Filistin direnişinin sembol isimlerinden Mervan el-Bergusi’nin HAMAS’ın son esir takası anlaşması kapsamında tekrar gündeme gelmesi, Bergusi’nin Filistin siyaseti açısından öneminin yeniden tartışılmasına neden oldu. Halk nezdindeki popülaritesi, anket sonuçlarında net bir şekilde görülen Bergusi’nin serbest kalması halinde, Filistin’de ne tür bir politik pozisyonun takipçisi olacağı ve başta HAMAS olmak üzere Filistinli siyasal aktörler nezdinde nasıl bir karşılığının olacağı sorularına cevap bulmak, Filistin’in geleceğine ilişkin bir projeksiyon çizmek açısından önem arz ediyor.
Genç yaşta el-Fetih saflarına katılan ve ömrünün yarısından fazlasını hapishanelerde ve sürgünde geçiren Bergusi, “Filistin’in Mandelası” olarak isimlendiriliyor. Birinci ve İkinci İntifada sırasında üstlendiği rollerle “direniş” düşüncesine yakın olduğu izlenimi veren Bergusi, Madrid Konferansı ve Oslo Antlaşmaları sürecindeki desteğiyle de “uzlaşmacı” çizgiye de uzak olmadığını ortaya koymuştur. Bir yandan el-Fetih’in askeri kollarından biri olan Tanzim’in liderliğini yürütmekle birlikte, diğer yandan Oslo düzeni çerçevesinde İsrail’i tanıyan ve iki devletli çözümü olumlayan bir bakış açısını benimsemiştir. Benzer şekilde, bazı usulsüzlüklere ve yolsuzluklara itiraz etmesi ve İkinci İntifada sırasında askeri mücadeleyi bayraklaştıranlara öncülük etmesiyle el-Fetih içerisinde görece farklı bir kanadı temsil etmişse de hiçbir zaman harekete yönelik kategorik bir eleştiri getirme cesaretini gösterememiştir. Bergusi’nin “içeriden muhalefet” stratejisini en iyi açıklayan iki örnek olarak “açlık grevi” ve “seçimlerde alternatif liste sunma girişimi”ni zikredebiliriz.
Siyasi Pozisyon
2017’de Bergusi’nin öncülüğünde bin beş civarında Filistinli mahkumun başlattığı açlık grevi, yöntem bakımından el-Fetih’in alışılageldik bakış açısından ziyade diğer direniş gruplarının yaklaşımlarını hatırlatması bağlamında önemliydi. Bergusi’nin direniş düşüncesiyle yakın temasına işaret eden bu eylem, aynı zamanda daha ılımlı bir siyaset süreci işleten el-Fetih’in ana kadrolarına da bir çağrı niteliğindeydi. Benzer şekilde, 2021’de yapılması planlanan Filistin genel seçimleri için alternatif bir liste oluşturan Bergusi, el-Fetih Merkez Komitesi’ne ve Mahmut Abbas’a meydan okuyan bir girişimde bulunmuştu. Tüm bunlar çerçevesinde Bergusi’nin siyasi pozisyonunun, el-Fetih dairesi içerisinde kalmakla birlikte geleneksel elitlere/yaklaşımlara görece meydan okuyan ve “uzlaşmacı” ve “direnişçi” çizgi arasında bir yerde konumlanmaya çalışan bir duruşu temsil ettiğini söylememiz mümkün görünüyor. Ancak buradan, HAMAS, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurutuluş Cephesi (FHKC) gibi direniş merkezli hareketlerin Bergusi’yi her açıdan müspet gördüğü sonucu da çıkarılmamalıdır.
Bu durumda, HAMAS, Bergusi’nin serbest kalması için neden yoğun çaba sarf etmekte ve Bergusi’nin Filistin siyasetine yeni bir aktör olarak girmesine nasıl bakmaktadır? Öncelikle, HAMAS’ın Bergusi’nin serbest bırakılması girişimlerinin yeni olmadığını, 2011’deki esir takası anlaşması sırasında da benzer bir talebinin olduğunu ifade etmeliyiz. HAMAS’ın esir takası görüşmelerindeki temel ilkelerinden biri, uzun yıllardır İsrail hapishanelerinde olan Filistinli mahkumlara öncelik verilmesi. Bu bağlamda, geçtiğimiz ay yapılan görüşmelerde gündeme gelen FHKC Genel Sekreteri Ahmet Sedat ve HAMAS liderlerinden Abdullah el-Bergusi’nin isimleri de aynı şekilde 2011’deki görüşmelerde masada yer alıyordu. Dolayısıyla hangi gruptan olduğuna bakılmaksızın bu esirlerin özgürlüğüne kavuşturulması HAMAS açısından öncelik arz ediyor. Ancak, Mervan Bergusi’nin serbest kalmasının hareket açısından müstakil bir öneme sahip olduğu da aşikar. HAMAS’ın, Bergusi özelinde üç avantaja sahip olmayı öngördüğünü söyleyebiliriz.
HAMAS’ın Avantaj ve Dezavantajları
Birincisi, halk nezdinde popüler bir ismi özgürlüğüne kavuşturan aktör olmak, HAMAS’ın da popülaritesini arttıracaktır. Hem İsrail’i böyle bir esir takası anlaşmasını kabul etmeye zorlayacak bir konjonktürü inşa etmesi hem de rakip bir hareketin üst düzey bir liderini hapisten çıkarabilecek gücü olduğunu göstermesi, HAMAS’ın halk nezdindeki desteğine ve karizmasına olumlu bir katkı sunacaktır. Seçimlerde en iddialı rakibi olacak bir liderin mahkumiyetine son vermesi, HAMAS’ın kendisine duyduğu özgüveni göstermesi bakımından ise ayrıca önemli.
İkincisi, Bergusi’nin “direniş düşüncesi”ni tamamen dışlamayan perspektifi, Mahmut Abbas yönetimiyle daha görünür hale gelen “uzlaşmacı siyaset” anlayışına alternatif olarak HAMAS’ın işini görece kolaylaştırabilme potansiyeline sahip görünüyor. Her ne kadar Bergusi’ye ilişkin, 90’larda HAMAS’a yönelik baskılardaki rolüyle ilgili kötü anılar hafızalardaki yerini korusa da Bergusi’nin, Filistin yönetimine talip olan diğer alternatif isimlere kıyasla daha iyi bir seçenek olduğu genel kabul görüyor. Aksa Tufanı’yla birlikte direniş mefhumunun Filistin sokaklarında kalıcı bir yer edinmesi, Bergusi’nin bu noktadaki tutumunda da önemli bir etken olacağa benziyor. Tüm bunlar hesaba katıldığında, HAMAS açısından Bergusi, mevcutlar arasında bir tercih sebebi olacaktır.
Üçüncüsü ve en önemlisi, Bergusi’nin politik konumlanışının, HAMAS’ın en büyük rakibi olan el-Fetih içerisinde yeni bir kutuplaşmayı ve güç bölünmesini tetiklemesi kaçınılmaz gibi duruyor. Bergusi’nin 2021 seçimlerine alternatif listeyle girmesi ve başkanlık anketlerinde İsmail Haniye’yle -birbirine çok yakın oranlarla- ilk iki sırayı paylaşması, el-Fetih’in geleneksel liderlik yapılanmasında yüksek sesle ifade edilmeyen rahatsızlıklara sebebiyet veriyor. Yaser Arafat sonrasında Mahmut Abbas etrafında kümelenen güç temerküzü; Filistin yönetimi, el-Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bağlamında üçlü liderliğin tek bir isimde toplanmasını temsil ediyor. Bergusi’nin alternatif liderlerden biri olması, hem Abbas sonrası Filistin Devlet Başkanlığı için ismi geçen Hüseyin Şeyh, Muhammed Dahlan ve Cibril er-Racub gibi isimlerin işini zorlaştırması hem de yukarıda zikredilen üç liderliğin tek bir isim etrafında toplanmasını engellemesi bakımından kritik bir işleve sahip olacaktır.
Öte yandan, Bergusi’nin serbest kalmasının HAMAS açısından iki dezavantaj meydana getirme potansiyeline sahip olduğunu da söyleyebiliriz. Birincisi, Filistin siyasetinin kilitlendiği bir vasatta Bergusi, partiler üstü bir lider olarak görülürse, HAMAS seçimlerde istediği dengeyi oluşturma imkanını kaybedebilir. Her ne kadar Aksa Tufanı ile HAMAS’ın Filistin sokaklarındaki görünürlüğü daha artsa da yirmi yıl aradan sonra alternatif görüşleri temsil eden karizmatik bir liderin siyaset sahnesine çıkması HAMAS’ı zorlayabilir. İkincisi, Bergusi gibi bir yandan direnişi önemseyen ama diğer yandan iki devletli çözümü çıkış yolu olarak gören bir liderin söylemsel etki gücü, HAMAS’ın itiraz ettiği “İsrail’i tanıyan bir siyasi paradigma”nın halk nezdinde zamanla kabul görmesini doğurabilir. Oslo düzeniyle birlikte halkın “barış ortamı”na kredi açması, HAMAS’ın 1995-2000 arasında söylem ve eylem düzeyinde bazı tavizler vermesini doğurmuş, İkinci İntifada ile birlikte süreç tersine dönmüştü. Benzer bir tablonun uzun vadeli olarak yaşanması durumunda HAMAS’ın politik söylemini itibarsızlaştıran yeni bir süreç, bazı Müslüman ülkelerin İsrail ile normalleştiği bir dönemle paralel olarak ilerleme riskini içerisinde barındırabilir.
Tüm bu avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurarak, HAMAS’ın Bergusi’ye bakış açısını Aksa Tufanı sonrası oluşacak muhtemel politik konjonktür çerçevesinde izah edebiliriz. Filistin’de Birinci ve İkinci İntifada süreçlerinin ardından yaşanan büyük siyasi dönüşümlerin (Filistin yönetiminin ve HAMAS Hükümeti’nin kurulması) bir benzerini, Gazze Savaşı’ndan sonra göreceğimiz tahmininde bulunabiliriz. HAMAS ve İslami Cihad öncülüğünde Filistinli grupların ortaya koyduğu direniş, uzun zamandır konuşulan ama bir türlü fiiliyata geçirilemeyen yeni konjonktürün sınırlarını tayin edeceğe benziyor. Buna göre, HAMAS’ın el-Fetih’le uzun zamandır sürdürdüğü müzakerelerde konuşulan ortak bir ulusal geçiş hükümetinin kurulacağını öngörmek mümkün. Kısa süreli bu geçiş hükümetinin ardından, HAMAS’ın -yıllardır yaşanan ambargo ve ablukanın maliyetini de düşünerek- mikro siyasetle ilgilenmesi, makro siyaseti ise FKÖ’ye devretmesi kuvvetle muhtemel. Ancak HAMAS’ın bu fedakarlıkta bulunması için, geçmişte İsrail’e hizmet eden politikaların gündeme gelmemesi adına bazı garantiler alması şart. Bu bağlamda, Bergusi isminin HAMAS’a önemli imkanlar sunduğunu söyleyebiliriz.
Müzakerelerle silahlı mücadeleyi mezceden bir siyasi vizyona sahip olan Bergusi, FKÖ’nün genişletilerek, HAMAS ve İslami Cihad’ın da bu çatı örgüte aktif bir şekilde dahil edilmesi gerektiğini düşünüyor. Filistinli gruplarının üzerinde ittifak ettikleri nadir isimlerden biri olan Bergusi’nin bu girişimi, HAMAS’ın ve İslami Cihad’ın hem askeri hem de toplumsal anlamda sahip olduğu gücü hesaba katarak ortaya konan rasyonel bir teklif. Öte yandan, Mervan Bergusi’nin eşi Fedva Bergusi aracılığıyla Arap ve Müslüman ülkelerle yaptığı görüşmeler üzerinden inşa ettiği meşruiyet, uluslararası siyasette karşılığı olduğunu da gösteriyor. Dolayısıyla, HAMAS bir yandan aşılamaz kırmızı çizgilerini ve esnetilebilir turuncu çizgilerini kabul ettirebileceği, diğer yandan da başta Gazze olmak üzere Filistin halkının sıkıntılarını bir nebze olsun azaltacak şekilde ambargo ve ablukayı hafifletecek bir yetki devrini sağlayabileceği en makul isimlerden biri olarak Bergusi’yi görüyor. Elbette bu muhtemel tablo HAMAS’ın, İsrail işgaline kapı aralayacak uygulamalara, asla onay vermeyeceği yetkililerin varlığına ve direnişi mücrimleştiren politikalara razı olacağı anlamına gelmiyor. Kısacası, HAMAS’ın makro siyasetten mikro siyasete dönüşüne işaret eden bu stratejik kararının sigortası, Filistin politik arenasında yıllardır elde ettiği kazanımları kaybetmesini engelleyecek olan “direniş ve toplumsal sermayesi” olacak. Bu şartlar bağlamında Bergusi’ye alan açan yeni konjonktür, Filistin siyasetini başka bir perspektifle okumayı kaçınılmaz kılacaktır.