Kriter > Dış Politika |

Ortadoğu’nun Kâbus Senaryosu: İsrail-Hizbullah Geriliminin Saha Gözlemleri


İsrail yıllar içerisinde tedrici olarak aşama aşama Lübnan’da işgal ettiği noktalardan çekildi. Günümüzde FKÖ savaşçıları yerine daha güçlü bir aktör bölgede yer alıyor. Hizbullah milisleri özellikle Lübnan İç Savaşı sonrası dönemde gücünü tahkim etmeyi başardı. Hizbullah 2006’daki başarılı savaş tecrübesiyle bölgenin en popüler örgütü konumuna evrildi.

Ortadoğu nun K bus Senaryosu İsrail-Hizbullah Geriliminin Saha Gözlemleri

“Çevremizde bize saldırma kapasitesine sahip başka bir ülke bulunmuyor.”

Bu tespit 1984’te yazılan bir kitaptan alıntı. 1982’de dönemin İsrail Başbakanı Menahem Begin’in ağzından kurulmuş bir cümle. Günümüzdeki tablo da bu çıkarsamayla paralel. İsrail askeri güçleri, Gazze’yi yerle bir ediyor. Batı Şeria’da yeni yerleşim yerleri yapılmaya devam ediyor. Hizbullah’a yönelik en üst düzeyde verilen mesaj oldukça tehditkar: “Lübnan’ı taş devrine döndürürüz.” Başka bir yazının da konusu olabilecek gerçekliği, bir kez daha vurgulayarak başlayabiliriz: Bölgedeki Arap rejimleri, en güçlü oldukları dönemlerde bile İsrail’i gemleyemedi. 1956 Süveyş savaşı, 1967'deki Altı Gün savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı ve 1982 Lübnan işgali... Bütün bu süreçlerin sonunda kaybeden ve mülteci kamplarında sona eren hikayenin özneleri bir şekilde hep Filistinliler oldu. Filistinli lider Yaser Arafat 1982’de Beyrut’ta İsrail güçlerine 88 gün direnen yapının liderliğini yaptıktan 1 sene sonra kendini Suriye rejiminin kuşatması altında bulmuştu (Trablus-Lübnan’da).

En başta alıntı yaptığım ve bölgedeki denklemi harika anlatan bu kitabın yazarı ise David Hirst, eserin adı da anlamlı Silah ve Zeytin Dalı. İsrail’in Lübnan sınırındaki Yukarı Celile bölgesinde, bu kitapta okuduğum günümüzle paralel giden tarihsel süreci düşünüyorum. Yazar Hirst, kitabı yazdığında henüz Hizbullah bölgede kök salmamıştı. Aktörler değişse de bölge dinamikleri çatışma zemininin yok olmasına izin vermiyor.

 

Kuzey Hattının 7 Ekim Bilançosu

Bir kez daha muhabir olarak bölgede görevlendirildim ve yeniden sınır noktasına gitme imkanı buldum. İsrail-Lübnan sınırına çok yakın bir benzinlikte meslektaşlarımızla birlikte bekliyoruz. Yaklaşık 3 kilometre ötede Lübnan sınırı var. O hattı göremiyoruz çünkü sınırla aramızda sıradağlar var. Çok da yüksek olmayan bu dağlar, Lübnan-İsrail’in güncel sınırında doğal bir engebe oluşturuyor. Sarp, kayalık bu bölgenin İsrail tarafında her kilometre başına yangınlar çıkıyor. Hizbullah, Lübnan’ın doğusundan İsrail’in askeri tesislerini hedef aldığını belirtiyor. İsrail’in Demir Kubbe sistemi bu atışları yüksek oranda etkisiz hale getiriyor. Ancak engellenmeyen atışların en büyük zararı ise doğaya oluyor. İsrail’in yangın söndürme faaliyetlerini yerinde gözleme şansına sahip oluyoruz. Hem havadan hem karadan çok da yeterli gözükmeyen çalışmalar devam ediyor. Öbek öbek tarım ve ormanlık alanlar yanıyor. Olduğumuz benzin istasyonunu merkez belleyen bir grup gazeteciyiz. Roketler İsrail tarafına düştüğünde 4-5 araçlık bir konvoyla o noktaya ilerliyoruz. Grubun ekseriyetini yabancı foto- muhabirleri oluşturuyor. Anadolu Ajansı (ekip lideri Enes Canlı) da bizlerle birlikte.

Sınırın öte tarafından yani Lübnan kesiminden yayın yapmak ise çok daha riskli. Orada işlevsel bir “Demir Kubbe” sistemi yok, Hizbullah’ın hava savunma sistemi çok daha ilkel kalıyor. 7 Ekim’den bu yana aralarında Hizbullah mensubu, sivil ya da gazeteci olanlar da dahil olmak üzere 466 kişi hayatını kaybetti, bin 400’den fazla kişi yaralandı. Sınır hattında yayın yapmak isterken İsrail’in saldırıları sonucu hayatını kaybeden gazetecilerin görüntüleri hafızalara kazındı. Üstelik insanlar ve doğa dışında da etkilenen bir kesim var: hayvanlar. Saldırılar sonucunda yüzlerce küçükbaş hayvan telef oldu.

 

Güneydeki Ateşkes Kuzeydeki Yangını Dindirir mi?

İsrail-HAMAS arasındaki savaşın ya da daha doğru bir tanımlamayla tek aktörün orantısız şiddeti sonucu oluşan karanlık tabloda 9 ay geride kaldı. Taraflar arasında aylardır devam eden ateşkes sürecinde henüz sonuç alınamadı. Ateşkes şüphesiz ki Gazze’de yaşanan insani drama ara verilmesi anlamında çok önemli bir karar olacak. Ancak bununla birlikte bir başka yönden de bölgedeki çatışmalara ara verilmesini sağlayacak. Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Hasan Nasrallah yaptığı açıklamada, eğer Gazze’de ateşkes sağlanırsa kendilerinin de İsrail topraklarını hedef almayı bırakacaklarını ilan etti. Her ne kadar savaşa evrilmese de İsrail’in kuzey sınırındaki Hizbullah ve İsrail askeri kuvvetleri arasındaki çatışmaların ciddi bölgesel etkileri bulunuyor.

Bir kere her iki sınıra yakın olan yerleşkelerdeki insanlar tamamen bölgeden tahliye edildi. Bu sayı İsrail tarafında 60-70 bin, Lübnan’ın güneyinde ise 90 bin civarında. İsrail cephesinden bakarsak bu tahliye operasyonunun ciddi bir ekonomik-sosyal handikabı bulunuyor. Sınır hattından tahliye edilen İsrail vatandaşları ülkenin orta bölümündeki otellere yerleştirildi. Burada geçici olarak kalmaları sağlanıyor. Her ay Netanyahu hükümeti, bu kişilere verilen ekonomik desteği uzatıyor. Okulların ülkenin bu kesiminde açılmaması, bir diğer tartışılan önemli iç mesele haline gelmiş durumda. Buna benzer bir tahliye operasyonunun gerçekleştiği Gazze sınırında bile bazı kentlere dönüşün yavaş yavaş gerçekleşmeye başladığı aktarılıyor. (Eşkelon, Sderot gibi yerler) Bununla birlikte Gazze sınırı çöl ikliminin hakim olduğu, ticari tarım imkanlarının sınırlı olduğu bir bölge konumunda. Çatışma süreci öncesinde ise ülkenin kuzey kesiminde ciddi bir tarım-ticaret potansiyeli ve işleyen bir mekanizma vardı. Her ne kadar belirli düzeyde kompanse edilse de sosyal ekonomik tahribatların etkisi daha şiddetli hissediliyor, siyasetin muhalif blokunda da eleştiriler bu konuda yoğunlaşıyor. Yani ülke güneyinde gelmeyen barış, kuzeyinde de güvenlik sorununun devamına neden oluyor.

İsrail ordusu Hizbullah hedefini vurdu.
İsrail ordusu Lübnan’ın doğusundaki Baalbek kentindeki Hizbullah hedefini vurdu. (Houssam Shbaro / AA, 26 Şubat 2024)

 

İsrail-Lübnan Geriliminin Yakın Geçmişteki İzleri

İsrail-Lübnan-Suriye kıskacında yıllar boyunca yaşanan hadiseler, sınır ihtilaflarını çözmedi, tam tersine derinleştirerek kangren haline getirdi. İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte 1967 Savaşı’na giden yolda bir rota açıldı. Basiretsiz Arap rejimlerine kafa tutarak ortaya çıkan ve Filistin davasının muhatabı olmaya aday olan Fetih Hareketi ve en güçlü dinamosu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) önce Ürdün’de mevzilendi. Ardından buradaki rejimle çatışarak yeni bir sürgünle Lübnan’a taşındı. Devam eden savaşların sonucu, sınırları günümüzdeki haritaya dönüştüren son aşamalardan biri de 1982’deki Lübnan işgali oldu. FKÖ Lübnan’dan da çıkmak zorunda kaldı ve İsrail ordusu Beyrut’a dayandı. Bu süreçte İsrailli yetkililerin elvermesiyle aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milisler korkunç bir katliama imza attılar, Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki Filistinlileri kılıçtan geçirdiler. Acı bilanço hâlâ netlik kazanmış değil, hatta o olay üzerine bölgenin çeşitli yerlerine gömülen Filistinli mültecilerden kaynaklı olarak bir Falanjist komutan şu yorumu yaptı; “Bir gün Beyrut’a metro tüneli açarlarsa kaç kişi olduğunu anlarsanız.”.

İsrail, yıllar içerisinde tedrici olarak aşama aşama Lübnan’da işgal ettiği noktalardan çekildi. Günümüzde FKÖ savaşçıları yerine daha güçlü bir aktör bölgede yer alıyor. Hizbullah milisleri özellikle Lübnan İç Savaşı (1975-1990) sonrası dönemde gücünü tahkim etmeyi başardı. Hizbullah 2006’daki başarılı savaş tecrübesiyle bölgenin en popüler Müslüman örgütü konumuna evrildi. İç savaşın bitimiyle silah bırakan aktörler arasına girmedi. Sebep olarak İsrail’in işgal ettiği Lübnan topraklarının savunmasının sağlanması gösterildi. Çünkü İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgal etmesiyle birlikte yeni bir ihtilaf alanı doğdu. Golan Tepeleri de yayın ve çekim için duraksadığımız benzin istasyonundan net bir şekilde görülüyordu. Golan Tepeleri dibindeki sınır bölgesinde kalan Şebaa Çiftlikleri İsrail’in çekilmediği bir alan olarak günümüzde de yerini koruyor.

 

İkinci Cephenin Açılma İhtimali Diri mi?

7 Ekim saldırıları dünya tarihinde pek de eşi benzeri olmayan bir planlanama ve uygulama ile birlikte gerçekleşti. Şu ana dek elde ettiğimiz verilerin işaret ettiği temel bilgi, HAMAS’ın çok kısıtlı bir çekirdek ekibinin plana dair bilgi sahibi olduğu yönünde şekilleniyor. Olayların patlak vermesiyle birlikte gözler bölgedeki diğer aktörlerin reaksiyonuna çevrilmişti. İlk açıklamasını Cuma namazı sonrası 3 Kasım’da yapan Hizbullah lideri Nasrallah, kutsal operasyonun yüzde 100 Filistin ürünü olduğunu belirtmiş, “Eylemlerini müttefiklerinden sakladılar, bu da operasyonun oldukça başarılı olmasını sağladı" ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklama, çatışma sürecinde ikinci cephenin açılması yönünde bir planlamanın olmadığına işaret oldu. O günden bu yana beklenti, Hizbullah-İsrail geriliminin savaşa evrilmesi oldu. Ancak gerilim zaman zaman tırmansa da şu aşamada 2006’daki bir ayı aşkın süren savaş benzeri bir duruma dönüşmüş değil. Hizbullah silah kapasitesiyle çok daha güçlü potansiyel düşman pozisyonunu muhafaza ediyor.

Irak ve Suriye’nin 2010’larla beraber daha İran güdümünde merkezlere dönüşmesiyle birlikte Hizbullah’a silah ve ideoloji akışı da kesintisiz devam etti. İsrail’e direkt savaş açmasa da rahatsızlık unsuru olarak yerini koruyor. İsrail’in Gazze’de yaşattığı vahşet devam ederken savaşın kuzeye sıçrama ihtimali bölgesel bir kıyamet ihtimali olarak karşımızda duruyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası