Son zamanlarda Müslümanların üzerinde yaşadığı coğrafyada yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Maalesef dünya genelinde, özellikle Batı dünyasında yükselen İslam karşıtlığı dolayısıyla dünyanın suskun kaldığı Müslüman halklara ve bireylere yönelik ölüm, katliam, zulüm, işkence ve hatta soykırımlar her geçen gün artarak devam etmektedir. Son birkaç yıldır Myanmar (Burma)’ın Rohingyalı Müslüman halka yönelik gerçekleştirdiği etnik temizlik ve katliam bütün dünyanın gözü önünde devam etmektedir. Bu katliamları, Batının Nobel Barış Ödülü verdiği bir kadının başında bulunduğu bir hükümet gerçekleştiriyor.
Öte yandan, on yıllardır Filistinli Müslümanlara her türlü katliam, şiddet ve baskıyı reva gören İsrail işgal devleti, son birkaç yıldır Filistinlilere yönelik siyasetini yeni bir safhaya çıkarmıştır. Bazı Müslüman ülke rejimlerinin de desteğini alan İsrail, Batı dünyasındaki aşırı milliyetçi yönetimlerin tutumunu da fırsat bilerek, işgal altında tuttuğu toprakları ilhak ettiğini ve Batı Şeria gibi bazı yeni toprakları da etmeye devam edeceğini ilan etmektedir. Kuruluşundan bugüne kadar olduğu gibi, bazı göstermelik diplomatik tepkiler dışında caydırıcı bir cevabın olmayacağını dikkate aldığımızda, İsrail’in bu gayrimeşru ve hukuksuz adımının da gerçekleşme ihtimali söz konusudur.
ABD Başkanı Trump’ın destek verdiği ve haklı gördüğü bu politikalar başka devletlerin de benzer adımlar atmasını teşvik etmiştir. İsrail’in bu adımlarını ilk uygulayan devletlerden biri de Hindistan oldu. Aşırı milliyetçi bir hükümetin yönettiği Hindistan’da son dönemde Müslümanlara karşı ciddi saldırılar gerçekleştirilmektedir. Müslümanlara yönelik saldırıları görmezden gelen Hindistan hükümeti, işgal altında tuttuğu Keşmir özerk bölgesinin anayasal özerkliğini kaldırdığını ve bölgeyi Hindistan’a kattığını ilan eden bir karar aldı.
Bu adım, Keşmir’in nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanların zaten kısıtlı olan haklarını geri alan Hindistan’ın, İsrail örneğini takip ederek işgal altında tuttuğu bölgeyi ilhak ettiği anlamına gelmektedir. Hindistan böylece, dünyanın çözüme kavuşturulamayan en eski sorunlarından biri olan Keşmir sorununu yeniden alevlendirmiştir. Azad Keşmir olarak nitelendirilen Keşmir topraklarını elinde bulunduran Pakistan ise buna tepki verince kriz uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Sorunun Kökeni
Bugün itibariyle topraklarının yüzde 35’i Pakistan, yüzde 45’i Hindistan ve yüzde 20’si de Çin’in kontrolünde bir coğrafya olan Keşmir’in bir sorun olarak ortaya çıkması İngilizlerin 1947’de Hint alt-kıtasından çekilmesiyle olmuştur. Sömürge yönetiminin sona ermesinden sonra alt-kıtada Müslümanların çoğunlukta yaşadığı Pakistan ile Hinduların çoğunlukta yaşadığı Hindistan devletleri kurulurken, nüfusunun büyük çoğunluğu (yaklaşık yüzde 90’ı) Müslüman olan Keşmir’in de Pakistan’a bırakılacağı bekleniyordu. Ancak Hindistan devletinin kurucusu olan Nehru, memleketi olan Keşmir’in Pakistan ile bütünleşmesine veya bağımsız olmasına müsaade etmedi.
İngilizler bölgeden çekildikten sonra özerk bölgeler üç seçenekle karşı karşıya kalmışlardı; Ya Hindistan veya Pakistan’a katılacaklardı ya da bağımsızlık ilan edeceklerdi. Bunun kararını da yapılacak plebisit (Halk oylaması) ile bölgelerin halkları verecekti. 19 Temmuz 1947’de gerçekleştirilen Tüm Cammu Keşmir Müslüman Konferansı toplantısında Keşmir’in Pakistan’a bağlanması kararı alındı, ancak o günkü Keşmir yöneticisi aksi yönde bir karar alarak bölgenin Hindistan tarafında kalmasını sağladı.
Tarihi ve sosyolojik gerçekliklerle örtüşmeyen bu oldu-bitti üzerine bölgenin Müslüman halkı tepkilerini göstermeye başladılar. 23 Ağustos 1947’de Keşmirli Özgürlük Savaşçıları (Mücahitler) isimli bir örgüt tarafından düzenlenen miting ile ilk tepkiler verildi. Akabinde Pakistan tarafında kalan bazı kabileler, Müslüman kardeşlerine destek amaçlı olarak saldırıya geçmiş ve Keşmir’in önemli bir kısmını ele geçirmişlerdi. 24 Ekim 1947’de de kurtarılan bölgede Azad (Bağımsız) Keşmir hükümetinin kuruluşunu ilan etmişlerdi.
Keşmir’in Pakistan’a bağlanma çabasının pek çok nedeni var. İlki, Keşmir halkının büyük çoğunluğu Müslüman’dır. Zaten Hindistan-Pakistan ayrımı da daha çok din temelinde gerçekleşmişti. İkinci olarak, Pakistan Keşmir bölgesinin en uzun ortak sınıra sahip olduğu ülkedir. Üçüncüsü, Keşmir bölgesi tarihsel olarak Pakistan ile bütünleşmiş bir coğrafyadır. Bölgenin ticareti ve insan etkileşimi daha çok Pakistan tarafı ile gerçekleşmiştir. Mesela bölgenin en önemli gelir kaynaklarından olan kereste ve meyve Pakistan’a satılmaktaydı. Bunun bir gereği ve sonucu olarak da bölgenin ana yolları ve demiryolları trafiği de Pakistan’dan geçmektedir.
Bu gelişmeler üzerine Hindistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) şikayette bulunmuştur. BM’de yapılan görüşmeler sonrasında Güvenlik Konseyi 21 Nisan 1948’de bölgenin askerden arındırıldıktan sonra yapılacak bir halk oylamasıyla geleceğini oylamasını kararlaştırmıştır. Ancak bu kararı hiç uygulamayan Hindistan, bölgenin bir bütün olarak Hindistan’ın bir parçası ve bölgedeki sorunun da kendi iç meselesi olduğunu iddia etti.
Küresel Aktörlerin Hindistan Desteği
1947’den sonra Keşmir, 1965 ve 1999 da iki kez daha iki ülke arasında savaşa neden olmuştur. 2003’de BM gözetiminde bir ateşkes antlaşması imzalanmış, ancak bunun da gereği yapılmamıştır. Son beş yılda bile farklı zamanlarda taraflar arasında küçük çaplı çatışmalar gerçekleşmiştir. Bunun yanında işgal altındaki Keşmirliler tarafından 1999’da kurulan ve liderliğini Mesud Ezher’in yaptığı Ceyş-i Muhammed isimli bir örgüt de halkın direnişini temsil etmeye çalışmış, ancak bu örgütün varlığı iki ülke arasında krize yol açmıştır.
Hindistan bu örgütün faaliyetlerini gerekçe göstererek Pakistan hava sahasını defalarca ihlal etmiş ve bombalamıştır. Uluslararası hukuku ihlal eden bu faaliyetlerinin sonuncusunu da bu yıl içerisinde gerçekleştiren Hindistan, 14 Şubat’ta gerçekleştirilen ve bölgenin Pakistan ile bütünleşmesini savunan Ceyş-i Muhammed örgütü tarafından üstlenilen bir intihar saldırısında 44 Hintli polisin öldürülmesinden dolayı Pakistan’ı suçlamış ve 26 Şubat’ta Pakistan topraklarına hava saldırıları gerçekleştirmiştir. Bunun üzerine Pakistan hava sahasını ihlal eden iki Hindistan uçağını düşürmüş ve bir Hintli pilotu esir almıştır. Bazı devletlerin araya girmesiyle Pakistan bir iyi niyet göstergesi olarak pilotu Hindistan’a teslim etmiştir.
Pakistan ile Hindistan arasında yaşanan bu bölgesel sorunun bir de küresel boyutu vardır. Konuyu kendi menfaatleri doğrultusunda istismar eden farklı bölgesel ve küresel aktörler Keşmir’i aralarındaki rekabete konu etmektedirler. ABD, Rusya, İsrail ve pek çok Batılı devlet Hindistan’ı desteklemekte ve Ceyş-i Muhammed’i terör örgütü listesinde tutmaktadırlar. Hindistan ile rekabet halindeki Çin ise Pakistan’a destek vermektedir. Sorunun bir nükleer savaşa evrilmesinden endişelenen küresel aktörler, sorunun tırmanmasına engel olmaktadırlar. Ayrıca son zamanlarda İsrail’e destek veren Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri benzeri bir desteği Hindistan’a da vermektedirler. Ancak Müslüman ülkelerin önemli bir kısmı Pakistan ile beraber hareket etmektedirler. Türkiye Keşmir sorununa en duyarlı yaklaşan ülkelerden biridir. Bir kere, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’ye verdikleri destek dolayısıyla oluşan duygusal bağın da etkisiyle Keşmir Sorunu Türkiye’deki hem resmi yetkililer hem de halk ve sivil toplum kuruluşları tarafından yakından takip edilmektedir. Keşmir sorununda Pakistan’ı destekleyen Türkiye, konunun savaşa yol açmaması yönünde çalışmaktadır. Bunun için de zaman zaman iki ülke arasında arabuluculuk yapmıştır.
Keşmir sorunu pek çok bakımdan Filistinlilerin yaşadığı soruna benziyor. BM’nin pek çok kararına rağmen Müslümanların mağduriyeti devam etmektedir. Dünyanın güçlü aktörleri Hint mezalimine karşı sessiz kalmaktadırlar. Dünyadan yeterli destek alamayan Keşmir halkının, Filistinliler gibi başlattığı intifadanın da maliyeti oldukça yüksek olmuştur. Hindistan’a karşı verilen mücadelede bugüne kadar 70 binden fazla Keşmirli hayatını kaybetmiştir. Sorunun çözümü konusundaki müzakerelerin ilerleme ihtimali çok düşüktür. Bundan dolayı da görünen o ki Keşmir, İslam ümmetinin kanayan yaralarından biri olmaya devam edecek.