Kriter > Dosya > Dosya / ABD Başkanlık Seçimleri 2 |

Seçim Bitti Amerikan Medyası Günah Çıkartabilir


ABD’de ana akım medyanın özellikle muhafazakar söyleme karşı ön yargı tartışması son 4 senede ziyadesiyle tartışıldı. Fakat bu tartışmalar, Trump’ı doğrudan demokrasiye bir tehdit olarak gören liberal medyanın kendisine addettiği özgürlük ve tarafsızlık helvalarını, ABD’nin müesses nizamına bir tehdit olarak gördükleri anda yiyebildikleri bir puta dönüştüğü bir sürece şahit olduk.

Seçim Bitti Amerikan Medyası Günah Çıkartabilir

CNN, Haziran 2017’de kısa bir süreliğine Beyaz Saray İletişim Direktörlüğü yapan, Trump’ın yakın çevresinden finansçı Anthony Scaramucci’nin Rusya yatırım ajansıyla ortak işler yaptığını haber yaptı. Bu ilişkinin Senato soruşturmasına girdiği yönündeki son dakika haberi ekranlara taşındığında, Trump karşıtı medya ekranlarda artık Trump ve Rusya iş birliğini deşifre etmenin kutlamasını yapıyordu. Fakat ilerleyen saatlerde CNN, web sitesi üzerinden önce haberi kaldırdı, sonra ise bir düzeltme geçerek Scaramucci’den özür diledi. Habere imza atan üç muhabirin ise CNN’le yolları ayrıldı.

Aralık 2017’de ise yine CNN, Trump-Rusya soruşturmalarına dair önemli bir haber açıklayacağının anonslarını geçtikten bir süre sonra, Demokrat Parti’nin Wikileaks’e sızdırılan e-maillerinin internete servis edilmeden önce Trump’ın oğluyla paylaşıldığı haberleri ekranlarda son dakika olarak geçmişti. Sosyal medya kullanıcıları ve televizyon kanalları yorumcuları, Trump iktidarının düşebileceği yönünde öngörülerde bulunurken, Trump’ın Rusya’yla ilişkisi ve ABD seçimlerine dışarıdan müdahale yapıldığına dair önemli bir detay yakaladıkları belirtiliyordu. Fakat gün içerisinde CNN, kendi haberini düzelterek Trump’ın oğluna herhangi bir bilginin sızdırılmadığını, e-maillerin ise zaten internette mevcut olduğunu belirtti ve ilgili bütün haber ve videoları yayından kaldırdı.

Trump-Rusya soruşturmasına dair haber kanallarının sunduğu, daha sonra ise düzeltme geçmek zorunda kaldıkları onlarca haber yukarıdaki örneklere eklenebilir. Nitekim Trump Ocak 2017’de göreve geldikten kısa bir süre sonra Trump karşıtı medya emin olduğu ve ispatlamaya çalıştıkları Rusya soruşturması bağlamında çevresindeki herkesi tek tek inceledi. Hatta Trump’ın eski okul arkadaşları, sevgilileri, farklı işlerde yanında çalışmış insanlarla dahi televizyon mülakatları yapılarak yaklaşık 3 yıl süren Trump-Rusya soruşturması dosyası hazırlandı. Sonunda ise ne bu haberlerden ne de açılan soruşturmalardan, bakanlığın da yönergeleri doğrultusunda görevinin başındaki Başkanı sorumlu tutabilecekleri herhangi bir delil bulunamadı ve dosya kapandı.

Gallup araştırma şirketinin 1970’ten beri yaptığı toplum-medya araştırmasının verilerine göre ana akım medya ve toplumsal ilişki siyasal bir ayrışmanın gölgesinde ciddi bir güven sorunu yaşıyor. Özellikle son 10 yıl içerisinde Cumhuriyetçi tabanın medyaya güveni azalırken, demokratlarda ise bu oran daha istikrarlı bir seyir içerisinde. Gallup’un seçimin hemen öncesinde paylaştığı verilere göre, her on Amerikalı yetişkinden 1'i yüksek oranda, 3’ü ise daha orta oranlarda medyaya güveniyor. Her 10 kişiden 6’sı ise medyaya güvenmiyor. Veriler, bu kesimin yüzde 31'inin medyaya pek güvenmediğini, yüzde 27’sinin ise kesinlikle güvenmediğini ortaya koyuyor.

 

Medyada Başkan Savaşları

ABD’de televizyon izlenme oranlarını takip eden MRC çalışma grubunun 29 Temmuz ve 20 Ekim arasında yaptığı araştırmaya göre bu süre zarfında CNBC, ABC ve CBS kanalları akşam saatlerindeki haber programlarında Trump’a toplam 839 dakika süre ayırırken, Biden’a ise sadece 269 dakika süre ayırdı. Fakat haberler içerisinde yapılan yorumlardan Trump hakkında yapılan 890 değerlendirmenin yüzde 92.4’ü negatif, yüzde 7.6’sı ise pozitifti. Buna karşı ise Biden hakkında 91 yorum yapıldı ve bunlardan yüzde 31’ü negatifken yüzde 66’sı pozitifti.

Aynı sitenin 2016 seçimlerine baktığımızda ise Trump hakkında yapılan yorumların yüzde 91’i negatifken, 2016’da Trump’a karşı yarışan Hillary Clinton hakkında yüzde 79 negatif yorum yapılmış.

Yukarıdaki verilere bakıldığında, liberal medya kanallarının Trump’a dair pozisyonunda 2016 ve 2020 arasındaki pozisyonuna dair fark fazla yok. Fakat Clinton’a karşı Biden’ın haber kanallarında işleniş biçiminde ise ortaya çıkan bariz fark, aynı zamanda medyanın bu süre içerisinde salt habercilikten çıkıp siyasal tartışmada aldığı pozisyonun da bir örneğine dönüşüyor. Nitekim, Clinton'ın Wikileaks tarafından sızdırılan elektronik postaları aylarca haber kanallarında tartışılmıştı ve daha sonra da FBI elektronik postalarla ilgili bir soruşturma açma kararı almış ve Clinton’a dair medyada işlenen bu skandal, birçok uzmana göre Trump’a başkanlığı getiren önemli bir kapıyı aralamıştı. Hatta 2016 seçimleri öncesinde, Clinton’ın elektronik posta skandalı sonrasında Cumhuriyetçi Parti kampanyasının geliştirdiği “lock her up” (Clinton’ı hapse atın) sloganları seçim meydanlarında inlerken, çok sayıda televizyon kanalı muhafazakar kanadın bu derdini canlı yayında verecek kadar konuyu ekranlarına taşımıştı.

Joe Biden

Medyanın Malzemesi

Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığıyla bilinen FOX kanalı (Trump-Fox ilişkisi özellikle 2020 itibarıyla yaşanmaya başladı) dahil olmak üzere haber kanallarıyla arasının iyi olmadığı zaten günlük basın toplantılarında uluslararası gündem ve ülke gündemi kadar tartışılan bir konu oldu. Fakat 2016 seçimleri ve 2020 seçimlerine yukarıdaki veriler üzerinden baktığımız zaman, ana akım haber kanallarının 2016’da salt bir haber olarak Clinton elektronik posta skandallarını işleyerek Trump’a açtığı kapıyı, 2020’de Biden’ın oğlu Hunter’ın Ukrayna skandalını adeta es geçerek tekrar aynı kapıyı Trump’a aralamak istemediğini görüyoruz.

Oysa, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonra muhalefet ve medyanın sıkça vurguladığı Trump eleştirilerinin başında, Trump’ın ve ailesinin yurt dışı ilişkileri mercek altına alınırken, New York Post gazetesinin 14 Ekim'de yayımladığı haberde, Biden'ın Başkan Yardımcılığı yaptığı dönemde, oğlu Hunter’ın Ukrayna menşeli enerji firmasıyla ilişkilerine müdahil olduğu ve bu firmayı soruşturan başsavcıyı görevden almaları için Ukrayna'ya baskı yaptığı iddiaları tamamen es geçilmiş oldu.

E-postalarda, Hunter Biden'ın aylık 50 bin dolar maaşla yönetim kurulu üyesi olduğu Burisma'nın yönetim kurulunda bulunan Vadym Pozharskyi'nin Mayıs 2014'teki bir e-postasında, Hunter Biden'a "Etkinizi, şirketimizin yararına nasıl kullanabilirsiniz?" diye sorduğu ortaya çıkmıştı. Hunter’a dair iddiaların ilgili bilgilerin illegal yollarla elde edildiği şeklinde bir hassasiyet göstererek yayınlanmasına karşı çıkan medya organlarının yazının başında belirttiğim Trump aleyhine haber yaparken aynı hassasiyetleri gözetmemesi ise ayrı bir skandal. Halbuki Hunter hakkındaki iddialara kendisinin eski iş ortağı olduğu ileri süren Bobulinski, iddiaları doğruladığı ve kendisinin de Hunter bu e-postayı aldığını ifade ettiği Trump’a yakın medya kuruluşları tarafından paylaşılmıştı.

İlginç olan noktalardan birisi ise, oğlu hakkındaki iddialar hakkında basının kendisine soru dahi sorma konusundaki çekimser tavrıydı. Her gün defalarca kameralar karşısına geçen Biden’a iddialardan 2 gün sonra konuya ilişkin soru yöneltilmişti, Biden’ın konuya girmek istememesi üzerine ise kendisine konu hakkında daha fazla soru yöneltilmemişti.

Bu sadece ana akım medyanın aldığı bir pozisyon olmadı, the Intercept gibi, araştırmacı gazetecilik yapan haber portalının kurucusu Pulitzer ödüllü gazeteci Glenn Greenwald dahi, Biden hakkında yazdığı eleştirel bir yazının web sitesinde -kendisinin kullandığı ifadeyle Biden destekçisi editörler tarafından- bloklanması üzerine haber portalından ayrılmıştı.

 

Medya Biden’ın Sözcüsü Gibiydi

Benzeri durum Biden ve Trump’ın televizyon münazaralarında da görüldü. Trump’ın medyayla zaten çekişmeli bir ilişkisi olsa da, kendisine yöneltilen soruların Biden’a yöneltilen sorulara göre daha sert olduğu, hali hazırda ziyadesiyle tartışılmış bir konu. Fakat, bu kanalların Trump’a sert soru sormasından ziyade, Biden’a soru sormamış oluşu, her ne kadar Trump’a karşı pozisyon alsalar da, ABD’de demokrasinin ana güçlerinden biri olarak addedilen medyanın tarafsızlığı adına bir çelişki olarak hatırlanacak.

Bu konuda ise dikkat çeken tartışma, basının ve gazeteciliğin kurallarından birisi olan hesap sorma refleksinde hali hazırda kendileriyle doğrudan çatışan, aralarında bir karşıtlık oluşan Trump’ı kendilerine özne olarak alırken, Biden ise kameralarından Trump’a yönelmesiyle kendisine soru sorulmaması konforunu yaşamış oldu. Fakat Trump’ı Beyaz Saray’dan çıkarmayı kendisine öncelik görev bilen basının Biden’a dair ne zaman sorular sormaya başlayacağı sorunu kendilerine tehdit olarak gördükleri Trump’ı aradan çıkardıktan sonra tekrar masaya alınabilir.

Hatta tipik bir “Amerikan vicdanı” refleksi olarak, yani olay sona erdikten-konu kapandıktan sonra işlenen suçla yüzleşme safhasında, Koronavirüs sürecinde Trump’la en çok çekişen isimlerden birisi olan New York Valisi Cuomo da Biden’ın seçimi kazandıktan sonra yaptığı bir radyo söyleşisinde, ABD’de basının bir Başkan’a karşı ilk defa bu kadar sert bir dil kullandığına şahit olduğunu itiraf etmişti.

Gallup’un yukarıda paylaştığım verileri, seçmenin hali hazırda medyadan aldığı bilgiyi nasıl bir terazide ölçtüğü ve bu bilginin siyasal olarak ekranın karşısındaki insanın nasıl bir süzgecine takıldığının da göstergesi. Yani yapılan yayınların karşı tarafa ne kadar ulaşabildiği farlı bir tartışma konusu, fakat karşı tarafın ne kadar sesi olabildiği de Trump ve Biden’ın bu kampanya sürecinde haber kanalları tarafından işlenme biçiminde karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda ise, ABD’nin özellikle “basın özgürlüğü” söylemlerinin diğer ülkelerdeki sorunlara parmak basarken, kendi ülkesinde siyasal bir partinin basın sözcülüğüne soyunmuş ana akım medyasının demokratik bir ülkede basının rolüne dair oluşturdukları söylem içerisinde bir soruna dönüşüyor.

ABD'de basın, Trump döneminde özellikle gün yüzüne çıkan bir "iç hesaplaşma" yaşıyor. Okur ve izleyicinin siyasal tartışmada medyanın kendisine bir haber getiren olma özelliğinden çıkıp, tartışmada doğrudan taraf olduğu bir noktada, kendisini özgür dünya olarak sunan Amerika’da basın ve ifade özgürlüğünün sadece her şeyi yazıp yazamayacağı tartışmasından ziyade, bu özgürlük içerisinde soruları kime yönlendirdiği ve kavgasını kiminle verdiğine bakmak gerekiyor.

Ana akım medyanın özellikle muhafazakar söyleme karşı ön yargı tartışması son 4 senede ziyadesiyle tartışıldı. Fakat bu tartışmalar, Trump’ı doğrudan demokrasiye bir tehdit olarak gören liberal medyanın kendisine addettiği özgürlük ve tarafsızlık helvalarını, ABD’nin müesses nizamına bir tehdit olarak gördükleri anda yiyebildikleri bir puta dönüştürdüğü bir sürece şahit olduk. Daha önce de örneğini farklı bir kontekstte verdiğim Amerikan vicdanı refleksi olarak, artık Trump’ın Beyaz Saray’ın dışına çıkması sonrası tekrar söylem olarak daha az ünlemin kullanıldığı, yani şartların tekrar “normale” dönmesi ve Trump gibi radikal ismin yerine müesses nizamla çatışmayacak bir muhafazakar söyleme de ses vererek tekrar özgür ve tarafsız iddialarını devam ettirebilecekleri bir sürece girebiliriz.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası