ama bu işin esası vakıf bilincine dayanır. Deprem bölgesine yardım götüren kurumların birçoğunun ismini hiç duymadınız ya da bu süreçte ilk kez duydunuz. Vakıflarda düstur, yapılan işin kendisidir; tanıtıma ya hiç ihtiyaç duyulmaz ya da en iyi ihtimalle tanıtım ikinci planda tutulur, ama kati suretle yapılan işin önüne geçmez hiçbir zaman. Çünkü yapılan tüm bu çalışmaların nihai bir amacı vardır: “Allah’ın rızasını kazanmak”. Tanıtım birinci sıraya konulursa, niyetin Allah rızasını kazanmaktan çıkacağına inanırız. Günümüz dünyasında idrak edilmesi kolay olmayan bu ulvi davranıştır aslında gönüllü olarak bu çalışmalara katkı sağlayan insanların bitmek tükenmek bilmeyen motivasyonun ve enerjisinin kaynağı.
Sivil toplum çalışmaları içerisinde yer alanlar iyi bilirler, Sayın Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında bahsettiği örnek gibi “Kendisi enkaz altından 22 saat sonra kurtarılan ancak iki çocuğunu, iki kardeşini, annesini ve yeğenlerini defnettikten sonra arama kurtarma çalışmalarına katılmaktan geri durmayan İnsan Vakfı Kahramanmaraş Yurt Müdürü Mustafa Özdemir” gibi nice güzel insanlar, hizmet eder bu güzide kurumlarda. Diğer bir güzel örnekte başka bir kahraman çıkıyor karşımıza: Kendisi depremzede ama herkesten çok yardım çalışmalarında koşturan, yine kendi ifadesiyle “ailemi güvenli yere aldım artık hizmet vakti” diye aralıksız gayret eden bu güzel insanın da adı bizde saklı. Bir yanda enkazın üstüne bağladıkları balonların reklamlarını yapan sosyal medyanın sanal kahramanları, diğer yanda isimsiz gerçek kahramanlar… Sosyal medyada isimlerinin geçmiyor olması onların varlığını ortadan kaldırmaz, aksine ortaya koydukları fedakarlığı daha da kıymetlendirir. Sonuç olarak, yaşanan tüm bu tartışmalardan bağımsız olarak çalışmalarını sürdüren kurumlar ve gönüllüler büyük bir teşekkürü hak ediyorlar.
Depremin yaşandığı ilk andan itibaren bölgede faaliyet yürüten STK’lar, ihtiyaç duyulan her alanda sessiz sedasız büyük bir yardımlaşma örneği ortaya koydular. Özellikle koordinasyonun zor olduğu ilk günlerde kendi içlerinde hızlıca koordinasyon sağlayıp, bölgeye intikal etmiş olmaları ve yine kendi imkanlarıyla birçok ihtiyaca cevap vermiş olmaları, önemli bir başarı olarak kayıtlara geçmelidir. STK gönüllülerinden oluşan ekiplerin kendi araçlarıyla deprem bölgesinde köy köy dolaşmak suretiyle erzak dağıtımı yapmış olmaları, depremin ilk günleri için hayati derecede önemli bir hizmetti. Bir yanda bölgede kurulan mutfaklar, STK lojistik merkezleri üzerinden dağıtılan yardımlar, diğer yanda çocuklara yönelik oyunlar ve kadınlara yönelik psikolojik destek faaliyetleri, her alanda faaliyet yürüten kurumların deprem bölgesi için umutları yeniden yeşertme adına ortaya koyduğu sayısız örneklerden bazılarıdır.
STK’lar Neden Hedefte?
Deprem bölgesinden depremzedelerin tahliyesinden tutun da yemek hizmeti, erzak dağıtımı ve bölgeye yakıt sevk edilmesi gibi çeşitli alanlarda gönüllü faaliyetler eliyle katkılar sunan STK’lar bunca emeğe ve hizmete rağmen neden hedef alınıyor diye sormadan edemiyor insan. Yukarıda bahsi geçen çalışmalarda katkısı olan kurumlarımız dönem dönem iftiralara maruz kalıyor ve kurum itibarları hedef alınarak yapılan saldırılara muhatap oluyorlar maalesef. Bu kurumları hedef almak aslında başta bu kadim coğrafyada yürütülen ve bu coğrafyadan dünyaya yayılan hayri hizmetleri hedef almak anlamına geliyor. Bir takım küçük siyasi hesaplar uğruna bu kurumları karalamaya çalışanların ne büyük bir kötülük yaptıklarını en kısa sürede anlamalarını temenni ediyorum. Zira STK’lar bu hesapları yapanlardan önce de vardı, onlardan sonra da hizmet etmeye devam edecekler.