Kriter > Söyleşi |

AK Parti Genel Başkan Yrd. Çiğdem Karaaslan: “Millet Bahçeleri Türkiye’nin En Büyük Çevre Projesi”


Aday listeleri kesinleşti... Partileri ve AK Parti’nin çalışmalarını konuyu en iyi bilen isimlerden biri olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan’la konuştuk.

AK Parti Genel Başkan Yrd Çiğdem Karaaslan Millet Bahçeleri Türkiye
AK Parti Genel Başkan Yrd. Çiğdem Karaaslan

Türkiye yerel yöneticilerini seçmek için 31 Mart’ta sandığa gidiyor. Aday listeleri kesinleşti. Kampanyalar başlamış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti ve Devlet Bahçeli’nin liderliğindeki MHP Cumhur İttifakı şemsiyesi altında kapsamlı bir ittifakı hayata geçirdi. Önceki başarılarına bir yenisini daha eklemek için sahadalar. Öte yandan seçimin en fazla konuşulan gündemleri arasında çevre, mimari, estetik, yeşil ve katılımcılık gibi konular öne çıkıyor. AK Parti 24 Haziran seçimleri öncesinde vadettiği Millet Bahçeleri projesini daha yoğun bir şekilde ön plana çıkartıyor. Bunun ciddi bir heyecan uyandırdığı görülüyor. “94 ruhu” ve “gönül belediyeciliği” AK Parti’nin bu seçim öncesi en dikkat çeken sloganları oldu. Ayrıca seçim manifestosu da büyük ölçüde çevreci projelere ayrılmış durumda. Seçim atmosferine bakıldığında yaşanabilir şehirler, yeşil ve çevre konusundaki rekabet ön planda. Bu bağlamda Kriter olarak seçimden önceki son sayımızda bu konuları merkeze aldık. Konuyu en iyi bilen isimlerden biri olan AK Parti Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan’la konuştuk.

Söyleşi: Yusuf Özkır

 

 

Başkan Recep Tayyip Erdoğan belediye seçimlerine çok önem verdiğini her fırsatta dile getiriyor. Yoğun bir miting programına başlamış durumda. Siz de sahadasınız. AK Parti sandıktan zaferle çıkmak için neler yapıyor?

Aslında biz önümüzdeki dönemi çok önemsiyoruz. Sadece belediye başkanlarının seçileceği bir seçim olmasının ötesinde birtakım anlamları var bu seçimin. Hem başkanlık sistemine geçişin arkasından gerçekleştireceğimiz ilk seçim hem de aynı zamanda Cumhur İttifakı’yla birlikte şu andaki sürecin yaşanıyor olması ve bunların tabii 31 Mart seçimlerine yansımaları bizler için çok önemli. AK Parti’nin bu seçimden zaferle çıkmak için ne yaptığı konusuna gelirsek aslında AK Parti’nin yaptıklarını sadece seçimde başarı kazanmakla ifade etmek eksik olur. AK Parti zaten vatandaş nezdinde hem politikaları hem hedefleri hem de vizyon ortaya koyabilmesi bakımından takip ediliyor. Toplumla ilişkimizi sadece seçim sürecine sıkıştırmadan devam ettirme gayretindeyiz. Böyle olunca da seçim dönemlerinde daha güçlü bir karşılık buluyoruz. Bu seçimde de AK Parti belediyeciliğiyle tanışan şehirlerimizin sayısının artması bizler için çok önemli. Türkiye’nin gelecek vizyonu ve şehirciliği açısından bunu çok önemsiyoruz.

Bu kapsamda neler yapıyorsunuz?

Tabii burada birincisi geleneksel yöntemlerimizi kullanıyoruz; kapı kapı dolaşıyoruz, evleri ziyaret ediyoruz, vatandaşlarımızın her birisine teşkilatlarımız vasıtasıyla ulaşıyoruz. Ama bunu da seçimden seçime yapmıyoruz. Belki de başarımızın sırlarından biri bizim zaten hep sahada olmamız. Bunun iki faydası var; birincisi sahadan aldığımız bilgiyi burada somut politikalara dönüştürebilme kabiliyetimiz, ikincisi de elbette yaptığımız icraatları, yapacaklarımızı vatandaşla bire bir kurduğumuz diyalog zemininde anlatabilmemiz. Biz bu nedenle teşkilatlarımız ve bütün gönüldaşlarımızla bu süreci yönetiyoruz. Sahada şu anda varlığımızı en üst seviyede gösteriyoruz. Onun yanında tabii AK Parti’nin stratejileri arasında bu seçime özel birtakım yenilikler de var. AK Parti’nin başarısının altındaki sırlarından biri de geleneksel yapıyı muhafaza ettiği ve ona değer verdiği kadar aynı zamanda çok yenilikçi, reformist ve vizyoner bir bakış açısıyla her dönemde kendini yenileyebilme kabiliyetine sahip olmasıdır. Bunu çok önemsiyoruz. İşte bu seçimde de –dediğim gibi– hem mevcuttaki yöntemlerimiz ve çalışma azmimiz hem de aynı zamanda kattığımız yeniliklerle birlikte 31 Mart’ta inşallah yeni bir zaferi daha hedefliyoruz.

 

KAMPANYANIN TEMELİ: 94 RUHU

AK Parti başından bu yana iddiasını takip eden bir parti oldu. Seçmen diğer partilerden ziyade neden AK Parti’yi tercih etsin?

Birincisi sesine kulak verdiğine inandığı için. Yani bu sesi doğru şekilde dinlediği ve anladığı için. İkincisi şu anda hem açıklanan belediye başkan adayları profilinde hem de partilerin açıkladığı yol haritalarında AK Parti’yle yarışabilecek bir iddia görmüyorum açıkçası. Keşke olsaydı; bunu da bir eksiklik olarak not etmek lazım. Çünkü –bildiğiniz gibi– biz uzun zamandır iktidarda olduğumuz bütün süreçlerde hem yerel hem genel seçimlerden hem de referandumlardan yani girdiğimiz her sınavdan başarıyla çıktık. Fakat bunu biz sabit bir çıta olarak görmedik, çıtayı da her seferinde kendimiz belirledik.

Bu çıtanın sizi zaman zaman zorladığını düşünüyor musunuz?

Bu çıtanın bizim motivasyon kaynağımız olduğunu düşünüyorum. Zorlamak yerine bizi kamçıladı. Çünkü maalesef muhalefet tarafından zorlanmadığımız için bu konuda yine kendimizle yarışmaya devam ediyoruz. Kampanyada kullandığımız dilin temelini 1994’e dayandırdık. O günden bugüne gelen ve AK Parti’nin kuruluşuyla Türkiye geneline yayılan bu atmosferin, bu bakış açısının aslında her seferinde, her dönemde “Yaptık artık, zaten yaptıklarımız ortada” demekten ziyade çok daha yeni hedefler ve zorlu hedefler koyarak ilerleyebilme azmimiz var. Bence vatandaş bunu görüyor. Öncelikle bir sorun olduğunda AK Parti kadrolarının yanı başında olduğundan emin. Sorunları olsa da bunları çözebilecek iradenin de AK Parti’de, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve onun çalışma arkadaşlarında olduğundan eminler. İşte o nedenle beklentisini bize dile getiriyor, sorun varsa çözümü bizde arıyor.

AK Parti’nin belediyecilik birikimine ve geleneğine bakıldığında ana omurganın 1994 yılına dayandığı görülüyor. 94’te olan şey neydi, kampanya sürecinde 94 ruhundan bahsedilmesinin amacı nedir?

Bazen mekanların aynı zamanda bir zamanı temsil ettiğine de inananlardanım. O günün İstanbul’u aslında bir mekan olmasının ötesinde bir zaman dilimini de bize gösteriyor, oraya referans veriyor. Neden, çünkü 94 dediğinizde Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği olarak Türkiye’nin hafızasında yer tutan ve yeni bir başlangıç olarak adlandırdığımız süreç başlıyor. İstanbul gibi aslında dünyanın göz bebeği bir şehrin yaşadığı temel ama çok derinleşmiş sorunlardan kurtarabilen bir iradenin, çalışma azminin, vizyonun ama bunların yanında aslında sevdanın, gönül duygusunun, aşkla milletin meselelerini çözebilme iradesinin vücut bulabilmiş halidir 94 ve sonrası. Daha sonra AK Parti’mizin kuruluşuyla işte bu şehirdeki başarı Türkiye geneline yayılmış başka bir başarıya ve bakış açısına dönüşmüştür. O günün İstanbul’unu bugün tekrar hatırlamamız gerekiyor. İnsanların gündelik yaşamını olumsuz etkileyen ve nefes alınamayan bir şehirdi İstanbul. Yaşam kalitesinden bahsedilmeyen bir yerdi. Bu yüzden öncelikle yaşanabilirlik hedefinin konulduğu bir şehirdi. Bu hedefi hayata geçirmek bir belediye başkanının aslında bir şehri nasıl dönüştürebileceğini göstermesi bakımından tarihi bir dönüm noktasıdır. Susuzluk, çöp, kanalizasyon sorunu, temel altyapı problemleri vb. ile boğuşan bir şehir yaşanabilir bir seviyeye erişmiştir. Sonrasında daha büyük adımlar atılmaya başlanmıştır.

Bu yüzden 94 ruhuna vurgu yapıyoruz. Çünkü bugün biz de dayanak noktası olarak belki birçok şeyi tercih edebilecekken “gönül belediyeciliği” kavramını alıyoruz. Gönül belediyeciliği burada çok önemli çünkü orada gönülden gönüle kurulan bir iletişim vardı ki sonra bütün Türkiye’ye yayıldı. Bugün de AK Parti kadrolarının yine merkezine aldığı, asla taviz vermek istemediği en güçlü bağ vatandaşla kurduğumuz gönül bağıdır. Vatandaşlarımızın beklentisinin de bu anlamda bizden yana çok arttığının farkındayız. Biz çıtayı yükseltiyoruz derken aslında bu çıtanın belirleyicileri sadece parti yöneticilerimiz değil. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda aldığı kararlarda vatandaşlarımızın bize bir çıta belirlediğinden söz edebiliriz.

 

KADINLAR VE GENÇLER ÖN PLANDA

Sayın Erdoğan’ın yeniden genel başkan olduktan sonra adını “metal yorgunluğu” olarak tanımladığı durumu şu aşamada siz nasıl değerlendiriyorsunuz? AK Parti nasıl bir yerden nasıl bir yere geldi? O metal yorgunluğu çerçevesinde Sayın Erdoğan’ın gerçekleştirdiği bazı eleştiriler vardı. Bunlar kibir, samimiyet konularında kendi partisine dönük eleştirilerdi. Şu anda AK Parti bu konularda nasıl bir aşamada?

Sayın Cumhurbaşkanımız metal yorgunluğuyla nitelendirdiğinde bu mevcut durumu hakikaten bazı çevreler anlamakta zorluk çekti. Belki o gün değil ama bugün bunu daha iyi anlıyoruz. Hakikaten AK Parti kadrolarının bugüne kadarki başarısının arkasında konuştuğumuz sırlar var. Çok da sır değil esasen, göz önünde olan en güçlü tavrı samimiyet, gayret ve tevazu. Bunlar kaybedildiği ya da zedelendiği zaman biz biliyoruz ki bunun arkası başka şekilde de mutlaka gelir. O yüzden kaybetmek istemediğimiz, bizi biz kılan ve bizi en özel kılan tarafımız bu. Bu dönemde de yeniden bunu ön plana çıkarıyoruz. En büyük gücümüzü bu işi gönülden yapan kadrolarımızdan alıyoruz yani teşkilatlarımızdan; Türkiye genelinde kadın kolları, gençlik kolları, ana kademesi ve on bir milyon üyemizden. Aslında sırf kadınlar açısından değerlendirdiğimizde dört milyon üyesiyle dünyanın en büyük kadın hareketlerinden biridir AK Parti kadın kolları hareketi. Ben gençlik kollarında yetişmiş bir siyasetçiyim. AK Parti gençlik kollarında siyasete başladım bundan on beş yıl önce. Ve o günden bugüne gençlik kolları okulunda yetişmiş olmanın, teşkilatın farklı kademelerinde tecrübe kazanmanın bugün bana sağlamış olduğu avantajın farkında olan siyasetçiyim. İşte bu nedenle aslında biz Türkiye’nin çok farklı yerlerinde siyaset yapsak ve farklı kademelerde görev alsak da aramızda ortak bir dile sahibiz. Ve bu dil Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kurgulanan, onun tarafından geçmişten gelen teşkilatçılığıyla yoğrulmuş bir dil ve açıkçası biz bugün bu seçimlerde de bunun önemine çok inanıyoruz. O metal yorgunluğu meselesi artık çözüldü.

Şunu da eklemem gerekiyor: Aslında AK Parti bir hikayedir. Bir hikayeyi yazıyoruz hep birlikte ve altına imzamızı atıyoruz. Bunun büyük bir geçmişi var tabii ki ama 2001’de partimizin kuruluşuyla da başlayan bir hikayemiz var. Hikayenin her bir sayfası bir öncekinin devamı olduğu kadar yepyeni ve beyaz bir sayfa olmalı. Yani o devamlılık, süreklilik çok çok önemli ama aynı zamanda yenilenmek de aynı derecede önemli ki bu yenilenmeyi şimdi büyük oranda belediye meclis üyeliklerinde, belediye başkanlığı adaylıklarında da görüyoruz. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın kadınlara ve gençlere vurgusu bizler için çok çok değerli. Önümüzdeki dönemde Türkiye siyaseti açısından da önemli. Çünkü her zaman gençler ve kadınlar başta olmak üzere yeni görev alacak isimlere güvenip çok farklı noktalarda değerlendiren belki bu bir öz güvenin göstergesi aslında. Ve dolayısıyla Türkiye siyaseti bu anlamda gençleştirilen bir iradeye sahiptir. Bu nedenle de metal yorgunluğu olarak tarif edilen fakat bugün AK Parti teşkilatlarımızda “Bir an önce sahaya inelim, seçim çalışmalarına başlayalım” diyen, durduramadığımız bir ruh hali var diyebiliriz. Artık böyle bir sıkıntıyı görmüyoruz ve tanımlamıyoruz.

 

Kriter Dergisi Yayın Koordinatörü Doç. Dr. Yusuf Özkır ve AK Parti Genel Başkan Yrd. Çiğdem Karaaslan

 

MANİFESTO KAMPANYANIN ÖZETİ

Kampanyada “Memleket İşi, Gönül İşi” sloganı daha yoğun kullanılıyor. Televizyon reklamları, sosyal medya çalışmaları, yüz yüze iletişim, müzikler ve diğer kampanya içerikleri de dikkate alındığında AK Parti seçmenin oyunu alabilmek için nasıl bir yöntem takip ediyor? Seçim günü yaklaştıkça kampanya stratejisine yeni eklemeler yaşanacak mı?

Bu kampanya sürecini aslında yeni bir kampanya süreci olarak tanımlıyoruz. Bazı ilklere sahne oluyor. Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanımızın bir şehre gitmesi, o şehirde miting düzenlemesi hakikaten o şehrin bütün dinamiklerini tekrar aktive eden çok önemli bir zamanı temsil ediyor. Biz gittiğimiz her ilde muhteşemdi diyoruz ve öyle ayrılıyoruz. Bir sonraki gittiğimizde de bu sefer daha da muhteşemdi diyoruz. Bizler için artık bunun bir sınırı yok. Bu sadece katılım sayısıyla matematiksel karşılığı olan bir durum değil.

Bu bir ruh halidir. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın halkla kurduğu ilişki, o on binlerce insanla kurduğu göz göze iletişim. Bunlar çok farklı şeyler. Biz bunları gözlemleyebiliyoruz ona eşlik ettiğimiz her süreçte. Dolayısıyla şehirlerin bu anlamda seçime yaklaşırken Sayın Cumhurbaşkanımızla buluşmaları hakikaten o şehirdeki enerjiyi, motivasyonu çok artıran bir durum.

Öte yandan bu kez birtakım farklılıklar oldu kampanyamızda. Bir ön kampanya süreci yaşadık. Start verilmeden önce, kurumsal kimlik çalışmalarımız açıklanmadan, tanıtımlarımız yapılmadan aslında tevazu, samimiyet ve gayretle “Önce Millet, Önce Memleket” diyerek başladık ve yola çıktık. Arkasından 1 Şubat’ta başlayacağını ifade ettiğimiz kampanya sürecimiz, aday tanıtım toplantılarımız, manifestomuz ve kampanya tanıtımımızın üçünü bir arada gerçekleştirdik.

Yerel Seçimlerin ana gündem maddeleri sizin AK Parti’deki görev alanınızla yakından ilgili. Hem AK Parti’nin hem de Cumhuriyet Halk Partisi’nin açıkladığı seçim manifestolarında çevre, şehir ve kültür vurguları öne çıkıyor. AK Parti’nin bu alanlara dair nasıl bir ajandası var? Önümüzdeki süreçte ne tür bir belediyecilik vadediyor AK Parti?

Buradaki en önemli nokta Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı manifestoydu. On bir maddeden oluşan bu manifesto ki bana göre her bir başlığın altını dolduracak bir manifesto yazılabilir. Çünkü o gün o bir saatlik konuşmaya sığdırılmış olan kısmın arkasında çok ciddi bir çalışma var. Bu AK Parti’nin şehirlere ve şehirciliğe bakışını, yeni yükselen yaşam kalitesi ve onun mekansal kaliteye yansımalarını, vatandaşın beklentilerini, doğaya, hayvana, çevreye yani bütün yaratılmışlara saygı duyan bir bakış açısını temsil etmesi bakımından çok çok önemliydi. Arkasından manifestoyla ilgili tabii farklı partilerin de manifestoları yayımlandı. Şehir yerine kent kullanılmış, vatandaş yerine yurttaş kullanılmış gibi birtakım farklılıklar var ama burada öncü AK Parti oldu. Bu sefer açıkladığımız seçim beyannamesi değil de bir manifestoydu. Sayın Cumhurbaşkanımız –sizlerin de bildiği gibi– dikey değil yatay yapılaşma dedi. Yıllar içerisinde bu konuda bir farkındalık oluştu. Bu konuda artık karar alınma süreçlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tavrı belirleyici oldu. Bu anlamda Türkiye’nin önümüzdeki dönemde şehircilikle ilgili geleceğine, çok önemli bir noktaya Sayın Cumhurbaşkanımız liderlik etti. Fakat bunun arkasından Sayın Cumhurbaşkanımızın on bir maddeyle açıkladığı manifestonun her bir başlığı da bundan sonra belirleyici olması bakımından bizler için çok önemli ve değerli. Kampanya stratejimizin de ana hatlarını bu oluşturuyor.

Biz de AK Parti Çevre, Şehir ve Kültür Başkanlığı olarak geçtiğimiz Mart’ta “Şehrim 2023” adında bir çalışmayla sahaya indik. Ortada henüz seçim süreci yokken yaptığımız bu çalışma objektif bilgiye ulaşmak için belki en doğru zaman diliminde, vatandaşla bugüne kadar hiçbir siyasi partinin oluşturmadığı bir kadroyla ve belki de üzerinde yoğunlaşmadığı başlıklarla gerçekleştirdik. Biz belediye başkanını sormadık, “İcraatlarından memnun musunuz?” demedik. Eleştirilerini, taleplerini belediye başkan figürü üzerinden almadık. O figürden bağımsız olarak insanların yaşadıkları şehriyle ilgili beklentilerini alacağımız, dokuz farklı yöntem ve multidisipliner bir çalışma ekibiyle içinde şehir plancısı, kentsel tasarımcı, mimar, sanat tarihçisi, sosyolog gibi aslında şehre dokunacak –bana göre bütün farklı uzmanlıkların bir arada olduğu– bir çalışma ekibiyle sahaya indik. 85 bin 200 vatandaşımızla görüştük. Onlara şehirlerini sorduk. Şehirlerinden beklentilerini, taleplerini, eleştirilerini, önerilerini almak üzere yola çıktık. Fakat ben en çok şunu önemsiyorum; aslında hayallerini sorduk. 2023 ve ötesinde yaşadıkları şehrin nerede olmasını istediklerini, nerede görmeyi arzuladıklarını sorduk. Geçmişlerini, o şehirde kaybettiklerini düşündükleri en önemli değerin ne olduğunu sorduk. Çevreyi sorduk, farklı gruplarla uzun uzun çevreyi tartıştık. Türkiye’de belki bundan on yıl önce hiç konuşulmayan ama bugün vazgeçilmezimiz haline dönüşmüş olan birtakım başlıkların Türkiye genelinde ne kadar yaygınlaştığını gördük. Buna yönelik somut projeler, hedefler, yol haritaları oluşturmaya başladık.

 

Karaaslan: “94 ruhu bizim için önemlidir. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği olarak Türkiye’nin hafızasında yer tutan süreci başlatıyor. Kökleşmiş sorunlar çözülüyor. Millet yönetimle buluşuyor. Türkiye sorunlara aşkla çözüm arayan yepyeni bir anlayışla tanışıyor.”

 

MİLLET BAHÇELERİ HEYECANI

AK Parti belediyelerine bakıldığında altyapı hizmetleri konusunda ciddi bir başarı görülüyor. Sosyal belediyecilik konusunda evde bakım hizmetinden engelli çocukların rehabilitasyonuna uzanan geniş bir alanda çalışmalar yapılıyor. Vatandaş da bu hizmetlerin kurumsallaşarak devam etmesini fakat aynı zamanda yeni dönemin ruhuna uygun çalışmaların da yapılmasını istiyor. Akıllı şehirler, kent tasarımında estetik bakış, yatay mimari, yeşil alanların artırılması vb. AK Parti’nin bu konularda nasıl bir ajandası var?

Bugün şehirlerimizde şikayetçi olduğumuz unsurları sadece on altı yıllık AK Parti dönemiyle açıklamak mümkün olmaz. Çarpık kentleşme 50’ler ve 60’larda şehir merkezlerine yoğun göçle başladı. Fakat bu süreci desteklemeyen bir yaşam kalitesi nedeniyle insanların barınma ihtiyacını karşılama üzerinden kurguladığı bir düzensizlik gelişti. Problemin özünde bu olgu yer alıyor. AK Parti iktidara geldiğinde şehirlerimizin temel sorunlarına çözüm üreterek işe başladı ki zaten işin doğası da bunu gerektirmekteydi. Evimizin önünden kanalizasyon akarken, susuzluk varken siz çıkıp şehir estetiğinden bahsetseniz bunun bir karşılığının olması mümkün değil. Ya da Türkiye’nin çok daha temel toplumsal sorunları varken, Türkiye vesayetle mücadele ederken, belki adaletle ilgili birçok sıkıntı yaşanırken, terör odakları şehirleri tehdit ederken siz Millet Bahçeleri vurgusunu bu kadar yoğun olarak yapamazdınız. Fakat bu Türkiye’nin gelmiş olduğu noktayı göstermesi bakımından önemli. Aslında Millet Bahçeleri bugünün değil 24 Haziran seçimlerinin seçim beyannamesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın merkeze aldığı en önemli projeydi. Ve o gün gerçekten büyük bir heyecanla karşılandı.

Aslında heyecan uyandıran asıl kısım şehrin bir yeşil alan kazanmasından ziyade şehir merkezlerindeki stat alanlarının yani bir tarafıyla baktığımızda şehrin en değerli alanlarının, isteseniz bir sürü konut, alışveriş merkezi yapabileceğiniz, farklı alanlarda değerlendirebileceğiniz en merkezi alanların millete, şehre armağan edilmesidir. Bu yönüyle baktığımızda gerçekten şehirler için çok önemli bir karar içeriyor ki şu anda 30 ilde 7 milyon 350 bin metrekarelik alanda 41 Millet Bahçesinin yapım çalışmaları sürüyor. Bunlardan üçünün açılışı gerçekleşti, ikisinin inşaatı devam ediyor, ihale sürecinde olan on birinin de beşi ihale edildi. Şimdi yirmi beşinin projeleri devam ediyor. Hızla bunlar hayata geçmeye başladı. Peki ne oldu, ne değişti? Eskiden daha çok inşai faaliyetler üzerinden yürüyen bir bakış açısı bugün dönüştü. Artık yeşil ve açık alan kullanımlarının şehrin vazgeçilmezi olduğu kabul edildi. Şimdi ilçelere gittiğimizde, daha küçük yerleşim alanlarına gittiğimizde bile biz de Millet Bahçesi yapmak istiyoruz ya da bu alanı Millet Bahçesi yapacağız diyen yöneticilerle karşılaşıyoruz. Türkiye için bu çok değerli bir şey.

Diğer yönüyle Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en büyük çevre projesidir Millet Bahçeleri. Bugün ağzından çevreyi hiç düşürmeyen birtakım siyasi yapılar ya da farklı odaklar hiçbir proje üretemezken Sayın Cumhurbaşkanımızın şehrin en değerli alanlarını yeşil dokuyla buluşturması talebi ve bunu projeye dönüştürme iradesi bizler için çok değerlidir. Türkiye için de çok değerlidir. Burada ne olacak? O şehrin kültürel dokusu ya da peyzaj dokusuna uygun bir projelendirme yapılacak. Aile faktörünü merkezimize alıyoruz, yine ailece vakit geçirilebilecek alanları çoğaltmış olacağız. Çocuklar doğayla tanışacak. Çiçekle, böcekle tanışacak. Bunu şehrin merkezinde yapabilecek. Avrupa’da zaman içinde imrenerek baktığımız, “Ne güzel parklar yapılmış” dediğimiz bir yapıyı Türkiye’de bundan belki elli yıl sonra bir ağacın gölgesinde otururken “Allah razı olsun” denebilecek kadar önemli bir miras bırakmış oluyoruz geleceğe. Çünkü bugün hissedilecek kısmı var ama yaşayan bir malzeme kullanıldığı için özellikle bu tip park ve bahçeler bundan elli-yüz yıl sonrasına bırakacağımız en güçlü miraslardan biri.

Tabii bunun yanında Millet Bahçeleri kadar Millet Kıraathanelerini de Sayın Cumhurbaşkanımız çok önemsiyor. Çünkü orada da gençleri merkeze alıyor. Bu Millet Bahçelerinin içlerinde gençlerin belki yirmi dört saat kullanabileceği, gitmişken bir şeyler yiyip içebileceği, aynı zamanda kitapla buluşabileceği alanlar oluşturmak da en az Millet Bahçeleri vurgusu kadar önemlidir. Yani yedisinden yetmişine bütün vatandaşlarımızın içinde kendinden bir şeyler bulacağı bir yaşam alanı olarak da tanımlayabiliriz.

Tabii bunların yanında işte şimdi şehirlerimizde temel altyapı problemlerini çözdüğümüz bugünün Türkiye’sinde biz şehir estetiğinden bahsediyoruz. İhtiyaçlar hiyerarşisinde yerler değişti. Biz artık bugün mimari bir kimlikten bahsediyoruz. Bugün biz yereli evrensel kılabilmeyi konuşuyoruz. Yerel değerleri evrensel değere dönüştürebilmek için şehirlerimizi motive ediyoruz. Yani önümüzdeki dönemde belediye başkanlarımızın öncelikler sıralaması değişti. Bunlar elbette vardı o sıralamalarda ama sonlardaydı. Artık yeni düzende bu sıralamalar yer değiştirdi. Kadın ve şehir, çocuk ve şehir, erişilebilir şehirler, sanat ve kültürün her köşe başında karşımıza çıktığı ve yoğun olarak yaşandığı şehirler, yeşille ve doğayla buluşmuş şehirler… Bu başlıklar çerçevesinde bizim şehirlerimiz artık gelişmeye devam edecek inşallah.

 

MİLLET İTTİFAKI ŞEFFAF OLAMIYOR

AK Parti ve MHP arasında oluşturulan Cumhur İttifakı 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimlerinde hedeflerine ulaştı. 31 Mart seçimleri için de kapsamlı bir ittifak yapılmış durumda. İttifakın Türkiye açısından anlamı ve toplumsal yansıması nasıl olur?

İttifakı anlamak isteyenlerin dönüp 15 Temmuz’a bakması lazım çünkü odak noktası orası. Canımızdan vazgeçtik çünkü bu memleket, bu vatan, bu bayrak ve bütün kutsallarımıza, manevi değerlerimize, milli değerlerimize yapılmış bir saldırı karşısında birleştik ve arkasından dediğiniz gibi bundan sonraki süreçte de bu birleşmeyi devam ettirebilecek bir söylem, ortak bir buluşma yaşandı. Bu bana göre 15 Temmuz’da milletin bize verdiği bir emanetti. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli’nin kararlılığı ve duruşuyla Türkiye’nin geneline yayılan bir atmosfer var.

Diğer partilerde bitmek tükenmek bilmeyen kavga, gürültü, istifa süreçleri yaşanırken aslında AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi yaptığı ittifak çerçevesinde Cumhur İttifakı adayı olarak gösterdiği illerde bunu sorunsuz olarak halletti. Bir kere ittifak bu kısmıyla çok değerlidir. İkincisi ittifakı anlamak için ittifakların neden kurulduğuna bakmak lazım. 15 Temmuz’a referans yaptım ve tabii ki burada çok şeffaf ve tamamen millet nezdindeki bir ittifaktan bahsediyoruz. Ama bir de karşı taraftaki ittifaka bakalım. Hala içinde kimlerin olduğunu tam olarak ifade edemeyen bir ittifak var.

Adı Millet İttifakı ama ittifakın paydaşlarının kim olduğunu millete açıklayamayan bir zihniyet hakim şu anda. Adı konulamayan, ortaklarının hala gün yüzüne çıkmadığı –millet biliyor gerçi ama açıkça söylenemeyen– bir ittifakın adı nasıl Millet İttifakı olur? Bir de isimde problem var. Az önce söylediğim gibi 15 Temmuz’a referans yaptığımızda Cumhur İttifakı’nın kuruluş nedenlerini anlamak mümkündür. Fakat karşı tarafa baktığımızda burada Türkiye’yi tehdit eden, ülkenin zayıflamasından, memleketin bu anlamda güç kaybetmesinden büyük beklentileri olan tarafların desteklediği bir tablo var. Bu yapıların aynı zamanda Türkiye’deki siyasi partilerle yapmış olduğu bu ortaklık onların belki siyasi kadroları tarafından çokça sahiplenemese üst yapılar tarafından uygulanıyor. Yereldeki kadrolarda bu rahatsızlık görülüyor. İşte istifalar ve mühendislik çabaları ortada. Burada “Yeter ki kaybetsinler, yeter ki Türkiye kaybetsin, gerisini sonra düşünürüz” anlayışının bu ülkeye hiçbir şey kazandırmayacağını bu millet biliyor. Oy kullanırken de açıkçası milletimizin bu refleksle karar vereceğinden kesinlikle şüphemiz yok.

Peki neden açıktan ittifak yapamıyorlar?

Bunu açıklayamazlar çünkü bu açıklanacak bir şey değil. Dokuları tutmayan, ortak bir dil ve söylemde, Türkiye hayalinde birleşemeyecek kadroların bir arada olması mümkün değil. Uzun vadede devam etmesi, sürdürülebilir olması da mümkün değil. Milletin vicdanında bu birleşmenin yeri yok. Şimdi bakıyoruz bugün terör örgütüyle bağlarını açıkça ortaya koyan, bütün plan, kurgu ve hareketlerini bunun üzerinden şekillendiren bir siyasi yapı bugün kendini daha milliyetçi tanımlayan parti ya da Saadet Partisi gibi bambaşka bir duyguyla kendini tanımlayan partiyle bir olabiliyor. Bütün benzemezler nasıl bir araya gelir de ortaya siyasi bir dil, ortak hedef çıkar mümkün değil. Bunun milletin nezdinde de bir karşılığı yok, o yüzden açıklayamazlar.

Karaaslan: "Bugün AK Parti kadrolarının merkezine aldığı, asla taviz vermek istemediği en güçlü bağ vatandaşla kurduğumuz gönül bağıdır. Vatandaşlarımızın beklentisinin de bu anlamda bizden yana çok arttığının farkındayız."

 

BAŞKANIMIZ GENÇLER İÇİN BÜYÜK ŞANS

Şu anda kamuoyu araştırmalarına bakıldığında ciddi bir kararsız oranı olduğu görülüyor. Fakat önceki tecrübeler gösteriyor ki bu kararsızlar AK Parti lehine fikirlerini değiştiriyor. Bunun böyle olmasında yani seçime doğru seçmenin yine AK Parti demesinde en belirleyici faktör sizce nedir?

Bana göre seçmen taleplerinin en yüksek sesle dile getirildiği zaman şu anki seçimin eşiğinde olduğumuz zaman dilimidir. Seçim atmosferine girdiğimiz, artık seçimin konuşulduğu ve vatandaşın bütün duygularını, bütün eleştirilerini, taleplerini en yüksek sesle dile getirdiği zaman dilimidir. Bizim de buna en fazla kulak kabartmamız gereken zaman dilimi. O söyleyeceğini söylüyor, biz de alacağımızı alıyoruz. Ve onunla birlikte yola devam ediyoruz. İşte bu ilişki silsilesi çok önemlidir. Diyalog çok önemli zira koptuğu zaman sistem kopmuş oluyor.

Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın varlığıyla ilgili ayrı bir başlık açmak lazım: Sayın Cumhurbaşkanımızın şu anda hem cumhurbaşkanımız olarak bu ülkenin geleceği konusunda almış olduğu kararlar ve o kararların arkasındaki dik duruşu, genel başkanımız olarak partimizin bütün kademelerindekilerle, bütün teşkilatlarındakilerle hem kurduğu iletişim ve ilişki hem de aynı zamanda onların motivasyonunda bir genel başkan olarak gayreti önemlidir.

Biz bugün sayın genel başkanımızla bütün dünya meselelerinin de ötesinde teşkilatlar olarak bir araya geliyoruz. Ayda bir genişletilmiş olarak üç kademe il başkanları toplantımızı yapıyoruz. Yani Türkiye’nin herhangi bir ilindeki gençlik kolları başkanımız her ay Cumhurbaşkanımızla buluşuyor. Ondan dinliyor Türkiye meselelerini, ona soru soruyor. O sorunun cevabını alıyor. Sorduğu sorunun bir sonraki toplantıda nasıl çözümlendiğini yine ondan dinliyor. Bu ülkenin herhangi bir şehrinde kadın kolları başkanlığı yapan bir kadın da her ay Cumhurbaşkanımızla bir araya geliyor. Onunla konuşuyor, fotoğraf çekiliyor. Yani bu inanılmaz bir iletişimdir. Bu kadar güçlü bir iletişimi ben başka hiçbir siyasi partide görmüyorum. Buradan yola çıktığımız zaman genel başkan olarak varlığı ve bizi her konuda destekleyen tavrı gerçekten çok önemli.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bir dünya lideri. Bunu bizim bilerek ve ona göre davranarak Türkiye’nin uzun yıllar önceki konumundan bugünkü konumuna nasıl evrildiğini özellikle gençlere çok iyi anlatmamız lazım. Çünkü bugün masumun umudu olarak nitelendirdiğimiz yani dünyanın bambaşka bir kıtasında yüzünü hiç görmeyeceğimiz ama çığlığını duyduğumuz bir çocuğun Türkiye üzerinden yardım talebini dile getirmesi, belki Sayın Cumhurbaşkanımız üzerinden bu yardım çığlığını haykırması o kadar değerli ki. Diğer açıdan da artık Türkiye çağrıldığında fikri alınan, o fikri kısmen önemsenen bir ülke olmaktan çıkmış aynı zamanda masanın başında oturan en önemli aktör konumuna gelmiştir. Karar alan, yeri geldiğinde alınan karara karşı duran, yeri geldiğinde kararın altına imzasını atan çok önemli bir ülke haline gelmiştir.

Hem Cumhurbaşkanımız hem genel başkanımız hem de bir dünya lideri olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın bu üç vasfıyla birlikte varlığı bizler için önemli. Tüm dünya meseleleriyle ya da Türkiye’nin temel meseleleriyle çok yoğun olarak çaba sarf ederken aynı zamanda gittiği her ilde hem vatandaş ziyaretleriyle hem engellisiyle hem yaşlısıyla onların hiçbir isteğini ve arzusunu kırmadan kurmuş olduğu o gönül bağı, gönül iletişimi bizler için en önemli referanstır. Yani bu dönemde hakikaten gönül belediyeciliği denen kavramı, samimiyet, tevazu, gayret kavramlarını neden merkezimize aldığımıza bakarsak Sayın Cumhurbaşkanımız hayatının hiçbir döneminde en ufak bir azalma olmadan, yükleri arttıkça bu değerlerde de artışın mümkün olabileceğini gösteren en somut örnektir. Seçmen nihai kertede bu yüzden oy verme davranışını AK Parti lehine değiştiriyor.

Peki sandıktan çıkacak tabloyu nasıl okumak gerekir?

Bunun anlamını ben sadece yerel yöneltimlerle kısıtlamıyorum. Artık Türkiye’nin yaşadığı hiçbir şey sadece kendiyle ilgili durumlardan ibaret değil. Bana göre hem Türkiye’nin ileriye dönük vizyonuyla ilgili hem de aynı zamanda uluslararası dünyayla ilgili kurduğu ilişkiden dolayı bir karşılığı var. O yüzden bugün bizim şer odakları olarak adlandırdığımız bütün Türkiye düşmanları üzerinden kendini tanımlayan tarafların gözünü dikip beklediği bir seçim aynı zamanda. Acaba burada bir başarısızlık olur mu, acaba belirsizlik olur mu diye bekliyorlar. Bir kere asla oluşmayacak çünkü bizim güvendiğimiz bir kanal var, güvendiğimiz bir nokta var; o da vatandaşımızın öngörüsü. Vatandaşımızın oy kullanma refleksine etki eden unsurların ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Günlük tartışmaların yanında milletimiz kadar siyasete hakim, siyasi aktörleri bu kadar yakından takip eden, siyasetin iç tartışmalarını bu kadar yakından bilen bir başka millet olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla onlar tüm yaşananların farkındalar. İki türlü farkındalar; hem gördükleri yüzüyle hem de görmedikleri yüzün neler ifade ettiğiyle ilgili bilgi sahibiler. Az önce konuştuğumuz Millet İttifakı çerçevesinde siyasi partilerin tabanlarında bir araya gelen, onları gönülden destekleyen vatandaşların da zihninde çok ciddi soru işaretleri olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlar inandıkları bir siyasi partiye oy veriyorlar ama o siyasi partinin iş birliklerinden de rahatsızlık duyuyorlar. Tabii ki bu tablo içerisinde Cumhur İttifakı’nın sandıktan zaferle çıkacağına inanıyorum. Sandıktan alacağımız güç sonrasında şehircilik alanında ulaşılması gereken hedeflere büyük bir azimle ilerlemek için çalışacağız. Bu anlamda az önce bahsettiğiniz gibi gençler, çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar gibi toplumun bütün kesimlerini ya da tüm kültürel zenginliklerini karar alma mekanizmalarının içine daha yoğun şekilde katabilen bir anlayış şehirlerimizde hakim olacak. Dolayısıyla ben her şeyden önce hayırlara vesile olmasını diliyorum. Niyet hayır, akıbet hayır, buna inanıyoruz. O yüzden umut ediyorum ki bir sonraki sayınızda Cumhur İttifakı’nın başarısının zaferini kapağınıza ya da derginin içine taşımış olursunuz.


Etiketler »  

İlgili Haberler

SETA Kitaplar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası